Hesabımla ilgili bir sorunu çözmek için Ankara-Bahçelievler 7. Cadde’deki banka şubeme gitmiştim.
Şube müdiresi hanımefendiyi beklerken, tam karşımdaki bankta, başını babasının koluna yaslamış, yorgun gözlerle bana doğru bakan 6-7 yaşlarında bir kız çocuğunu fark ettim.
Ağzında bir maske vardı.
Oyuncak bebeğini göğsüne bastırmış, sıkı sıkı tutuyordu.
Bir ara göz göze geldik.
El salladım.
Aynı şekilde yanıt verdi.
Sonra babasının kolunu çekiştirerek beni işaret etti.
Genç adam bana bakınca, başımla selam verdim.
İşitebileceğim bir ses tonuyla ‘Merhaba’ dedi.
Bu arada, sıra numarası ekranda beliren, yanlarındaki yaşlı adam oturduğu yerden kalkıp, gişeye yönelince, ben de onun yerine geçtim.
Küçük kızın yanına oturunca sordum; “Adın ne güzel kız?”
Utandı, önüne baktı.
Babası, “Kızım adını söylesene” deyince, “Gamze” yanıtını verdi.
Önemli bir hastalığı olduğu solgun yüzünden belliydi.
Ama çocuk işte, hasta bile olsa ela gözlerinin derinliklerinden yaşam fışkırıyordu.
Çocuk yanı, kalkıp bankanın içinde koşturmasını istiyor, hasta yanı ise dur otur yerinde diyordu sanki.
Çocuklarla sohbet etmeyi çok severim.
Gamze ile de konuşmaya başlayacaktım ki, sevinçten gözleri parlayarak anne diye bağırdı ve oturduğu yerden kalkıp, bankanın kapısından girmekte olan genç kadına doğru koştu.
Zayıf ve solgun yüzlü kadın, kollarını açarak Gamze’yi kucakladı.
Birkaç kez, bir anne yavrusunu nasıl öperse işte öyle öptü.
Sonra kucağında kızı, gelip eşinin yanına oturdu.
Anne ile kızı aralarında konuşurken, dayanamadım, Gamze’nin babasına çocuğunuz hasta mı diye sordum.
Gözlerine hüzün çökmüş, sıkıntıları yüzüne yansımış, 35-40 yaşlarındaki adam, “Kızım uzun süredir hasta. Lösemi” dedi.
Yutkundum.
Kelimeler boğazımda düğümlendi.
Sıcak bastı, yüzümde terler birikti.
Sorduğuma, soracağıma pişman oldum.
Gamze’nin babası imdadıma yetişerek, “Merak etmeyin, bu sorulara alıştık” dedi ve belki de, yüzlerce kez tekrarladığı hikâyeyi bir solukta bana da anlattı.
Kahramanmaraş’ta yaşayan aile, tam 1 yıl önce, ateşi çok yükseldiğinde Gamze’yi götürdükleri doktorun istediği tahlilleri yaptırınca, hastalık ortaya çıkmış.
Erken teşhis olunca, doktorun tavsiyesi üzerine Ankara’ya gelmişler.
Birkaç ay sonra da, tedavinin olumlu sonuçlarını almaya başlamışlar.
Ancak Gamze’nin kaldığı serviste, aynı hastalıktan tedavi gören çocuklardan 2’si hayatını kaybedince, moralleri bozulmuş.
Ne iş yaptığını ve tedavi masraflarını nasıl karşıladıklarını sordum.
Çevrelerindeki herkesin yardım etmek için seferber olduğunu söyleyen baba, “Lokantada garsonluk yapıyorum. Maddi durumumuz iyi değil. Kızım hastanede tedavi görürken, kalacak yerimiz olmadığı için parklarda yattığımız günler oldu. Hastane ve ilaç masraflarını karşılamak için neyimiz varsa sattık. Allah’a şükür 3 ay önce bir hayırsever imdadımıza yetişti. Tedavi masraflarını üstlendi. Ayrıca bu bankada adımıza açtığı hesaba her ay belli bir miktar para yatırıyor. Hastanede tedavi gören birçok çocuğun aileleri de bizim gibi fakir. Keşke onlara da yardım eden olsa” dedi içini çekerek.
Biz konuşurken, Gamze annesine beni göstererek, “Bu amca babamla ve benimle arkadaş oldu” dedi.
Giderek bana daha çok ısınan küçük kızın, çocuklarıma ilişkin sorularını yanıtladım.
Sohbet sürerken, görüşeceğim banka müdiresinin odasından çıkarak, bana seslendiğini duydum.
Onların da gişedeki sırası gelmişti.
Vedalaşıp ayrılırken, Gamze’ye baktım.
Küçük kız, gişenin önünde, bir eliyle annesinin diğer eliyle de babasının bacağına tutunmuştu.
Birkaç kez seslendim.
Beni duyunca, dönüp baktı.
El salladım.
Hasta bir çocuk nasıl bakarsa, işte öyle bakarak, o da bana el salladı.
Bu son görüntü, hiç unutamayacağım bir fotoğraf karesi gibi kazındı belleğime.
İşte o gün başladım lösemili çocukların yoksul ailelerine nasıl yardım edebilirim diye düşünmeye.
Kitap yazmanın en önemli nedenlerinden biri toplumu aydınlatmak olmalıdır. Bugüne kadar yayınladığım tüm kitaplarda temel kaygım, okuyuculara, ilk kez benden duyacakları bilgileri aktarmak oldu.
“Berikan Yayınlarından” çıkan “Facebook Yokken Buralar Tarlaydı” adlı 10. kitabımı ise bilgilerimi paylaşmak amacıyla değil, çocukları Lösemili yani Kan Kanseri hastalığına yakalanmış ve tedavi gören yoksul ailelere yardımcı olmak için yayınladım.
Yaklaşık 1,5 yıl önce piyasaya çıkan, ama tanıtımı yapılamadığı için hedeflediğim kitlelere ulaşmayan kitabın tüm gelirini, lösemili çocukların tedavisi için çalışan ‘LÖSEV’ gibi kurumlara bağışlamanın derdindeyim.
İnternet sitelerinden kolaylıkla alabileceğiniz ve bir solukta okuyacağınız 128 sayfalık kitaptan haberdar olmayanların, küçük Gamze’nin, ilk sayfalarda anlattığım hikâyesini bilmesi de mümkün değildi.
Bu yazı ile sadece kitabı değil Gamze ve onun durumundaki binlerce çocuğu da kamuoyuna hatırlatmak istedim.
Önünüzdeki yazı nedeniyle adımı ilk kez duyacak kimi okuyucular, nasıl biri olduğumu merak edecek, aralarında, duygu sömürü yaptığımı düşünenler de çıkacaktır.
Yaklaşık 12 yıldır Kanal B televizyonunda hazırlayıp sunduğum ve her Cuma akşamı saat 21.30’da yayınlanan Bekleme Odası adlı programı izlediklerinde, hakkımda bir kanıya varacaklarını düşünüyorum.
Çünkü ekran çok şeffaftır ve asla yanıltmaz.
Yüzdeki bir ifade, bakışlar, kurulan cümleler, hatta tek bir söz bile ekrandaki kişinin ne olduğunu ortaya koymaya yeter.
Her iktidar döneminde yoksulluğun sürdüğü Türkiye’de Sosyal Devlet olamadığımız sürece, geçen yazıda bahsettiğim, şehit düşerek ailesini kurtarmayı düşünen Mustafa gibi gençlerimizin ve bu yazıdaki Gamze gibi çocuklarımızın acıklı hikâyeleri hiç bitmez.
Gürbüz Evren /Gerçekgündem
Yorum Gönder