Devletimizin güvenliğini tehdit eden Kürt koridorunun oluşması tehlikesini başımıza bela edenler, bu AKP iktidarı değil midir?
Bu bela ve tehlikeye neden olan, yanlış Suriye ve Irak politikalarını uygulamaya koyan AKP iktidarı; şimdi kalkmış, ülkemizi ekonomik yıkıma sürükleyen operasyonlarla, kendi hatasını, Mehmetçiğin kanıyla düzeltmeye çalışıyor ve bunu da, AKP iktidarının bir başarısıymış gibi her ortamda reklam aracı olarak kullanmaya çalışıyor.
Afrin harekatını tek başına Türk Silahlı Kuvvetleriyle yapma olanağı varken, Mehmetçiğin yanına ne oldukları belirsiz ÖSO denilen paralı askerleri de katmış ve ele geçirilen AFRİN de ÖSO tarafından yapıldığı iddia edilen yağma söylentileriyle, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin onuru ile oynamak isteyen şer güçlerin ağzına sakız verilmiştir.
AKP iktidarının; ülkenin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi, zam tusunamisine yol açacak olan benzinin daha dün yeniden zamlanarak litresinin altı TL.'ye dayandığı, dolar ve diğer dövizlerin yükselerek, ülkemizin dış borçları ve cari açığının iyice arttığı, ödemeler dengesinin tamamen bozulduğunu umursamadan, yaklaşan 2019 seçimlerinde kendisine artı oy kazandıracağını düşündüğü Suriye batağından medet ummasını ve kendisini sadece Kürt koridoruna kilitlemesini anlamak mümkün değildir.
Evet, ülkemizin sınır güvenliği bize göre de çok önemlidir ve sınır güvenliğimiz için alınması gereken askeri ve diplomatik tüm tedbirler alınmalıdır, ama bunu iç politikaya malzeme olarak kullanmak, ülkenin içerideki diğer sorunlarına sırt dönerek onları yok saymak, yargıya müdahale ederek, yargıya kendi partililerini doldurup, yargıyı adeta AKP yargısı haline getirmek, bu ülkeye yapılacak olan en büyük kötülüktür.
Bir devlet, dışarıdan gelecek olan saldırı ve işgaller ile çökebileceği gibi, içeride çözüm bekleyen acil sorunların yok sayılarak bunların çözümü için hiçbir girişimde bulunulmaması, özellikle de devletin temeli olan adaletin bağımsızlık ve tarafsızlığının yok edilerek itibarsızlaştırılması, siyasi iktidarın uydusu haline getirilerek adaletin ortadan kaldırılmasıyla da, devletler çökerler. Bu nedenledir ki; “Adalet Mülkün Temelidir” denilmiş ve adalet dağıtan mahkemelerin yargıç kürsülerinin arkasındaki duvara büyük harflerle yazılmıştır.
Yeni atanacak olan hakim ve savcıların kur'a çekerek atandıkları yerleri öğrendikleri kur'a çekim töreninin taraflı cumhurbaşkanına ait sarayda yapıldığı, AKP'nin genel başkanı olan taraflı Cumhurbaşkanının bu törende yaptığı, içeriği itibariyle kur'a çekimi töreniyle uyum içinde bulunmayan, ağırlıklı olarak AFRİN harekatından siyasi rant elde etmeye matuf konuşmalarının, yeni atanan hakim ve savcılar tarafından sık sık kesilerek yerli ve yersiz alkışlandığı, basında yer alan iddialara göre, atanan yeni hakim ve savcılar arasında, yüz civarında eski partilinin yer aldığı, saraya yakınlığı ile bilinen Danıştay Başkanı'nın kızının kur'a ile atandığı Elazığ'dan, bir gün sonra, yeni bir kararname ile Ankara’ya Yargıtay Tetkik Hakimi olarak atandığı, bu atamanın da gösterdiği gibi, hakimliği taşrada çıkacağı yerel mahkemenin kürsüsünde öğrenerek iyice hazmetmeden, tecrübe kazanmadan, yerel kürsü hakimlerinin kararlarının denetlendiği, içtihatların yaratıldığı Yargıtay'a, kendisi denetlenmeye muhtaç toy ve tecrübeden yoksun bir hakimin torpilli olarak atandığı günümüz Türkiye'sinde; adaletin, devletimizin temeli olduğu asla kabul edilemez.
Ne diyelim, iş Tanrı'ya kaldı sanırım, Tanrı hepimizi ve ülkemizi korusun.
Güner Yiğitbaşı
21/03/2018Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder