Gerçekten bu anayasa değişikliği önerisinin Cumhuriyetimiz için ne kadar zararlı, yıkıcı olduğunu, bu değerli konuşmacılar, halkın anlayabileceği şekilde sundular. Biz de büyük emek harcayarak bu çok yararlı konuşmaları kelimesi kelimesine size aktarmayı vicdani bir görev bildik.
AKP-RTE iktidarının alelacele hazırlayıp halka iyice açıklanmadan, OHAL baskısı ile halka yutturulmaya çalışılan, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bu ucube anayasa değişikliğinin halkımıza daha iyi tanıtılması, böylece olumsuz yönlerinin kavranması ve toplumca “HAYIR” denilmesi için bu konuşmaların geniş kitlelere ulaştırılması gerekmektedir. İktidarın, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün elemanları meydanlarda “evet” için propaganda yaparken, “HAYIR” ı savunan muhalefet safında olanların meydanlara izin verilmeyip salonlara hapsedilmesi, gerçekten görülmemiş haksızlık örneğini oluşturuyor. Özellikle halkımıza çok daha fazla açıklanması gereken bu konuşmaları okuyucuya sunmak istedik, umarız yararlı olur.
HUSAMETTİN CİNDORUK’UN KONUŞMASI
“-Ben buraya bir tanıklık yapmaya geldim, gördüğüm şu, iktidar partisi ve Cumhurbaşkanı bu referandum çalışmalarını sanki partiler arası bir yarış, bir çekişme gösteriyor. Sanki CHP, ADD Atatürk’le kendi aralarındaki bir çekişmeyi ortaya koymuşlar gibi. 1952 den bu yana siyasi partilerde görev almış, Meclis başkanlığı gibi çok onurlu bir görevi üslenmiş ve demokratik açılımlar içerisinde zaman zaman çileli, zaman zaman yorgun, zaman zaman cezaevlerinde yaşamış bir Cumhuriyet vatandaşı olarak bu yılların bir hesabını vermek istiyorum.
Hem Başbakan hem 12. Cumhurbaşkanı Türkiye’yi ikiye böldü. Bir eski Türkiye var onlara göre, bir yeni Türkiye. Ben şimdi eski Türkiye’yi savunuyorum. Bu eski Türkiye dedikleri İstiklal Savaşı’ndan sonra Yüce Meclis Büyük Atatürk, İsmet Paşa ve arkadaşlarının kurduğu bu devlet. Nereye kadar gidiyor, onlara göre, 2002 ye kadar. 15 yıllık dönem “yeni Türkiye”, her şey o Türkiye’de yapılmış ve eski Türkiye’dekiler hiçbir şey yapmamışız. Öbür Eski Türkiye ile savaşmamışız, darbelere karşı çıkmamışız ve biz Türkiye Cumhuriyetini savunmamışız. TC de kendini savunmamış bunlara göre. Cumhuriyet tarihini 15 yıla sığdıranları ayıplıyorum ve onlara şimdi bazı cevaplar vermek istiyorum.
BU REFERANDUM BİR YIKIM HAREKETİDİR
TBBM ne bağlı parlamenter demokrasiyi yıkma hareketidir. Biz bu yıkma hareketine kariı çıkmaya mecburuz. Hangi yaşta olursak olalım geçmiş Türkiye’de, güzelim Türkiye’de yaşayan herkes siyasi parti ayırımı gözetmeden Cumhuriyeti savunmak ve Cumhuriyeti korumak zorundayız. Çünkü Cumhuriyeti koruyamazsak, parlamenter rejimi koruyamayız. Bir ufak hesap yapalım, eski Türkiye dedikleri ne, başarı sembolü, 13 milyon nüfusu 80 milyona çıkarmış bu Cumhuriyet. 300 dolardan, milli geliri, son zamanlarda kötü ekonomik koşullara rağmen 9 bin dolara getirmiş. Türkiye’de aşağı yukarı yüzde yüze yakın okuryazar var. Bütün salgın hastalıkları önlemişiz, Türkiye’de salgın hastalık bu gün yok. Benim gençliğimde bir sıtma, bir verem, bir cüzam Türk nüfusu kemirip gidiyordu. Burada Türkan Saylan Hoca’yı da rahmetle anıyorum. Kavga verenler var, mücadele edenler var, isim saysam çok uzun zaman alır. Ama Cumhuriyet salgın hastalıkları yendi, sağlıklı bir kuşak ortaya çıkardı.
Şimdi diyor, “şehir hastaneleri yapıyoruz”. Öteki hastaneleri, Ankara’dan tutun Türkiye’nin her yerindeki numune hastanelerini kim yaptı? Türkiye’nin zor imkânlarıyla yapıldı. Diyor, “üçüncü köprüyü yaptık”, Türkiye’de senden önce iki köprü yapılmış sen üçüncüyü yapıyorsun. “Üçüncü hava limanını yapıyorum, İstanbul’a diyor, diyorsun senden önce iki tane hava limanı yapmış bu Türkiye, Çorlu’yu da sayarsak üç tane yaptık. Türkiye’nin yollarını yaptık, diyor ki, birtakım yollar yaptım” diyor; ne yaptın, duble yollar yaptık, diyor, demek ki duble yollar var ki yanına bir tane yaptın.
TÜRKİYE’Yİ ZAMAN AÇISINDAN İKİYE BÖLMEK AYIPTIR
Peki, başka ne yaptın? Söylediklerinin hepsi bayındırlık hizmetleri, eskiden bunları valiler yapıyordu. Eski dönemde milyonlarca para biriktirdin, hepsi de ayakkabı kutusuna sığmıyordu, bir kısmıyla hizmet yapacaksın. Yaptığın bu hizmetler devleti, Atatürk’ü, Cumhuriyeti, Parlamentoyu yıkma için buna sebep olur mu? Bana sorarsan az bile yaptın, daha çok yapmalıydın. Bir de hesap vermelisin, TC hesap verme sistemine alışık bir sistemdi.
Sayıştay geçmişte devletin öncelik maliyeydi, bütün yatırımları bu raporlara göre yatırımlar yapılıyordu. Bu yatırımlar Sayıştay’ın raporlarına göre yatırım yapıyor. Devlet Planlamanın raporları dikkate alınır. “Ben karar verdim, neye karar verdin Çukurova’ya yapılacak meydanı İstanbul’a yapılıyor, neden, hafriyat daha fazla. Türkiye’yi son zamanlarda mütekaitler rahatsız etti. Şimdi bana kapak açtırmasınlar, ben burada soğukkanlı konuşma yapmak istiyorum. Gelin hesap verin. Kör kuruşun hesabını vermek zorundadır devleti idare edenler. Devlet adabı budur. Kör kurşunun hesabını veremeyenler eski Türkiye’yi benim kafama çakamazlar. (Alkışlar) “Ben burada o hesabı vermeye hazırım. Türkiye’nin geçmiş dönemdeki hesabını hem de kuruş kuruş. İnönü’nün de Atatürk’ünde, Bayar’ında, Adnan Menderes’in, Demirel’in de hesap vermeye hazırım. Parlamenter demokrasinin gereği budur. Ama o hesaba girip de teferruata boğmak istemiyorum. Yalnız bir tek kelime kullanmak istiyorum ayıptır. Türkiye’yi zaman açısından ikiye bölmek ayıptır. Eski Türkiye ahalisi başka, yeni Türkiye ahalisi başka öyle midir? Türkiye ahalisi bir bütündür, o da şerefli şanlı TC dir, o kadar. (Alkışlar).
Çok değerli arkadaşlarım, burada bulunan ADD mensupları, bu izlenimi silmek zorundayız. Yani sadece ve sadece solcular sadece CHP, sadece ilericiler, onların tasviplerine göre bu anayasa değişikliğine karşı değil, ben de karşıyım, ben muhafazakâr değilmiyim, ben demokrat değimliyim, benim oylarım nerede? Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı yapmış bir adam olarak soruyorum, Adalet Partisi İl Başkanı olarak benim oylarım oy değil mi? Şimdi oradaki arkadaşlara diyorum, bunlara kanmayın gelin Cumhuriyeti yıkmayalım. PARLAMENTER DEMOKRASİYİ YIKTIĞIN ZAMAN CUMHURİYET DE YIKILIR. Altında kalırız, bu açık ve kesin. Şimdi ben zamanı bol bir adamım, TV ları dinliyorum, bu anaysa nedir? Bu anayasa değiştirme hükmü nereden çıktı? Kim bunun sahibi? Dikkat ederseniz anayasa değişikliği boş kâğıda atıldı. Açığa imza attılar, evvela imza verdiler, sonra birileri üstünü doldurdu. Kim doldurdu o da meçhul, ama bir anayasa ucubesi ortaya çıktı, teklifi. Gerçekte bunun bir sahibi olur.
Grup toplantılarını dinliyorum. Ak Parti, Başbakan çıkıyor, başlıyor konuşmaya, “Molla Fenari Muhtarı hoş geldin”, “hoş bulduk”. “Kırıkkaleliler siz de hoş geldiniz, oralar nasıl iyi mi, iyi diyorlar onlar. Siz Erzincanlılar hoş geldiniz hemşeriler, ben Topal’ın oğluyum, oo Topal’ın oğlu Başbakan olmuş ne güzel bir şey. Biraz sonra oradan birisi bağırıyor, “bizi de gör”. Üç kişi gelmişler taa Van’dan veya bir yerden, bayrak açmışlar, TV na çıkmak için, siz de geldiniz, bereket getirdiniz Allah razı olsun. Başbakan böyle konuşuyor, sonra çocuklar başlıyor slogan atmaya, “ee durun ben de konuşayım” diyor. Başbakan ne konuşacak ben de dinliyorum, tabi başbakan bir şey söyleyecek. “Bu anayasa değişikliği var ya bizi uçuracak” Allah korusun niye uçursun sizi, biraz sonra diyor ki, “yav çok merak ediyorlar başbakanlığı” diyor, başbakan, size ne diyor başbakan benim. Ben kabul ediyorum, başkasına ne şey, başbakan böylece bir şey anayasa değişikliğini savunmuş oluyor herhalde.
BAŞBAKAN UCUBE ANAYASA ÖNERİSİNİ AÇIKLAMAIYOR, “NEJDET “EVET”, SEPET “EVET” DİYOR.
Başbakan Çankayacı tanımıyorum da kendisini, geçmiş günlerde bizim siyasetimizin odak noktalarında hiç yoktu. Varsın konuşsun hiçbir şey değdim yok, ama bir şey söylesin, bu anayasayı bir tarif etsin, diyor ki “çok başlılık olmaz, bir gemide iki kaptan olur mu?” Başbakan daha gemiye binmemiş, her görevlinin bir yardımcısı var, büyük uçaklarda üç pilot var. Verdiği misaller hayatın olağan akışına aykırı. “Anladınız değil mi? Diyor bu anayasayı. Onlar bağırıyorlar, “anladık”, başlıyor bu sefer, “Necdet Bey Hoş Geldin sen belediye başkanısın, “Hoş geldin Nejdet kararın “evet”. (Salondan kahkahalı gülüşmeler). Biraz sonra duruyor diyor ki, sizin sepetleriniz de meşhurdur, işte sepet kararınız “evet”. Böyle bir hengâmede Başbakan çok mutlu, katılanlar mutlu. İçlerinde tanıdığım, sevdiğim siyasetçilerin yüzleri bir karış, bakıyorlar. Ve bu şantiye kültürüyle ortaya çıkmış olan savunmayı şaşkınlıkla izliyoruz.
Bir de başka bir şey yapıyor, sayın 12. Cumhurbaşkanı, dinliyorum, bir şeyler yapıyor, nasıl yapıyorsa, mitinglerde başlıyor, bir şeyler söylüyor günün konusuyla, sonra diyor ki, şimdi diyor, işaretimizle bölge Rabia işareti yapıyor, “tek devlet” diyor. “tek millet” diye bağırıyorlar, “tek vatan” diye bağırıyorlar. E onlar zaten var. Bunlarla ilgili kimsenin kuşkusu yok, büyük devlet, Cumhuriyet, sonra hazır mısınız deyince ben de hazır oluyorum, başlıyor, şarkı söylemeye başlıyor. “Şarkı var biliyorsunuz” diyor. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diyor. “Beraber ıslandık yağan yağmurda” diyor. “Siz bizi hatırlıyorsunuz, ben sizi hatırlıyorum”. Bir şey atmışlar birileri bir yerde yürümüş, yağmur yağmış, dam bulamamışlar, ıslanmışlar. Yav beklememişler yağmur dinsin, (alkışlar)
Anlaşılıyor ki, Cumhurbaşkanı da anayasayı bilmiyor. Anayasayı bilmiyorlar, “tek adam mı” diyorlar, “ne tek adamı diyor, tek adam olmayacak” diyor Meclis de olacak o da olacak. E nasıl olacak onu da söylemiyor. Tabi yağmurda çok ıslandıkları için tam düşünemiyorlar. (Gülüşmeler ve alkışlar) Şimdi bu anayasa teklifini anlatması lazım. Allah razi olsun Sayın Tansel Çölaşan, Muharrem İnce gibi değerli arkadaşlarımız, çok eski dostumuz Ertuğrul Bey, onların arasından gelmiş, o da benim gibi o mahallenin sakini. (Gülüşmeler alkışlar).
“Ama şimdi bu anayasayı anlatmak bize düştü. Çünkü biz vatanperver insanlarız, onun dediği, “Rabia” dediğine hepsine katılıyorum. İş Rabia’aysa o zaman bu anayasayı getir diyeceksin kardeşim. BU CUMHURİYETTEN BENİM BİR ŞİKÂYETİM YOK, SENİN VAR SEN CUMHURİYETÇİ DEĞİLSİN. Sen Cumhuriyetçi değilsin, çünkü sen Atatürk’e “ayyaş” diyen adamsın. Ben Atatürkçüyüm.(Alkışlar ve “yuhh” sesleri, konuşmacı “yuhalamaya lüzum yok” dedi). Zaten onların “ayyaş” demeleri kâfi derecede onlara sıkıntı veren bir tabirdir. BİR DEVLETİN KURUCUSUNA SAYGI GÖSTERMEYENLER KENDİLERİNE SAYGI BEKLEMESİNLER. (Alkışlar bravo sesleri) Dört yıl Meclis başkanlığı yaptım. Orada Necmettin Erbakan’ı tanıdım, başta Ak Partili arkadaşlarımız vardı Ertuğrul Bey gibi, (yanındaki Yalçınbayır) onlar vatanperver adamlar. Milli adamlardı ve tabi dedikodu yapmak için söylemiyorum, ama onların bunlar hakkında söylediklerini çok iyi hatırlıyorum. KENDİ BÜYÜKLERİNİN GÜVENİNİ KAZANMAMIŞ OLANLAR TÜRKİYE’DE GÜVEN ARAYAMAZLAR. Benden size güven bekleyemezsin, bizim statümüz o, KİM NE HİZMET ETMİŞSE ONA TEŞEKÜR BORÇLUYUZ. Siyasi tarihimizde hizmet eden insanlar çok, her birinin değeri var. Bu gün bu rejimin kusuru yok mu? Olmaz olur mu? Her rejimin kusuru var. Bu rejimin güçlenmeye ihtiyacı var mı? Olmaz olur mu? O kadar darbe ihtilal yaşamış, ara rejimler kurmuş bir ülke. Ama bir şey yapmak lazım, Cumhuriyetin temel değerlerinden, kurucu iradesinden, İstiklal Savaşı’ndan o ülkeyi kuranlara can vermek lazım. Şimdi diyorlar ki, “Demirel’de başkanlık sisteminden yanaydı”, o zaman tarihi bir belgeyi açıp okumak istiyorum. Yıl 21 Kasım 1990 Büyük Ankara Oteli’nde Doğru Yol Partisi olarak toplantı yapıyoruz, akademik bir toplantı. Şimdi orada Demirel konuşuyor, diyor ki: “TÜRKİYE’DE UYGULANMASI TEHLİKELİ BİR DİĞER REJİM BAŞKANLIK REJİMİDİR”, buyurun. Türk siyasetinde gelenekleri dikkate alındığında başkanlık rejiminin Cumhurbaşkanlığını dikta sayılabilecek aşırı bir kudret verici etkisi vardır. Dedikleri yalan. Ben Demirel’le beraber siyaset yaptım. Demirel’in de kusurları olabilir, vatanperver bir adamdı, köylü bir adamdı ve köyden başbakanlığa gelmiş bir adamdı. Dirayetli bir adamdı. BEN BİR GÜN DEMİREL’İN BAŞKANLIK SİSTEMİ İSTEDİĞİNİ DUYMADIM. Yakınında çalıştım, o cumhurbaşkanı ben Meclis başkanı olarak da çalıştım. Onun siyasi yasaklarının kalkması için gayret gösterdim. Her zaman Atatürk’e saygı gösterdi, bağlılık gösterdi, her zaman Atatürk rejimine bağlılık gösterdi. ATATÜRK’ÜN GETİRDİĞİ BÜYÜK İNKILÂPLARIN HEPSİNE SAHİP ÇIKTIK, BU GÜN DE SAHİBİZ, YARIN DA SAHİP ÇIKACAĞIZ. (“Bravo” sesleri ve alkışlar) Ben buraya biraz onu söylemeye geldim. Sadece siz mi Atatürkçü Düşünce Derneğindensiniz ben de Atatürkçü düşüncesindeyim. (Alkışlar)
BU İKTİDAR TÜRKİYE’Yİ AVRUPA KONSEYİNDEN KOPARMAK İSTİYOR.
Ama şunu unutmayın, bu konuda bu iktidarın yapmak istediği başka bir şey var, onu göz ardı etmeyin. Son günlerde dış politikada başımıza gelenlere bakarak söylüyorum. Türkiye’yi Avrupa Konseyinden koparmak istiyorlar. Türkiye’yi Avrupa değerlerinden koparmak istiyorlar. Hatta onların bizi ihraç etmelerini istiyorlar. Yüksek İhtisas Mahkemesi gibi çalışan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) çıkmak istiyorlar. Ve son günlerde Türk Kamuoyunun çok dikkatinden kaçmış bir şey var. Avrupa Konseyi sabır gösteriyor. 1949 da biz Avrupa Konseyinin, Birliği ile karıştırmayın Konseyinin kurucu ortağıyız, kurucusuyuz. Esas olan Avrupa Konseyidir. İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da, dünyada barışı sağlayan bir büyük kurum. İnsan Hakları Mahkemeleri, İnsan Hakları Sözleşmeleri. 90. Maddesi Anayasanın niye getirdik koyduk. O sözleşmeleri milli üslubun üstüne çıkardık. Şimdi oradan alınmış bir karar var. YÜKSEK HÂKİMLE VE SAVCILAR KURULU AVRUPA KONSEYİNCE BEKLEME ODASINA ALINDI. Sıra Türkiye’nin diğer kurumlarının bekleme odasına alınmasına geliyor, ama bunu bizim medya ve yazarlarımızın dikkatine koymuyorlar. Onlara da tavsiyem, bu meselelerde şimdi benim gördüğüm şudur, büyük bir çatışma ortamına giriyor Türkiye bu Anayasa değişikliği ile, o çatışma sadece demokrasiden vaz geçme, sadece başkanlık macerası değil, blok değiştiriyor, yön değiştiriyor, Avrupa Batı dünyası, insan hakları, yüksek yargı değerleri vs den kurtulup Türkiye’yi siyasi istikrarın geri değerlerine doğru sürüklüyorlar. Bunları bir bilgi diye söylüyorum. Beni dinleyiniz, o tehlikeyi önlemek için de HAYIR dememiz lazım.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
[1] Ahmet Hüsamettin Cindoruk (1933, İzmir), Türk hukukçu ve siyasetçidir. Aynı zamanda XVII. Dönem (Ara Seçim) Samsun, XIX. Dönem Eskişehir Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 17. başkanı olan Hüsamettin Cindoruk, geçmişte Doğru Yol Partisi ve Demokrat Türkiye Partisi genel başkanlığı ve bir süre vekâleten cumhurbaşkanlığı yapmıştır
Tansel Çölaşan’ın Konuşması
Yorum Gönder