Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız

Bu gün 30 Temmuz 2017 günü spor salonuna gitmek üzere Tandoğan’dan (Anadolu) Metroya bindim. Gün öğleden sonra idi, günlerden Pazar, ilgimi çeken şeylere rastladım ve sizinle paylaşmak istedim.

Bu gün 30 Temmuz 2017 günü spor salonuna gitmek üzere Tandoğan’dan (Anadolu) Metroya bindim. Gün öğleden sonra idi, günlerden Pazar, ilgimi çeken şeylere rastladım ve sizinle paylaşmak istedim. Olayları birbirine karıştırmamak için madde medde irdelemeye çalışacağım.

1-HER YANI DÖVMELİ ADAM
Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız
Metroda oturduğum yerin tam karşısında her yanı dövmeli bir adam oturuyordu. Adamın kollarında, boyunlarında, vücudunun görünen kısımlarına öylesine garip dövmeler yaptırmış ki çok şaşırdım, öyle dövmeli bir adam hiç görmemiştim. Adamın resmini çekmek istedim, izin istesem ret edebilirdi. (Çünkü dün metroda giderken, orta yaşlı bir kadın karşımda hırka gibi bir şey örüyordu. Bu hamarat hali hoşuma gittiği için, resminizi çekebilir miyim, dedim. Kadın, “niçin” dedi, örnek halinizi övmek için, dedim. Kadın başını da sallayarak, “olmaz” demişti)
Cep telefonumla oynuyormuş gibi yapmaya başladım; bir gözüm adamda, bir ara uyuyor gibi yapmış gözlerini kapamıştı, sonra gözünü yarım açmış beni gözlüyor gibiydi, ürktüm.  Son ineceğim istasyona yaklaşıyorduk, görüntüyü, dövmeli adamı kaybedebilirdim, tedirgindim. Yavaşça oynar gibi yaptığım telefonumun objektifini kaldırdı, adamın baş tarafını göremiyordum.  Objektif netliğini düşünmeden adamın ancak bu halinin flü mülü omuzdan altının resmini çekebildim, görür de çıkışır diye korkarak böylece çektim. Görüyorsunuz resim net değilse de kollardaki dövmeleri görüyorsunuz, baş tarafı daha bir acayipti; saçlarını yanlardan ortaya doğru taramış, sanki başında Romalı asker miğferi var gibiydi, ama çekmek mümkün olmadı.

2- “TAM AYAR” TARTICI
Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız
Spor salonundan sonra Ümitköy metrosu ile indim Kızılay’a. Kaldırımda yürürken Yaşlı bir adamın tartıcı reklamını gördüm. Yaşlı adamın başında takkesi, bacağında şalvarı, sakalı ile bir tekke şeyhi müridi gibiydi sanki. Büyük harflerle “TAM AYAR 50 Krş” yazıyordu, kaldırdığı reklam kâğıdında. Bu özel teşebbüs reklamı sahibine sordum, nerelisin” diye. O da “Malatya’lıyım” dedi.  Hemen aklıma, bizim köyün insanlarının “deşirici”, veya “hayırcı” dedikleri o zamanın dilencileri geldi. Omuzlarında bir heybe, heybenin içinde birkaç torba bulunur, her torbaya ayrı bir yiyecek konularak böylece dilenirlerdi. Çok iyi hatırlıyorum 60-65 yıl kadar önceydi, bu “deşirici” ler veya “hayırcı”lar dualar mırıldanarak, destanlar söyleyerek ev ev dolaşırlardı. O zamanlarda köyde insanlarda para pek bulunmazdı, para ola bile harcayacak bir yer yoktu, onun için ev sahiplerinden kimisi bulgur, kimisi buğday, kimisi un vb heybelerindeki torbalara ayrı ayrı koyarlardı.
İşte o dilencilere halkımız sorarlardı, “nerelisin” diye; onlar da ya “Malatıyalım” veya “Derinderelim” derlerdi. O zamanları köyde ilkokula giderdim, haritalardan Malatya’yı bulurdum da, şu “Derindere” nereyse orayı bir türlü bulamazdım, sonraları öğrendim ki, meğer orası da Malatya’nın şimdiki Darende ilçesiymiş. Nedense oralardan pek çök dilenciler gelirdi. İşte bu Malatya’lı  “TAM AYAR” tartıcı köyümdeki bu anılara götürdü beni.

3-ÇÖPTEN EKMEK TOPLAYAN KADIN
Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız
Tartıcı babanın hemen yakınında, kocaman mavi renkli iki tane naylon çöp torbasının içinde bir şeyler arayan kadını gördüm.
Hemen önündeki çöp torbalarından, Eskişehir’li olduğunu söyleyen bu kadın çöplerin arasında ekmekleri seçiyordu, yanındaki bir başka kutuda, pişmiş tavuk eti artıkları vardı ve yanındaki poşetin içinde de seçtiği ekmek parçaları duruyordu. O kaldırımdan binlerce insanların insan selinin gelip geçtiği yerde, yoksulluk, çöplerden ekmek toplamak ona o kadar doğal hale gelmiş ki, bu üzüntü verici olayı o denli kanıksamış ki, yanına yaklaşıp bir şeyler soranlara umarsız ilgisiz cevaplar veriyor, adeta sohbet ediyordu.
Ben çöplerden ekmek toplayan bu kadına yaklaşırken, yanındaki gençten bir adamla sohbet ediyor, ona, “Allah ne muradın varsa versin” diye dualar ediyordu. Muhtemelen bu genç adam, kadına para yardımında bulunmuştu, diye düşündüm. Çünkü önemli bir para vermezse böylesine bir içten dua etmezdi.
Poşetlere atılan ekmekleri görünce aklıma ülkemizdeki ekmek israfı geldi. İlgililerin açıklamalarına göre, Türkiye’de her gün milyonlarca ekmek çöpe atılıyor ve günde bir buçuk milyar liralık ekmek çöpe atılarak israf ediliyordu.
Kendi evimde köpeğim Badi’yle her gün sabah akşam parklarda gezdirmeye çıkarım, nice israf edilmiş, poşetler içinde evlerin önündeki korkuluk demirlerine asılmış bayatlatılmış ekmekleri görürüm de içim sızlar. O poşetler dolusu ekmekleri alırım, komşu parkın ortasındaki düzlükte çimenli yere ufalayıp parçalara ayırırım, ertesi gün gelsem ki, bir tane ekmek kırıntısı kalmaz, çünkü sokak köpekleri ve özellikle güvercinler, öteki kuşlar yemişlerdi.
Küçüklüğümde, beni büyüten kollayan babaannem Zeynep Ebem, yerden bir ekmek kırıntısını gördüğü zaman onu alır öper, ekmeği alnına değdirir, başından yüksek bir yere koyardı ki, “kurtlar kuşlar yesin” diye. Çünkü nice kıtlıklar görmüş, “kırkın kıtlığı” dedikleri İkinci Dünya Savaşı’ndaki kıtlığı görmüş kadın, böylece Anadolu insanımız için ekmek çok kutsal bir yiyecek olmuştur. “Yavan ekmeğe muhtaç olmak” sözü insanımızın yüreğinde bir kor gibi özdeyiş haline gelmiştir. Batılılar, yemekte ekmek yemezlerse de Anadolu insanı ekmek yemezse karnının doymayacağını sanır.
Poşetlerden ekmek seçen kadına sordum, senin kocan kimin kimsen yok mu, diye. Kadın şöyle yanıt verdi:
 “Kocam yaşlı hasta yatıyor, bu ekmekleri uygun olanları yiyoruz, artanları kuşlara veriyorum. Üç çocuğum var, onlar ayrı bize bakmıyorlar, ne yapalım aç mı kalalım, çöpe atılmış bu ekmekleri alıp yiyoruz”.
Oradan gelip geçen binlerce insanların bazı meraklıları oraya uzanıp bakıyorlar, dinliyorlar, “devletimiz utansın, yoksulumuz çöpten ekmek toplamaya başlamışsa bitmişiz demektir” diye mırıldanıyorlardı.
İsterseniz başka yere geçmeden buraya bir mim koyalım. Yoksulumuz böylece çöplerden ekmek ararken, ekmeği bol görenler de, azıcık bayatladı diye binlerce ekmeği çöpe atmaktalar, (Türkiye’de bir günde bir buçuk milyar liralık ekmeğin çöpe atıldığını söylemiştik).
Ya devletimizin üst makamlarındakiler nasıllar? Onlar da ayrı bir savurganlık içindeler.  Şu anda TC tarihinin en savurgan yönetimiyle baş başayız. Saraylar, uçaklar, helikopterler, zırhlı süper Mersedes’ler, memleket sanki “yağma Hasan böreği” gibi, hesapsız harcamalar gırla gidiyor. Türkiye’deki makam aracı sayısı ne Avrupa’daki ülkelerde var, ne Japonya’da var. Kıyaslamak hem zaman alır, hem de içimiz burkulur.
Hele şu Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a alınan arabaya ne dersiniz, “dört yıllık eskidi” diye özel donatılmış iki milyon liraya zıhlı çok lüks Mersedes alınmış. Duyuşumuza göre, bu araç 12 silindirli olup, İstanbul Ankara arasında bir gidiş dönüş seferinde üç bin liralık benzin yakıyormuş. Aman Tanrım, böylesine lüks israf dünyanın hiçbir ülkesinde yok sanırım.
Ama, RTE nin her seçim arifesinde Kemal Kılıçtaroğlu’nu kötülemek için, “Memur Kemal SSK batırdın” diye veryansın ediyordu ya, işte o SGK mu emeklilerin ilaçlarını veremez durumdaymış artık. Genel bütçeden milyonlarca lira para aktarılıyormuş. Geçelim, israf bizi nerelere götürdü.
Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız

4-Sonra karşı Güvenpark tarafına geçtim, kocaman kırmızı harflerle “15 Temmuz Destanı” yazmışlar, gelip geçenler şaşkınlıkla bakıyorlardı.  Hemen alt tarafında da kocaman elektrikli panoda, 15 Temmuz 2016 günü ölen 249 kişinin resimleri isimleri yazılıp asılmıştı.
Buraya da bir mim koyalım. Darbe yapan FETÖ yü kim besledi, kim devlet kadrolarına aldı? 15 yıldır iktidarın gözü önünde sınavlarda sorular çalınarak FETO’cuları, dinci  yandaşları sınavlar kazandırılıp üst makamlara bu dinciler getirmedi mi? İki dinci gurup, AKP iktidarı  ve FETO’cular, sanki koalisyon kurmuş gibi ülkeyi ortak yönetmediler mi?  Bu FETÖ darbeci grubu kendileri seçip kollayıp, ülkenin ve kendilerinin başına bela etmediler mi?  Yani kendi putlarını yarattılar, kendileri putları kırıyorlar. Bunları yıllarca Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri yazmadı mı?  (Şimdi de, ta o zamandan beri bu acı gerçekleri yazdıkları için, şimdi de suçluları yazdıkları için yazarlarını, çizerlerini içeri alıyorlar. Şimdi de darbe önlendi diye ulusal bayram yapılıyor.
Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız

“Kendi putlarını yarattı” derken, yüz yıl önce Tevfik Fikret’in mısralarını hatırladık:
   …………………………………….
“Beşerin böyle delaletleri var
“putunu kendi yapar kendi tapar”.
……………………………. Tevfik Fikret (1867-1915)

Bu Pazar Ankara’da Gördüklerim Üstüne - Cevat Kulaksız
5- Çankaya Belediye binasının karşısındaki kaldırımda 10 yaşlarında olduğunu tahmin ettim bir çocuk ağız mızıkası ile müzik yapmaktan ziyade, ilgi çekmek için üfleyip ses çıkararak dileniyordu. Resim çekmeye çalıştığımı görünce ağız mızıkasını kendine siper etti. O yaşta, yoksulluk içinde yavru utandığından kendini gizlemeğe çalışıyordu.
İşte böylece Başkent Ankara’nın ortasında yoksul insanlarımız-kadınlarımız çöpten ekmek toplarken, yoksul çocuklarımız sokaklarda dilenmekten utanırken, yoksul ülkemizin yöneticileri korkunç bir lüks ve israf içindeler, saraylarda, Mersedesler’de, kâşanelerde saltanat sürmekteler. Bakalım devran ne gösterecek.
Böyle durumlar için bir halk tekerlemesiyle bitirelim:
Hasandağı arpalıktır; eğer saban girer ise...
Her derede bir değirmen; eğer suyu gelir ise...
Her kümesten bir tavuk; eğer köylü verir ise...
Güzel gidiş bu gidiş; eğer sonu gelir ise...
Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget