Değerli okur arkadaşlar, zuladan eski yazıları çıkartıp
siteye koymamı nasıl karşılıyorsunuz bilmiyorum. Ancak herhangi bir
konuda bu yazılardan daha güncelini yazmak mümkün değil. Bu yazılar
güncellik treninin uğradığı duraklar değıl, trenin çıkış ve varış
istasyonları. Bu yazıları Hürriyet ya da Aydınlık gazetelerinde
okuduysanız çoktan unuttunuz. Ben hayatım boyunca “güncel” olarak
tanımlanabilecek tek bir yazı yazmadım. Durumu bilgi ve ilginize
sunarım.
Özdemir İnce
25 Şubat 2016
5-ANAYASA HUKUKÇULARI LÜTFEN YARDIM ETSİN
“1921 Anayasası’nın özerklikle ilgili 11-22 maddeleri arasında yer alan 11 madde neden 1924 Anayasası’nda yer almadı ?” sorusunu yanıtlamak isteyen anayasa hukukçularına köşem açıktır. Lütfen ilgilensinler !
Bu konuyla neden ilgileniyorum, bunu yanıtlamam gerek. Kendime iki soru soruyorum :
1.Acaba kurucu irade şûralar (Sovyetler) yönetiminin vilayetlerde bir tür sosyalist idareye yol açmasından mı çekindi ?
2.Yoksa, Gazi (Mustafa Kemal) Paşa’nın İstanbul gazetecileriyle İzmit
Kasrı görüşmesinde Kürtlerle ilgili olarak dile getirdiği,
(“….
Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmektense, bizim
anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde
hangi ilin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare
edecektir. Bundan başka Türkiye’nın halkı söz konusu olurken onları da
birlikte ifade etmek gerekir”) görüşlerden dolayı mı 1924 Anayasası’nda bu maddelere yer verilmedi ?
Şimdi Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki bazı olayları tarihlerine göre sıralayalım:
1.İzmit Kasrı görüşmeleri : 19 Ocak 1923
2.Cumhuriyetin ilanı : 29 Ekim 1923
3.Tevhid-i Tedrisat Kanunu : 3 Mart 1924
4.Hilafetin kaldırılmasına dair 431 sayılı kanun : 3 Mart 1924
5.1924 Anayasası’nın kabulü : 20 Nisan 1924
6.Şeyh Sait İsyanının başlaması : 13 Şubat 1925
7.Şeyh Sait ve 47 asi arkadaşının idamı : 29 Haziran 1925.
Bu tarihlere göre Şeyh Sait İsyanı’nı irdeleyebiliriz: Şeyh Sait İsyanı ile ilgili davanın savcısı Ahmet Süreya Örgeevren’in
“Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklâl Mahkemesi” (Temel
Yayınları, 2002) adlı kitabında söz konusu dava sanıklarının ifadeleri
ve itirafları yer alıyor. Şeyh Sait verdiği ifadelerde Kürtlerin
özerkliğine kesinlikle değinmemekte, isyanın nedeni olarak
şeriatı göstermektedir.(S.187-191)
Bir de Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılan medreseleri ayaklanma nedeni olarak göstermektedir. (S.193)
“Maksadımız,
Diyarbekir’e girdikten sonra birtakım adamları toplayıp, ulema ve
erdemli insanları toplayıp hükûmetimizle görüşme yapacaktık. İçkiyi
yasaklayacak, medreseleri açacaktık. Vakit kalmadı” demektedir.
1921 Anayasası’nın 11 ve devamı maddeleriyle ilgili olarak yasa çıkartılması gerekmekteydi. Bu yasalar çıkartılmamıştır.
Şeyh Sait İsyanı (13 Şubat 1925), 1924 Anayasası’nın çıkmasından (20
Nisan 1924) sonra olduğu için, 11 maddelik değişikliğin isyana tepki ile
bir ilişkisi bulunmamaktadır. Olsa olsa isyan değişikliğe tepki
olabilir. Öyleyse değişikliğin nedeni şûralar (Sovyetler) yönetimi mi ?
