Eylül 2018
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı chp Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Çiğdem Toker Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Eğitim Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Ferhan Şensoy Fırat Kozok Fikret Bila genel Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Çetinkaya Hikmet Sami Türk Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Köşe Yazıları Kurtul Altuğ Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız lozan Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur muharrem ince Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Rıza Zelyut Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Sabahattin Önkibar Sağlık Saygı Öztürk Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Sözcü yazarları Spor Süheyl Batum Şükran Soner Tarım Tarih Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Uğur Dündar Uğur Mumcu Utku Çakırözer Ümit Zileli Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yazı Dizileri Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen

 Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 1)
Yeni öğretim yılının başladığı şu günlerde, Ulusal Eğitim Derneği de, ilk eğitim-kültür konferanslarına, iki uzman eğitimcinin “yeni eğitim yılında kıyamet kopar mı” başlıklı konferansı ile başladı.
Derneğin salonunda 29.9.2018 günkü etkinliği emekli eğitimciler, akademisyenler izlerken, konferansta, Gürkan Avcı (Demokrasi ve Eğitim Stratejisi Araştırma Merkezi =DESAM) Başkanı, Mustafa Solak (tarihçi yazar) konuşmacı olarak katıldılar.
Ancak, Türk Milli Eğitiminin 16 yıldır hırpalandığı, laiklik ve Atatürkçülük konularında bilinçli olarak aşınmalara uğratıldığı ve de okulların açıldığı şu günlerde, iki uzman eğitimcinin görüşlerini önemli bulduğumuzdan, konunun daha rahat okunması için konuşma metinini ikiye böldük. Birinci bölümde Eğitimci Gürkan Avcı’nın konuşmasını, ikinci bölümde de Öğretmen Yazar Mustafa Solak’ın konuşmasını vereceğiz. İkinci bölümde Mustafa Solak, okul ders kitaplarından nasıl Atatürk ve Atatürkçülüğün ve de laiklik kelimelerinin bile nasıl kaldırıldığını örnekleri ile açıklayacak.

İlk konuşmacı olarak Gürkan Avcı şunları söyledi:


 Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 1)
Sayın Ziya Selçuk’un çok kamuoyunun hafızasında yer alacak çıkışlarına iki aydır tanık oluyoruz. O çıkışlarından birisi de, “şunları şunları yapmamız lazım, şu şu konularda da kıyameti koparmamız lazımdedi ve konferansımızın başlığı da Zıya Hoca’nın o çıkışı doğrultusunda isimlendi. Gerçekten kıyamet kopacak mı?
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk eğitim alanında kıyameti koparabilecek mi, koparamayacak mı acaba? Güya bir konu başlığı, bu soru ile muhatap oldum.
Milli Eğitim Bakanlığı Cumhuriyet tarihinden itibaren daima 67 veya 68.  bakan sayın Ziya Selçuk ve Cumhuriyetimizin tarihini baz alırsak, bir bakana 1.2 yıl bakanlık koltuğunda oturma düşüyor. Süresi var, en uzun bakanlık yapan merhum Hasan Ali Yücel, ardından Hüseyin Çelik geliyor, 6 buçuk filan bakanlık yaptı. Hasan Ali Yücel yedi yıl yedi ay bakanlık yaptı; şimdi bu Ziya Bey, bütün bunların farkında. Ve ben bu hükümetler dönemindeki gelmiş geçmiş bakanlar içinde, yedinci bakan kendisi, bu hükümet döneminde. Bu bakanlar içerisinde en birikimli, en donanımlı ve eğitim konularına vakıf ve eğitimin birçok noktasında görev yapmış birisi olarak görüyorum. Halen bu hükümet döneminde gelen bakanlar içinde ki en donanımlı kişi olarak görüyorum. Ve kendisi kamuoyunun hemen hemen kamuoyunun her kesiminden çok ciddi bir destek var. Bu belki de yakın bir zamanda hiçbir Milli Eğitim Bakanına nasip olmayan bir şey istek, takdir, sevdi; toplumun hemen hemen her kesiminden bu bakanın Sayın Ziya Selçuk’un hem bir avantajı hem de ciddi bir dezavantajı olarak görüyorum. Avantajı çünkü bu büyük kamuoyu desteği ile eğitimdeki birtakım tabulara da el atabilir. En azından, törpüleyebilir. Riski de şu, benim kanaatimce bu kadar yüksek bir destek, yüksek yoğunluklu ve çok boyutlu sevgi seli, eğer Sayın Ziya Selçuk bu yakın süreçte, 15 Ekim’de programını açıklayacağını ifade etti. Eğer öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin yani eğitim paydaşlarının hayatına dokunan, günlük yaşamına yansıyan birtakım devrimler, reformlar kendi tabiriyle yapamazsa bu sevgi nefreten bu destek de, bu çok boyutlu destek de çok negatif bir eleştiriye dönüşebilir ki ben bunu çevremde gözlemleyebiliyorum. Ama Ziya Bey umuyorum ve tahmin ediyorum ki bu kamuoyu desteğini çok iyi değerlendirecektir ve böyle eğitim sisteminin çözümsüzleşmiş, eğitim sisteminin kangren haline gelmiş, sorunlarına neşter uygulamasa da günlük hayatta insanların canını sıkan, demoralizasyonunun (Fransızca kök., moral bozukluğu) sağlayan ve eğitim sistemi ile ilgili yaygın eleştirilerin bir bölümünü sağaltım edebilecektir, giderebilecektir, çözümleyebilecektir diliyorum.
Geçen Sayın Bakanın birtakım çalışmalarında yer almış, kendisinin her halde çekirdek ekibinde yer aldığını düşünüyorum, bir arkadaşla konuştum, 15 Ekim’e çok ciddi bir hazırlık yaptığını ve 15 Ekim’de gerçekten kamuoyunun eğitim bileşenlerinin alkışlarla daha da desteğinin artmasını sağlayacak birtakım açıklamalar yapacağını programını beyan edeceğini söyledi. Özellikle, dershaneler kapatıldı malum, kapatıldı ama çeşitli şey altında, bir merdiven altı dershaneler resmi dershanelerin on katı değil, yüz katı, şu an. Özellikle bu konuda, yani yoksul dar gelirli, sabit gelirli ailelerin çocuklarının ücretsiz ders alabileceği birtakım organizasyonlarla ilgili çalışma yaptığını söyledi. Bunun dışında müfredatla ilgili bir çalışma yapıldığını söyledi. Ve öğretmenlerimizin çok sık sık şikâyet ettiği, muzdarip olduğu bu terfi sistemi, yani öğretmenlikte terfi sistemiyle ilgili ciddi bir düzenleme çalışıldığını söyledi ve birçok konu hakkında açıklama yapacağını söyledi. Ama benim şahsi kanaatim şudur, be sayın bakandan eğitim sisteminin böyle kriminalize olmuş ve gerçekten öyle çözümsüzleşmiş, kangren haline gelmiş sorunlarının çözümüne dönük ümit var, diyelim. Ama bizim kültürümüzde bir tabir vardır, “ehveni şer” diye. Yani diğer mevcut altı bakandan çok çok daha yüksek profilli reformlar yapacağına, değişiklikler yapacağına ben kanıyım.
O yüzden Ziya Hoca’nın elini güçlendirmek için kendisine bir çağrıda bulundum ve bu çağrı dışında da farklı kanallarla da bir bilgi sundum. O da şudur, bir Milli Eğitim Şurası toplaması, yani 20. Milli Eğitim Şurasını toplaması. Ben son dört veya beş Milli Eğitim Şurasının doğal üyesiydim, hepsine katıldım.
Milli Eğitim Şurasını eğer toplumun bütün kesimlerini davet ederek, eğitimin bütün paydaşlarını davet ederek ve gerek dünyada, özellikle de ülkemizde eğitimden anlayan, eğitimle ilgili fikri olan, eğitimle ilgili programı olan projesi olan kesimlerin sözcülerini davet ederek çok demokratik bir ortam atmosfer sağlayarak orada eğitim sisteminin sorunlarını ve kendi yapmak istediği projeleri, reform fikirlerini orada şura üyeleri ve katılımlar nezdinde şura üyelerinin dikkatine sunarsa, orada tartışılırsa, her kesimin fikri görüşü alınırsa ve oradan şura kararları çıkarsa o doğrultuda eğitim sistemiyle ilgili bir yeniden yapılandırma ve reform yol haritası çıkarabilirse elini güçlendirmiş olur. Ve bütün eğitim bileşenlerinin toplumun kesimlerinin de desteğini almış olur. Bu ayağa yere basan bir destek olur. Toplumsal barışı ve gerçekten hükümet yetkililerin de sık sık dile getirdiği yani “biz eğitimde gerçekten başarısız olduk, eğitim sistemi çok kötü, eğitimden biz de şikâyetçiyiz”, gibi birtakım tespitlerini de göz önüne alırsak, bir şura sonrası aslında paketi açıklasa idi, 15 Ekim’de açıklayacağını söyledi, şurada çıkacak kararlar doğrultusunda eğitim politikalarını belirleseydi Türkiye daha da rahat ederdi ve toplumsal barış tı, eğitimde yapılacak reformların değişikliklerin toplum tarafından, herkes tarafından desteklense idi bu daha güçlü şekilde sağlanmış olurdu. Eğitim sisteminin çözme iradesi adına bunda daha da verilebilirdi. Bu çağrımızı yineliyoruz, tekrar ediyoruz. Böylesine büyük, böylesine derinleşmiş ve böylesine içinden çıkılmaz hale gelmiş başarısız, niteliksiz bir eğitim sistemini rehabilite etmek istiyorsanız, işte 10-15 kişilik A takımıyla değil de bütün eğitim paydaşları bütün toplumsal kesimin temsilcileriyle birlikte bu yapılırsa Türkiye rahat eder, Türkiye bir nebze olsun rahat nefes alır ve çok daha köklü, çok daha güçlü, çok daha vizyonel reformlar yapılabilir. Bu çağrımızı yine devam ettiriyoruz. 15 Ekimde kafasındaki programın bir bölümünü açıklayabilir ama asıl Milli Eğitim Şurasından sonra yapacağı, atacağı adımlar ülkeyi rahat ettirecek olan insanları anne babaları, velileri, öğretmenleri, öğrencileri eğitim çalışanlarını asıl rahat ettirecek ve eğitim sistemini sahiplenmesini sağlayacak adımlar bundan sonra atılabilir.
Bir de şu var, Milli Eğitim Şuralarına bu güne kadar öğretmenlerin temsilcileri yeterince katılmadı; sendikaları hariç tutuyorum.
O yüzden şunu da ifade etmem gerekiyor, öğretmenlerin desteğini almadan yapılan hiçbir reform başarılı olmuyor. Öğretmenleri ikna etmeden eğitim çalışanlarının motivasyonunu, konsantrasyonunu o paketle yol haritasına odaklandırmadan yapılan hiçbir reform bu güne kadar başarılı olmadı yani sınıfları akıllı tahtalarla, bilgisayarlarla, en şık araç gereç ve materyallerle ne kadar donatırsanız donatın, eğer öğretmenlerin gönlünü kazanmadıysanız, öğretmenleri ikna edemediyseniz ve öğretmenleri moralini yükseltemezseniz bu reformlar başarılı olamaz. Bunun da yolu Milli Eğitim Şurasından geçiyor. O yüzden sizlerin huzurunda tekrar 20. Milli Eğitim Şurasını yapması yönünde sayın bakana çağrıda bulunuyoruz.
Sayın bakana şu konuda da bir çağrıda bulunduk, birtakım çalışmalar yaptık raporlar sunduk kendisine, gönderdik. Bu da şudur eğitimin temel ilkelerindendir anne baba eğitimi. Ben Milli Eğitim Bakanlığının bu misyonunu yerine getirme hususunda çok başarısız, çok keyfiyetsiz, başarısız olduğunu düşünüyorum. Niteliksiz, bu konuda gayretsiz görüyorum. Şimdi eğer biz anne babaları, velileri, (Milli Eğitim Bakanlığını kastediyorum) “eğitimleştirmezsek, bilinçleştirmezsek ve onların bilinç şuur kültür düzeylerini, pedagojik bilgilerini yükseltemezsek, öyle bir çalışması yok Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen ne kadar donanımlı olursa olsun, okullarımız ne kadar donanımlı olursa olsun başarılı olamayız; başarılı olamadık anne baba eğitimi Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öteden beri hep ihmal edilmiştir, unutulmuştur, anne babayı da eğitmesi gerekiyor. Çok böyle aypisi yüksek ve anne babaların teveccühünü sağlayabilecek pragmatistik bir takım organizasyonlar kurgulayıp anne babaları eğitmezsek, Milli Eğitim Bakanlığının asli görevidir, bu, ama böyle bir gayreti, çabası bir projesi nitelikli en azından ben bu güne kadar şahit olmadım, bunu da yapması gerekiyor”.

 Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 1)

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 
Gürkan Avcı kimdir:  İlk ve Orta Öğretimini Artvin’de tamamladı. Lisans eğitimini Ankara Gaz. Eğ. Fakültesinde tamamladıktan sonra, yüksek lisans  çalışmasına Ankara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladı. 1996 yılından beri çeşitli okullarda özel eğitim rehberlik, tarih, İngilizce Öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. M. E. Bakanlığı ve Daire Başkanlığı ve Almanya’da Eğitim Ataşeliği görevlerinde bulundu. Başbakanlık Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Spor ve Gençlik Federasyonunda yönetim kurullarında üye ve as başkanlık yaptı. Kamu görevliği yanında 97 yılından itibaren Ulusal Eğitimciler Sendikası, Ulusal Sendikalar Komisyonu, Bağımsız eğitimciler sendikası, Bağımsız Sendikalar Federasyonu, Demokrat Eğitimciler Sendikası, Ders Kom gibi muhtelif kamu sendikaları ve konfederasyonlarda kurucu genel başkanlık, Genel Eğitim, Genel hukuk, Genel Mali Toplu Pazarlık, Genel Sosyal İşler, Genel teşkilatlandırma gibi görevleri 2015 yılına kadar teşkilatlanma görevleri sürdü. Halihazırda İNOSAN, BESAM gibi düşünce kuruluşlarında yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevlerini ifa etmekle birlikte muhtelif dernek, vakıf ve sosyal sivil toplum kuruluşlarında icra kurullarında ve direktörlük adıyla Türk Diasporası, azınlıklar, göç, eğitim, demokrasi, çalışma yaşamı, sendikalar, çocuk çevre hakları gibi sistematik sorunlara sosyal, siyasal, psikolojik, pedagojik gibi bilimsel konularda uluslararası ve ulusal düzeyde kongre, konferans ve çeşitli paneller düzenlemektedir.

Bu Nasıl Bir Düşüncedir
Cumhuriyet Halk Partisinde muhalefet diye nitelendirilen bir grubun Olağanüstü Kurultay isteyerek imza toplaması ve Genel Merkez yöneticilerinin, toplanan 620 imzanın yeterli sayıyı oluşturmadığı ve Kurultayı toplamayacağı kararı üzerine, yiğit ve Kemalist yazar Bekir Coşkun bu kararın yanlışlığını Sözcüdeki köşesinde 05.08.2018 tarih ve  “Batsın Islak imzanız” başlıklı yazısında dile getirmişti.
Sayın Bekir Coşkun bu yazısının bir paragrafında;
 “On binlerce insan işinden oldu, sahipsiz ve üzgünler… Sanatçılar yasaklı, tiyatrolar kapatıldı, gazeteciler-yazarlar işsiz kaldı, memurlar sürünüyor, işçilerin sendikaları alındı ellerinden, destekleyen işadamları battılar, akademisyenler kovuldu, öğretmenler atıldılar…
Güvenip meydanlara çıktı çocuklar, vuruldular…
Gençler hapiste…
CHP'ye güvenip, desteklemek isteyenler, gelecekleri, canları, kanları ile bedel ödediler…” dedikten sonra…
Diğer paragrafta
“Gerçekten de yazarken üzülüyorum ama bu son rezalet açıkça gösteriyor; Nasılsa bu adamların eline geçmiş CHP, bilincini ve izanını yitirdi…
Geçit yıkılsa elin adamı istifa ediyor…
Cumhuriyet yıkıldı, tınmıyorlar…”
Yazının tamamı okunduğunda, amacının bir CHP karşıtı gibi bir eleştiri niyetinin olmadığını, Bekir Coşkun’un CHP durumuna üzüldüğünü görülecektir.
Buraya kadar bir sorun yoktur.
Ancak bu yazıyı, Bursa’da bir ara milletvekili aday adayı olan yılların CHP üyesi Ali Uluşahin paylaşınca kıyamet kopuyor.
CHP Yönetimi Ali Uluşahin’i ihraç istemi ile disipline veriyor.
Bunu öğrenen Bekir Coşkun bu kez köşesinde, 27.09.2018 tarih ve “BABA, KUSURA BAKMA”  başlıklı yazısında, babasının Atatürk’ün partisi diye yıllarca CHP’ye oy verdiğini, bu yüzden sık sık sürgün edildiğini, babasından sonra kendisinin de CHP'den başka partiye hiç oy vermediğini belirterek, yazısını şöyle bitirmektedir.
“Bu haliyle CHP'ye benden artık TIK yok…
        Bağışla baba…”
Sayın Coşkun gibi babadan CHP’li seçmeni, üyesi ve delegesi olarak bende bu uygulamaya çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum.
Üzüntümün nedenlerine gelince;
-Partim CHP, sosyal demokrat bir parti olarak diğer düzen partileri gibi davranmamak zorundadır. Sosyal medyada yapılan paylaşımlar nedeniyle, gözaltına alınanları, tutuklananları ve haklarında dava açılanları devamlı eleştiren bizler bunu yapmamalıyız.
-Her türlü eleştirici değerlendirilmeli ve haksız eleştiride bulunanların ikna edilmesi, partiye zarar değil yarar sağlamaktadır.
-CHP seçmeni bilinçli olup dayatmayı kabul etmemektedir.
-CHP seçmeni biat kültünde yetişmemiştir ve biat etmemektedir.
-Son dönemlerde CHP yönetimi Sayın Deniz Baykal döneminden kalma “küçük olsun benim olsun”  politikalarıyla muhalif seslere olanak tanımamaktadır.
-Son dönemlerdeki disiplin işlemleri ( Aylin Nazlıaka, Fikri Sağlar olayı) tabanda büyük rahatsızlık ve küskünlüğe neden olmaktadır.
-Sayın Bekir Coşkun gibi ödünsüz ve yürekli bir Kemalist küstürülüyorsa ve bunun nedenleri üzerinde durulmuyorsa, şimdiye kadar CHP’ye oy vermeyenlerden oy isteyen Genel Merkez bunu nasıl başaracaktır.
-Ama inanıyorum ki bilinçli bir seçmen olan Sayın Coşkun, oy kullanırken kızgınlığına esir kalmayıp yine vicdanının sesiyle hareket edecektir.
-Yerel seçimler kapıya dayanmışken, bu yanlışları yapan nasıl bir düşüncedir, anlamakta zorluk çekiyorum. Eğer bu yapılan doğru ise ayni mantıkla imza toplayanların hepsini disipline sevk etmek gerekmektedir.
-Bu eleştirileri yaparken gerçekten Sayın Coşkun gibi bende çok üzülüyorum. Partimden hiç kişisel bir beklentim olmamakla birlikte, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün laik Cumhuriyetinin ancak CHP iktidarı ile sürdürülebileceği bilinciyle partimi candan destekleyen biri olarak zaman zaman partimi bende eleştiriyorum. Doğrular ancak böyle bulunur. Yanlışlar anlatmak her demokratın, Kemalist’in kaçınılmaz görevidir.

Gündüz Akgül

30.09.2018
Gündüz AKGÜL 
Emekli Cumhuriyet Savcısı

1.Çankaya Kitap Fuarı Açıldı
Başkent Ankara’nın en seçkin ve en kültürlü İlçesi Çankaya’da (gecikmeli de olsa) ilk kez kitap fuarı açıldı.
Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezinde (ÇSM) Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) da desteği ileaçılan 34 kitap standının bulunduğu 1.Çankaya Kitap Fuarına Belediye Başkanı Alper Taşdelen, öğretmenler, akademisyen ve öğrenciler katıldılar. Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleşen kitap buluşmasında aralarında Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Ercan Karakaş, Faruk Bildirici’nin de yer aldığı yazar, akademisyen, siyasetçi ve gazetecilerin söyleşilerinin yanı sıra yazarların imza günü gerçekleşecek.29 Eylül 5 Ekim tarihleri arasında ÇSM de Ankara-Çankaya okuyucusuna kitap tanıtma ve satış işlevini yapacak.

1.Çankaya Kitap Fuarı Açıldı
Kitap Okumadan Üniversiteye Gelen Öğrenci Var
TAKSAV Yönetim Kurulu Üyesi Doğan Tılıç ise, kitap buluşmasının önemine dikkati çekerek, şunları söyledi: “Üniversitede iletişim okuyan öğrenciler arasında ‘hayatımda hiç roman okumadım’ diyenler var. 80 öncesindeki kuşağın en önemli simgesi koltuk altında taşınan kitaplardı. 80 darbesi ile kitap okuma alışkanlığı da zarar gördü. Bizler bu buluşma ile Ankaralıları yeniden kitap ile buluşturmak istedik. Ankara için bir başka önemli buluşma noktamız olan tiyatro festivaline kitap buluşmasını da ekledik. Kitapla buluşmayı, kitapla kucaklaşmayı hepinize tavsiye diyorum. Devamı gelecek olan buluşmamızda sizlere bol kitap okumalı günler diliyorum.”

1.Çankaya Kitap Fuarı Açıldı
1. Çankaya Kitap Fuarının açılışında Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen açılış konuşmasında şunları söyledi:
Büyük bir işlevi yerine getirmek üzere yola çıkmış bulunuyoruz, büyük bir eksiği gidermek üzere yola çıkmış bulunuyoruz. Çölleştirilen, sanatla, edebiyatla, kültürle çölleştirilen bir Ankara gerçeği ile son 20-25 yıldır hepimiz karşı karşıyayız. Ve eskinin kültür kokan Ankara’sı, kitap kokan Ankara’sı Yüksel Caddesi’nde, Karanfil’de Konur’da kitapçıların oranını günlük hayatını belirlediği Ankara’sı, Zafer Çarşısındaki o güzelim kitapçılar ve bütün bunların Ankara’nın kültürüne, sanatına etki eden dönemleri hepimiz için geride kalmış görünüyor. Ama buna karşı her zaman Çankaya Belediyesi Ankara’nın kültür ve sanat dünyasına katkıda bulunmak için her zaman varlığını ortaya koydu. Ben de göreve geldiğimden bu yana aynı kanaati devam ediyorum.
Ankara’da bir kitap buluşması, bir kitap fuarı her sene aynı tarihlerde büyüyerek gelişen bir kitap fuarı eksiği vardı. Ve biz de TAKSAV la birlikte bu çölleşmeye karşı, bu eksiği giderecek bir etkinliği bu gün burada hayata geçirmiş oluyoruz. İlkini yapıyoruz. Ben de Doğan gibi biliyorum ki, bu her sene daha da büyüyecek, daha da gelişecek, daha da çok kitlelere, insanlara ulaşacak. Önümüzdeki seneler daha büyüğünün hep beraber yapacağız.
Tabi Çağdaş Sanatlar Merkezinde ayrı bir güzellikte. Biz Çağdaş Sanatlar Merkezimizin (ÇSM) 20. yılını yaşını kutluyoruz. Katılan 35 yayınevine teşekkür ediyorum. Önümüzdeki senelerde daha büyüğünü yapacağımıza şüphem yok.
Kitap, kokusuyla, duruşuyla, hissetmesiyle ayrı bir dünya. Şimdi internet gazeteciliği var. Bazen internet gazetesini okuyoruz, ama elimize aldığımız zaman gazete okuduğumuzu fark ediyoruz, internette okuduğumuz yavan kalıyor. Kitapsız bir dünya düşünmek mümkün değildir. Ne kadar dijitale geçse de kitabı ister dijitalden ister kitabı kendisi kadar okumak çok ayrı bir keyif. Yeni kuşaklar kitap okumuyor, yeni kuşaklar daha az okuyor, ama bu kültür despotizmine karşı hep beraber mücadele etmemiz gerekir. Çünkü itirafta bulunuyorlar, diyorlar ki, her şeye gücümüz yetiyor da şu kültüre, sanata gücümüz yetmiyor. Çünkü edebiyat sanat özgür düşünce, özgürlük bekler. Özgür düşünceye sahip olmayan ha babamla da bu işler çıkmaz. Ama kültüre ve sanata, edebiyata da bizler sahip çıkmak zorundayız”.
1.Çankaya Kitap Fuarı Açıldı

Kitaplarını imzalayan Öğretmen Şeref Pınarbaşı, kitapseverlerle fotoğraf çektirirken, “maalesef ülkemizde kitap okuyanlar yeteri kadar değil, bunu artırmamız lazım” dedi.
Her gün yazarların gelip kitaplarını imzalayacağı 1.Çankaya Kitap Fuarı bir hafta süre ile devam edecek.


Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Dinin din adamının insan üzerindeki etkisi
Koreli  gazetecinin "Türkiye ekonomisi  batıyor” haberi ve ötesi
Suudi Arabistan’ın Suudi Telekom şirketi, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesini almaya hazırlanıyor. Türk Telekom hisselerinin çoğunluğunu elinde tutan Oger Telekom’un milyarlarca dolarlık bir borç yükü altında olduğu için kendi hissesini satacağı söyleniyor.
Türk Telekom’da yüzde 55 pay Oger Telecom’un sahip olduğu Otaş’a ait. Eğer satış gerçekleşirse büyük hissedar artık Suudi Telekom olacak.
Hazine ise Türk Telekom’da altın hisse dâhil yüzde 25 paya sahip.
https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2017/08/25/turk-telekom-tekrar-satiliyor/
Zaten Araplardan yana yönünü çeviren, ülkemizi Araplara doğru sürüklemeye çalışan R. T. Erdoğan, Katar’a ve de Araplara duyduğu dinsel sempati, yakınlık nedeni ile Telekom’u Araplara satmıştır bence. Düşüne biliyor musunuz, bir Arap bizim malımızı bizim paramızla, bizim bankaların verdiği kredi ile satın alıyor, işletiyor, her türlü eldeki her türlü mülkü bakır tele kadar satıyor, borcunu ödemeden adeta kaçıp gidiyor.  Böylesine avantajlı bir satış her başka ülkeye yapılamaz sanırım?
Bu bağlamda aşağıda, bir öğretmen Müfettiş arkadaşın (Mehmet Ayhan’ın)  e-postama gönderdiği minik öykülerde dinsel baskının, din adamının insan üzerindeki baskısını etkisini açıkça gördüğümüz gibi, R.T. Erdoğan da, Araplara duyduğu engin yakınlık nedeni ile tercihen bu Lübnan’lı Arap’a bu olağanüstü kolaylıkla satmış olmalı.
(Oger Telekom’un Türk Telekom sebebiyle 4,75 milyar dolarlık kredi bulunuyor. Oger Telekom eylül ve mart aylarında yapması gereken ödemeleri yapamamıştı
Hazine, ağustosun ilk haftasında Otaş’a gönderdiği mektupla, kredi sorununun çözümü için 60 gün süre tanımıştı).
https://www.birgun.net/haber-detay/turk-telekom-tekrar-satiliyor-iddiasi-176516.html
Aşağıda gördüğünüz Kore’li gazetecinin bu konudaki görüşü de ilginç olduğu için aşağıya alıyoruz.
Türkiye’deki son ekonomik kriz üzerine Kore’de ekonomi çevreleri, Kore’li entellektueller arasında “Türkiye batıyor” sözleri yayılır.  Bunun üzerine Kore’nin Türkiye muhabiri ile temas kurulur. Türkiye'de yaşayan,  Koreli birkaç farklı Kore Tv kanalı ve gazetesinden haberci, ülkesindeki Tv ye bağlanarak Türk tarihinden, İslam’a kadar akla gelmeyen şeyler söyleyerek, kısa kısa şunları anlatır:
“1. Türkiye'den çok yüksek döviz çıkışı oldu, Türkiye'nin kurulduğundan beri en büyük yolsuzluğu geçen hafta patladı.  Adı ise “Türk Telekom Yolsuzluğu”. Parası olmayan Arap bir adama Türk bankalarından kredi çekilerek Telekom satıldı, Arap adam bakır kablolara kadar satıp kaçtı, Türklerden yaklaşık 27 milyar dolar çaldı…”

2.“Türk medyası AKP'nin eline geçtiğinden ayrıntılı haber yapılamıyor, artı olarak yolsuzluğu yapan Arap olduğu için AKP nin Türkleri ümmetleştirme projesine zarar verir endişesiyle olay saklanmaya çalışılıyor, zira Türklerde ciddi bir Arap düşmanlığı başlayabilir, Türk halkı bunu öğrenirse…
Koreli kadın, “ümmet nedir?” telefona bağlanan Kore’li: “Ümmetleştirme; bütün Müslümanları Arap kılık kıyafetlerine, Arap alfabesine, Arap kültürüne çevirerek, herkesi tek tip Arap insanına çevirme” hayali diye özetleyebiliriz. Ama çok farklı din mezhepleri ve Türkler gibi ırklarını çok seven milletler Araplaşmak istemediğinden uygulanması zor bir proje olarak görülüyor”.

“3.“Başkan Erdoğan, işi savaş ekonomisi, rahip Bronson olayına getirip geçiştirmeye çalışıyor ama Amerika’dan ciddi bir uyarı geldiği için bu sıralar rahip olayını ağzına almıyor, Türk halkına  -bizim Tanrımız (Allah’ımız) var ekonomiyi boş verin- diyerek halkı etkilemeye çalışıyor ama halk marketlere girip her şeye zam geldiğini fark etmeye başladıkça Erdoğan'ın bu taktiği de işe yaramayabilir. Zira önümüzde 2 defa elektrik ve doğal-gaza büyük zam yapılması bekleniyor...

“4. Yine kış ayından sonra seçim var, Erdoğan bu Arapların çaldığı dolarları halka gizli zam yaparak gizlemeye çalışabilir ama ülkeden çıkan döviz çok büyük olduğu için dolar patlayacaktır... Erdoğan son çare olarak yine dine sarılıp ortaya Tanrısını' (Allah'ı) öne sürerek İslamcı halkı etkilemeye çalışabilir.

“5. Erdoğan ailesinden bir adamı (damat demek istiyor) ekonomi Bakanı yaparak yabancı yatırımcıyı kaçırdı ve merkez bankası başkanı kendisi arayacağından bu finans çevresinde şok etkisi yaptı.

“6. Yine Erdoğan yaklaşık 5 milyon Suriye’liye 40 milyar harcadı ve Bizim yaptığımız köprülere (Kore’lilerin) ağır paralar ödemek zorunda kaldı, bunların götürüleri de Türk ekonomisine yansıyınca kış ayı için Türkler adına çok  zararlı olacaktır ve dün Halk Bankası’da inanılmaz bir şey oldu, 3.67 den AKP lilere dolar satışı yapıldı, buradaki bilinçli hata anında elektrik ve doğalgaz zammı olarak Türklere yansıtıldı... Kısacası Türkler batıyor...”

Tilkinin biri yavrusuna demiş ki: (Dinsel baskıyı burada da görüyoruz)
- Yavrum, bütün bu bağlardaki üzümlerden yiyebilirsin. Sadece köyün mollasına ait bağın üzümleri hariç... Hatta aç kalsan dahi o bağı aklına bile getirme.
Genç tilki, babasına sormuş:
- Neden? O bağın üzümleri zehirli mi?
Tilki yavrusuna cevap vermiş:
- Hayır, çocuğum. Eğer molla bağından üzüm yediğimizi anlarsa yarın hemen “tilki eti helaldir” diye fetva verir ve neslimizi yok eder.
Gücü, insanların cehaleti üzerine kurulmuş toplumlara hiç bir zaman bulaşma.

*
Kıtlama Çay Dinen Uygun! (Dinsel baskı daha başka şekilde karşımıza çıkıyor)
Anadolu'da, çay içilirken genellikle şeker çaya karıştırılmıyor, kıtlama yapılıyor. Bunun çıkışı ise çok ilginç...
Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu.
İngilizler İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar. Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular.
İngilizler Mollaların vereceği fetva karşılığında kazancın % 10'nu teklif ettiler...
Nitekim bir cuma namazında (İran'da cuma namazları o bölgenin en büyük camisinde ve çok kalabalık olarak kılınıyor ) Cuma hutbesinde mollalar şu vaazı verdi: "Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!" Bu vaazdan sonra İran'lılar çaya şeker katmaya başladılar. İşler yoluna girince İngiliz'ler, mollalara verdiği % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar.
Bunun üzerine mollalar ikinci bir fetva verdi cuma hutbesinde: "Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir "!... Bu fetva üzerine İran'lılar evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler.
İngiliz firmaları mecburen, mollalarla yeniden masaya oturdu. Fakat mollalar bu sefer % 20 pay istedi. Eee dinsizin hakkından imanlı (!) gelir(miş). İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler.
Mollalar cuma hutbesinde bu sefer: "Biz size 'çaya şeker katmayın” dedik ama 'sokaklara dökün de' demedik, şekeri sokağa dökmeyeceksiniz, şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz!" diye fetva verdiler.
Tabii ki bu fetva İran halkı tarafından yaşama geçirildi. Dinin cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir bu yaşanmışlık. (Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ten alıntı)

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Bazı Pişmanlıklarınızdan Ancak Kısmen Arınabilirsiniz
Bir hata yapıp, daha sonra bu hatalı davranışından dolayı kendini kötü hissetmek, üzülmek anlamına gelen pişmanlık duygusunu, yaşamlarında herkes mutlak surette yaşamış olmalıdır.

Bazı pişmanlıklar vardır ki; onların, daha sonra telafisi asla mümkün olamaz. Örneğin; annesine ve babasına veya diğer yakınlarına karşı, onların sağlıklarında, gerekli ilgi ve saygıyı gösteremedikleri, onlara kötü davrandıkları için, daha sonra onların ölümü üzerine ben ne yapmışım? diyerek üzülen ve kendisini çok kötü hissederek pişmanlık duyan insanların, son pişmanlık fayda etmez deyimi ile karşılık bulan pişmanlıkları, asla telafi edilemez ve hayatları boyunca bu pişmanlıkları ve üzüntüleriyle yaşamak zorunda kalırlar.

Ama, bazı pişmanlıklar vardır ki; son pişmanlık fayda etmez sözünün bir anlamı yoktur. O pişmanlıklardan, şayet istersek, daha sonra arınıp kurtulabiliriz. Ama şu gerçeği de kabul etmeliyiz ki; arındığımızı sandığımız o pişmanlığımızdan dahi, tamamen kurtulamayız, pişmanlığımızın tümünü asla yok edemeyiz.

Bu yazımıza ilham kaynaklığı yapan, benim bizzat yaşadığım bir pişmanlığımın; sonradan kısmen telafi edilebilen pişmanlığa güzel bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum.

1970 senesinde A.Ü.Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra, tüm arkadaşlarımızdan her birimiz, ülkenin çeşitli il ve ilçelerine genellikle avukat, hakim ve savcı olarak görev yapmak üzere dağıldık.

Bunlardan biri de bendim tabi. 1970'li yıllar ülke büyük çalkantılar yaşıyordu,12 Mart Muhtırası,12 Eylül askeri darbesi ve bunun öncesindeki kanlı olay ve çatışmalar, bu dönemde çok genç yaşlarda yüklendiğimiz yargı görevimizin ağırlığı ve hassasiyeti, o dönemdeki yasaların katı ve acımasızlığı, savunma hakkının kısıtlılığı, avukatın hemen suçlama ile soruşturma sürecine dahil olamaması, buna karşılık 90 gün gibi uzun gözaltı süreleri, sanığın ve suç dosyasının yargıya intikaline  kadar, kollukta geçen sürece, yasaların ve dönemin ağır koşulları nedeniyle müdahale edememenin yarattığı mağduriyet ve acılara, yargı aşamasında bir an önce son vererek, haksız olarak özgürlükleri kısıtlanan kişileri acele tespit ederek özgürlüklerine kavuşturma gayreti içindeki yoğun çalışmalarımız nedeniyle,1970 mezunu arkadaşların düzenledikleri sınıf toplantılarına maalesef katılamadım, bu haklı ve meşru mazeretlerim nedeniyle, bu toplantılardan uzak kalmamız nedeniyle oluşan kopukluk, sürüden ayrılanı kurt kapar misali gözden çıkarılmamız ve sosyal medyanın bugünkü kadar gelişmemesi nedeniyle, sonraki toplantılardan haberdar olamamamız, bizim hiçbir sınıf toplantısına katılamamamıza neden oldu, işte bu durum, benim en büyük pişmanlıklarımdan ve üzüntülerimden en önemlisi ve ilki oldu.

Bu pişmanlığımı ve üzüntümü tamamen gidermem elbette  mümkün değildi, ama kısmen de olsa giderebilirdim. Değerli sınıf arkadaşım, Emekli Hakim Leyla UÇURUM ile sosyal medyada görüşürken, 2018 yılının Ekim ayının 12'sinde,Bursa ilimizde  A.Ü.Hukuk Fakültesi1970 mezunları toplantısı düzenlemeye karar verdik ve uygulamaya koyduk, inşallah bu toplantıya katılarak bu büyük pişmanlığımdan arınacağım, ama tamamen arınmak ne mümkün. Aramızdan, vefat ederek, bir daha geri dönmemek üzere ayrılan o kadar fazla arkadaşımız var ki; mazeretleri nedeniyle veya ulaşamadığımız için katılamayacak olan arkadaşlarımız hariç, ancak otuz civarında bir katılım olacak,48 senedir göremediğim otuz civarındaki arkadaşlarımı görecek ve görüşeceğim, ya; hakkın rahmetine kavuşarak gelemeyecekler ne olacak?

Onlarla ilgili pişmanlığım ömür boyu sürecek tabi. Tek tesellimiz, onların da mekanları cennet olur inşallah.

Güner Yiğitbaşı

27/09/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Sevgimizi hiç kaybetmeyelim!...
Sevgisiz bir insan düşünemiyorum.

İnsanlar, ölene kadar sevmeye ve sevilmeye muhtaçtırlar, sevgisiz kalan bir insan, kuruyan bir pınar gibi, kurumaya ve yok olmaya mahkumdur.

Bu nedenle, insan olarak, aile yakınlarımız dışındaki insanları da, tanıyalım veya tanımayalım, sevelim ve sevdiğimizi onlara da hissettirelim.

Sevgi; insan'ın hissettiği en güzel ve asil bir duygudur.

Sevgi; tüm güzelliklerle zenginleşen bir pınardır

Sevgi; yeri geldiğinde, karşılaştığımız bir insana günaydın, iyi akşamlar, iyi geceler, merhaba diyebilmektir.

Sevgi; uzun süre görüşemediğimiz bir yakınımızı veya bir arkadaşımızı arayarak, onun hal ve hatırını sorabilmektir.

Sevgi; büyüklere saygıyla, küçüklere şefkatle yaklaşabilmektir.

Sevgi; sokakta karşılaştığımız, karşıdan karşıya geçmekte zorlanan bir yaşlı'nın elinden tutarak, onun sokağın karşısına geçmesine yardımcı olabilmektir.

Sevgi; toplu taşım araçlarında ayakta kalan yaşlılara yerimizi verebilmektir.

Sevgi; elindekileri, yeri geldiğinde yoksullarla paylaşabilmektir.

Sevgi; karşılık beklemeden insanlara değer vermektir.

Sevgi; insanlara, insan oldukları için saygı göstermektir.

Sevgi; kendi hakkına razı olup, diğer insanların haklarına el atmamaktır.

Sevgi; yeri geldiğinde empati yaparak, kendini diğer bir insanın yerine koyabilmektir.

Sevgi; adil olabilmektir.

Sevgi; her konuda paylaşmaya açık olabilmektir.

Sevgi; ülkesinin ve vatanının menfaatlerini gözetebilmektir.

Sevgi; işini iyi yapmaktır.

Sevgi; karşındaki insanların sevgisini kazanabilmektir.

Sevgi; sevildiğini bilmek ve seveni de sevip takdir edebilmektir.

Sevgi; yi bir insan olabilmektir.

Sevgi; İnsanları, güzelliklere ve iyiliklere götüren tüm kapıları kolaylıkla açan bir anahtardır.

Lütfen, sevgimizi; en güçlü bir şekilde, sürekli ayakta ve zirvede tutalım, muhafaza edelim, hiç kaybetmeyelim.

Güner Yiğitbaşı

26/09/2018
Güner YİĞİTBAŞI

Sevgili okuyucu, bir öğretmen arkadaşın e-postama gönderdiği, bir gemi mühendisimizin, dünyanın çeşitli limanlarında tanık olduğu Atatürk’le ilgili ilginç anılarını anlatan aşağıdaki yazıyı okuyunca çok etkilendim, buruk bir gurur duymama neden oldu. Çünkü Atatürk dünyanın her yerinde böylesine gururla anılırken, nice onlarca devletin meydanlarında ve parklarında Atatürk anıtları dikilirken, caddelerine Atatürk adı verilirken, kendi öz yurdumuzda pek çok belediye başkanlarının birer bahane ile Atatürk anıtlarını kaldırmaları, Atatürk adını taşıyan nice cadde ve park gibi onu anımsatan eserlerin adlarını değiştirmeleri, Atatürk aleyhindeki söylem ve dedikoduları ön plana çıkarmaları gerçekten hüzün ve ıstırap verici. Hele yurdun bazı kent meydanlarına Atatürk ve devrimleri aleyhinde bulunmuş, onun hakkında düşmanca sözler etmiş kişilerin caddelere verilmesi, ne ki heykellerinin dikilmeye başlaması, ister istemez insanın aklına, “iktidar eliyle Atatürk düşmanlığı yayma çabası gösteriliyor” intibaını vermektedir. Dünyanın her yerinde “en büyük devlet adamı” diye takdir edilip anılırken, heykelleri dikilirken, kendi öz yurdumuzda Atatürk aleyhinde tavır alınması gerçekten üzüntü verici.
Biz Atatürkçüler, Atatürk’ün fani şahsından ziyade yurdumuzu düşmandan kurtarma mücadelesi yanında, ülkemizi çağdaş, aydınlık içinde uygar bir ulus olma çabasını, devrimlerini, ülkemize getirdiği yenilikleri nedeni ile onu seviyoruz, anıyoruz. Fani insanlar ülkelerine bıraktığı eserleri ile değer kazanırlar. Oysa günümüzün gerici iktidarı, Atatürk’ün çağdaş değerleri ile kavga eder halde bulunmakta. Bu bağlamda, Atatürk’ün uyguladığı çağdaş laik yönetim şeklinden, Kemalist değerlerden sapma uygulamaları nedeni ile zaten ülke ekonomisi gittikçe bozulmakta, Atatürk zamanının onur ve değerini dünyada kaybetme durumundadır.
İşte bu duygularla özellikle gençlerimizin Atatürk’ün değerini anlamaları için, gemi mühendisimizin dünyanın değişik şehir ve limanlarında tanık olduğu övünülecek, gurur duyulacak bu anıları okumalarını özellikle önermek istiyorum ve bu duygularla mühendisimizin Atatürk’le ilgili anılarını ve yazıyı olduğu gibi aşağıya alıyorum. Ayrıca pek çok ülkede Atatürk heykelleri bulunurken (40 a yakın) sadece birkaç devlette bulunan Atatürk heykellerini ekliyorum. Gemi mühendisimizin anıları şöyledir:
Dünyada Yaşayan Atatürk Anıları Anıtları Üstüne Dünyada Yaşayan Atatürk Anıları Anıtları Üstüne

Dünyada Yaşayan Atatürk Anıları Anıtları Üstüne

Dünyada Yaşayan Atatürk Anıları Anıtları Üstüne

Dünyada Yaşayan Atatürk Anıları Anıtları Üstüne

BİR DENİZCİNİN ATATÜRKE İLİŞKİN YURTDIŞI ANILARI Mehmet Ali Ergöz
“Sevgili Metin Ağabey,
“5 Eylül günü yayınladığınız, Doktor Sayın Ümit Emre’nin Almanya anısını okuyunca, Atatürk’le ilgili yurtdışında yaşadığım olayları anımsadım ve size yazma gereği duydum. Bendeki etkisi yüksek olan anılarımdan 12 tanesini özetleyerek gönderiyorum. Bunların, bende kişisel anılar olarak kalmasını istemedim. Atatürk’e çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde herkesin ama özellikle gençlerin bilmesini istedim.
• Yıl 1971, Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton tütün götürmüştük. Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk. Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi sordu. Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3 arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi. Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek için gemiye davet ettim. Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı. Misafirimiz salonu inceledikten sonra; ”bu geminin Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve hemen ilave etti; “önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden gemiden ayrıldı. Hepimiz şaşırıp kalmıştık. Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk. Bu olayı çok düşündüm. Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak değerlendirerek bizi protesto etmişti. Karşılaştığımız bu sıra dışı olaya başka açıklama bulamamıştım…
• Yıl 1985, İzmir’e yük getiren Yunan bandıralı gemide başmühendis mide kanaması geçirdiği için hastaneye kaldırılmış. İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, başmühendis olarak benim. Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü söyledi. Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum. Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi. Şaşırmıştım. “Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim. Şu cevabı verdi; “Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik. Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar arasına modern bir ulus olarak kattı. Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara, özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu nedenle bizim için de değerlidir”. Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması yaşamıştım…
•Yıl 1988, yer Ekvador’un Guayaquil şehri. Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım. Bir okula rastladım. Okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm. Birinci büst Simon Bolivar’a aitti. İkincisi Che Guavera, üçüncüsü Fidel Castro, Dördüncüsü Emiliyano Zapata ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti. Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi. Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti. Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu başaramamıştır dedi. O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir Sevgili Metin Ağabey…
• YIL 1999, Hindistan’ın Visakapatman limanındayız. Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkânına girdim. Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm. İncelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap bulunuyordu. Listede olmasına rağmen raflarda yoktu. Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim. Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi. Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı alamadım. Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi ülkesinde üstü örtülmüş, Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi yapmışlardı. Üzüntümün nedeni buydu…
• Yıl 2003, Kamerun’un Douala Limanındayız. Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir kaptan göndermişti. Kaptan Hırvat’tı. Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini görünce duraladı. Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü. Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez, Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…
• Yıl 2017, Bangladeş’in Chittgong limanındayız. Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum. Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık. Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık. Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim. Hiç beklemediğim bir cevap verdi; “Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım. Sohbeti sürdürdüm. Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi; “En büyük Müslüman Atatürk’tür. Biz Bangladeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk. Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz. O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir”.

 Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Devlete karşı işlenen suçun ne olduğunu biliyor mu acaba?
AKP Genel Başkanı ERDOĞAN, Amerika Birleşik Devletlerine uçmak üzere geldiği Yeşilköy ATATÜRK Havaalanında gazetecilerle konuşmuş ve MHP'nin af teklifiyle ilgili olarak, "Af konusu, eğer bir suç devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa bunun af yetkisi devlette değildir. Bunu affedebilecek merci mazlum mağdur insanların ta kendisidir. Af ile ilgili talebin içeriği meclise gönderildiğine göre arkadaşlarımız gerekli çalışmaları yapar atılacak adım varsa üzerinde durulur" diye beyanat vermiş.

ERDOĞAN doğruları beyan etmiş.

Gerçekten, Devletin Yasama yetkisini kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, çıkaracağı bir yasa ile şahıslara karşı işlenen, doğrudan şahısları hedef alan ve onların canlarını, vücut bütünlüklerini, ırz ve namuslarını, şereflerini, özgürlüklerini ve mallarını hedef alan kişilere zarar veren ve onları doğrudan mağdur eden suçların faillerini, bu suçlardan zarar görüp mağdur olan kişilerin rızalarının aksine affedememelidir. Zira, ateş düştüğü yeri yakar.

Çok doğru ve güzel de, acaba bu beyanatı veren AKP Genel Başkanı, Devlete karşı işlenen suç ile kişi ve şahıslara karşı işlenen suç kavramlarının ne anlama geldiğini bilerek mi, bilinçli olarak mı bu beyanatı vermiştir?

Asla, Sayın ERDOĞAN laf olsun torba dolsun kabilinden, hukukçu kurmaylarına danışmadan, devlete karşı işlenen  suç kavramı ile kişilere karşı işlenen suç kavramlarının hukuken ne anlama geldiğini bilmeden, bu demeci vermiştir.

ERDOĞAN; devlete karşı işlenen suç kavramının, hukuken ne anlama geldiğini, hangi suç tiplerinin devlete karşı işlenen suçlardan sayıldığını gerçekten bilseydi, bu demeci asla vermez ve sadece kişilere karşı ilenen suçları affedebiliriz demek zorunda kalırdı.

Zira;RDOĞAN'ın eski dostu ve yol arkadaşı, günümüzde ise, can düşmanı olan Fetullah GÜLEN tarafından kurulan  Silahlı Terör Örgütü'nün 15.Temmuz darbe girişimi, bu örgüte üye olmak, anayasal düzeni devirmeye, hükümeti ve meclisi çalışamaz hale getirmeye ve devirmeye teşebbüs suçları ile bölücü PKK Silahlı terör örgütünün, ülkemizi parçalamaya, ülke topraklarından bir bölümünü ülkemizden ayırmaya yönelik bölücü eylemleri, temelde devletin aleyhine, devlete karşı işlenen suçlardandır.

ERDOĞAN'ın bilinçsiz olarak söylediği, biz devlet olarak ancak devlete karşı işlenen suçları affedebiliriz, kişilere karşı işlenen suçları affedemeyiz şeklindeki beyanlarına bakıp, bu beyanlara itibar edersek, af yasasının kapsamına, terör örgütlerinin yukarıda saydığımız suçlarını almamız gerekecektir. Adam öldürme, yaralama, hakaret, tehdit, kişi özgürlüklerini yok etmeye veya kısıtlamaya yönelik her türden eylemler, hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, emniyeti kötüye kullanma, cinsel taciz, uyuşturucu ve benzeri adi suçların hiçbirini, af yasasının kapsamına almamamız gerekecektir.

Ülkemizde buna imkan var mı? Asla.

Kendisini devlet olarak gören, aslında devlete karşı işlenen suç kavramı içinde kalan suçları, kendi şahsına ve iktidarına karşı işlenmiş suç olarak nitelendiren ERDOĞAN hukuki konularda kurmaylarına danışmadan beyanat vermemelidir.

Bu ülkede, BAHÇELİ'nin dayatmasıyla, yeni bir af yasası çıkarsa, siz ERDOĞAN'ın bilinçsizce söylediği sözlerine inanmayın, devlete karşı suç işleyenler değil, yine kişiler aleyhine işlenen suç kavramı içinde kalan suçların failleri bu aftan yararlanacaklardır.

Bu böyle biline.

Güner Yiğitbaşı

24/09/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Neşet Ertaş Ölümünün 6.Yıl dönümünde Anıldı
Abdal Kültürünün son temsilcilerinden Halka Ozanı Neşet Ertaş 6. Ölüm yıldönümünde Nazım Hikmet Merkezi’nde anıldı.
Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi’ndeki anma etkinliğine, Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar ile birlikte Ertaş’ı seven Kırşehir’liler, öteki yüzlerce kişi salonu tamamen doldurmuştu. Anadolu Folklör Vakfı sanatçıları Kırşehir yöresi oyunlarını sundular. Bu arada Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’ın Avşar bozlağı kendi sesinden perdede ve salonda yansıyordu. Salonda Neşet Ertaş’ın türkülerini Kırşehir’den gelen Kültür Bakanlığı Abdallar Topluluğundan Aydın Çekiç bağlaması (Çekiç Ali’nin oğlu), Birol Ertaş kemanı ile bozlaklarını türkülerini havalandırdılar. Ayrıca Neşet Ertaş’ın kitabını yazan Bayram Bilge Tokel de, Neşet Ertaş’la ilgili anılarını anlatıp sazı ile onun türkülerini söylerken, Zafer Albayrak ve öteki sanatçılar Neşet Ertaş’ın çeşitli türkülerini söylediler.

Anma Etkinliğine katılan Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar, Neşet Ertaş’ı anarken şunları söyledi:

Neşet Ertaş Ölümünün 6.Yıl dönümünde Anıldı
­Halkın gönlünde taht kurmuş derin izler bırakmış Anadolu’nun, Kırşehir’in yetiştirmiş olduğu en büyük ozanlarımızdan Neşet Ertaş’ı anmak için bir araya geldik. Devlet Sanatçılığı unvanı yerine halkın kendisine verdiği Neşet Usta, Neşet Baba unvanını tercih etmiş, halkıyla bağını hiç koparmamış olan ozanımızı saygı ve özlemle anıyorum. Neşet Ertaş bir gönül insanıdır. Çünkü sesini, sazını ve duygu dünyasını yansıtan türküleri milyonlarca insanın gönül telini titretmiştir. Kırşehir’in bağrından çıkan kendini hep “garip” olarak nitelendiren bu insan, fakiri zengini okumuşu okumamışı, batılısı doğulusuyla tüm etnik köken ve mezhep inançları üzerine çıkan herkesi birleştiren bir özelliğe sahip olabilmiş. Bunun tek bir nedeni vardır, Neşet zaman ve sınırların ötesine geçebilen ve hepimizin duygularına tercüman olmayı başarabilmiş bir gönül adamıdır. Neşet Ertaş sanatıyla hayatı om kadar içedir ki, çalıp söylediği türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikâyesini bulmak mümkün olduğu gibi hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nasıl olduğunun ipuçlarını da elde ediyoruz.
Yokluk ve yoksulluk içinde gurbette geçen hayatında mütevazı ve insan sevgisi hepimizin yüreğinde izler bırakıyor. Dinleyicilerine sevenlerine, “ayaklarınızın türabı gönüllerinizin hizmetçisiyim” diyecek kadar mütevazı bir insandı. O bağlamayla ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir kültür ustasıdır. Sayısın kendisi dahi hatırlamadığı bozlak ve türkülerde imzası bulunan, yüreği Anadolu kokan, tezenesinde duygu fışkıran gönül adamı ustayı kaybettik. Ancak ustanın derin manalar içeren türküleri bizlere miras kaldı. İnsan ölümlü hepimiz bir gün gideceğiz, geriye sadece yaptıklarımız miras kalacak, büyük usta zamanın ötesinde bu kubbede hoş bir sada bırakan ölümün kapısından geçerek dost bahçesine erişmiştir.
Karacaoğlan, Yunus Emre, Âşık Veysel gibi bu topraklarda doğmuş, bu topraklarda eseriyle kazınmış, bu topraklara gömülmüş Neşet Ertaş’ın da sözü ve sazı binlerce yıl söylenmeye devam edecektir.
Bize ne mutlu ki, usta henüz hayatta iken bu merkezin hemen yanında bir park yaptık ve hizmete açtık, ustayı burada ölümsüzleştirdik. Ustanın eserlerini büyük bir keyifle dinleyeceğimiz bu akşam da kendisini bu akşam bir kez daha saygıyla özlemle anıyorum”.
Neşet Ertaş’ın 6. ölüm yıldönümünde etkinlikler, türküler, anlatılan anılarla iki saat süren programda salonu dolduranlar tarafından coşku ile izlendi.
Neşet Ertaş Ölümünün 6.Yıl dönümünde Anıldı
Neşet Ertaş Ölümünün 6.Yıl dönümünde Anıldı Neşet Ertaş Ölümünün 6.Yıl dönümünde Anıldı

Cevat Kulaksız 


Cevat Kulaksız 

Danıştay Şu Anda Başkansızdır
Yazımızın başlığına bakınca, Danıştay şu anda nasıl başkansız olabilir, başında Zerrin GÜNGÖR yok mu diye hayretle sorduğunuzu görüyor gibiyim.
Bize göre, fiili duruma bakarak hüküm vermeyiniz
Evet, şu an itibariyle Danıştay, Anayasamıza ve yasalarımıza göre başkansızdır.
Zira, Danıştay'ın başkanlık koltuğunda fiilen oturmakta olan hanımefendi, bağımsız ve tarafsız olması gereken hakimlik ve başkanlık niteliklerini yitirdiğini, hal ve hareketleriyle kamuoyuna açıkça göstermiştir.
Yürütmenin başı ile çay toplama gezilerine çıkan, CHP'yi eleştiren siyasi beyanlarda bulunan, yürütme karşısında bağımsız ve dik duramayan, cüppesinde ilikleyecek ilik ve düğme arayan bu hanımefendi, işgal ettiği başkanlık koltuğunun şeref ve onurunu, bağımsız ve tarafsızlığını koruyamamış, yürütme erkinin önünde eğilmek zorunda kalmıştır.
Biz hukukçu kimliğimizin gerekli kıldığı titizliğimizin gereği, bizde çok önce oluşan bu kanaatimizi, iyice emin olmadan, kamuoyu ile paylaşmakta acele etmedik.
Danıştay, Anayasamıza göre idarenin, yani yürütmenin her türlü eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetleyen, yürütmenin bazı işlemleri için  ilk derece ve genel olarak da yüksek bir denetim mahkemesidir.
Bu itibarla, Danıştay'ın ve onun başkanlık koltuğunda oturan kişinin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, demokrasimiz açısından çok önemlidir.
Tarafsız ve bağımsız olması gereken  bir Danıştay Başkanı, tarafsızlığı konusunda şüphe doğuracak şekilde, yürütmenin başı ile dirsek temasına giremez, onunla sıkı fıkı olamaz, aile yakınlarından birinin hak etmediği görevlere getirilmesini talep edemeyeceği gibi, kendisinin istek ve talebi olmadığı halde, kendisine yaranılmak  için böyle bir işlem tesis edilmesi halinde de, sessiz kalamaz ve bunu kabul edemez.
Danıştay Başkanlığı koltuğunu işgal eden hanımefendi, eylem ve işlemlerinin hukuki denetimini yapacağı yürütmenin başının; Kur’a ile ilk kez atandığı Elazığ hakimliğinden, daha göreve dahi başlamadan bir gün sonra Ankara’ya Yargıtay Tetkik Hakimliğine atanan öz kızını, Sarayında yanına alarak, hukuk işlerinde daire başkanı olarak görev vermesini, asla kabul edemez ve etmemelidir.
Bizim Danıştay Başkanımız olan hanımefendi, bu atamaya sessiz kalmış ve atamayı kabullenmiş olmakla, kesin bir şekilde bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirdiğini, Danıştay Başkanlığı niteliklerini kaybettiğini kanıtlamıştır.
Bu nedenle ,bu hanımefendinin Danıştay Başkanlığı, bize göre yok hükmündedir.
Bu yazımız nedeniyle; bu hanımefendi bize sakın ola ki, darılıp gücenmesin, hakarete uğradığını iddia ederek mağdurluğa soyunmaya kalkmasın, bu hanımefendi kendi eylem ve davranışlarıyla, hakimlik mesleğine ihanet etmiş, kendisinin ve temsil ettiği Danıştay'ın şerefini, bizzat kendisi ayaklar altına almıştır. Yargı yetkisini, adına kullandığı Türk Milleti ve onun bir ferdi olan biz bu hanımefendiden şikayetçi ve davacıyız, bu böyle biline.

Güner Yiğitbaşı

 22/09/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Atatürk düşmanlarına mı iade edilecek?
AKP'nin koltuk değnekliğine soyunan Bay BAHÇELİ; ATATÜRK’ün, temsil ve yönetimini kurucusu ve genel başkanı olduğu CHP'ye bıraktığı ve vasiyet ettiği %28.09 oranındaki hisseyle ilgili sorulan soruya, ”CHP'nin ATATÜRK'ün mirası diye nitelendirilen yüzde 28'i Türk milletine iade etmesi lazım ATATÜRK'ün gerçek varisi Türk milletidir. Herhangi bir kurum ve kuruluş değildir. Bunu Türk milletine iade ettiğini beyan etsin mesele kalmaz.” diye cevap vererek, bu tartışmayı gündeme getiren, biat ettiği AKP Genel Başkanı'na sahip çıkmıştır.

Bahçeli'nin bu beyanına hiç şaşırmadık, zira sahibinin sesi gibi konuşmak zorunda, siyasi geleceği için.

Bizi şaşırtan husus şu oldu; güya ATATÜRK'ün gerçek varisi Türk Milletiymiş, CHP değilmiş, CHP bu hisseleri Türk Milletine iade etmeliymiş.

Bay BAHÇELİ; sen, ATATÜRK’ün gerçek varisi addettiğin hangi Türk Milletinden bahsediyorsun, ATATÜRK’ü seven, onun şahsına, serlerine ve en başta laiklik ilkesi olmak üzere devrimlerine ve ilkelerine saygılı olan ve  onun gerçek varisliğini gerçekten  hak eden Türk Milleti çoğunluğu mu bıraktınız ülkemizde?

Sürekli ve sistemli olarak; statlardan, havaalanlarından, meydanlardan, caddelerden, okullardan ATATÜRK’ün ismini silerek, buralara Osmanlı'nın isimlerini veren ve vermeye çalışan, İstanbul’daki ATATÜRK Havaalanı'nın yerine yapımına başlanan ve yapımı bitme aşamasında olan, ATATÜRK Havaalanı'nın sadece adresini ve kapasitesini değiştirecek olan  İstanbul'un 3. Havaalanı'nın ismini Abdülhamit Han olarak değiştirmeyi düşünen ve planlayan, ATATÜRK’ün büst ve heykellerini şehir meydanlarından kaldırarak salaş depolarda köhnemeye terk eden, ATATÜRK’ün büst ve heykellerine saldırıp tahrip eden, kişi ve kuruluşlara, belediyelere karşı suskun kalarak, bu aymazlıklara adeta destek veren, ATATÜRK’ün laik eğitim sistemini yerle bir ederek sadece ülkenin imam ihtiyacını karşılamak için açılan imam hatip meslek okullarını lise haline getirerek, üniversitelerin tüm dallarında okuma hakkı tanıyan, düz liselerin neredeyse tamamına yakınını din ağırlıklı eğitim veren anti laik eğitim kurumu imam hatip liselerine dönüştüren, ATATÜRK’ün değer verdiği bilim ve aklı eğitimden çıkaran, ATATÜRK’ün hediyesi milli bayramları layık olduğu şekilde kutlamakta nazlanan, tescilli ATATÜRK düşmanı fesli sözde tarihçi bir şahsı el üstünde tutan ve kendisine vip ziyaretlerde bulunan bir siyasi iktidara tahammül eden, onu on altı yıl sandıkta oy vererek iktidara getiren ve sırtında taşıyan, tüm bu olup bitenler karşısında sessiz kalan seçmen çoğunluğunun da içinde bulunduğu, tüm bunlara ilaveten, Suriyeli ne idükleri belirsiz kişilerin de vatandaş yapılarak, Türk Milleti içinde yer verildiği insanlar mıdır ATATÜRK’ün gerçek varisleri?

Saçmalama Bay BAHÇELİ. Nüfus kağıtlarında Türk Vatandaşı da yazsa, Türk Milletinin unsurları olarak da kabul edilseler, ATATÜRK’ün; ATATÜRK düşmanı insanlara ve milletin parasını kendi şahsi lüks ve şatafatları için acımasızca harcayan iktidarlara, çarçur etmeleri için iade edilecek İş Bankası hissesi olamaz.

Güner Yiğitbaşı

20/09/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Düşündüren Yargıtay Kararı…
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 2. maddesi “Türkiye Cumhuriyeti, ……………., demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” der
Hukuk devletinin olmazsa olmazı, herkesin Anayasaya ve yasalara uyması, verilen kararların yasalara ve Anayasaya uygun olmasını gerekmektedir.
Bilindiği gibi Enis Berberoğlu 26. dönem CHP Milletvekili iken MİT TIR’ları olayından dolayı casusluk suçunu işlediği savıyla tutuklanmış ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 25 yıl hürriyeti bağlayıcı ceza (hapis) ile cezalandırılmış, bu kararı itiraz üzerine inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin (İBAM) 2. Ceza dairesi kararı esastan bozmuş ve dosyayı 14. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti.
14. Ağır Ceza Mahkemesi bozma kararı usul ve yasalaları aykırıdır gerekçesiyle dosyayı 2. Ceza dairesine geri göndermişti.
Dosyayı yeniden inceleyen İBAM 2. Ceza Dairesi olayın “casusluk” suçu değil, "devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak" suçunu oluşturduğunu kabul ederek Enis Berberoğlu’nu 5 yıl 10 ay hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırmış ve tutukluğunun devamına karar vermişti.
Bu karar, İBAM Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilerek, Enis Berberoğlu’nun casusluk suçundan cezalandırılması istemiş ve dosya  Yargıtay 16. Dairesine gönderilmişti.
24 Haziran 2018 tarihinde yapılan genel seçimlerde Enis Berberoğlu yeniden 27. Dönem CHP milletvekili seçilince Avukatları daireye başvurarak Enis Berberoğlunu’nu yeniden dokunulmazlık kazandığını Anaysanın 83 maddesi gereğinde davanın durdurulmasını istemişlerdi.
Ancak Daire durdurma isteğini redderek, turtukluluğunun devamını kararlaştırmıştı.
20.09.2018 günü dosyayı karara bağlayan Yargıtay 16. Ceza Dairesi “5 yıl 10 ay hapis cezasını onadı. Yargıtay, milletvekilliği sona erinceye kadar Enis Berberoğlu'nun cezasının infazının durdurulmasına ve salıverilmesine” karar verdi.
 Bu kısa anımsatmadan sonra, Anayasanın 83 maddesine baktığımızda; Anayasanın 83 maddesinin 2. fıkrası “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır.”
Ayni maddenin son fıkrası “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır.”
Anaysanın bu amir hükümleri karşısında kararın, hukuka, Anayasaya uygunluğunu kabul etmek olanağı yoktur.
Enis Berberoğlunun durumunda;
a)Ağırcezayı gerktirem suçüstü hali varmıdır?
-Hayır.
b)Üzerine atılan suç Anaysanın 14. maddesinin kapsamına giriyor mu?
-Hayır.
c) 24 Haziranda yapılan genel seçimlerde tekrar milletvekili seçildikten sonra TBMM tarafından dokunulmazlığı kaldırılmış mıdır?
-Hayır.  
Anayasanın bu amir hükümler karşısında, davanın dönem sonuna kadar durdurulması gerekirken, hüküm kurulmasını hukukçu kimliğimle her hangi bir yasaya ve Anayasaya uygun bulmuyorum.
Onama kararı TBMM de okunduğu an Enis Berberoğlu’un dokunulmazlığı kalkacak ve milletvekilliği düşecektir.
Umarım, TBMM’nin değerli üyeleri bu hataya düşmeyip , Mahkemece yapılan yanlışı gidereceklerdir.
Son dönemlerde meslektaşlarım tarafından verilenbu tür kararlarla yargı bağımsızlığına, adil ve tarafsız yargılamaya gölge düşürüldüğünden içimin acıdığını belitrmek istiyorum.

Gündüz Akgül

20.09.2018
Gündüz AKGÜL 
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Devlet üretimi bıraktı krizin nedeni bu
AKP’nin özelleştirme ısrarı kamu kurumlarının elden çıkarılmasıyla sonuçlandı. CHP’li Haydar Akar, kamunun elinde sadece 71 kurum kaldığını söyleyerek "Üretimden vazgeçtiler. Ekonomik krizin ana sebebi bu" dedi.

Türkiye'de cumhuriyet döneminin ilk yıllarında devlet yatırımlarına büyük önem vererek şeker, demir, kağıt, çay, fındık, elektrik, taş kömürü gibi üretim yapan büyük fabrikalar inşa edildi. 1990'lı yıllarda büyük bir özelleştirme rüzgarına kapılan Türkiye'de birçok kamu kuruluşu özelleştirmeden nasibini aldı. AKP'nin hızlı özelleştirme politikaları sonucu şu an devlete ait ya da devletin ortak olduğu yalnız 71 kurum kaldı. 1995'te Türkiye'de kamu işletmelerinin sayısı 278'di. Özelleştirmelerle birlikte 2000'li yılların başında bu sayı 240'a, AKP döneminde ise devlete ait ya da devletin ortak olduğu yalnız 71 kurum kaldı.

“SORUMLUSU AKP'DİR”

Konuyla ilgili Sözcü'ye açıklamalarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi, önceki dönem KİT Komisyonu Üyesi Haydar Akar, ekonomik krizin temel nedeninin üretimden vazgeçip tüketime yönelmek olduğunu söyleyerek “Bunun en büyük sorumlusu AKP'dir” dedi. Haydar Akar açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “1980 yılında Türkiye'deki kamu iktisadi işletmelerinin sayısı 166'ydı. Bu rakam kimi şirketlerin bünyesinde kurulan yan işletmelerle birlikte arttı. 1995 yılında Türkiye'de kamuya ait işletmelerin sayısı 278'di. Türkiye Cumhuriyeti bu işletmelerin büyük bir bölümünden kâr elde ediyordu. Kâr getirmeyen işletmeler ise vatandaş için hizmet üretiyordu. Bu işletmelerle zaman içerisinde ilgilenen olmadı. İşletmelerde yer alan makineler eskidi, kadrolar şişti. Bu da işin bahanesi oldu. ‘Zarar ediyor' denilerek düğmeye bir bastılar, Türkiye'nin doğusundan batısına ne var ne yok sattılar.”

TELEKOM, HATALAR SİLSİLESİ


CHP Kocaeli milletvekili Akar, AKP döneminde özelleştirmede müthiş bir artış görüldüğünün altını çizerek,  “Son olarak şeker fabrikalarının da satılmasıyla birlikte Türkiye'de kamuya ait işletme sayısı 71'e kadar düştü. Bu özelleştirmeleri öyle gözü kapalı ve kör bir anlayışla yaptılar ki bunun da son örneğini Türk Telekom'da gördük. Bir firma adeta Türkiye Cumhuriyeti'ni dolandırdı ve kaçtı.

Türkiye Cumhuriyeti bankalarından çektiği kredilerle, Türk Telekom mülklerini ipotekleyerek özelleştirme ihalesini kazanan firma, birkaç yıl boyunca vatandaştan para topladıktan sonra kredi borcunu ödemedi ve çekti gitti. AKP döneminde yapılan neredeyse bütün işler gibi bunun da ne kadar büyük bir hatalar silsilesi ile yapıldığını gördük” şeklinde konuştu.

“SEKA  SATILDI, TUVALETTE  KULLANACAK  KAĞIT  BULAMIYORUZ”

Satılan kurumların parlak dönemlerinde ihracat yaptıklarını ve ülke ekonomisine ciddi katkılar sunduklarını savunan Akar, sözlerini şöyle sürdürdü: “8 ilde üretim tesisi bulunan SEKA Kağıt Fabrikası, Japonya'ya bile kağıt ihraç ediyordu. Böylesi büyük bir üretim alanını hiçe sayan AKP yüzünden bugün ülkede döviz kuru her geçen gün yükseliyor. Çok derin bir yarayı yara bandıyla kapatmaya çalışıyorlar ancak ekonomi kangren olmuş durumda. Bunun yanında özelleştirmeler nedeniyle parayla satın alınacak ürün bile bulunamıyor. Yine SEKA satıldığı için gazete basacak, kitap yapacak, tuvalette kullanacak kağıt bulamıyoruz.”

İŞTE AKP’NİN SATTIKLARI
– Paşabahçe Cam Sanayi
– Ereğli Demir Çelik
– İskenderun Demir Çelik
– ASELSAN Hisseleri
– HAVELSAN Hisseleri
– ETi Holding
– PETKİM
– TÜPRAŞ
– BURSAGAZ
– ESGAZ
– EÜAŞ Ahlat Akarsu Sant.
– TEDAŞ Başkent Elektrik
– Ünye Çimento A.Ş.
– Türkiye Gübre Sanayi A.Ş.
– TEKEL Alkollü İçkiler A.Ş.
– İstanbul Sigara Fabrikası
– Kıbrıs Türk Tütün Ltd. Şti.
– Merinos Halı Markası
– Seydişehir Eti Alüminyum
– Mazıdağı Fosfat Tesisleri
– Hekimhan Demir Madeni
– Güney Ege Linyit İşletmesi
– Ayvalık Tuz İşletmesi
– Çankırı Kaya Tuzlası
– Et Balık Samsun Soğuk Hava
– Sümer Holding
– Yeşilova Halı, Yün, İplik
– Manisa Pamuklu Mensucat
– Beykoz Deri ve Kundura
– Manisa Et-Tavuk Kombinası
– Kütahya Şeker Fabrikası
– OYAKBANK
– T. Sınai Kalkınma Bankası
– Yapı Kredi Bankası
– Sabiha Gökçen Havaalanı
– SEKA
– THY-USAŞ Hisseleri
– Türk Telekom
– AyCell
– Araç Muayene İstasyonu
– Ray Sigorta A.Ş.
– Başak Sigorta A.Ş.
– İskenderun Limanı
– SÜTAŞ Malatya İşletmesi
– Ortadoğu Teknopark A.Ş.
– İstanbul İmar LTD. Şti.
– TCDD Mersin Limanı
– Büyük Efes Oteli
– SEKA'nın fabrika ve tesisleri
– Başkent Doğalgaz Dağıtım
– Koç Holding hisseleri
– THY- Lojmanları
– Trakya Cam ve Anadolu Cam
– KTHY hisseleri
– TOFAŞ hisseleri
– ÇELBOR
– TAKSAN
– Oymapınar Barajı
– Antalya Limanı
– GERKONSAN
– DİTAŞ
– TÜMOSAN
– Ortadoğu Teknopark a.ş.
– Sakarya Traktör İşletmesi
– HEKTAŞ A.Ş.
– Büyük Ankara Oteli
– Büyük Tarabya Oteli
– Kızılay Emek İşhanı
– Kuşadası Tatil Köyü
– İstanbul Hilton Oteli
– Çelik Palas Oteli
– Erciyes Sosyal Tesisleri,
– Ataköy Otelcilik A.Ş.
– Ataköy Marina
– Kuşadası Tatil Köyü
– Yeditepe Beynelmilel
– Otelcilik  hiseleri
– OYAK İnşaat hisseleri
– MEYBUZ A.Ş.
– ARÇELİK hisseleri
– ASPİLSAN Askeri Pil San.
– TKİ'ye ait 79528 ve 73021no.lu maden ruhsatları
– Cam ve Çimento Sanayi
– Soda Sanayi ve Metal
– BUMAS
– ERYAĞ
– İstanbul İmar Ltd. Şti.
– SÜTAŞ hisseleri
– Tercan İşletmesi makineleri

GÜBRE SANAYİ İŞLETMELERİ

– Gemlik, Samsun, İstanbul ve Kütahya fabrikaları, İstanbul Satın Alma Müdürlüğü Binası, Şanlıurfa, Tekirdağ ve Fatsa depoları

TEKEL İŞLETMELERİ
– Alkollü İçk. Sanayi
– Adana, Tokat, Bitlis, Malatya,  Samsun-Ballıca sigara fabrikaları, ambalaj fabrikası müdürlüğü
– Ankara Başmüdürlük Binası (İkiz Kuleler)
– Bodrum tesisleri ve taşınmazları
– Gemlik Suni İplik Müessesesi taşınmazları
– İnegöl Kibrit Fabrikası
– İstanbul Tütün Mamulleri
– Kastamonu Jüt İpliği Fabrikası makine ve teçhizatı
– TEKA
– Sigara San. İşletmesi'ne ait puro marka ve varlıklar
– İzmir Yaprak Tütün İşletmesi makine – teçhizatı

TUZ İŞLETMELERİ

– Çamaltı, Tuzluca Tuzlası, Yavşan Tuzlası, Kağızman Tuzlası,Kaldırım Tuzlası, Kayacık Tuzlası, Kristal Tuz Rafine, Sekili Tuzlası

SÜMER HOLDİNG


– Adıyaman, Bakırköy, Diyarbakır, Malatya, Sarıkamış
ve TÜMOSAN işletmesi
– Sarıkamış Ayakkabı İşletmesi
– Çanakkale Sentetik Deri İşletmesi
– Akdeniz İşletmesinin Makine ve teçhizatları
– Merinos İşlet. makine ve teçhizatları

ŞEKER FABRİKALARI

– Adapazarı Şeker Fabrikası
– Amasya Şeker Fabrikası
– Et ve Balık Üretim A.Ş.
– Mersin Soğuk Hava Depoları
– 11 Mağaza, 23 büro

SANTRALLER


– Akyazı, Anamur,  Bayburt, Berdan, Besni, Bozkır , Bozüyük  Bozyazı, Bünyan,  Büyükkızoğlu, Cerrah, Çağ, Çamardı, Çemişgezek, Değirmendere, Derinçay, Dere, Dereköy, Derme, Durucasu, Engil, Erciş, Erkenek, Ermenek, Esendal, Finike, Girlevik, Göksu, Hendek, Hoşap, İvriz, Karaçay, Karaköy, Kayadibi, Kayaköy, Kernek, Kısık ve Kiti, Kovada I, Kovada II, Koyulhisar,  Kuzuculu, Malazgirt,  Otluca, Pınarbaşı, Sızır, Silifke, Sönmez, Suuçtu, Telek, Uludere, Visera (Işıklar) ile Zeyne akarsu santralleri.
– Hamitabat Elek. Üretim
– Çatalağzı Termik Santrali
– Kangal Termik Santrali
– Kemerköy Termik Santrali
– Kemerköy Liman Sahası
– Orhaneli Termik Santrali
– Seyitömer Termik Santrali
– Soma Termik Santrali
– Tunçbilek Termik Santrali
– Yatağan Termik Santrali
– Yeniköy Termik Santrali

ELEKTRİK DAĞITIM ŞİRKETLERİ

– Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ)
– Akdeniz Elektrik Dağıtım
– ARAS Elektrik Dağıtım
– Başkent Elektrik Dağıtım
– Boğaziçi Elektrik Dağıtım
– Çamlıbel Elektrik Dağıtım
– Çoruh Elektrik Dağıtım
– Dicle Elektrik Dağıtım
– Fırat Elektrik Dağıtım
– Gediz Elektrik Dağıtım
– İstanbul Anadolu Yakası
– Elektrik Dağıtım
– Meram Elektrik Dağıtım
– Osmangazi Elektrik Dağıtım
– Sakarya Elektrik Dağıtım
– Toroslar Elektrik Dağıtım
– Trakya Elektrik Dağıtım
– Uludağ Elektrik Dağıtım
– Vangölü Elektrik Dağıtım
– Yeşilırmak Elektrik Dağıtım

BANKALAR

– İş Bankası hisseleri
– Halk Bankası hisseleri

ETİ HOLDİNG


– Mazıdağ Fosfat, Divriği Demir Madeni, Alümina Madeni
– Bursa Linyitleri İşletmesi, ETİ Bakır, ETİ Elektro Metalurji, ETİ Gümüş, ETİ Krom, Çayeli Bakır İşletmeleri, Karadeniz Bakır İşletmesi, Samsun İşletmesi, Murgul işletmesi, Giresun'da 2  Maden ruhsatı Murgul Hidroelektrik Santrali Samsun'daki  taşınmazlar
ve 1 maden ruhsatı.

TERSANE, LİMAN VE GEMİLER

– Taşucu Tersane Alanı Afyon, Aksu, Balıkesir, Kastamonu Akkuş, Çaycuma ve Karacasu işletmeleri
– Ankara Alım Satım Müdürlüğü binası, Ardanuç İşletmesi varlıkları, YİBİTAŞ Torba İşletmesi, İskenderun Limanı, Derince Limanı, Taşucu Limanı, İskenderun İSDEMİR Limanı, Ereğli ERDEMİR Limanı

TDİ İŞLETMELERİ

– Türkiye Denizcilik İşletmesi'ne (TDİ) ait 9 gemi, Çeşme Limanı, Trabzon Limanı, Deniz Nakliyatı T.A.Ş. 3 tanker, Dikili Limanı, Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı, Kuşadası Limanı, Ankara Feribotu, Samsun Feribotu, Karadeniz Gemisi
– Nakliyat İnşaat Turizm İhracat Pazarlama A.Ş., Salıpazarı Liman Sahası, Turan Emeksiz Yolcu Gemisi,Yakıt II Gemisi

KAPATILAN İŞLETMELER

– SSK Eczaneleri (Tasfiye Edildi) n Köy Hizmetleri  (Tasfiye edildi) n REYTEK

KAMUNUN ELİNDE KALAN ŞİRKETLER

Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş. (PTT)
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT)
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.
İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ)
TKİ Ege Linyitleri İşletmesi
TKİ Garp Linyitleri İşletmesi
TTK Amasra Taşkömürü İşletmesi
TTK Armutçuk İşletmesi
TTK Kozlu İşletmesi
TTK Üzülmez İşletmesi
TTK Karadon İşletmesi
Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ)
T. Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ)
Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ)
Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. (TETAŞ)
Yeniköy-Yatağan Elektrik Üretim ve Tic. A.Ş.
Kemerköy Elektrik Üretim ve Tic. A.Ş.
Soma Elektrik Üretim ve Ticaret. A.Ş.
T. Elektromekanik Sanayi Genel Müdürlüğü (TEMSAN)
Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş. (ADÜAŞ)
T.C. Devlet Demiryolları (TCDD)
Türkiye Vagon Sanayi A.Ş. (TÜVASAŞ)
Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii A.Ş. (TÜLOMSAŞ)
Türkiye Demiryolu Makineleri Sanayii A.Ş. (TÜDEMSAŞ)
T. Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ)
Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş. (TDİ)
Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ)
Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü (KEGM)
Türkiye Petrolleri A.O. (TPAO)
Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş. (BOTAŞ)
Türkiye Petrolleri Petrol Dağıtım A.Ş. (TPPD)
TÜBİTAK Marmara Teknokent A.Ş.
Toplu Konut İdaresi (TOKİ)
Vakıf İnşaat Restorasyon ve Ticaret A.Ş.
Çay İşletmeleri (ÇAY-KUR)
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)
Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ)
TTA Gayrimenkul A.Ş.
Doğusan Boru Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Tarım İşletmeleri (TİGEM)
Et ve Süt Kurumu (ESK)
Milli Piyango
Devlet Malzeme Ofisi (DMO)
T.C. Ziraat Bankası A.Ş.
Ziraat Yatırım Menkul Değerler A.Ş.
Ziraat Portföy Yönetimi A.Ş.
Ziraat Finansal Kiralama A.Ş.
Ziraat Sigorta A.Ş.
Ziraat Hayat ve Emeklilik A.Ş.
Ziraat Teknoloji A.Ş.
Ziraat Katılım Bankası A.Ş.53.
Türkiye Halk Bankası A.Ş.
Halk Sigorta A.Ş.
Halk Hayat ve Emeklilik A.Ş.
Halk Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.
Halk Yatırım Menkul Değerler
Halk Finansal Kiralama A.Ş.
Halk Portföy Yönetimi A.Ş.
Halk Faktoring A.Ş.
Bileşim Alternatif Dağıtım Kanalları ve Ödeme Sistemleri A.Ş.
Türkiye İhracat Kredi Bankası
İller Bankası A.Ş. (İLBANK)
Türkiye Kalkınma Bankası A.Ş.
Tasfiye Halinde Kalkınma Yatırım Menkul Değerler A.Ş.
Arıcak Turizm ve Ticaret A.Ş.
Türkiye Emlak Bankası A.Ş.
Eti Maden İşletmeleri
Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKE)
T.H. Karadeniz Bakır İşletmeleri A.Ş.
Sümer Holding A.Ş.
– Devletin ortak olduğu ya da hisselerinin bir kısmını elinde tuttuuğu kurumları da gösteriyor.

Kaynak : Uğur ENÇ SÖZCÜ

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget