16. 08,2016 tarihli “Kalkışmayı ranta ve kendi çıkarına mı kullanmaya başladı “başlıklı yazımda
“15 Temmuz gecesi Fetöcü hainlerin kanlı darbe girişiminden sonra kahraman halkımızı Türkiye genelinde alanlara bir ay müddetle bedavaya taşıdılar.
Meydanlarda ikramlar vardı.
Söz konusu vatan savunması olunca akan sular durulur elbette ama…
Şehitlerimiz, yaralılarımız oldu…
Hastane masrafları, şehit ailelerine, gazilere aylık bağlamalar…
Bunların bir bedeli olacaktı tabi.
Ortada verilen sözler var.
Tabi bunlar helal olsun diyorum.
Ne var ki Güneydoğu da şehit düşenlere, gazilere de aynen yapılmalıdır” demiştim. Yılmaz Özdil dün (28.Eylül.2016) Sözcü gazetesindeki köşesinde “Terör şehitleri kimin şehitleri?” diye sorarak başlamış yazısına.
Enfes bir yazı…
Özdil çok önemli bir konuya daha değinmiş.
(15 Temmuz gazileri gazi de, terör gazileri niyazi mi?)diye sormuş.
Evet, terör gazileri niyazi mi?
Elbette değil, onlar Türk Milletinin bağrından çıkan evlatlarımızdır.
Devlet neden ayrım yapıyor?
15 Temmuz gazilerine gösterilen özen çok zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışan tüm gazilerimize neden gösterilmiyor?
Özdil, gazi sayılmanın yasal durumlarını açıklamış.
Gazi olmanın şartı %40 engelli olmakmış, % 39 olursa engelli sayılmıyormuş.
Bu ne vicdansız yasadır böyle?
Askerliği bir şekilde yapmayanlar, kısa dönem yapanlar veya torpilli olup doğuya gitmeden büyük kentlerde kantin işletenler askerliğin ne olduğunu bilemezler tabi.
Ailede teröristler tarafından kahbece şehit edilen oğulları, yakınları da yoktur.
Eh bir elleri yağda, bir elleri de balda, tuzu kuru olunca şehitler için usulen birkaç sözle başsağlığı dilerler.
Üzülmüş numarası yaparlar.
Çünkü bir evladı kaybetmenin acısını bilmezler.
***
Hiç bilmedikleri bölgede bazen eksi 40 derecenin altında, bazen güneşin kavurucu sıcağında sırtlarında 40 kilo teçhizatla yürümek, gece gündüz demeden ölüme meydan okurcasına vatan toprağı için savaşmanın ne olduğunu bilemezler.
Ailelerin, davullu zurnalı askere yolladıkları aslan gibi oğullarının hain bir pusuda patlayan tonlarca bombalar ile şehit olmasının veya kolu bacağı kopmuş, yüzü yanmış, gözünü kaybetmiş, aylarca hastane köşelerinde acı ile yaşam savaşı vererek evine sakat dönmesinin acısını bilemezler.
Yanındaki arkadaşının parçalanarak can vermesini gören bir askerin psikolojisini anlamazlar.
Ve gazi sayılmaları için utanmadan şart koşarlar.
Gazilerimizin seslerini duymayan devlet olur mu?
Bazen onların haklı yakınmalarını basından öğreniyoruz.
Doğu ve Güneydoğu illerinde görev yaptıkları sırada girdikleri çatışmalarda yaralanan, birçoğu vücudunda kurşun ve şarapnel parçası taşıyan çocuklarımızın, kardeşlerimizin gazilik unvanı alabilmek için yıllardır mücadele ettiklerini görüyor, duyuyoruz.
Bu devletin büyük ayıbıdır.
Çıkarılan utanç olan yasa gereği yaşama tutunmaya çalışan vatandaşlarımızın gazi sayılmaları için ille de kollarını, bacaklarını yitirmeleri mi gerek?
Genelde fakir çocukların kısa bir eğitimden sonra savaş batağına gönderildiklerini duyuyoruz.
Çıktıkları eve benzer yapıları, ailelerini görüyoruz.
Yoksulluk sarmış dört bir yanı.
15 Temmuz şehitlerine, gazilerine yapılan maddi manevi destek, bağlanan aylık alınan evler aynen güneydoğu, doğu ve Irak topraklarında şehit olanların ailelerine de yapılmalıdır.
Gazi sayılmak için utanç şartları kaldırılmalıdır.
***
OHAL’i uzatan Erdoğan görüyoruz ki 15 Temmuz gecesi “ben % 50 ile seçilen cumhurbaşkanı, başkomutanım” demesi ile ayrımcılığını göstermişti zaten.
Onun için sadece % 50 var.
Hastanelerde yandaşını ziyaret ediyor ama yan odada yatan diğer yaralıya uğramıyorlar bile.
Binlerce asker, memur çalışan ihbarlarla veya yandaş olmadığı için tutuklandılar mesleklerinden ihraç edildiler.
Önce tutukluyorlar sonra araştırıyorlar.
Böyle adalet olur mu?
Türkiye’de çıkarılan OHAL ile bir şeyler değişiyor.
Buna rejimin değişmesine hazırlık demek daha doğru olur.
FETÖ’nün başarısız darbesi Erdoğan’a yaramış oldu.
Yenikapı ruhunu sırf kendi çıkarına döndürdüğünü görüyoruz.
Şimdi şu sıralara yaptığı muhtarlar toplantısında "Lozan'ı bize zafer diye yutturmaya çalıştılar" dedi.
Bu sözlerin ne manaya geldiğini anlamamak için geri zekâlı olmak gerek.
Darbe gecesi söylemiş olduğu “bu girişim bize Allah’ın lütfudur” sözlerinin kokusu iyice meydana çıkmıştır artık.
OHAL, Erdoğan’ın başına buyruk hareket etmesine ,yasal bir durum elde etmesini gerçekleştirmiştir.
Yani kısacası, Türkiye’de sivil bir darbenin gelişini seyrederek yaşamaktayız.
Buna sessiz kalmamalıyız…
Tünay Süer
29.09.2016
Yorum Gönder