Kesmişiz abi Ermenileri…..! - Gürbüz Evren

Kesmişiz abi Ermenileri…..! - Gürbüz Evren
Türkiye’de, Soykırım çok rahatça dillendirilen bir kavram oldu çıktı. Bazıları ise Ermenistan’da kullanılan “Büyük Felaket” ifadesini gerçek anlamını bilmeden kullanıyor.
Ermenistan’da, Ermeni Soykırımına "Meds Yeghern" yani “Büyük Felaket” denir. Bu ifade soykırımdan daha ağır bir tanımlamadır. Amerikan Başkanı Obama, son 2 yıldır 24 Nisan’da yaptığı konuşmalarda, Büyük Felaket demiştir. Bizimkiler de, şükürler olsun soykırım kelimesini kullanmadı diye sevinmiştir. Bazıları da, 24 Nisan’da değil ama Mayıs ayında soykırım diyecek diye kahırlanıyor. Oysa adam "Meds Yeghern" diyerek, soykırımın daniskasını dile getirmiştir. Daha ne olsun.
Gelelim konumuza. Soykırım iddiasındaki çevrelere göre, 1,5 milyon Ermeni öldürülmüştür. Sanki insanlar öldürülüp yollara, derelere, uçurumlara atarken, onlar da orada ellerinde kalem kâğıt, tek tek sayıp, hesap tutmuşlar.
1897-1903 yılları arasında “Osmanlı İstatistik Umumi İdaresi Müdürü”nün Mığırdıç Sınabyan isimli bir Ermeni olduğunu biliyor muydunuz? Sınabyan döneminde yapılan nüfus sayımlarında Ermeni nüfusu, 1897 yılında 1 milyon 42 bin 374 ve 1903 yılında başlanıp 1906 yılında tamamlanan sayıma göre de 1 milyon 50 bin 513’tür. Sınabyan sayımlar sırasında özellikle Ermeni nüfusun gerçek sayısını bulmaya çalışmıştır. En son 1914 yılında yapılan nüfus sayımında ise Ermeni nüfusu 1 milyon 299 bin 007’ye ulaşmıştır. Daha da önemlisi zorunlu göçün uygulandığı ve Ortodoks Ermenilerin yaşadığı 6 Doğu vilayetindeki Ermeni nüfusu 490 bin civarındadır. Şimdi soralım, bu rakamların içinden 1,5 milyon ölü nasıl çıkar?
Hemen belirteyim, sayılar üzerinden demagoji yapanlardan değilim, çünkü 1 kişi de hayatını kaybetse, konu geçiştirilmeyecek kadar önemlidir.
Tehcir
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı’nın savaş halinde olduğu Rus ordusu Doğu Anadolu’da ilerlerken, en büyük yardımı Osmanlı Devleti vatandaşı Ermenilerden almıştı. Kimi Ermeniler çeteler halinde kimileri de Rus üniforması altında kendi devletlerine karşı savaşıyor, korumasız sivilleri katlediyordu. İşte bu katliamlar, Rus askerleri, Mart 1915’te Van’a girdiğinde en üst düzeye ulaşmıştır.
Gelişmeler üzerine Osmanlı yönetimi, Ermenilerin önde gelenleriyle İstanbul’da bir toplantı yapmış, isyana ve katliamlara son verilmesini istemişti. Uyarılar işe yaramadığında ise 27 Mayıs 1915 tarihinde, adına “Tehcir” denilen karar alınarak, özellikle Doğu Anadolu’daki Ortodoks Ermeniler, İmparatorluğun güneydeki eyaletlerine zorunlu göçe tabi tutulmuştu. Olayın özetinin de özeti budur.
Aşağıda paylaşacağım bilgiler ışığında Tehcir’in katliam, karşılıklı kıyım ya da soykırım olup olmadığına siz karar verin.
10 Haziran 1915 tarihli İçişleri Bakanlığı talimatnamesi, Tehcir’e tabi tutulan Ermenilere, gidecekleri yerlerde arazi ve ev verilmesini, iş yapacaklara sermaye ve araç gereç sağlanmasını, tarıma uygun bölgelere yerleştirilmesini, uygun kasaba ve köy yoksa yeni köylerin, çiftliklerin kurulmasını istemektedir.
Tehcir sırasındaki masrafların karşılanması için 250 milyon kuruşa ulaşan bir bütçe ayrılmıştır. Kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması, her bir kişi için 2 para ile 10 para arasında değişen günlük harçlık verilmesi de, bu bütçe sayesinde olmuştur.
Paranın yetmediği görüldüğünde ise Adana, Konya, Ankara, Eskişehir, İzmit, Urfa, Maraş, Halep gibi vilayet ve sancakların yönetimlerine ek ödenekler gönderilmiştir.
Katledilmek istenilen insanlar için ev, arazi, sermaye, araç-gereç verilir mi? Bunca ödenek ayrılır mı? Günlük harçlık verilir mi?
Devam edelim. Osmanlı İçişleri Bakanlığı, Haziran ayından itibaren, Erzurum, Elazığ, Bitlis, Trabzon, Konya başta olmak üzere birçok vilayetin valisine gönderdiği telgraflarda, zorunlu göçe tabi tutulan Ermenileri yol boyunca koruyamayan, eşkıya baskınlarına, soyulmalarına, öldürülmelerine engel olamayan ve kötü davranan yetkililer hakkında işlem yapılmasını, askeri mahkemelere sevk edilmelerini emretmiştir.
İşte bu süreçte, 1916 yılının sonbahar aylarına kadar mahkemeye çıkarılan Osmanlı memur ve subayları ile bazı sivillere cezalar verilmiştir. Mahkemeler, 67 kişiye idam, 524 kişiye hapis, 68 kişiye de para ve sürgün cezası vermiştir.
Katledilmek istenilen insanlar için yüzlerce devlet görevlisi mahkemeye çıkarılıp idama, hapse ya da sürgüne mahkûm edilir mi?
10 Haziran 1915 tarihli İçişleri Bakanlığı talimatnamesinin bir başka özelliği ise Ermenilerin, ayrıldıkları yerlerde bıraktıkları malları koruma altına almasıdır. Buna göre, Ermenilerin geride bıraktıkları tüm varlıkları, mühürlenerek kayıt altına alınıp korunacaktır. Ambarlarda, tarlalarda, evlerde kalan ürünleri, yiyecekleri açık artırma ile satılarak parası sahipleri adına kaydedilecektir. Bu işleri Taşınmaz Mallar Komisyonu yapacaktır. Kayıtların örnekleri vilayet ve sancak yönetimlerinin yanı sıra kiliselerde de tutulacaktır.
Katletmek istenilen insanların taşınmazları, malları, ürünleri kayıt altına alınıp korunur mu?
18 Aralık 1918 tarihinde, Osmanlı Hükümeti, Ermeniler için Geri Dönüş Kararnamesi çıkarmıştır. Buna göre Ermenilere evleri, arazileri geri verilecek, kilise, okul, yetimhane vb yerlerdeki eşyaları teslim edilecek, içine göçmen yerleşmiş evlerin tasfiyesi gerçekleştirilecektir.
Katledilmek istenilen insanlar için geri dönüş ve mal varlıklarının iadesi amacıyla kararname çıkarılır mı?
Bu son örneği verdiğimde, bir açığımı bulmuşçasına heyecanlanan soykırım iddiacıları, “Savaşı kaybetmiş Osmanlı yöneticilerinin, Tehcir’den 3,5 yıl sonra aldığı Ermenilerin geri dönüşü kararı inandırıcı kanıt değil. Zaten Ermeniler, müttefikler sayesinde dönecekti” diyerek beni sıkıştırdıklarını sanırlar.
Bu sözlere de yanıtım hazırdır. 10 Haziran 1915 tarihli talimatname ile kısmen başlayan Zorunlu Göç, tüm vilayetlere ve sancaklara gönderilen emirle, 25 Kasım 1915’de geçici olarak durdurulmuştur.
15 Mart 1916’da ise tamamen durdurulmuştur. Hatta zorunlu göç için yolda olan kafilelerin, o sırada bulundukları yerlerde iskân edilmeleri emri verilmiştir.
Soykırım iddiacılarının bilinmesini istemedikleri bir başka konu ise Zorunlu Göç uygulaması dışında tutulan Ermenilerdir.
İçişleri Bakanlığı’nın vilayetlere, sancaklara gönderdiği 9 Haziran 1915, 17 Haziran 1915, 26 Haziran 1915, 4 Temmuz 1915, 4 Ağustos 1915, 15 Ağustos 1915, 17 Ağustos 1915, 18 Eylül 1915, 23 Ekim 1915, 4 Kasım 1915, 13 Mart 1916, 30 Nisan 1916, 3 Mayıs 1916 tarihli telgraf, yazı ve diğer belgelerinde bu durum açıkça ortadadır.
Söz konusu belgelerde, Katolik ve Protestan mezhebinden Ermenilerin, devlet memuru olarak görev yapan Ermenilerin ve ailelerinin, komitacılarla ilişkisi olmayan Ermeni tüccarları ve ailelerinin, 5 bin civarında Ermeni askeri ailesinin, kimsesiz Ermeni çocukların, hasta, engelli ve bazı özel durumu olan Ermenilerin Tehcir kapsamı dışında tutulması emredilmiştir.
Yok edilmek istenen insanlar, farklı mezhepten, meslekten, özellikten diye ayrılıp, bu uygulamanın dışında tutulur mu?
Tehcir’in binlerce insanın ölümüne neden olduğunu, Ermenilerin büyük acılar çektiğini kabul etmemek mümkün değil. Savaş şartlarında çıkarıldıkları yollarda kafileler daha iyi korunabilir miydi? Sorusu başta olmak üzere daha birçok soru sorulabilir. Bunların yanıtlarını bulmaya çalışalım, ancak işin bir de diğer tarafı var. Türklerin komiteler tarafından katledildiğini çocuk, kadın ve yaşlı sivillerden oluşan 500 bin civarında insanın öldürüldüğünü, evlerinin, tarlarının, ahırlarının yakıldığını, yerlerinden sürüldüğünü yok sayacaksınız, sadece Ermenilerin acılarını hatırlatarak soykırımı kabul edin baskısı yapacaksınız.
1915 olayları, önce Rusya, ardından da Fransa ve İngiltere’nin kullandığı Ermeni komitelerinin Türk ve diğer Müslüman unsurlara karşı başlattığı katliamlara zaman içinde karşılık verilmesidir. Karşılıklı kıyımdır. Ermeni kayıplarının çoğu ise zorunlu göç yolunda olmuştur. Kafkasya’ya, Ermenistan’a, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa başta olmak üzere batılı ülkelere giden, Suriye’de, Lübnan’da kalan Ermeniler hiç hesaba katılmadan, tüm Ermeni nüfusunun yok edildiği iddia edilir. Göç yollarında, soygun, saldırı, salgın hastalık gibi nedenlerle ölenlerin sayısı ise 200 bin olarak verilir. Yeri gelmişken soralım, 1915’te dünyanın en büyük Ermeni nüfusunun yani 100 bin Ermeni’nin yaşadığı İstanbul’da neden tek bir Ermeni’nin burnu kanamamıştır?
Son 10-15 yıldır, tek bir belgeyi incelemeden, bırakın Türk kaynaklarını, tek bir yabancı kaynağı araştırmadan, “Bıktık artık, soykırım yok tehcir var açıklamasından” diyenler, Ermeni komitelerinin katlettiği 500 binin üzerindeki Anadolu insanını yok sayarlar. (Asala’nın katlettiği diplomatlarımızdan bahsetmedim bile). Çünkü onlara göre, Anadolu insanının hiçbir değeri yoktur. Hepsi de öldürülse olur. Çünkü bu insanların adı Türk’tür ve Türkler her zaman suçludur, vahşidir, barbardır. Öyleyse Türkler her zaman haksızdır, ama karşılarındaki kim olursa olsun mazlumdur ve haklıdır. Buna rağmen biz Ermenilerin acısını paylaşalım diyoruz da, Türklerin acısını paylaşalım diyen neden olmuyor? Neden Ermenistan’dan, Ermeni diyasporasından bir kez olsun bunu duymuyoruz? Anadolu insanı “Acıların Çocuğu” mu?
Türkiye’nin batısında yaşayanlardan bazıları Ermenileri kesmişiz diyerek kestirip atmaktadır. Ama bir de, Kahramanmaraşlılara, Erzurumlulara, Bayburtlulara, Karslılara, Vanlılara, Erzincanlılara, Ardahanlılara, Iğdırlılara, Bitlislilere, Elazığlılara sorun bakalım ne diyecekler.
Batılı ülkeler ise bu konuda maalesef Haçlı zihniyeti ile hareket ediyorlar. Bunu ben söylemiyorum, onların ağzından çıkan sözler ortaya koyuyor. Bunun son örneği Papa Francis’in soykırımı tanıması oldu. Ben onu geçip, size daha somut bir örnek veriyorum.
Fransa’da Demokrasi İçin Birlik Partisi (UDF) Milletvekili ve İssy Les Moulinaux Belediye Başkanı André Santini, 18 Ocak 2001’de, Ulusal Mecliste, Ermeni Soykırımı Yasası görüşülürken yaptığı konuşmaya şöyle başlıyordu: “Haçlı Seferlerinden bu yana bizimle olan Ermenileri sevgiyle selamlıyorum.”
“Kesmişiz abi Ermenileri” diyerek, “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara” sesleniyorum, cahillik de bir çeşit soykırımdır. 1915 olayları konusundaki görüşünüzü oluşturmadan önce lütfen okuyun, araştırın, inceleyin.
İnternet üzerinden rahatlıkla bulabileceğinize inandığım, “Sömürgecilik Tarihi Işığında Ermeni Sorunundaki Çıkar Odakları”, “Dikkat Türkiye Soykırım Suçlusu İlan Edilecek: Son Celse” ve “Emperyalizmin Oyuncağı Ermeni Sorunu” adlı kitaplarımı da okuyabilirsiniz.

  Gürbüz Evren

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget