Biz de o günlerin önemini hatırlatmak, günümüzdeki ihanete varan çelişkilileri vurgulamak için ilk Cumhurbaşkanı Atatürk’ün İsmet Paşa’yı, ilk başbakanlık görevine getirirken yazdığı mektubunu aşağıya alıyoruz
İnönü 'nün bu ilk başbakanlık görevi 25 Ekim 1937 'ye kadar devam etmişti. Böylece onun Atatürk dönemindeki başbakanlıkları süresi 14 yıl 8 ay 13 günlük bir rekor oluşturmuştur. İsmet İnönü’nün Başbakanlık yaptığı dönemlerin tarihleri:
30 Ekim 1923 – 22 Kasım 1924; 4 Mart 1925 – 25 Ekim 1937; 20 Kasım 1961 – 20 Şubat 1965 [1]
Cumhuriyetin ilk Cumhurbaşkanı ilk Başbakanın yönetiminde hükümet kurulduktan sonra, Kurtuluş Savaşı’ndan hemen bir yıl sonra yıkılmış, yakılmış harap olmuş vatan üstünde adeta kazma kürekle, Cumhuriyet tarihinin en yüksek kalkınma hızı ile hamleler yapılırken, ülkeyi aydınlığa çıkaracak olana peş peşe devrimler de yapılıyordu . Günümüze kadar hiçbir hükümet o günlerin yüzde 8-9 olan kalkınma hızına ulaşamamıştır.
Günümüzün AKP-RTE iktidarı Cumhuriyetin tüm nimetlerinden faydalanırken, Laik TC ni bin bir sıkıntı içinde yoktan var eden Cumhuriyetimizin kurucusu, iki ulusal kahramanı Atatürk ve İnönü’ye “iki ayyaş” diyerek aşağılıyor, kimileri de 80-90 yıllık Cumhuriyet’e de “ayağımızda pranga” diyorlardı. “Laik TC ni yıkmak için getirdiği anayasa taslağı ile Cumhurbaşkanlığı adı altında dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmayan, ülkeye diktatörlük getirecek olan bu anayasa değişikliği önerisine toplum olarak hepimiz “hayır” demeliyiz. Şunun için hayır demeliyiz, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde kalkınma hızı yüzde 4 ten aşağı düşmemişken, “köprü yaptık, tünel kazdık, uçtuk kaçtık” diyerek 15 yıldır havalanan günümüzün iktidarı döneminde, son on yılda kalkınma hızı yüzde 2.3 e (yüzde iki onda üçe) düşmüştür. Doların da seyrine bakarsanız, hiçbir dönemde ülke bu denli fakirleşmemişti. Ülkemizin güzide ekonomistlerinden İlhan Kesici bir TV programında, ekonomimiz konusunda bakınız ne diyor: “kıştan sonra bahar gelir değil mi, ama Türkiye’de bu kıştan sonra karakış gelecek”. Ülkeyi bu denli fakirleştiren AKP-RTE iktidarı bu yetmiyormuş gibi, dünyanın tüm İslam ülkelerinin hayran kaldığı Laik TC ne yakışmayan ülkeye diktatörlük getirecek olan anayasa değişikliği yapmaya kalkışıyor. Öyleyse nisan ayında yapılacak referanduma hepimiz “hayır” diyerek bu kötü gidişe “dur” demeliyiz. Yoksa ülkemiz dünyadan dışlanacaktır.
Kurtuluş Savaşından Sonra “Ekmeklik Unu Dışarıdan Alıyorduk” Şimdi De Ekmeklik Buğdayı Dışarıdan Almaya Başladık. [2]
Mektuba dikkat ederseniz, Atatürk, İsmet Paşa’ya yazdığı mektubunda ülkenin acı gerçeklerini dile getirirken “ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan alıyoruz” diye yazmakta. Bu mektup Cumhuriyet ilan edildikten hemen sonra 1923 te yazılıyor. Aradan tam 94 yıl geçtikten sonra, 2017 de tarım ülkesi olan ülkemizin, AKP-RTE döneminde yine ekmeklik buğday satın almaya başladığını öğreniyoruz. Öyleyse ülkemizi bu hale düşüren iktidarın alelacele hazırlayıp dövüş kavga Meclisten geçirdiği, bizi dünyada küçük düşürecek bu ucube anayasa değişikliğine “ hayır” dememiz gerekiyor.
Okuyucuya yeni bir Kuvaayi Milliye ruhu vermek, Cumhuriyetin kurucu ayarlarına dönmesine yardımcı olmak için bu açıklamalarımızla birlikte Atatürk’ün İsmet Paşa’ya yazdığı bu tarihi mektubu aşağıya alıyoruz.
“Sevgili Paşam,
“Cumhuriyetin ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum. Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın. Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş delegesi olarak elbette biliyorsun. Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın. Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim. Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı. Yoksul bir köylü devletiyiz. Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart. Denizciliğimiz acınacak durumda. Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de insanlıkla da bağdaşmaz. Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı 60ı geçiyor. Nüfusun 80i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var. Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor. Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyetin insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz. Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var. Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler. Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı. Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı. Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız. Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun” [3]
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
[1] https://www.ismetinonu.org.tr/index.php/cumhuriyet-doneminin-ilk-basbakanligi
[2] Geçtiğimiz günlerde 13.01.2017 de AB menşeyli Türkiye Toprak Mahsulleri Ofisi'nin Avrupa Birliği'nden toplam 230 bin ton buğday alımı için uluslararası ihale açtığını duyurması dikkatleri çekti.
https://onedio.com/haber/bir-zamanlar-tahil-ambari-olan-turkiye-bugday-ithal-edecek-peki-neden-750845
[3] https://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/emin-colasan/ataturkun-ismet-pasaya-mektubu-1475881/
Yorum Gönder