Atatürkçü Düşünce Derneği’nin (ADD) önderliği ve yönetiminde, “Gazi Meclis’in Önderleri Hayır Diyor” adlı panel düzenlendi. Ankara Konağı’ında 4.03.2017 günü düzenlenen panelde, 16 Nisan’da yapılacak olan anayasa değişikliğindeki hukuka, evrensel demokrasi değerlerine uymayan değişiklik teklifine neden “HAYIR” denmesi gerektiğini, konuşmacılar, Hüsamettin Cindoruk (Önceki TBMM Başkanı), Ertuğrul Yalçınbayır (AKP Kurucu Üyesi ve önceki Başkan Yard), Muharrem İnce CHP (Yalova Milletvekili), Onur Öymen (Emekli Büyükelçi) görüşlerini açıkladılar. 500 kişilik salonu tamamen dolduran seyirciler arasında bazı eski yeni parlamenterler, emekli subaylar, akademisyenler bulunuyordu; panelde seyirciler ellerinde Atatürk resmi işlenmiş bayraklarını sallayarak İzmir Marşını söylüyorlar, coşkunca tezahürat yapıyorlardı. Salonun bütün boşluklarına sandalyelerle takviye yapılmasına karşın, paneli pek çok kişinin ayakta izledikleri görüldü. Çok rağbet gören bu konuşmaların dört duvar arasında kalmaması için, büyük emek harcayarak, çok değerli konuşmacıların konuşmalarını yazıya dökerek konuşma sırasına göre okuyucularımıza sunacağız. Ancak bütün konuşmaların yazıları çok uzun olacağından sıra ile her konuşmayı bölümler halinde size aktaracağız.
Gerçekten bu anayasa değişikliği önerisinin Cumhuriyetimiz için ne kadar zararlı, yıkıcı olduğunu, bu değerli konuşmacılar, halkın anlayabileceği şekilde sundular. Biz de büyük emek harcayarak bu çok yararlı konuşmaları kelimesi kelimesine size aktarmayı vicdani bir görev bildik.
AKP-RTE iktidarının alelacele hazırlayıp halka iyice açıklanmadan, OHAL baskısı ile halka yutturulmaya çalışılan, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bu ucube anayasa değişikliğinin halkımıza daha iyi tanıtılması, böylece olumsuz yönlerinin kavranması ve toplumca “HAYIR” denilmesi için bu konuşmaların geniş kitlelere ulaştırılması gerekmektedir. İktidarın, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün elemanları meydanlarda “evet” için propaganda yaparken, “HAYIR” ı savunan muhalefet safında olanların meydanlara izin verilmeyip salonlara hapsedilmesi, gerçekten görülmemiş haksızlık örneğini oluşturuyor. Özellikle halkımıza çok daha fazla açıklanması gereken bu konuşmaları okuyucuya sunmak istedik, umarız yararlı olur.
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR’IN KONUŞMASI
“-Bizi burada hepimizi bağlayan Cumhurbaşkanından sade vatandaşına tüm kurumlarına yasamayı, yürütmeyi, yargıyı herkesi bağlayan temel hukuk kurallarından bahsediyoruz. Ve yeni yapılacak düzenlemelerden bahsediyoruz. Biz AK Partiyi ondan önce şunu da belirtmek istiyorum, hepimizi bağlayan, Anayasanın başlangıcında belirtilen Cumhuriyetin kuruluşu ve Cumhuriyeti kuranlar, başta Atatürk olmak üzere hepsini saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum. Bu kural hepimizi bağlıyor, herkesi bağlıyor, değiştirilemezliği anayasanın kendisinde var. V anayasada yine değiştirilemez hükümler var.
BİR ANAYASA NASIL YAPILIR.
Bir anayasanın yapma zamanı nedir, o anayasanın içeriğinde neler olmalı. Türkiye bu güne kadar bununla ilgili yeterli düzenleme yapamadı. Sadece Anayasanın 175. Maddesi, değiştirilemez maddeleri ve yine 174. Maddede Anayasaya aykırılığı iddia edilemeyecek inkılâp kanunları bunlar var. Onun ötesinde bir anayasa nasıl yapılır? Bu anaysa toplumsal sözleşmeyse neye, nasıl hangi süreçten geçirilerek yapılır. Ve Konu itibariyle, zaman itibariyle sınırlandırmalar nelerdir Parlamenter hukukuna bakıldığında Anayasamız var, bir de teamüller var. Şüphesiz ki üstün hukuk kuralları, iç tüzük, kanunlar ve teamüller. Anayasa yapımıyla ilgili bir tammülü başlatan, sevgili başkanıma özellikle zikretmek istiyorum. 1993 ten 95 e anayasa değişiklikleri uyum komisyonu ardından uzlaşma komisyonları. Bu sürecin mimarıdır. Uzlaşmanın, uzlaşma kültürünün mimarıdır.
Bakın kuvvetler ayrılığı başlangıçta belirtilen hepimizi de bağlayan bir ilkedir. Bu ayrım, kuvvetlerin birbiriyle olan ilişkilerin medeni ilişki olmasını dayanışma içinde, işbirliği içinde yürütülmesini hiçbir gücün diğerine üstün olmamasını içerir. Oysa getirilen burada yasamanın büyük bir zafiyeti, yürütmenin güçlendirilmesi, yargıya hâkimiyet, yargıya uzanan eller ve gölgeler.
2003 DE OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE ANAYASA YAPMAYACAĞIZ” DEDİK.
Şimdi bakıldığında yasama meclisi bu güne kadar, yeterince çalıştı mı? Yalnız yasama meclisinde yasamayı biz nasıl yapıyoruz. Yasa koyma genelde bakanlar kurulundan gelen tasarılarla oluyor. Bu büyük bir zafiyettir. Bu partilerin yeterince çalışmamalarından TBMM nin bu konudaki zafiyetinden kaynaklanmıştır. Rutin işler hep öyle yürümüştür. Ama bakılıyor 14800 kanunumuz var. Bu kanunların çoğu defolu, defolu kanunları kim getirdi. Bakanlar kurulları getirdi. Bakanlar kurulu getirdi. Ve Parlamentonun durumunu genel olarak demokrasi dışı durumuna indirgeyen tek partinin şu anda Ak Partinin tutum ve davranışlarıdır. Bundan önceki tutum ve davranışlarda bir uzlaşma bir yakınlaşma vardı. Koalisyonların kötülüğünden söz edenlere söylüyorum, bir uzaklaşma, yakınlaşma orada vardı. Şimdi getirilen kanunların büyük bir çoğunluğu defolu Hazırlığı defolu, çıkarılması defolu. Emanet edilen yer yürütme, yürütmenin uygulaması defolu (Alkışlar, bravo sesleri) Neler görüyoruz, somut sonuçlarını itilaflarda görüyoruz. Temel hak ve özgürlüklerin ekonomik, siyasal, sosyal hakların uygulamasında görüyoruz. Bu uygulamalar itibariyle Türkiye dünyanın neresinde, işsizlikte neresinde, Türkiye bu ortamda bir anayasa yapmaya gidiyor. Bu ortamdan kurtulmak üzere biz partiyi kurarken durum değerlendirdik. Bakın Meclis iyi çalışmıyor, dedik. O zaman TBMM içtüzüğünü uzlaşmacı bir anlayışla iktidarın şikâyet ettiği ağır çalışma, muhalefetin şikayet ettiği katılmama konusundaki engellerin de aşacak bir çalışma yaptık. Bunları sunduk. “Daha sonra orta vadede bunları yapacağız” dedik. 208 in başında içtüzük uzlaşma komisyonu kuruldu. Salih Kapısız’ın Ali Topuz’un başkanlığında, yürütümünde. Bütün partilerden ve oy birliği ile çıkan karar hiç gündeme gelmedi. Meclisi iyi çalıştırma değil, biz iktidarda iken her şeyi yapabilme gücüne sahip olduğumuzu düşünemezsiniz, sizi bağlayan anayasa var, sizi bağlayan hukuk var. Her ikisinin yapma gücü otoriter bir anlayıştır.
Peki biz anayasayı değiştireceğiz, dedik. Nasıl değiştireceğiz, anayasayı yapımıyla ilgili madde sadece değiştirmeyi içeriyor. Bakın bunları yazdık. Partinin programına yazdık, hükümet programlarına yazdık. Diğer metinlerine yazdık. Bunlardan bir tanesini burada zikretmek istiyorum.
3 Ocak 2003 günü 58. Hükümet içinde vardım. Acil eylem planının 3 ncü bendinde demokratikleşme ve hukuk işleri bölümünde nerelerden görüş alınacak, hukuk fakültelerinden, barolar birliğinden, ilgili sivil toplum örgütlerinden, daha hazırlık safhasında teklif oluşmadan önce bir sivil anayasa teklifi nasıl yapacağımızı söyledik. Ve dedik ki OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE ANAYASA YAPMAYACAĞIZ. OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE SÖZ YAZI DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ CEREYAN ETMEZ. BU NEDENLE OLAĞANÜSTÜ DÖNEMLERDE ANAYASA YAPILMAZ. Bunu dünyanın çeşitli anayasaları öngörmüş. İspanya anayasasına bakın, Fransız anayasasına birçok anayasalarda bunlar öngörülmüş. Bunlar ortak aklın ve tecrübenin ürünü. Bir savaş halinde, bir seferberlik halinde, BİR OLAĞANÜSTÜ HALDE SİZ ÖZGÜRLÜKLERİ SINIRLADIĞINIZ BİR AHVALDE NASIL TARTIŞMAYI YAPARSINIZ. Yapmayacağız dedik ve ayrıca dedik ki, MECLİSTEKİ ÇOĞUNLUĞUMUZA DAYALI OLARAK ANAYASA TEKLİFİ GETİRMEYECEĞİZ DEDİK. İster tek başımıza, ister diğer başka partiyle ortaklaşarak, eğer bu şekilde anayasa yapılırsa, ertesi günden itibaren meşruiyeti tartışılır.
1961 Anayasası en güzel anayasadır. Ama ertesi günden meşruiyeti tartışıldı. Niye, çünkü orada Adalet Partisi yoktu, Demokrat Partinin devamı olduğu, hepimizin bildiği Adalet Partisi yoktu. Ertesi günden meşruiyeti tartışıldı. Biz bu tartışmalardan da uzak yönetişim anlayışının gereği nedir o yönetişim, katılımcılık, çoğulculuk durum etki analizleri. Denetleyebilirlik, denetleyebilirlilik, diğer unsurlarıyla birlikte öyle yapacağız” dedik. Bunlar işin şekli unsurları olmakla beraber, ayrıca tabi ki bu tartışma ortamından sonra konunun teklif haline getirilmesi, teklif halinde yine bu sürelerin işletilmesi ve ondan sonra kanunlaşma süreci. Ve dedik ki ki “BİZ BURADA EVRENSEL KRİTERLERİ ALACAĞIZ”. Ayrıca anayasanın değiştirilemez kurallarını dikkate alacağız. Ve anayasanın başlangıç kısmında yazılı yasama, yürütme, yargı erkleri arasında biz onu kuvvetlerin denkliği dedik, kuvvet ayırımı, kuvvetler denk hiç birisi diğerine üstün değil. Bu şekilde yapacağımızı söyledik. Ve bunu orta vadede gerçekleştirmeyi vaat ettik.
2007 nin Haziran başında Sayın Özbudun ve arkadaşları tarafından bir taslak hazırlandı. Bu taslak hazırlanırken Sayın Özbudun’un anılarına bakın, diğerlerin anılarına bakın, BAŞKANLIK SİSTEMİ HİÇ KONUŞULMADI. Soruldu “hayır biz böyle bir şey düşünmüyoruz” denildi. Çünkü partinin programında yok, partinin diğer yazılı metinlerinde yok. Ne zamana kadar? 24. Dönemin sonundaki duruma kadar. O zaman Sayın Çölaşan açıkladılar. Uzlaşma komisyonu kuruldu, 19 bin dernek ve sivil toplum örgütünden görüş alındı. Türkiye’nin her yerinde toplantılar yapıldı. 3 bin saat görüşüldü. Çalışmanın usulü adabı başlangıçta kondu. Son anda onlara aykırı olarak partinin yetkili organlarında görüşülmeksizin başkanlık sistemi getirildi. O teamül de ortadan kalktı.
BAKIN SİZ NE SÖZ VERDİNİZ, NE YAZDINIZ, NE YAPTINIZ, TÜRKİYE BİR KAYIT DIŞILIK CENNETİ. O kayıt dışılığı ekonomide görürsünüz, o kayıt dışılığı dinde görürüsünüz, o kayıt dışılığın şahanesini siyasette görürsünüz. Bakın siyasetin Parlamentonun kaynaklarına baktığınızda grup iç yönetmelikleri apaçık anayasaya aykırı. Bir milletvekili soru önergesi veremez, bir milletvekili kanun teklifi veremez, bir milletvekilinin konuşması ancak grup yönetiminin iznine bağlıdır. İktidarda iken böyle, muhalefette daha özgürsünüz. Onları yapabilirsiniz. Ama bakın apaçık antidemokratik grup iç yönetmeliği, ardından 155 maddesi değiştirilmiş 73 ten beri gelen, ancak bazı teammülerle ilerleyen bir içtüzük ve bana göre yeni bir anayasayı Cumhuriyetin nitelikleri saklı kalmak kaydıyla yapmak durumunda olduğumuz bir anayasa, bu bitmeyen bir senfoni. Temel hak ve özgürlüklerle ilgili, kişi haklarıyla ilgili bütün dünyada kabuller var. AİHM sözleşmesi, Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi, Afrika Hakları İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi, bütün dünyayı kuşatan ortak insan onuruyla bağdaşan hükümler. Artık bunlar anayasanın değiştirilemez kuralı haline geliyor. İnsanlığın ortak malvarlığı bu. Bana bunları sadece hükümet vermedi, bana bunları yargı da vermedi insan olmam itibariyle insanlığın ortak aklı bunları verdi. Parlamento da uluslar arası o sözleşmeyi onadı.
Şimdi buradan bakıldığında Türkiye evrensel ve bilimsel kriterler açısından her bir insan hakkı bakımından yaşam hakkından, düşünceyi açıklama, yayma özgürlüğüne ya da basın her türlü özgürlüğe kadar Türkiye dünyanın neresinde. Böyle bir ortamda biz, anayasa yapacağız…
Ve çok uzun konuşmak istemiyorum. 1 Mart ı hatırlayın, 1 Mart’la birlikte gelecek olan yenilikleri anlatayım. Milli Benlik siyasetini belirlemek kimin yetkisinde, partili cumhurbaşkanının yetkisinde, o belirleyecek. Ortak akıl çalıştırmayacak, çünkü milli benlik siyaset belgesi var, birçoğunuzun bilmediği. Hatta bakanların bile bilmediği sadece Milli Güvenlik Kuruluna gelen bakanların bilebildiği Milli Güvenlik Siyaset Belgesinin oluşturulmasında bir ortak akıl var. Şimdi tek akla emanet edilecek olan Milli Güvenlik Siyasetini belirlemek. O tek aklı söylemek isterim, o tek aklı 1 Mart’ı hatırlatarak söylemek isterim. 1 Mart öncesini, sonrasını onlara görebilmek çok zor, amma Sayın Uluç Gürkan’ı görünce 1 Mart öncesinde Ecevit’in Amerikalılara söylediği, ben bunu “Meclis’e de anlatamam”, daha önce İnönü’nün söylediği, “ben bunu Meclis’e anlatamam”, bir güç var aklın egemenliğini bizzat temsil eden güç, “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, bölünemez, devredilemez. Bunu uyardı, Ecevit gitti reel siyasetin bu olması bizi şaşırtmasın. 1 Mart öncesinde 29 Aralık günlü Milli Güvenlik Kurulu Kararı, orada denildi ki, “uluslar arası hukuk ve anayasamız dikkate alınmak suretiyle Uluslar arası Hukukun kaynağı Birleşmiş Milletler Şartı. Orada Uluslar arası meşruiyeti arıyoruz. Bizim anayasamız da 92 nci maddeyle Uluslar arası meşruiyeti alıyor. Uluslar arası Meşruiyet yok, Amerika bütün dünyayı kandırıyor, aldatıyor. Biz aldanan mı olacağız, biz de onların eliyle aldatan mı olacağız ve orada alınan karar uluslar arası meşruiyet dikkate alınmak kaydı bir tasfiyedir, bağlamaz.
28 Şubat o gün Güvenlik Kurulu var, ondan önce toplandık. Bunu tekrar gündeme getirelim, hem Cumhurbaşkanını arkamıza alalım, hem orduyu arkamıza alalım, uluslar arası meşruiyeti dikkate almayalım. Hani deriz ya, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır”, Hayır söz konusu vatan şüphesiz, AMA HUKUKA UYGUN VATAN. (Alkışlar) Sayın Ahmet Necdet Sezer bu istekleri bildirildiğinde kendisinden beklenen oyunu, biz bu konuda Uluslar arası meşruiyet ve Anayasamıza ilgi tuttu. “Bunu hangi nedenle değiştireceğiz” dedi ve gündeme dahi almadı. Karar verdi 1 Mart sabahı, grupta konuşmasına da yansıdı. Siz eğer bu teskereye “hayır” derseniz size hakkımı helal etmem” 99 milletvekili hakkını helal etmedi. Şimdi dikkat edin, o gece bir toplantı, taraflı oluştu toplantı. Bizden sonra belki yine daraltılmıştı 2003 de toplantı. Ertesi sabah Cumhurbaşkanının arayan başbakan büyük bir telaşla, “Sayın Cumhurbaşkanın ne olur parti liderlerini toplayın”. Kim yo, Tayyip Bey ve Deniz Baykal, başka parti yok o zaman, ayrıca başbakan ayrıca Genel Kurmay Başkanının toplayın yeniden teskereyi gündeme getirelim.
Cumhurbaşkanı Sayın Sezer, Anayasaya uygunluğu gözeten birisiydi. Şimdi yemin etme görevi verilecek Cumhurbaşkanına. Anayasayı askıya alan, anayasayı bir tarafa bırakan “mevzuatı bırakın” diyen bir anlayış, şimdi, uygulama görevini, temin etme görevini yapacak. Nejdet Sezer’in cevabı, “bu konuda yetkili olan tek makam TBMM dir, yetkili makam kararını vermiştir. Bu anayasa hepimizi bağlıyor, o nedenle ben onları toplantıya çağırmam” demiştir. Sonra ne oldu? Siirt seçimi, ardından biz istifa ettik, 59. Hükümet kuruldu, 18 Mart, 19 Mart gecesi TBMM ine 23 sularında bir teskere getirildi, nedir o? 1 Martta ret edilen teskerenin yerine bir teskere 20 Martta konu görüşüldü ve kabul edildi. Şimdi bu kültür, bu defa bu anayasa kültürü, bu zafiyet bu yetkiler tek elde toplanırsa ne olur. Ortak akıl isler mi? Çoğulculuk olur mu? Bu usul bu adap eğer Türkiye’ye hakim olursa gelecek ne olur? Birçok örneği anlatmak, endişeyi burada ortaya koyabilmek mümkün. Ben yaşadığım bir olayı sadece anlattım, başka olayları da anlatsam, insan hayret ediyor, sayın başkanım Bütçeden bahsetti, işlerden bahsetti. Ben kısaca sayın Çörekcanın da görevde bulunduğu bir zaman Bursa’da sözde kadastro yenileme harçları alınıyor. Kadastro yenileme bir işlem, harca tabi, ama şöyle, siz devlet olarak bunu yapmak zorundasınız. Toprak kayması veya başka nedenlerle yenileme olduğunda siz onların bedelini halktan alamazsınz. Onun böyle bir harç türü yok. Vergi, resim ancak kanunla konulur. Siz bu harç adı altındaki uygulama ile 19 ilde Türkiye’de 500 trilyon lira haraç alıyorsunuz. Grupta dedik, bakın bu harç değil, haraçtır. Haraç almak verdiğimiz güven oyu, verdiğimiz hükümete yakışmaz. Tayyip Bey yönetiyor, hepsi şaşkın, evet en önemli hakkımız bütçe hakkıdır. Bir yıl boyunca süren dinamik bir süreçtir, bütçenin karar altına alınması, uygulanması, denetimi bunların olmadığı bir bütçeye siz ne dersiniz, siz apartmanınızın bütçesini bile böyle mi yapıyorsunuz. Evinizin bütçesini de böyle mi yapıyorsunuz. Bakın bu keyfiliktir. Bu sınır tanımayan anlayışlardır. Bu anlayışlar Türkiye’nin küçük düşmesine neden olacaktır.
Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz. Demokrasi esas alınmak üzere kuruldu. Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi bizim de malımız. Ama sözleşme ihlallerine alın bakın, bu hükümetin kendi itirafıdır, 1 Mart 2014 günlü Resmi Gazetede belirtilen yüzlerce faaliyet var. Hem 14 hak itibariyle, bunları yayın algıyla vay anasını biz ne haldeyiz, bunları algıyla değiştiremezsiniz. Sürekli eğitim ve katılım ve denetim ve iyi bir yönetişim, partiler iyi yönetilmediği sürece Meclis de iyi yönetilmez. Öncelik Siyasi Partiler Kanunu Seçim Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümlerin Hakkındaki kanundur. Şu haksız oy teminine izin veren bunlara yol açan Anayasa Mahkemesi kusurları bizim ayıplarımızdır. Onlar bu kararlarıyla tarihe geçecekleridir. İsimleri hiç anılmayacaktır. Ben iyi yönetişime Ulaşacağımıza inanıyorum.
Şu süreç bir siyasi partinin şapkası altında olmaz. Ben birçok toplantıya Türkiye’nin birçok yerinde katılıyorum, öyle bir süreç, bu süreç halkın hukukunu koruma süreci, bu süreç yarın öbür gün kendisini ortaya koyabilir ama şimdi bırakın onlar haklarını korusunlar. Haklarını korumak için mücadele etsinler, Cumhuriyet sözdür, Cumhuriyet düşünceyi açıklamaktır, bu sebeple gelin hep birlikte müşterek bir düşüncede buluşalım ve “hayır” diyelim. (Alkışlar).
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
ERTUĞRUL YALÇINBAYIR: 1 Temmuz 1946'da Hasköy, Bulgaristan'da doğdu. 4 yaşında ailesi ile beraber Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç etti. Bursa Erkek Lisesi'nde eğitim gördü. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra avukatlığa başladı. Bir süre Bursaspor genç takımında futbol oynadı. 1970'lerde bir süre CHP içinde görev aldı. 1980'li yıllarda Milli Görüş hareketine yakınlaştı. 1995 yılında Refah Partisi'nden Bursa milletvekili olarak TBMM'ye girdi. Ancak kısa zaman sonra parti yöneticilerini eleştirmesi Milli Görüş'ten kopmasına neden oldu. 1999 genel seçimlerinde Anavatan Partisi'nden tekrar Bursa milletvekili olarak TBMM'ye girdi. TBMM'de bu dönemde 312. madde, Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlık süresinin uzatılması ve başörtüsü gibi konularda ANAP yönetimiyle sorunlar yaşadı. 2001 yılında Anavatan Partisi'nden istifa etti ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Bursa milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan 58. Hükûmet'te başbakan yardımcılığı görevinde bulundu.
20, 21. ve 22. dönem Bursa milletvekilliği yaptı. Türkiye Futbol Federasyonu Müşahidliği ve Bursa Belediye Meclis üyeliği yaptı. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Tansel Çölaşan’ın Konuşması
Hüsamettin Cindoruk’un Anayasa Panel Konuşması
Yorum Gönder