M. Kemal Atatürk
Osmanlının en kötü yıkılış yıllarında yaşamış olan devrin en aydın ozanlarından Tevfik Fikret, şimdiki aydınlar gibi cehaletle, gericilerle, yobazlıkla, din bezirgânları ile olduğu kadar devrin II Abdulhamid istibdat rejimine karşı da durmuş, mücadele etmiş, onların “zangoç” suçlamaları gibi saldırılarına uğramış ve de yurdunu sevmiş, aydınlanma için şiirlerinde özlem duymuş bir seçkin ozanımızdır. Gerçekten de şiirleriyle bu duygularını dile getiren ozanımızın çabası, şimdiki aydınların özgürlük mücadelesine çok benzediği için, aşağıya aldığımız Molla Sırat’a adlı şiiri günümüzde bile geçerliliğini sürdürdüğünden, sizinle paylaşmak istedim, umarım yaralı olur. Tevfik Fikret’in yazdıkları, yakındıkları, özlemleri ondan 90-100 yıl sonra bile geçerliliğini sürdürmekte. Ne dersiniz, okuyalım ve günümüzle kıyaslayalım, mutlaka buruk bir ders, hazin bir hisse alacağımızı görürüz.
Edebiyat dünyamızın en önemli polemiklerinden (dalaşma) biri de, Tevfik Fikret ve mehmet akif arasında yaşanmıştır. Tevfik Fikret’in Robert kolejinde öğretmenlik yapmasını "para için Protestan kilisesinde zangoçluk" yapmakla yaftalayan Mehmet Akif, karşılığını fazlasıyla almış ve şu şiirde ayar üstüne ayar yemiştir. Aslında bütün din bezirgânlarına da bu şiirle ayar vermek istemiştir. [1]
“Paraya hiç dayanmayan bir şairmişim
Zangoçluk edermişim Protestanlara gider
Size edebi saygılarımı sunarım efendim
Yani yıldızlı bir kursunun üstadına
Bilgin sairine yani İslam dininin
Molla Sırat hazretlerine yani
Lütfen bize ne güzel
Zangoçluğu yakıştırıvermişler
Ama aldanmış olmayasın sakin üstadım
Müslüman oğluyum ne de olsa
Sen o güzel dini anlatma bana
O dinden senin kadar ben de anlarım
Ben de okudum o Tanrı kitabini
Yüreğe doğan o sözleri ben de dinledim
Ben de dolaştım sizin gibi cami cami
Tanrı önünde ben de oldum iki kat
Açılırdı hayalimde cennet yolu
Dolardı yüreğime cehennem korkusu
Ulu Tuba'ya ben de tırmandım
Ben de çıktım melekler katına
Ezani duydum mu bayılırdım
Nasıl koşardım o 'Tanrı' sesine!
Ben de tespih çektim, dua ettim
Ben de namaz kildim oruç tuttum,
Hepsini yaptım halt ettim!
Çünkü ne dendiyse inanmıştım
Kanmıştım senin kandıklarına
Bağlanmıştım körü körüne
Canımı adamıştım dinime canımı.
Tanrıyı da sevmiştim peygamberi de.
Ama onlar bu gün çok uzaklarda
Anladım ben asil gerçek nerde
Anladım Hanya’yı Konya’yı
Bizi hakka götüren yol başka
Senin su saydıkların var ya hani
Su şaşılacak şeyler hani doğaüstü
Onlar hep masal hep kafadan atma
Buğun hiç durmadan arıyor insan
Gitgide görüyor isin içyüzünü de
Senin hokkabazlar unutmuşlar geleceği
Isa ile Musa, aldatılan ve aldatan
O büyülü değnek, bir koca kuyruklu yalan
İşte insanoğlu bir yerde böyle sapık
Beşerin böyle delaletleri var
putunu kendi yapar kendi tapar
Git ara kiliseyi, dolaş Kâbeyi
Can sesini duy, tekbiri dinle
Umduğun, beklediğin şeyler nerde hani
Ortada bir tek şey göreme
Şeytani da düzme, Allah’ı gibi
Buda’sı düzme, Ehrimen'i düzme, Yezdan’ı düzmece
Bir korkak kuşku yaratmış bunların topunu
Gölgeler baktım, gölgeler, gölgeler...
Sonra baktım bir karanlık uçurum
Haydi don geri, don geri, don, oğlum!
Ve beynimden vurulmuş gibi devrildim.
Simdi benim ne cennet, ne cehennem umurumda
Bakarım evrene, şaşar şaşar kalırım.
Ne tapılan tanırım, ne taptıran tanırım
Yaradılışın kuluyum ben artık
Ben yaradılışın kulu
Pıtrak gibi işte gökyüzünde mescitler
İşte onlara orda vicdanim secde eder
İşte benim bundan böyle tapınmam bu
İşte bundan böyle benim vaktim böyle geçer
Artık öyle rahat, öyle rahat ki içim
Ayırt edemem kendimi bir kayadan
Tapınmakta biraz minnacık bir kuşla
Bir ishal kuşu da, la il ilahe illallah der
Ben de la ilahe illallah derim
Ve doğruluk ve alçak gönüllülük ve sıkı dostluk
Ve el uzatma ve koruma ve insaf ve acıma
Ve sonra bir şaire zangoç dememek
İşte buyuran bunlar benim vicdanıma
Benim ayinim düşünüp yapmaktır
Benim dinim insan gibi yaşamaktır
İnanmışım: Taparım ben varlığa
Her kanat bana bir melek sesi getirir
Ne isim var peygamberle benim
Beni Hakka bir örümcek oturur
Kitabim iste yeryüzü kitabi
Bendedir iyilik, kötülük tohumu
Varırım hep böyle ta mezara dek
Yeniden dirilmek bizim nemize gerek
Taşır insanların hem aşkını, hem acısını
Bağrımdaki su deli, su ince yürek
İnsan gibi yaşamaktır buğun gerçek din
İnsan gibi yaşamak”. Tevfik Fikret
Tevfik Fikret (1867-1915) Türk şairi, öğretmen ve yayıncı. Osmanlı İmparatorluğunun dağılma sürecinde yetişti. Ülkenin yıkılışını, cehaleti gördüğü için, şiirleri sanki cehalete karşı bir feryat gibidir. Devrin en seçkin aydınlarındandır.
*
Bir akşam sofrada, Tevfik Fikret’ten pek hoşlanmayanlar, söz edebiyat dünyamıza gelince onu Atatürk’e kötülemek isterler.
Atatürk fena öfkelenir:
-“Ne demek!” der…
-“Ben inkılâp ruhunu ondan aldım… Beyler, zaten tarihe geçecek büyük adamlarımız azdır; bir de onları lekeleyerek, daha fena işler yapmayınız”…
Evet; Atatürk Tevfik Fikret için bunu diyordu.
O, Fikret’in hemen bütün şiirlerini okumuş, pek çoğunu da ezbere biliyordu.
Tarih-i Kadim, Sis, Ferda… Rübabı Şikeste…
1917 yılında Doğu Cephesi’nde 3. Ordu Komutanı olarak savaşırken, Tevfik Fikret’in şiirlerini okuduğunu kendi anılarında yazar…
Okuduğunu dedik, dikkat:
O, zaten o şiirleri ezbere bildiğini, ama yine de yeniden okumaktan mutlu olduğunu söylüyor…
Atatürk, böyle bir Fikret tutkunuydu. [2]
……………………………….
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
[1] https://www.uludagsozluk.com/k/tevfik-fikret-in-mehmet-akif-e-verdi%C4%9Fi-ayar/
[2] https://www.turkishnews.com/tr/content/2015/01/01/akif-fikret-kavgasi-zangoc-ve-molla-sirat-fikretci-misin-akifci-mi/
Yorum Gönder