Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) önderliği ve yönetiminde, “Gazi Meclis’in Önderleri Hayır Diyor” adlı panel düzenlendi. Ankara Konağı’ında 4.03.2017 günü düzenlenen panelde, 16 Nisan’da yapılacak olan anayasa değişikliğindeki hukuka, evrensel demokrasi değerlerine uymayan değişiklik teklifine neden “HAYIR” denmesi gerektiğini, konuşmacılar, Hüsamettin Cindoruk (Önceki TBMM Başkanı), Ertuğrul Yalçınbayır (AKP Kurucu Üyesi ve önceki Başkan Yard), Muharrem İnce CHP (Yalova Milletvekili), Onur Öymen (Emekli Büyükelçi) görüşlerini açıkladılar. 500 kişilik salonu tamamen dolduran seyirciler arasında bazı eski yeni parlamenterler, emekli subaylar, akademisyenler bulunuyordu; panelde seyirciler ellerinde Atatürk resmi işlenmiş bayraklarını sallayarak İzmir Marşını söylüyorlar, coşkunca tezahürat yapıyorlardı. Salonun bütün boşluklarına sandalyelerle takviye yapılmasına karşın, paneli pek çok kişinin ayakta izledikleri görüldü. Çok rağbet gören bu konuşmaların dört duvar arasında kalmaması için, büyük emek harcayarak, çok değerli konuşmacıların konuşmalarını yazıya dökerek konuşma sırasına göre okuyucularımıza sunacağız. Ancak bütün konuşmaların yazıları çok uzun olacağından sıra ile her konuşmayı bölümler halinde size aktaracağız.
Gerçekten bu anayasa değişikliği önerisinin Cumhuriyetimiz için ne kadar zararlı, yıkıcı olduğunu, bu değerli konuşmacılar, halkın anlayabileceği şekilde sundular. Biz de büyük emek harcayarak bu çok yararlı konuşmaları kelimesi kelimesine size aktarmayı vicdani bir görev bildik.
AKP-RTE iktidarının alelacele hazırlayıp halka iyice açıklanmadan, OHAL baskısı ile halka yutturulmaya çalışılan, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bu ucube anayasa değişikliğinin halkımıza daha iyi tanıtılması, böylece olumsuz yönlerinin kavranması ve toplumca “HAYIR” denilmesi için bu konuşmaların geniş kitlelere ulaştırılması gerekmektedir. İktidarın, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün elemanları meydanlarda “evet” için propaganda yaparken, “HAYIR” ı savunan muhalefet safında olanların meydanlara izin verilmeyip salonlara hapsedilmesi, gerçekten görülmemiş haksızlık örneğini oluşturuyor. Özellikle halkımıza çok daha fazla açıklanması gereken bu çok değerli görüş ve konuşmaları okuyucuya sunmak istedik, umarız yararlı olur. Gelecek 4. Bölümde Muharrem İnce’nin konuşmasını sunacağız.
ONUR ÖYMEN’İN PANEL KONUŞMASI
“-Şu anda Türkiye’nin birçok yerinde çoban ateşleri yakılıyor, yani bu aslında bütün Türkiye’ye yayılmış bir eylemdir. Ankara’da bile şu anda bir başka toplantıda aynı konu konuşuluyor, Barolar Birliğinde, o toplantıya katılanlarında gözü burada, bu toplantıda. Orda konuşma yapmak üzere davet edilmiş olan Sayın Baykal, “keşke” dedi, “fırsatım olsaydı da ben de orda konuşsaydım”. Atatürkçü Düşünce Derneği’nde (ADD) partiler üstü bir anlayışla görüşlerimi anlatabilseydim” dedi.
Demokrasilerde iki irade var. Bu iradelerden biri kurucu iradedir, devleti kuranların ortaya koyduğu iradedir.
İkincisi, iktidarla, seçimle işbaşına gelen halkın iradesidir. Fakat seçimle gelen iktidarların iradesi, devleti kuranların iradesine karşı olamıyor, temelinde özünde. Birçok ülkenin anayasasında değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeler var. Alman anayasasında var, başka anayasalarda var. Ne demek bu, yani yüzde kaç oy alırsanız alın tek başına iktidar da olsanız devletin kurucu iradesini değiştiremiyorsunuz. İşin özü bu. Şimdi Türkiye’de acaba bu devletimizin kurucu iradesini temsil eden Atatürk, bu konuda ne düşünmüş. Yani hepimiz biliyoruz ve söylüyoruz. Atatürk Milli Egemenliği yüksek tuttu, “milli egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi. Meclisi yüksek tutu, çok güzel, peki doğrudan doğruya başkanlık seçimi hakkında sözleri var mıdır? Bu önemli. Atatürk’ün başkanlık sözünü bilirsek ve bu tip toplantılarda, halkımızla paylaşırsak yüreğinde Atatürk sevgisi olan insanlar daha kolaylıkla etki edilebilir. Sadece umumi laflarla değil.
ATATÜRK TEK ADAM LİDERLİĞİNE KARŞIYDI
Atatürk zamanında gazetelerde yazılar çıkıyor, diyorlar ki, “Atatürk Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlığı birleştirecek, Amerikan tarzı bir rejim kuracak”. Böyle bir niyeti falan derler.
Buna çok esaslı cevap veriyor, Atatürk: “Hiçbir zaman böyle bir şey düşünmedim, şaşarım bunu söyleyen efendilerin aklı perişanına”. Atatürk’ün sözü. “Benim hem Cumhurbaşkanlığı hem Başbakanlığı kendimde toplamam aklıma bile hiç gelmedi” diyor.
Ondan sonra başka bir konuşmasında çok ilginçtir, diyor ki: “PADİŞAHLIKTAN YENİ KURTULDUK, BAŞIMIZA YENİ PADİŞAHLAR MI ARIYORSUNUZ”. Atatürk bunu söylüyor. Yani tek adam, Amerikanvari, başkanlık rejimini düşünen insanlara, siz yeni padişah mı arıyorsunuz, diyor.
Çok ilginçtir, Celal Bayar, bir mülakat veriyor, Taylan Sorgun’a, diyor ki, “bakın size bir şey anlatayım”, diyor: “Cumhuriyetin ilk kurulduğu günlerdeydi, bana beş mebus geldi, dediler ki, bizim bir düşüncemiz var, Atatürk’e teklif etsek, Amerika gibi bir sistem kursak, başkanlık sistemi olsa, Atatürk de başkan olsa”. Celal Bayar, “sakın ha aklınıza bile getirmeyin, Atatürk’e bunu hiç söylemeyin çok sert tepki alırsınız” diyor. Çünkü Atatürk, meclisin üstünlüğüne dayalı parlamenter rejimi benimserdi. Bunları hiç unutmamanız gereken şeyler.
Buna benzer pek çok örneği var. Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak, Atatütk’ün anılarında var, Atatürk bu konuda ona şunu söylüyor: “BİLİYORUZ Kİ, MEMLEKETİMİZE GELEN FELAKETLERİN ÇOĞU ŞAHSİ İDAREDEN GELMİŞTİR”. Şahsi gayrete karşı çok büyük tepkisi var. “Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri de budur. Biz öteden beri böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi, nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim akla gelebilir. Beni bilen, beni düşünen insanlar akıllarına bile getirmezler”.
BİZİM REFERANDUM FRANSA’DAKİ LUİ NAPOLYON REFERANDUMUNA BENZİYOR.
Aslında parlamenter rejimi yıkarak tek adam rejimi kurmak isteyenlere örnekleri tarihte var. İlk defa Türkiye’de ön görülmüyor, Tarihte örnekleri var. Fransız ihtilali, modern demokrasinin ilk örneklerinden biri, Amerika demokrasisiyle birlikte. Şimdi orda 1792 yılında Parlamenter rejime dayalı bir demokrasi kuruldu. Ne oluyor, yedi sene sonra Napolyon bir darbe yapıyor fiilen konsüllük rejimi kuruyor, kendini birinci konsül ilan ediyor, 1804 de de imparator ilan ediyor ve parlamenter rejimi sona erdiriyor. Bunu nasıl teslim edecek, -halkın oyuna başvuruyor. Deniliyor ya, halkın oyu her şeyi tayin eder demokrasinin icabıdır-.Halkoyu yüzde Fransız halkının 99 u Napolyon’u destekliyor.
Gene Fransa’dan size bir örnek vereyim, 1848 Fransa’da krallıklar kuruluyor, Avrupa’da ihtilaller oluyor, devrimler oluyor ve Fransa’ya tekrar Cumhuriyet geliyor. Cumhurbaşkanı seçimi yapılacak, adaylardan biri Lui Napolyon, adam seçime giriyor, oyların yüzde 75 ini alarak Cumhurbaşkanı oluyor. Memleketin en yüksek makamına gelmişsin, daha ne istiyorsun, yetinmiyor. İki sene sonra diyor ki, “ben on yıl cumhurbaşkanı olmak istiyorum”. Bunun için anayasa hazırlatıyor, meclise gönderiyor, Meclis ret ediyor. O zaman ne yapıyor dersiniz, Meclise karşı darbe yapıyor; Cumhurbaşkanı kendi meclisine karşı darbe yapıyor. Ondan sonra, darbenin sonucunda bir referandum, Fransa halkı referandum sonucunda on yıl için cumhurbaşkanı “olur” diyor, Lui Napolyon yetinmiyor, Fransızlar der ki, “insan yedikçe iştahı açılır”. Yetinmiyor, iki sene geçiyor, diyor ki vatandaşlara, “ey vatandaşlar, aslında en iyi yönetim imparatorluktur”. (Salondan gülüşmeler-ironik alkışlar) Hadi bir daha kamuoyu yoklaması gene halkın yüzde 90 nünden fazlası imparatorluğa oy veriyor. 18 yıl Lui Napolyon, üçüncü Napolyon adıyla demir yumrukla idare ediyor Fransa’yı. En otoriter rejimi kuruyor Fransa’da, halkın oyuyla.
Yani bu tarihi örnekleri bizim bilmemizde fayda var. Bunlara dayanarak bazı sonuçlar çıkartmamız mümkün. Şimdi daha yakın tarihlere gelelim. Şimdi ne istiyoruz biz, parlamenter rejiminden başkanlık rejimine geçeceğiz. Dünyada bunun bir tane örneği var mı? Demokratik ülkeler arasında bir ülke söyleyin ki bana, şu anda veya çok yakın zamanda, vaz geçmiş parlamenter rejimden, başkanlık rejimine geçmiş olsun. Dünyada örneği yok. Tersi var mı, tersi var. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev daha geçen hafta açıkladı, “ben bu sistemin değiştirilmesine inanıyorum, bazı yetkilerimin parlamentoya devretmek istiyorum” diyor. Yani başkanlık rejiminden parlamenter rejimine geçecek.
Daha yakın, Türkiye’nin komşusu, çok sorunumuz var; 2005-2015 yılında Ermenistan başkanlık rejiminden parlamenter rejimine geçti. Ukrayna’nın varlığı tartışılıyor. Filipinlerde bu tartışılıyor, teri yok bir tek bizde olacak. Yani bunlar gerçekten çok düşündürücü gelişmelerdir.
Bir şey daha, peki Avrupa’da başkanlık rejimi ile yönetilen ülkeler var mı var. Kaç tane var, beş tane var. Beş ülkeden dördü yarı başkanlık rejimi, bu dördünde başbakan var, başbakana bağlı hükümet var, parlamentonun ağırlığı var, etkinliği var, bir de cumhurbaşkanı var halkın seçtiği. Ama başbakanın olduğu yarı başkanlık rejimi bunlar. Peki, başbakanın olmadığı bir başkanlık rejimi var mı Avrupa’da? Var, nerede var? Sadece Güney Kıbrıs Rum yönetiminde var. Buyurun siz seçin alın, kullanın. Bir Türkiye, bir de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olacak başbakansız yönetimle idare edilen.
Başkanlıkla yönetilen ülkelerle diğer ülkeler arasındaki başarı oranı ne, bir de ona bakalım. İnsan geliri endeksi Birleşmiş Milletlerin sosyal verileri, eğitim vs bütün bunlara dayalı olarak ilk hesaplama ilk 32 ülkenin içinde sadece dört tane seçilmiş başkan yöntemiyle idare edilen ülke var. Bunlar da Amerika, İsviçre, Güney Kore ve Fransa, işte bu kadar. Geri kalan hepsi başkanlıkla yürütülen ülkeler değil.
ZİNBABE, GANA, MARAVİ HALKIN OYUYLA BAŞKANLIK REJİMİNE GEÇİLMİŞ. SONRA BU ÜLKELERİN HEPSİNE KOYU BİR DİKTATÖRLÜK GELMİŞ
BBC geçenlerde bir araştırma yaptı bu tartışmalar üzerine Amerika’da profesörlere soruyor, diyor ki, bu ülkelerden başka hangi ülkeler bu yola girmeye çalışıyor, yakın geçmişte. Diyorlar ki, “hiçbir demokratik ülke bu yola gitmemiş, ama Afrika’da üç ülke var, hangileri onlar, Zinbabe, Gana, Maravi. Bunlarda ne olmuş, bunlarda halkın oyuyla başkanlık rejimine geçilmiş. Sonra ne olmuş, bu ülkelerin hepsine koyu bir diktatörlük gelmiş, hepsine. Bir tanesinde, iktidar partisi hariç, bütün partileri kapatmışlar hapsetmişler. Benzeri bir örnek Hitle Almanyasında var. Hitler iktidara geldikten sonra partileri bitirmeye çalışıyor. Parlamentoda desteğe ihtiyacı var, sayı yeterli değil, bir muhalefet partisi var, Sosyalist Parti, Komünist Parti daha büyük partiler zaten tasfiye. Tek bir parti var, Merkez Partisi var, onların oyuyla istediği gibi değişikliği yapıyor. Ondan sonra ne oluyor, altı ay sonra o partiyi de feshediyor. Yani bu bazılarının kulaklarına küpe olsun, kendisine destek olan partiyi de feshediyor.
AMERİKAN BAŞKANLIK SİSTEMİNDE ÇOK BÜYÜK DENETİM VAR. BİZİM ANAYASA TASARISINDA BÖYLE BİR DENETİM YOK.
Başkanlıkla başbakanlığı birleştiren başka örnek var mı var. Nerde var bu örnek, Hitler Almanyasında var, Hitler Başbakan Başbakan Hindenburg, Hindenburg ölüyor, cumhurbaşkanı ile başbakan birleşiyor, üçüncü imparatorluğunu kuruyor. Düşünebiliyor musunuz, bu gelişmeleri bileceğiz biz, ama bilmezlikten geleceğiz. “Efendim siz bakmayın onlara Amerikan sistemi bize benziyor”. Amerikan sitemi bize benzemiyor. Şu anda halkoyuna sunulacak anayasada başkana tanılan yetkiler, Amerikan başkanına verilen yetkilerden çok daha fazla. 1-Bir kere Amerikan Başkanının Başkan yardımcısını tek başına dilediği gibi tayin etme yetkisi yok. Başkan yardımcısı da seçimle gelecek. 2- Başkan yardımcısı öldü, istifa etti, ne olacak, başkan, başkan yardımcısını atayabiliyor mu? Atayabiliyor, bir şartla, Cumhurbaşkanı onun yerine atadığı başkan yardımcısını, hem senato, hem temsilciler meclisi onaylayacak. Bizimkinde var mı, başkan yardımcısını Meclisin onaylaması, Amerika’daki daha kısıtlıdır. Bizde yüksek yargı başkanlarını başkan yardımcılarını tayin edebiliyor, bütün bürokratları, bakanları tayin ediyor, başkan yardımcılarını falan tayin edebiliyor.
Peki, Cumhurbaşkanının bizim sistemde tayin ettiği bu insanları denetleyen bir makam var mı? Tayini onaylama makamı var mı bizde, yok bizde. Anayasa Mahkemesinin üyelerini, yüksek yargının üyelerini filan tayin eder, diyor cumhurbaşkanı. Bunu kimse onaylamıyor, ama Amerika böyle değil. Amerika’da bütün bakanları senato onaylaması gerekiyor. Bütün müsteşarların onaylaması lazım, CIA başkanının onaylaması lazım. Kaç bakan, başkan onaylanması lazım, bir fikriniz var mı? Senato onaylamadan hiçbir bakan, başkan görev alamıyor. Senatonun onaylaması gereken bakanların sayısı 1200, 1200 atama onaylanmadan göreve gelemiyor; Amerikan sistemi bu.
Şimdi bütçeyi hazırlamak, demin söylediğim Fransa, İsviçre gibi ülkelerin hiç birinde bütçeyi başkan hazırlamıyor. Hepsinde bütçeyi başbakan ve hükümet hazırlıyor. Peki, Amerika’da nasıl oluyor, Amerika’da bütçeyi hazırlama başkana ait mi hangi bütçeyi? Sadece federal bütçeyi, hazırlıyor. Amerika’da eyalet sistemi var, eyaletler var, her eyaletin kendi bütçesi var. Devlet (eyalet) kendi bütçesini hazırlıyor. Ve Kalifornia Eyaletinin bütçesi Türkiye Bütçesinden daha büyük. Bütün eyaletlerin toplam bütçelerinin toplamı yaklaşık iki trilyon dolar. Düşünebiliyor musunuz, federal bütçeyi başkan hazırlıyor ama bütün federal bütçeyi hazırlayacak bütün makamların tamamını senato onaylayacak. Bütçeyi hazırlayacak insanlar benim beğendiğim insanlar olacak. Şimdi bunları biz bildikten sonra bunları kendi örneğimize de mutlaka uygulamalıyız.
“Çift başlılık olmaz, başkanlık olursa çift başlılık olmaz”; bal gibi olur, nasıl oluyor, mesela Clınton başkan Demokrat ama fakat Mecliste Cumhuriyetçiler hâkim ne oluyor. Hiçbir yasayı geçiremiyor, ya Cumhurbaşkanı meclisin yasalarını veto ediyor veya meclis cumhurbaşkanının kararlarını veto ediyor. Düşünebiliyor musunuz devlet işlemez hale geliyor, çalışamaz hale geliyor. Yani başkanlık oldu, çift başlılık oldu, yok böyle bir şey. Fransa’da da öyle Miterand Sosyalist, Cumhurbaşkanı oluyor, üç başbakanla çalışıyor, üçü de sosyalist olmayan partilerden. Buna “birilikte yaşama, birlikte oturma” diyorlar. Uzlaşmayla, demek ki idare ediliyor. “Başkan olayım, istediğim gibi hareket edeyim, kimse bana karışmasın”, böyle şey yok.
2007 AKP NİN DÖNÜM NOKTASI
Bütün bunlar konuşulan konular, daha az konuşulan konular. Elimdeki şu kitap Graham Fuller’in (CIA nin eski Türkiye Masası Şefi) “Yeni Türkiye” kitabı. Ne zaman yayınlanmış, tesadüf Türkiye’de anayasa tartışmalarının başladığı 2007 yılında yayınlanmış. Ne diyor bu kitapta, kitapta diyor ki, “Atatürk devrinde yapılan her şey yanlıştı. Anayasa da yanlıştı, Latin Harfleri de yanlıştı, Hilafetin kaldırılması da yanlıştı, şu bu bundan daha kötüsü olamazdı. Atatürk devrini yerden yere vuruyor, açın 64. Sayfa. Sonra “Adalet ve Kalkınma Partisi geldi, onların yaptıkları hepsi doğru” diyor; siyasi felsefeleri doğru, iktidardan yaptıklarından örnekler veriyor, Davutoğlu’ndan örnekler veriyor, iktidardan örnekler veriyor filan.
Peki, ne olmalı o zaman, kitabın başlığı “Yeni Türkiye olmalı”. Atatürk’ün Cumhuriyeti’ni bitireceksiniz, İkinci bir Cumhuriyet kuracaksınız”. Anlıyor musunuz şimdi. Adam kitabının başına yazmış, bu sadece benim görüşüm değil, anlayan anlıyor tabi bunları.
Görüyorsunuz Türkiye’de de ikinci Cumhuriyetçilerin esin kaynakları nereden geliyor. Şimdi bir tek bundan ibaret değil.
Kürt meselesi nasıl çözülecek. Atlantikkaos denilen bir kuruluş bir rapor hazırlamış görünüyor 2007 yılında, tesadüfe bakın her şey 2007 yılında oluyor, 2009 da tekrar yazıyorlar. Bu rapor sıradan rapor değil, yazanların içinde Amerika’nın, İngiltere’nin Ankara büyükelçileri, komutanlar var, Norveç’in Vasington Büyükelçisi var. Raporda özet:
1-Türkiye Kuzey Irak’ta mücadele etmeyecek.
2-Türkiye PKK ile müzakere edecek.
3-Af çıkaracak
4-Yepyeni bir anayasa hazırlayacak. Bu anayasada Türk kelimesi geçmeyecek. Düşünebiliyor musunuz, Türk kelimesi geçmeyecek. Şimdi siz hatırlıyor musunuz geçen dönemde anayasa tartışmaları yapılırken, “efendim Türk demeyelim de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diyelim”. Türkiye’li diyelim” Nereden kaynaklanıyor bu, işte buradan kaynaklanıyor. Sadece bu rapor mu, hayır, Stenfor Amerikanos aynı kelimelerle söylüyor bunu. Bunlar anayasada yatıyor. Peki, anayasada dayatmanın örnekleri başka erlerde de var mı? Var. Nerede var, Mesela İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya’da da var. Alman anayasasını hazırlayan ekibin içinde Londra’da 1948 de, bir tane Alman yok. Savaşı kazanan ülkeler oturuyorlar Alman Anayasasını hazırlıyorlar. Ondan sonra Almanlara veriyorlar, diyorlar, “bundan sonra sizin anayasanız bu olacak”. İşte onlar da bir toplantı yapıyorlar değerlendirme, öyle böyle bir şartla, böyle çıkacak gene ben onaylayacağım. Müttefik ülkelerin onayladığı metin şu anda Alman Anayasası.
1946 Japon Anayasası‘nı General Mac Artur’un hukukçu subayları yazıyor. Dünyada örnekleri var.
Irak’ta ne oluyor, Irak’ta Amerikalılar savaşı kazanmış, Irak anayasasını dikte ediyorlar. Bu günkü Irak Anayasası Amerikalıların dayattığı anayasadır. Kürtlere şu hakları tanıyacaksınız falan. Lafları orda var. Peki, size soruyorum, acaba biz Türkiye olarak bir savaş kaybettik de haberimiz mi olmadı. (Gülüşmeler ve alkışlar) “Siz Türkiye’ye nasıl anayasa dayatırsınız. (Alkışlar)
Şimdi biz biraz inceledik, çok değerli hukukçularımız var. Onların yanında konuşmak bize düşmez ama size bir iki örnek ereyim, bu anayasa maddeleri nereye benziyor. Mesela Cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinin aynı tarihte yapılması ilkesi, hangi ülkede var? Biz demokratik ülkede bulamadık, ama bir yerde bulduk. Somali’de var. (Salondan gülüşmeler). Somali anayasası bizim için esin kaynağı. TC nin, Atatürk Cumhuriyetinin esin kaynağı Somali. Peki, bütün anayasalarda başkanlık rejimi diyor ki, bir Cumhurbaşkanı veya bir aday en çok iki defa seçilebilir, yani beş yılsa on yıl, birçok demokratik ülkelerde Cumhurbaşkanı yapmış insanlara bakıyorsunuz, dört yılsa sekiz yıl, beş yılsa on yıl, on yıl kalıyor iktidarda.
Şu anda bu anayasa yürürlüğe girerse ne olacak? Şu anda bu anayasa yürürlüğe girerse 2014 yıldan beri Cumhurbaşkanı olan bu günkü Cumhurbaşkanı 2019 daki seçime girip de kazanırsa, ondan sonraki seçimi de kazanırsa ne olacak 15 yıl cumhurbaşkanı için artı daha önce de başbakanlığı var, toplam 26 yıl Türkiye’nin en yetkili koltuğuna oturacak ki.
Bunlar gibi var mı dünyada, var. (Meclisi yenilerseniz 26 yılı da geçiyor) Nerede var Kamerun’da. Kamerun’da bir cumhurbaşkanı başbakanlık da yapmış, kaç yıl toplam iktidarda kalmış 41 yıl.
Tarihte var mı, var. Eski Yunan Demokrasisi, eski Yunan Demokrasisinde devleti idare edecek adamlar bir yıl için seçiliyordu, bir yıl görev yapıyor bırakıyor. İstisnasız Perikles, kaç yıl devletin başında kalır 21 yıl. Yani örnekler ararsanız bulabilirsiniz. Nasıl oluyor da böyle oluyor, nedir bu adam, kral mı diyorlar, hayır kral değil, nedir bu, bir numaralı vatandaş. Bu, diyorlar, bir numaralı vatandaş. Şimdi bize de bir numaralı vatandaş aranıyor, öyle anlaşılıyor.
Bütçe meselelerini de anlattık, Askeri mahkemeleri kaldırıyoruz; başka ülkeler de askeri mahkemeleri kaldırıyor mu, askeri mahkemeleri? Bizim anayasamızın 13. Maddesine göre disiplin mahkemeleri hariç, askeri mahkemeler kurulamaz. Amerika, Portekiz, Romanya, Brezilya, Fransa gibi ülkelerde başkanlık rejimi var ve askeri mahkemeler de var.
Peki, olağanüstü halde anayasa yapılabilir mi? Benim bildiğim hiçbir yerde olağanüstü halde anayasa yapılamıyor. Ama bazı ülkelerde olağanüstü halde anayasa yapılamayacağı resmen yazılmış. Nerede Fransa, Portekiz, İspanya, Brezilya, Romanya, Belçika ülkelerin anayasalarında olağanüstü halde anayasa yapılamayacağı hüküm var. Şimdi Bütün bunları gördük.
Bir demokrasi örneği vereyim size. Slim Hause Amerika’nın ünlü demokrasi değerlendirme kuruluşunun tespitlerine göre, dünyada 49 tane gerçek demokratik sayılacak ülkeler var. Bunlardan sadece 6 sı başkanlık seçimiyle yönetiliyor. 6 sı yarı başkanlık 34 ü parlamenter rejim. En demokratik 49 ülkenin 34 ü parlamenter rejimle ile yönetiliyor, yani diyemiyoruz ki, parlamenter rejimle başkanlık sistemi bitirirsek daha demokratik oluyor, tabi örnekle gösteriyoruz.
BU ANAYASAYI MUTLAKA ENGELLEMEK LAZIM
Dış politika açısından bakarsanız, başkanlık rejimi en çok başkana zarar veriyor. Çünkü bütün dış baskılara karşı muhatap olan tek yetkili makam başkandır. Diyemiyor ki “bir de meclise sorayım”. 1 Mart teskeresinden bahsedildi. 1 Mart teskeresini geçtiği zaman Türkiye’de bir kere başkanlık sistemi olsaydı, bu gün Türkiye Filipinlerdi. Biz 1 Mart teskeresini iktidarın kabul ettiği metni Meclis olarak ret ettik. Bu Meclisin en büyük şerefi ve gücünü gösteriyor. İşte İsmet Paşa’nın da yaptıkları bunlar.
Sözlerimi bitirirken şunu söyleyeceğim, BU ANAYASAYI MUTLAKA ENGELLEMEK LAZIM, samimi kanaatimi paylaşmak istiyorum sizinle. Bu anayasa geçerse elli sene en az geri çeviremezsiniz, elli sene en az.
Fransızlar 58 anayasasını yaptılar ertesi yıl 59 da bu ülkeye ünlü bir anayasa profesörü geldi, dedi ki bize, bu anayasa Avrupa’nın en kötü anayasasıdır, çünkü De Gole 16. Madde çerçevesinde birtakım yetkiler vermek için yapılmış. O tarihten beri kaç girişim oldu Fransa yeni Anayasa konulu, düzeltelim, bir tanesini bile düzeltemediler. O bakımdan eğer bunu bu sefer engelleyemezsek bedelini yalnız çocuklarımız değil, torunlarımız da çekecektir. Onun için hepimize çok büyük görev düşüyor. Bu kampanyayı daha da yaygınlaştırarak bütün yurdun her yerine taşımalıyız. Halka bunları anlatacağız, Atatürk bu konuda ne söylediğini biliyor musun bilmiyor musun? Sen Atatürk’ün yanında mısın, yoksa Atatürk’e karşı olanların yanında mısın? Tercihin, o zaman göreceksiniz ki, hepsi başka olacak. Anayasaya hayır…”
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
[1] Onur Başaran Öymen (18 Ekim 1940, Kadıköy, İstanbul , Türk diplomat ve siyasetçidir. Diplomat olarak uzun bir süre dış ülkelerde Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden Onur Öymen, daha sonra siyasete girmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 22. dönem İstanbul ve 23. dönem Bursa milletvekili olan Öymen, aynı zamanda 5 Kasım 2003'ten 23 Mayıs 2010 tarihine kadar Cumhuriyet Halk Partisi genel başkan yardımcısıydı
Tansel Çölaşan’ın Konuşması
Hüsamettin Cindoruk’un Anayasa Panel Konuşması
Ertuğrul Yalçınbayır’ın Anayasa Panel Konuşması
Yorum Gönder