Şeyh Sait İsyanı’nın, Anayasa değişikliği ile özerk Kürt yönetimi
olasılığının ortadan kalmasından dolayı yapılmadığı dava dosyasından
anlaşılmaktadır. Şeyh Sait’in ifadesine göre isyanın nedeni
şeriat uygulanmasına son verilmesi ve
medreselerin kapatılmasıdır.
Durum anayasa hukukçularının, her türlü tarihçinin ciddi dikkatlerine sunulur.
(Hürriyet, 20 Kasım 2008)
***
6-YENİ BİR ANAYASA İÇİN YENİ BİR KURUCU SÖZLEŞME (1)
26 Kasım Çarşamba yazımın son bölümünde, Anayasa’nın dördüncü
maddesinin anayasada yapılacak bütün değişikliklere engel çıkardığını
ileri süren Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın savının gerçeği
yansıtmadığını ve 1982-2004 yılları arasında Anayasa’da 5 kez
değişiklik yapıldığını göstermiştim.
Başkan Kılıç’ın amacı başka, onu gizliyor : Anayasa’nın 148’inci
maddesinin sınırlarını daraltmak ve başkanı olduğu mahkemeyi biçim
alanına mahkum etmek istiyor. İstesin ama ben o zaman şu soruyu sorarım :
“Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel
düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırmaya veya siyasi veya
kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar
edemez ve kötüye kullanamaz” diyen Anayasa’nın 24.maddesinin
son fıkrası şekle uygun olarak değiştirilse Anayasa Mahkemesi bu işleme
bakmayacak mı ? Başkan’a göre bakmaması gerek ! Ama bakacak !!!!
Anayasa’nın Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi hakkındaki 42.maddesi
için Cumhuriyet ilkelerine aykırı değişiklik önerilirse, TBMM ve
Anayasa Mahkemesi bu girişimi Anayasa’nın 2.maddesi ile
ilişkilendirmeyecek mi ? İlişki kurmazlarsa Cumhuriyet’e ve
devrimlerine daha doğrusu Türkiye’ye ihanet etmiş olurlar.
Gelelim günümüzde Anayasa değişikliğinin nasıl yapılacağına : Değerli dostum, Prof.Dr.Erdoğan Teziç’in
Anayasa Hukuku (Beta
Yayınları, 2007) adlı temel kitabının 151. sayfasından aktarıyorum:
Anayasanın yapılmasına kurma ya da kuruculuk işlevi deniyor. Bir devleti
hukuki ve siyasi kurum olarak kuran iktidara ya da güce
Aslî Kurucu İktidar denir.
Aslî kurucu iktidar, daha önceden konmuş hiçbir hukuk kuralı ile bağlı
ve kayıtlı olmaksızın, bir devleti kuran, ona hukukî/siyasî statüsünü
veren; bir anayasayı ilk kez ya da yeniden yapan iktidardır. Asli kurucu
iktidar, daha önce konmuş hiçbir hukuk kuralı ile bağlı ve kayıtlı
olmaksızın, bir devleti kuran, ona hukuki/siyasi statüsünü veren;
anayasayı ilk kez, ya da yeniden yapan iktidardır.
24.maddelik 1921 Anayasası Büyük Millet Meclisi’nin anayasasıdır.
Hükümet TBMM’nin hükümetidir. Meclis başkanı vardır ama başbakan ve
devlet başkanı yoktur. 29 Ekim 1923 tarihinde devleti kuran Meclis her
bakımdan bir Kurucu İktidar olarak 1924 Anayasası’nı yapmıştır.
27 Mayıs 1960 hareketi ve 1980 darbesi TBMM’ini dağıtıp yeni bir
Kurucu Meclis oluşturarak mevcut anayasaları değiştirip yeni bir anayasa
yapmıştır.
Bu gerçeği öğrenenler, “Ne yani, Anayasa’nın değişmesi için askeri
darbe mi yapılması lâzım ?” diye soruyorlar. Hayır gerekmez !
Anayasa’nın ilk dört maddesi dışında kalan maddeleri bu TBMM
değiştirebilir. Anayasa Mahkemesi Başkanı bilmiyor ama beş kez
değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklikler, başvurulması durumunda Anayasa
Mahkemesi tarafından değerlendirilip denetlenir.
Bu TBMM 1982 Anayasası’nın tümünü bizzat değiştiremez ama
değiştirecek özel amaçlı (ad hoc) bir kurucu meclis oluşturmak için
girişimlerde bulunabilir.
Anayasacıların bu olanaklara açıklık getirmemesi çok şaşırtıcı. Ben
arayıp, uzmanlarıyla konuşarak “doğru”yu buluyorum ama AKP hükümeti ve
yandaşları dalga geçiyor.
( Hürriyet, 28 Kasım 2008)
******
7-YENİ BİR ANAYASA İÇİN YENİ BİR KURUCU SÖZLEŞME (2)
Ne varsa edebiyatçılarda var ! Dostum ve hemşerim Demirtaş Ceyhun
Türkçede Anayasaya “Anayasa” demenin yanlış olduğunu söylüyor ve onun
yerine
“Kurucu Sözleşme” kavramını öneriyor.
Fransızca’da
kuruluş anlamına gelen
“la constitution” sözcüğünün kökü
“Constituer” fiiline gidiyor. Yani
meydana getirmek, oluşturmak, kurmak.
Fransızcadan çevirerek söylersek “bir devletin “constitution”u
devleti kuran siyasal sözleşmedir.” Yani Demirtaş Ceyhun’un önerisi olan
“Kurucu Sözleşme” haklı ve doğru.
Bir anayasa yapmak için devletin yeni kurulması ya da bir askeri
darbe şart değil. 1982 Anayasası, olağan TBMM’ne Aslî Kurucu iktidar
yetkisi vermediği fakat Türev (tali, tâlî) Kurucu İktidar yetkisi
verdiği için, 1982 Anayasası’nın tamamını değiştirilemez. Ancak kısmen
değiştirilebilir. Tıpkı 1958’de Fransa’da olduğu gibi meclis sadece
anayasa hazırlamakla özel görevli (ad hoc) bir Kurucu Meclis kurabilir.
AKP hükümeti bu yöntemi seçerse, TBMM yeni bir anayasa hazırlamak
üzere bir kurucu meclis seçilmesini sağlayabilir. TBMM kendi yasama
görevini yerine getirirken Kurucu Meclis yeni anayasayı hazırlayıp
onaylanmak üzere halk oyuna sunabilir.
Bu konuda açılımlı çalışmalar yapmak bağımsız ve tarafsız anayasa
bilginlerine düşüyor. Bu açıdan değerlendirilecek olursa, AKP
hükümetinin yeni bir anayasa hazırlamak üzere Prof.Dr.Ergun Özbudun
komisyonunu görevlendirmesi yasa ve gelenek dışıdır. Hükümetin atadığı
bir taraflı komisyon Aslî Kurucu İktidar görevi yapamaz.
Aslî Kurucu İktidar niteliklerine değil de Türev (Tali) Kurucu
İktidar niteliklerine sahip AKP ağırlıklı TBMM, kuramsal olarak, ilk
dört madde dışındaki Anayasa değişikliklerini yapabilecek konumda. Fakat
Anayasa Mahkemesi’nin kapatmayla ilgili son kararından sonra bu
değişikliği etik açıdan yapamaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi tarafından
“Anayasaya (laikliğe) aykırı faaliyetlerin odağı” olduğu için
cezalandırılmıştır.
TBMM Başkanı’nın kurmak istediği komisyona üye göndermeyen CHP’nin bu tavrını bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir.
AKP iktidarının kendi kafasındaki anayasayı yapması mümkün değil.
Değişiklik önerisini TBMM’de üyesi bulunan ya da bir önceki genel seçime
katılmış partilerin eşit sayıda üye verdiği bir komisyon
hazırlayabilir. Günümüz TBMM de bir tali (türev) iktidar olduğunun
bilinciyle anayasayı değiştirebilir.
Bütün bu yazdıklarım 1982 Anayası’nı beğendiğim anlamına gelmez.
Avrupa Birliği’nin istediği demokratikleşme girişimleri kuşkusuz anayasa
değişiklikleriyle sınırlı değil. Anayasa değişikliğinin neden
yapılamadığı Avrupa Birliği’nin anayasa hukukçularına kolayca
anlatılabilir.
Yeni bir Anayasa yapmanın ya da Anayasanın değişebilir maddelerinin
değiştirilmesinin kamuoyu desteği oluşuncaya kadar, AKP hükümeti
muhalefetle işbirliği yaparak Siyasal Partiler Yasası ile Seçim
Kanunu’nu değiştirebilir. Bu da çok önemli bir demokratik adımdır !
(Hürriyet, 29 Kasım 2008)
*******
8-ANAYASA HUKUKU DERSLERİ
Anayasa’nın 2. maddesinde yazdığına göre: Türkiye Cumhuriyeti bir
hukuk devleti ise ve uygulamada öyle kalacaksa, Cumhurbaşkanı’nın,
Başbakan’ın, bütün bakanların, bütün milletvekillerinin, bütün gazete
yazıcılarının ve bütün entelijanstsiyanın bir Anayasa Hukuku ders kitabı
edinip baştan sona hatmetmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Hukuk diploması almış olanlar da bilgi tazelemek için aynı şeyi yapmalıdır.
Ben bu işi yıllardır yapıyor ve faydasını görüyorum.
Anayasa Hukuku ders kitaplarından birini okuyup iyice anlamamış olanlar, darbenin sadece silah ile yapıldığını sandıkları için,
Sivil Darbe olasılığına katıla katıla gülüyorlar.
Sivil Darbe yapmanın en kolay yolu hukuksuz bir devlet yaratmaktır.
Siyasal iktidar (yani Yürütme Erki’ni elinde bulunduran hükümet),
Yasama Erki’nin (yani Meclis’in) görev ve yetkilerini etki altında
tutmak ve Yargı Erki’ni denetim altına almak suretiyle Sivil Darbe
yapar.
Silahlı Darbe’yi silahlı kuvvetler yapar.
Halk İhtilali’ni (Halk Darbesi’ni) silahlanmış halk yapar.
Sivil Darbe’yi hukuksuz hükümet yapar.
Başkalarının tercihine karışmam, yeter ki bir Anayasa Hukuku ders
kitabı hatmetsinler. Benim tercihim, değerli dostum, kuşaktaşım,
arkadaşım Prof.Dr.Erdoğan Teziç’in şimdiye kadar 12-13 baskı yapmış
olan
Anayasa Hukuku’dur (Beta Yayınları).
İstanbul’daki ve köydeki çalışma masalarımın üzerinde Anayasa metni
ve sözlüklerle birlikte durur. Örneğin hükümet ya da parlamenterler
Referandum’dan mı söz ediyorlar, açar dostumun ders kitabına bakarım.
Erdoğan Teziç kendisine yapılan tavsiyeleri tevazu ile dinleyecek bir
yüce gönüllüdür. Örneğin, buradan, ders kitabının yeni baskısında, şu
her derde deva ebegömeci
“Milli İrade” kavramına özel bir bölüm ayırmasını tavsiye edeceğim. Benim tanıdığım Erdoğan Teziç 19 Ocak 2010 tarihli yazımı
(“Milli İrade Demokrasiye Karşı”) mutlaka okumuş ve bir yere not etmiştir.
Edebiyat sever dostum Erdoğan Teziç, şairlerin hukuk ve adalet tutkusunu çok iyi bilir.
Örneğin Prof.Dr.Erdoğan Teziç’in
Anayasa Hukuku kitabının 402. sayfasını açıp okuyalım:
“Kuvvetler Birliğine Göre Siyasi Rejimler” – “Kuvvetler
Birliği rejimleri, yasama ya da yürütme organlarından birinin, devlet
yetkilerine sahip olmasını ifade eder. Kuvvetler birliği yürütme lehine
olabileceği gibi, yasama lehine de olabilir. Kuvvetlerin yürütme’de
birleşmesi, diktatörlük rejimlerine, yasama’da birleşmesi de,
‘konvansiyonel’, ya da ‘meclis hükümeti’ rejimine yol açmaktadır.”
Şairin yorum ve katkısı: Kuvvetlerin yürütmede
(hükümette) toplanmasının herhangi bir anayasal ve yasal kaynağının
olması gerekmez. Olmadığı durumlarda da yürütme, yasama meclisindeki
çoğunluğunu türlü şekilde pasifleştirerek onun yetkilerini de
yönlendirebilir, Meclis’ten istediği yasaları kolayca çıkartabilir.
Böyle bir ortamda, emniyet subabı (varsa) Anayasa Mahkemesi,
Danıştay gibi yüksek mahkemelerdir. TBMM’deki çoğunluğunu emir-komuta
ilişkisiyle yönlendiren AKP hükümeti Yüksek Mahkemeler’i de denetim
altına alırsa
rejim’in adı ne olur ?
(Hürriyet, 28 Şubat 2010)
********
ANAYASA CİHADI
Prof.Dr.Erdoğan Teziç’in hatmettiğim
“Anayasa Hukuku” (Beta)
kitabında AKP’nin önerdiği türden bir (kısmî) değişiklik ya da
değiştirme yöntemi yok. Prof.Dr.Ergun Özbudun ile Prof.Dr.Ömer Faruk
Gençkaya’nın
“Türkiye’de Demokratikleşme ve Anayasa Yapımı Politikası”ında (Doğan Kitap) ve Doç.Dr.Serap Yazıcı’nın
“Yeni Bir Anayasa Hazırlığı ve Türkiye” (Bilgi
Üniversitesi) adlı kitabında var mı, bilemiyorum. Yeni yayınlandıkları
için henüz okuyamadım. Bununla birlikte, bu iki kitapta da bu türden
tepeden inmeci ve zorba bir tarzın onay göreceğini sanmıyorum.
Bugünkü Anayasa Mahkemesi’nin oluşum tarzını ve zihniyet yapısı beğenmeyenler ilginç görüşler ileri sürüyor: Venedik Komisyonu,
“…‘oyların
yüzde 46’sından fazlasını almış iktidar partisini’ irtica odağı sayan
bir mahkemenin ‘Türk toplumundaki muhtelif eğilimleri yeterince
yansıtmadığı’…” görüşünü savunuyormuş.
Oysa Yargıtay Başsavcısı AKP’nin kapatılması davasını Anayasa’nın
2.maddesine dayanarak açtı. Anayasa Mahkemesi de AKP’nin bir irtica
odağı olduğuna gene Anayasa’nın 2.maddesini referans yaparak karar
verdi.
Anayasa’nın 2.maddesinde laiklik ilkesi yer almasaydı bu işlemler
olmazdı. Anayasa’nın 2.maddesini şimdilik değiştiremeyeceğini çok iyi
bilen AKP, bu engeli, yüksek mahkemenin yapısını ve oluşumunu
değiştirerek aşmayı düşünüyor.
Aynı durum Danıştay ve YHSK için de söz konusu. Anayasa’nın ilk dört
maddesinin değiştirilemeyeceğini bildiği için şimdilik bunların yapısını
ve oluşumunu değiştirmek istiyor. AKP’nin Anayasa Mahkemesi’nde,
Danıştay’da ve YHSK’da karşı-devrimci yorumculara ve yorumlara ihtiyacı
var.
Öyle bir Anayasa Mahkemesi ve Danıştay ki Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’nun çiğnenmesine ses çıkarmayacak; imam-hatiplerin klasik
liselerin yerini almasına göz yumacak, bu amaçla YÖK’ün oynadığı
alicengiz oyunlarını kabul edecek.
Öyle bir YHSK ki, yürütmenin buyruk ve kuyruğunda karşı-devrimci
işlemlerin yürürlüğe girmesine kolaylık gösterecek. AKP bu konudaki
planlarına gerçekleştiribilirse, Anayasa’nın değişmez ilk dört maddesi
yerlerinde mışıl mışıl uyuyabilir. İşte bu nedenle olacak ki serinkanlı
ve uzlaşarak yapılması gereken bir işi, cihad anlayışıyla ele alıyor.
(Hürriyet, 16 Nisan 2010)
***************************************************************************