Basın, fikir hürriyeti ve ayırımcılık

“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. G.M.Kemal Atatürk 1922
"Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir."
BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19'uncu maddesi 

Basın, fikir hürriyeti ve ayırımcılık
Eylül ayının ilk haftasıydı. Kızılay’a gitmek üzere Ostim metrosuna bindim. Metroda olsun, otobüste olsun araca oturduğum zaman mutlaka elimde ya bir gazete, ya da bir kitap olur.
Metroda Sözcü gazetesini açtım, okumaya başladım. Sağ yanımda oturan 50-60 yaşlarındaki bir kadın okuduğum gazeteye bir baktı ve bana, “bu gazeteyi her gün okuyor musun” dedi. Ben de evet her gün okuyorum, dedim. Kadın bu kez şöyle bir laf etti: “Bu gazeteyi her yerde okuma başın derde girer sonra”… Kadına bir şey demedim, sustum;kendi kendime aman tanrım ülkemiz faşizme doğru mu gidiyor yoksa diye söylendim.
10 Eylül 2018 günü elimde Sözcü gazetesi ile mahallemizden (İnönü) metro ring otobüsü ile Ostim’e geldim. Otobüsün içinde bir makaleyi okuyordum. Elimde Sözcü gazetesi olduğu halde otobüsten inip metroya binmek üzere yürüyordum. Hemen yanımdan geçen giydiği tişörtte EGO simgesi yazılı bir kişi, uzaklaşırken, “elindeki gazeteyi fazla sallama başın derde girer, metronun da içinde sallama da bir göreyim” dedi. 
Bu söz karşısında şaşırdım kaldım. Ülkemiz demek ki faşizan bir baskı altına girdi, diye düşündüm.
Daha önceleri de Cumhuriyet
bu gazete ile ilgili yerlere giderken bu gazeteyi elinde bulundurma işini engellerler”,  gibi sözlerle beni uyarırlardı. Demek ki, ülkemiz ta 50 li 60 lı yıllardan beri sağcı faşizan bir baskı altına giriyordu.
Konu basın hürriyetine dayanıyor, basın düşünce, düşünceyi yayma ve ifade hürriyetinin olmadığı bir ülkede demokrasi asla gelişemez. Basın düşünce, düşünceyi yayma ve ifade hürriyetinin olmadığı yerde doğal olarak adalet de yoktur. Bunların olmadığı ülkede demokrasi olmadığı gibi, gerçek bir üretim ve yatırım da olamaz.
Bu konuda zamanın başbakanı ve günümüzün Cumhurbaşkanı pardon Başkanı R.T. Erdoğan Basın hürriyeti konusunda “o gazeteleri evinize sokmayın, o gazeteleri okumayın” diyerek basın üzerinde ayırımcı ve bölücü bir tavır içinde bulunuyordu.
Yine R.T.Erdoğan, başka ülkelere önemli bir geziye gittiğinde, önemli gazetelerin temsilcilerini de geziye davet eder. Erdoğan ve bu konuda yetkilendirdiği kişi, muhalif görülen Cumhuriyet, Sözcü gibi gazetelerin temsilcilerini ve muhabirlerini geziye almamakta. Şu anda Türkiye’nin en çok satan Sözcü muhabirlerinden A. E. E. Kafileye katılmak ister, kafilenin resmi temsilcisi, bu muhabire, “ilgililer senin geziye uçağa katılmanı” istemiyor” diyerek engeller. O muhabir muhalifliği anında Alevi olduğu için alınmak istenmez. Böylesine bir ayırımcılık gerçekten bu çağda TC yönetimine yakışmıyor. 
Basın, fikir hürriyeti ve ayırımcılık
Günümüzden 50 yıl kadar önce, zaman zaman Cumhuriyet gazetesi okurdum. Elimde Cumhuriyet gazetesi olduğu halde, eş dost, akrabalar arasında bulunurken, bazı akrabalar, “
“Oruç tutmuyor” diye işten atmışlar, oğlu Atatürkçü olduğu için askeri okula almamışlar.
Bu gün 12 Eylül 2018 günü Batıkent’deki evime gitmek üzere Mesa’ya gitmekte olan bir halk otobüsüne bindim. Oturduğum koltukta sağ yanımda zayıf görünüşlü 50 yaşlarında bir bayan oturuyordu. Aramızda bir sohbet oluşmaya başladı. Ona nereden emeklisin, çok erken emekli olmuş bir halin var,  dedim. Bana şu yanıtı verdi: “Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden emekli oldum, 20 yıllık iken beni Melih Gökçek emekliye sevk etti”. Ona, neden emekliye sevk edildin, diye sorunca şunları anlattı: “Benim midemde sorun vardı, oruç tutamıyordum, Ramazanda oruç tutmadığım için, öğleyin dışarıdan gizli gizli yemek yemeye başlamıştım. Aleyhimde dedikodu yaptılar, bir gün Melih Gökçek imzalı, “emekliye sevk edildiniz” yazılı bir yazı verdiler elime. Böylece emeklilik sürem dolmadan emekli edildim”.
Bu olaya çok şaşırdığımı gören yanımdaki bayan daha başka ilginç bir olayı anlattı: “Bu da bir şey mi, oğlumu Atatürkçü bir dernek üyesiymişsin” diyerek harbokuluna almadılar. Oğlum Harbokulu imtihanlarını kazandı. Oğlum Atatürkçü bir derneğin yönetiminde çalışıyordu boş zamanlarında. O Atatürkçü dernekte çalıştığını gösteren fotoğraflı bir belge göstererek imtihanlarını iptal ettiler. Yani Atatürkçü olduğu için harbokuluna almadılar”.  Bu kadının Aski’de çalışan eşini de M. Gökçek, erken emekli ederek adeta işinden kovmuş.
Hiç böylesine bir şey duymamıştım, şaştım kaldım, Atatürkçü” diye askeri okula almıyorlar, daha neleri göreceğiz diye endişe ile düşünmeye başladım. Ostim’e gelince ben inmek zorunda idim, vedalaştık. Bu gün, 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümü olduğu için 38 yıl önce darbe günlerinde bir anımı anımsadım.
12 Eylül’ün bir anısı

Basın, fikir hürriyeti ve ayırımcılık
12 Eylül 1980 de Kaman'da öğretmendim. Askerler şüpheli evleri arıyorlardı. Benim eve de geldiler, tüfeğin ucu ile döşeği kaldırıp yasak yayın arıyorlardı, Nazım Hikmet'in falan kitaplarını arıyorlarmış. Çarşıya ve Öğretmenler lokaline gittim. Biraz da alaycı şakacı bir öğretmendi, az sayıda öğretmen arkadaşların bulunduğu lokalin içine girince, o arkadaş, "arkadaşlar bu gün Nazım Hikmet'le yıkandım" dedi. Nazım Hikmet öleli yıllar oldu, nasıl yıkandın, diye sorunca o öğretmen şunları anlattı: "Evde Nazım Hikmet'in kitapları vardı, evi ararlar da başım derde girer, diye Nazım'ın kitaplarını şofbene doldurdum, kitapların yanan suyu ile yıkandım", dedi. Aman Tanrım şöylesine yasakçı ülkede fikir, düşünce, felsefe, mizah, sanat gelişir mi?(1)
CHP Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemesiyle o zaman soru önergesi verdi.
“- Ali Ekber Ertürk mesleğini yerine getirmesini engellemek için AKP’de üst düzey görevli siyasetçilerin baskı yaptığı konusunda, bizzat bir AKP Genel Başkan Yardımcısı’ndan (“MKYK toplantısında adın geçti. İsmi lazım değil, biri dedi ki: O Alevi. Bizi takip etmesin, partiye de girmesin.”) bilgi almış. Ertürk’ün mesleğini engellemek isteyen siyasetçiler kimlerdir?
- Bir kişinin Alevi olması, gazeteci olması ve haber takip etmesinin önünde nasıl bir engel oluşturur?
- Bir kişinin Alevi olması, partinize girmek için bir engel midir?
- Alevi açılımı yapacağınızın söylendiği bugünlerde, Alevi olduğu için bir gazetecinin üstünün çizilmesine ve işsiz kalmasına sebep olunmasına nasıl bir açıklama getireceksiniz?
- Ali Ekber Ertürk gibi birçok gazetecinin uzun zamandır işsiz kalması için baskı yapan AKP’li siyasetçiler kimlerdir? Basın emekçilerinin işsiz kalması ve ailelerini geçindirememelerinden dolayı hiçbir ahlaki ve dini kaygı duyulmamakta mıdır?”(2)
Bir ülkede Alevi gazeteci de olur, Hıristiyan gazeteci de olur, ateist bile olur. Bu nasıl bağnazca bir düşünce.
Basın, fikir hürriyeti ve ayırımcılık
Öteki yandaş gazetelere, hem de en küçük gazetelere koşulsuz ilanlarla beslenirken, muhalif Sözcü’ye ilan cezası verildiğini gazetelere yansıyan haberlerden okuyoruz. Basın İlan Kurumu elindeki resmi ilanları bir koz olarak kullanıyor, muhalif gazeteleri basın ilandan mahrum ederek cezalandırıyor. Her gün AKP Hükümeti’ne şirin gözükmek için insanları rencide eden, kişilik haklarına müdahale eden ve karalama maksatlı haberler yapan Sabah, Yeni Şafak ve Takvim gibi gazetelere hiç ceza verilmezken, Başbakanlığa bağlı Basın İlan Kurumu, Türkiye’nin en çok satılan üçüncü gazetesi olan Sözcü’ye 7 gün resmi ilanlardan men cezası verdi. Basın İlan Kurumu resmi ilanları eşit dağıtmazken, sadece muhalif gazeteleri resmi ilanlardan mahrum ederek cezalandırmakta olduğu gözlenmekte.  İktidar yandaş olmayan gazetelere vergi cezaları yanında, ilan vermeme cezası da vererek onu bezdirmeye çalışıyor. Doğan Grubuna bağlı Hürriyet ve bağlı gazeteler ile Kanal D ye ceza verile verile grubu canından bezdirmiş, sonunda Aydın Doğan da satmak zorunda kalmıştı.
Kısaca ülkemizde basın ve fikir hürriyeti üzerine iktidarın dayanılmaz bir baskısı bulunmakta, böylece medya gücü iktidarın güdümüne girmekte, sonuçta gerçekler halka doğru olarak sunulmamaktadır.
Başbakan R.T. Erdoğan 2008 de muhalif gazeteler için şöyle demişti: ''Türkiye'de medyanın güvenilirliğini yitirdiğini ve kendini bitirdiğini'' söyleyerek, ''Onun için bundan sonra ben de diyorum ki partinin mensupları olarak yalan yanlış bu haberleri yapan medyaya karşı sizler de kampanyanızı başlatın, sürdürün ve bu gazeteleri evinize sokmayın. Almayın''. (3)
Demokratik bir ülkenin başbakanı, gazetelerde bile böylesine ayırımcılık yapması gerçekten çok hüzün verici.
O zaman Ana Muhalefet CHP nin Genel Başkanı Deniz Baykal da şöyle diyordu:
Deniz Baykal, “Bir Başbakanın çıkıp, ülkede yayınlanan yasalara göre meşru faaliyet gösteren yayın organlarını (“almayın”) diye kampanya yapması, Başbakan sıfatı üzerindeyken kabul edilecek şey değildir. Çünkü Başbakan'ın görevi o yayın organlarının da hukukuna sahip çıkmaktırdedi.
Baykal, “İktidar kendisini güçlendirmiş, palazlanmış hissedince, 'şunu almayın, bunu satmayın, bunu yazdırmayın' diyorsa üniversiteleri, yargıyı kendi kafasına göre şekillendirmek istiyorsa orada demokrasinin varlığından söz edilemez. Bu bir aldatmacadır diye konuştu.(4)
Bir ülkede basın toplumun müşterek sesi vicdanı olmalıdır. Basın-medya toplumu, iktidarı, muhalefeti ilgilendiren her tülü ülke sorunlarını toplumun önüne serer ki, yetkililer, yöneticiler doğru uygulama yapmalarına yardımcı olur.
“Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir”. G.M.Kemal Atatürk 1925

Bu yazıyı 12 Eylül 2018 günü yazıyordum, hemen aklıma yasaklı bir anı geliverdi.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız
SONOTLAR
(1) Bu yazı facibook sayfamda yazdığım yerden kopyalandı
(2)https://odatv.com/alevi-gazeteci-tbmm-gundeminde-1012141200.html
(3) https://www.pazar53.com/bu-gazeteleri-evinize-sokmayin-8722h.htm
(4)https://www.hurriyet.com.tr/gundem/baykal-gucu-yetiyorsa-almanyaya-ambargo-uygulasin

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget