“Türkiye demokrasisinde sadece zenginler aday olur, yoksullar onlara oy verir” dersek buna basbayağı b“abartma”dır der misiniz?
Doğrusu ben de biraz öyle düşündüğüm için “Şunu biraz araştırayım” dedim.
İşte ulaştığım bilgiler ve “vaziyetimiz”:
Türkiye İstatistik Kurumu yani TÜİK, 2014 Eylülünde yayınladığı “Gelir
ve Yaşam Koşulları Araştırması”nda “halkımızın durumu” için diyor ki:
• %39,7’sinin konutunda “sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb.” sorunları vardır.
• %42,2’si oturduğu konutta “izolasyondan dolayı ısınma sorunu” yaşıyor.
• %65,4’ünün hanesinin -konut alımı ve konut masrafları dışında- taksit ödemeleri ve borçları var.
• %78,5’i “evden uzakta bir haftalık tatili”, %49’u “beklenmedik
harcamalarını” ve %75,5’i “yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme
ihtiyacını” ekonomik nedenlerle karşılayamıyor.
*
Bu arada
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da 2013 yılında internette
yayınladığı “Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması”nda şöyle bir durum
tesbit etmiş:
Türkiye’de bulunan yaklaşık 19 milyon aile’nin:
-1,2’sinin aylık geliri 5.600 TL ve üzeri.
- 3.8’inin aylık geliri 3.200-5.500 TL arası.
- 16.5’inin aylık geliri 1.900-3.000 TL arası.
- 16.9’unun aylık geliri 1.250- 1.870 TL arası.
- 23.1’inin aylık geliri 815-1.200 TL arası.
- 32.1’inin aylık geliri 450-810 TL arası.
- 6.4’ünün aylık geliri 430 TL civarında.
Bu hesaba göre, Türkiye’deki 19 milyon ailenin yüzde 1,2’si (19.000.000x1,2/100=) 228.000 aile ediyor değil mi?
Şimdi kendimize soralım:
-Peki, Türkiye’de bırakın milletvekilliği gibi hayli “masraflı” işleri,
belediye başkanlığı, hatta çoğu zaman orta büyüklükteki beldelerde
belediye meclis üyeliği de dahil, “aday” olup seçime girmek ve “siyaset
yapabilmek için, 2013 ölçülerinde de olsa aylık 5.600 liralık gelir
sahibi olmak yeterli midir?
Haydi partiniz size yük olmak
istemediğinden sırf "aday “adaylığı kaydı” için herhangi bir “kaydiye”
ücreti talep etmedi deyip devam edelim:
Ailenizin aylık 5.600
liralık geliri ile en az altı aylık bir seçim kampanyası sürdürüp;
araçlar giydirip sokak sokak dolaştırabilir, caddeleri bayraklarla,
duvarları boy boy afişlerinizle donatabilir, seçim yüzü suyu hörmetine
her türlü dernek, ibadethane, futbol takımına “makul bir destek” atıp
iyi kötü birkaç bin ailenin geçimine ufak bir koli yiyecek ile “katkı”da
bulunabilir misiniz?
Bana kalırsa bu paralarla yapamazsınız.
Ama haydi “yine de yaparım, bal gibi de yapılır” dediniz.
O zaman devam edelim:
Ayda 5.600 lira geliri olup, ben bu işin üstesinden gelirim diyenler,
eğer bütün Türkiye’de yani kabaca 76 milyonluk nüfusumuz içinde sadece
228.000 aileden çıkacaksa;
ve baba-oğul siyaset yapan birkaç kişi
dışında her aileden ancak bir kişi adaylığa soyunacak olsa Türkiye’de
seçilmek için ancak ve ancak 228.000 kişi çıkabilecek değil midir?
Hatta aylık 5.600 lira ne ki, örneğin ayda bunun üç katı, 16.800 lirayı
cebinde göremeyen ne çoluk çocuğunun nafakasını çarçur etsin, ne yarı
yolda pes edip girdiği siyaseti mahçup etsin derseniz, benim hesabıma
göre bu memlekette “ben seçimlerde aday olabilirim” diyebilecek ve
sonunu getirebilecek kişi sayısı (228.000/3=) 76.000 kişidir sadece.
Ne enteresan değil mi?
-Nüfus 76 milyon,
-“Seçilme” şansı olan kişi sayısı 76 bin.
Yani her bin kişide bir kişi.
*
Yine bu yukarıdaki verilere göre Türkiye’deki 19 milyon ailenin yüze 95’inin aylık geliri 3.200 liranın altındadır.
Bu rakamı “o eskidendi derseniz” iki defa yüzde on oranında arttırıp
enflasyona endekslerseniz, 2015 yılı için (3.200x1,1x1,1=) 3.872 liraya
ulaşırsınız.
O zaman, kabaca, “2015 yılında” bu memleketteki 19
milyon ailenin yüzde 95’inin aylık geliri 3.872 liranın altındadır
diyebiliriz değil mi?
Nedir bu rakamın bir başka tanımı peki ?
Söyleyelim:
Bu rakam, Türk-İş’in yaptığı araştırmaya göre, “dört kişilik bir aile
için” bu günlerdeki “yoksulluk” sınırı olan 4.344 liranın 472 lira da
altındadır.
*
Şimdi…
Türkiye’nin çarpık gelir dağılımından dolayı söylenebilecekler bir yana; bu çarpıklığın siyasetteki etkisi çok vahim.
Rakamlar gösteriyor ki, Türkiye’de bu gün için, ortalama aylık 3.872,-
liralık geliri olmayan ailelerin (ki bunlar Türk-İş’in hesabına göre
yoksulluk sınırını aşamamışlardır) yüzde doksan beşinin aileden birini
“seçilebilmek için” siyasete katma yani aday yapma şansı
bulunmamaktadır.
O zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor:
-Nüfusun yüzde doksan beşi, kendi refah düzeylerinin yoksulluk sınırını
aşabilmesi için asla siyasette “göreve” talip olamayacaklar, bunun için
ancak başkalarına oy vereceklerdir.
-Siyaset yapma şansı olan ve bu
işin masrafını göze alabilen sadece 76 bin kişi aday olabilecek,
seçilecek ve siyasete yön verecektir.
-O söylediğimiz 76 bin
“hallice” kişinin ne kadarı, kendi gelir düzeyindekilerinin dünya
görüşünü benimsemiştir ve o yönde oy kullanır, ne kadarı fakir fukara
için siyaset yapar onu da oturun siz hesabedin.
Sonuç olarak şunu söyleyebilir miyiz o zaman?:
-Türkiye’de siyasete katılıp söz sahibi olmak, nüfusun ancak binde birlik bir oranı için mümkündür.
-Mevcut siyasi uygulama, parası olanın “aday”, olamayanın ise sadece “seçmen” olabilmesi gibi bir sonuç yaratmaktadır.
-Siyasette “yoksulluğun varsıllar eliyle kalkındırılması” diye bir
“umut” safdilliktir demeli miyiz bilemiyorum; ama o yoksulların
siyasette söz sahibi olabilmesinin en “garantili” yolu, her halde pek
para-pul gerektirmeyen bir yolla, örneğin çağın getirdiği İnternet
imkanlarını da kullanarak bir an önce örgütlenmek ve lehlerine siyaseti
“başkalarının lütfu” olarak beklememektir.
Bülent Soylan
Yorum Gönder