Dünyanın bazı ülkelerinde Atatürk Sevgisi

Sizin de üzüntü içinde göğsünüzün kabaracağını sanıyorum. İşte çeşitli ülkelerde bir denizcinin tanık olduğu o ülkelerdeki Atatürk sevgisini anlatan anı yazısı:

Ya bizdeki Atatürk düşmanlığı nedir?
“Yeni Türk Devleti ile Ankara Anlaşması’nın imzalanması nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı" diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: "Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum."
Aristide Briand, Fransız Başbakanı, 1921


Dünyanın bazı ülkelerinde Atatürk Sevgisi
80-90 yıllık Cumhuriyet tarihinde Atatürk düşmanlığının böylesine zirve yaptığı bir devre hiçbir zaman rastlamadık. Çünkü günümüzün şimdiki bakanından, başbakanından, cumhurbaşkanına kadar nice iktidar mensubu yöneticilerin Atatürk’e açıkça hakaret eden, küfür eden kişilere ziyaret edilerek paye verildiği bir devre hiç rastlanmamıştı. Bu gerici rüzgâra kapılan nice gafil hainler de Atatürk’e gerek sosyal paylaşım sitelerinde, gerek günlük yaşamda en ağır küfür ve hakaretler yapmaktalar, orada burada Atatürk anıtlarına saldırmaktalar. Cumhuriyet tarihinin son 16 yıllık en gerici iktidarının yetkili mensupları olan şimdiki yöneticiler, ülkeyi iyi yönetmedikleri gibi, TC nin kurucusu, dünyanın hayran kaldığı Atatürk’e hakaret edenlere göz yumuyorlar, onları TC adına ziyaret edip ona paye ve Atatürk düşmanlığına pirim veriyorlar.  (Cumhurbaşkanı, Bakanların, Diyanet İşleri Başkanı vb yöneticilerin Atatürk’e en ağır hakaretler eden  “Püsküllü Deli Kadir” namıyla anılan Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret ettiklerini anımsayınız).
Ülkenin iyi yönetilmediğini söylemiştik; işte bir akademisyenin ekonomideki tespitini olumsuz bir örnek olarak alıyoruz, Prof. Dr. Ali Ercan aynen şöyle diyor: (1)
“2018 de Türkiye’de ulusal gelir 850 milyar dolardan 680 milyar dolara düştü, bunu hükümet söylemiyor, ama dünya bankası ve IMF bunu ilan etti. Bu gün fert başına düşen gelir 10500 dolar değil, 7300 dolar filan 8000 doların altındadır”.Prof. Dr. Ali Ercan
Yukarıdaki teşhise ve günlük hayatta çektiğimiz görülmemiş ekonomik sıkıntılara baktığımız zaman ülkenin iyi yönetildiğini söyleye bilirmiyiz?
Ekonomi çok büyük israflarla (günümüzün hiçbir devlet adamında olmayan saraylar, uçaklar vb) ekonomi geriye giderken, dış politikada da sıkıntılı bir darboğazlara sürükleniyoruz.
Üstelik Atatürk’ü anımsatan ulusal bayramlar kaldırılıyor, laik devlet yıkılıp devlet kurumları dinselleştiriliyor, Atatürk’ün adını taşıyan tesisiler yok ediliyor, bunları çoğaltabiliriz.
Ülkemizde şurada burada Atatürk büstlerine saldırılırken, Atatürk büstleri birer bahane ile yıkılırken veya kaldırılırken dünyanın nice devletlerinin meydanlarında, parklarında (İsrail’den Kuba’ya, Şili’ye, Japonya’ya vb) Atatürk’ün anıtları dikiliyor. (İnternetten Atatürk’ün heykelini diken ülkeler diye yazın, resimleriyle göreceksiniz onlarca devlette Atatürk’ün büstlerini). Elin devletleri, milletleri böylesine Atatürk’ü hayranlıkla severken neden bizim TC nin şimdiki yöneticileri böylesine Atatürk’ü dışlıyorlar, Atatürk düşmanlığına göz yumuyorlar?
İşte bu yazıyı yazmama neden olan ve adıma gönderilen, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanılan anılarla Atatürk sevgisini anlatan bir anı yazısıdır. Arkadaşım değerli abim Emekli Müfettiş Mehmet Ayhan’ın elektronik postama gönderdiği aşağıdaki yazılı anıyı görünce çok duygulandım, çok üzgün bir duyguyla buraya alma gereğini duydum. Yukarıda Atatürk karşıtlığını kısaca anlatmaya çalıştığım üzüntü duygularımı yansıtan giriş yazımdan sonra, arkadaşımızın gönderdiği anı yazısını aşağıya alma gereğini duydum. Sizin de üzüntü içinde göğsünüzün kabaracağını sanıyorum.
İşte çeşitli ülkelerde bir denizcinin tanık olduğu o ülkelerdeki Atatürk sevgisini anlatan anı yazısı:

Yıl 1971...
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük.
Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu.
Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledikten sonra; “Bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıra dışı olaya başka açıklama bulamamıştım…

Yıl 1985 ...
İzmir’e yük getiren Yunan bandıralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için hastaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak benim.
Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi.
Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım.
“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Şu cevabı verdi;
“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı. Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”.
Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…

Yıl 1988 ...
Ekvador’un Guayaquil şehri.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. Okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.
İkincisi Che Guavera,
üçüncüsü Fidel Castro,
Dördüncüsü Emiliyano Zapata
ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.
Nereli olduğumu sordu.
Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır” dedi.
O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.

YIL 1999 ...
Hindistan’ın Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkânına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş,
Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmamışlardı.
Üzüntümün nedeni buydu…

Yıl 2003 ...
Kamerun’un Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…

Yıl 2017 ...
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
“En büyük Müslüman Atatürk’tür.
Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk.
Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.
O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir
….
Mehmet Ali Ergöz Hatıraları ...Zafer Özkara

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 
SONNOTLAR
(1) Prof. Dr. Ali Ercan’ın Ulusal Eğitim Derneğince dernek salonunda düzenlenen 19.01.19 günlü
Eğitim ve Gelişmişlik konferansından alındı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget