Yeni Öğretim Yılında Kıyamet Kopar mı? (Bölüm 1)
Yeni öğretim yılının başladığı şu günlerde, Ulusal Eğitim Derneği de, ilk eğitim-kültür konferanslarına, iki uzman eğitimcinin “yeni eğitim yılında kıyamet kopar mı” başlıklı konferansı ile başladı.
Derneğin salonunda 29.9.2018 günkü etkinliği emekli eğitimciler, akademisyenler izlerken, konferansta, Gürkan Avcı (Demokrasi ve Eğitim Stratejisi Araştırma Merkezi =DESAM) Başkanı, Mustafa Solak (tarihçi yazar) konuşmacı olarak katıldılar.
Ancak, Türk Milli Eğitiminin 16 yıldır hırpalandığı, laiklik ve Atatürkçülük konularında bilinçli olarak aşınmalara uğratıldığı ve de okulların açıldığı şu günlerde, iki uzman eğitimcinin görüşlerini önemli bulduğumuzdan, konunun daha rahat okunması için konuşma metinini ikiye böldük. Birinci bölümde Eğitimci Gürkan Avcı’nın konuşmasını, ikinci bölümde de Öğretmen Yazar Mustafa Solak’ın konuşmasını vereceğiz. İkinci bölümde Mustafa Solak, okul ders kitaplarından nasıl Atatürk ve Atatürkçülüğün ve de laiklik kelimelerinin bile nasıl kaldırıldığını örnekleri ile açıklayacak.
İlk konuşmacı olarak Gürkan Avcı şunları söyledi:
Sayın Ziya Selçuk’un çok kamuoyunun hafızasında yer alacak çıkışlarına iki aydır tanık oluyoruz. O çıkışlarından birisi de, “şunları şunları yapmamız lazım, şu şu konularda da kıyameti koparmamız lazım” dedi ve konferansımızın başlığı da Zıya Hoca’nın o çıkışı doğrultusunda isimlendi. Gerçekten kıyamet kopacak mı?
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk eğitim alanında kıyameti koparabilecek mi, koparamayacak mı acaba? Güya bir konu başlığı, bu soru ile muhatap oldum.
Milli Eğitim Bakanlığı Cumhuriyet tarihinden itibaren daima 67 veya 68. bakan sayın Ziya Selçuk ve Cumhuriyetimizin tarihini baz alırsak, bir bakana 1.2 yıl bakanlık koltuğunda oturma düşüyor. Süresi var, en uzun bakanlık yapan merhum Hasan Ali Yücel, ardından Hüseyin Çelik geliyor, 6 buçuk filan bakanlık yaptı. Hasan Ali Yücel yedi yıl yedi ay bakanlık yaptı; şimdi bu Ziya Bey, bütün bunların farkında. Ve ben bu hükümetler dönemindeki gelmiş geçmiş bakanlar içinde, yedinci bakan kendisi, bu hükümet döneminde. Bu bakanlar içerisinde en birikimli, en donanımlı ve eğitim konularına vakıf ve eğitimin birçok noktasında görev yapmış birisi olarak görüyorum. Halen bu hükümet döneminde gelen bakanlar içinde ki en donanımlı kişi olarak görüyorum. Ve kendisi kamuoyunun hemen hemen kamuoyunun her kesiminden çok ciddi bir destek var. Bu belki de yakın bir zamanda hiçbir Milli Eğitim Bakanına nasip olmayan bir şey istek, takdir, sevdi; toplumun hemen hemen her kesiminden bu bakanın Sayın Ziya Selçuk’un hem bir avantajı hem de ciddi bir dezavantajı olarak görüyorum. Avantajı çünkü bu büyük kamuoyu desteği ile eğitimdeki birtakım tabulara da el atabilir. En azından, törpüleyebilir. Riski de şu, benim kanaatimce bu kadar yüksek bir destek, yüksek yoğunluklu ve çok boyutlu sevgi seli, eğer Sayın Ziya Selçuk bu yakın süreçte, 15 Ekim’de programını açıklayacağını ifade etti. Eğer öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin yani eğitim paydaşlarının hayatına dokunan, günlük yaşamına yansıyan birtakım devrimler, reformlar kendi tabiriyle yapamazsa bu sevgi nefreten bu destek de, bu çok boyutlu destek de çok negatif bir eleştiriye dönüşebilir ki ben bunu çevremde gözlemleyebiliyorum. Ama Ziya Bey umuyorum ve tahmin ediyorum ki bu kamuoyu desteğini çok iyi değerlendirecektir ve böyle eğitim sisteminin çözümsüzleşmiş, eğitim sisteminin kangren haline gelmiş, sorunlarına neşter uygulamasa da günlük hayatta insanların canını sıkan, demoralizasyonunun (Fransızca kök., moral bozukluğu) sağlayan ve eğitim sistemi ile ilgili yaygın eleştirilerin bir bölümünü sağaltım edebilecektir, giderebilecektir, çözümleyebilecektir diliyorum.
Geçen Sayın Bakanın birtakım çalışmalarında yer almış, kendisinin her halde çekirdek ekibinde yer aldığını düşünüyorum, bir arkadaşla konuştum, 15 Ekim’e çok ciddi bir hazırlık yaptığını ve 15 Ekim’de gerçekten kamuoyunun eğitim bileşenlerinin alkışlarla daha da desteğinin artmasını sağlayacak birtakım açıklamalar yapacağını programını beyan edeceğini söyledi. Özellikle, dershaneler kapatıldı malum, kapatıldı ama çeşitli şey altında, bir merdiven altı dershaneler resmi dershanelerin on katı değil, yüz katı, şu an. Özellikle bu konuda, yani yoksul dar gelirli, sabit gelirli ailelerin çocuklarının ücretsiz ders alabileceği birtakım organizasyonlarla ilgili çalışma yaptığını söyledi. Bunun dışında müfredatla ilgili bir çalışma yapıldığını söyledi. Ve öğretmenlerimizin çok sık sık şikâyet ettiği, muzdarip olduğu bu terfi sistemi, yani öğretmenlikte terfi sistemiyle ilgili ciddi bir düzenleme çalışıldığını söyledi ve birçok konu hakkında açıklama yapacağını söyledi. Ama benim şahsi kanaatim şudur, be sayın bakandan eğitim sisteminin böyle kriminalize olmuş ve gerçekten öyle çözümsüzleşmiş, kangren haline gelmiş sorunlarının çözümüne dönük ümit var, diyelim. Ama bizim kültürümüzde bir tabir vardır, “ehveni şer” diye. Yani diğer mevcut altı bakandan çok çok daha yüksek profilli reformlar yapacağına, değişiklikler yapacağına ben kanıyım.
O yüzden Ziya Hoca’nın elini güçlendirmek için kendisine bir çağrıda bulundum ve bu çağrı dışında da farklı kanallarla da bir bilgi sundum. O da şudur, bir Milli Eğitim Şurası toplaması, yani 20. Milli Eğitim Şurasını toplaması. Ben son dört veya beş Milli Eğitim Şurasının doğal üyesiydim, hepsine katıldım.
Milli Eğitim Şurasını eğer toplumun bütün kesimlerini davet ederek, eğitimin bütün paydaşlarını davet ederek ve gerek dünyada, özellikle de ülkemizde eğitimden anlayan, eğitimle ilgili fikri olan, eğitimle ilgili programı olan projesi olan kesimlerin sözcülerini davet ederek çok demokratik bir ortam atmosfer sağlayarak orada eğitim sisteminin sorunlarını ve kendi yapmak istediği projeleri, reform fikirlerini orada şura üyeleri ve katılımlar nezdinde şura üyelerinin dikkatine sunarsa, orada tartışılırsa, her kesimin fikri görüşü alınırsa ve oradan şura kararları çıkarsa o doğrultuda eğitim sistemiyle ilgili bir yeniden yapılandırma ve reform yol haritası çıkarabilirse elini güçlendirmiş olur. Ve bütün eğitim bileşenlerinin toplumun kesimlerinin de desteğini almış olur. Bu ayağa yere basan bir destek olur. Toplumsal barışı ve gerçekten hükümet yetkililerin de sık sık dile getirdiği yani “biz eğitimde gerçekten başarısız olduk, eğitim sistemi çok kötü, eğitimden biz de şikâyetçiyiz”, gibi birtakım tespitlerini de göz önüne alırsak, bir şura sonrası aslında paketi açıklasa idi, 15 Ekim’de açıklayacağını söyledi, şurada çıkacak kararlar doğrultusunda eğitim politikalarını belirleseydi Türkiye daha da rahat ederdi ve toplumsal barış tı, eğitimde yapılacak reformların değişikliklerin toplum tarafından, herkes tarafından desteklense idi bu daha güçlü şekilde sağlanmış olurdu. Eğitim sisteminin çözme iradesi adına bunda daha da verilebilirdi. Bu çağrımızı yineliyoruz, tekrar ediyoruz. Böylesine büyük, böylesine derinleşmiş ve böylesine içinden çıkılmaz hale gelmiş başarısız, niteliksiz bir eğitim sistemini rehabilite etmek istiyorsanız, işte 10-15 kişilik A takımıyla değil de bütün eğitim paydaşları bütün toplumsal kesimin temsilcileriyle birlikte bu yapılırsa Türkiye rahat eder, Türkiye bir nebze olsun rahat nefes alır ve çok daha köklü, çok daha güçlü, çok daha vizyonel reformlar yapılabilir. Bu çağrımızı yine devam ettiriyoruz. 15 Ekimde kafasındaki programın bir bölümünü açıklayabilir ama asıl Milli Eğitim Şurasından sonra yapacağı, atacağı adımlar ülkeyi rahat ettirecek olan insanları anne babaları, velileri, öğretmenleri, öğrencileri eğitim çalışanlarını asıl rahat ettirecek ve eğitim sistemini sahiplenmesini sağlayacak adımlar bundan sonra atılabilir.
Bir de şu var, Milli Eğitim Şuralarına bu güne kadar öğretmenlerin temsilcileri yeterince katılmadı; sendikaları hariç tutuyorum.
O yüzden şunu da ifade etmem gerekiyor, öğretmenlerin desteğini almadan yapılan hiçbir reform başarılı olmuyor. Öğretmenleri ikna etmeden eğitim çalışanlarının motivasyonunu, konsantrasyonunu o paketle yol haritasına odaklandırmadan yapılan hiçbir reform bu güne kadar başarılı olmadı yani sınıfları akıllı tahtalarla, bilgisayarlarla, en şık araç gereç ve materyallerle ne kadar donatırsanız donatın, eğer öğretmenlerin gönlünü kazanmadıysanız, öğretmenleri ikna edemediyseniz ve öğretmenleri moralini yükseltemezseniz bu reformlar başarılı olamaz. Bunun da yolu Milli Eğitim Şurasından geçiyor. O yüzden sizlerin huzurunda tekrar 20. Milli Eğitim Şurasını yapması yönünde sayın bakana çağrıda bulunuyoruz.
Sayın bakana şu konuda da bir çağrıda bulunduk, birtakım çalışmalar yaptık raporlar sunduk kendisine, gönderdik. Bu da şudur eğitimin temel ilkelerindendir anne baba eğitimi. Ben Milli Eğitim Bakanlığının bu misyonunu yerine getirme hususunda çok başarısız, çok keyfiyetsiz, başarısız olduğunu düşünüyorum. Niteliksiz, bu konuda gayretsiz görüyorum. Şimdi eğer biz anne babaları, velileri, (Milli Eğitim Bakanlığını kastediyorum) “eğitimleştirmezsek, bilinçleştirmezsek ve onların bilinç şuur kültür düzeylerini, pedagojik bilgilerini yükseltemezsek, öyle bir çalışması yok Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen ne kadar donanımlı olursa olsun, okullarımız ne kadar donanımlı olursa olsun başarılı olamayız; başarılı olamadık anne baba eğitimi Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öteden beri hep ihmal edilmiştir, unutulmuştur, anne babayı da eğitmesi gerekiyor. Çok böyle aypisi yüksek ve anne babaların teveccühünü sağlayabilecek pragmatistik bir takım organizasyonlar kurgulayıp anne babaları eğitmezsek, Milli Eğitim Bakanlığının asli görevidir, bu, ama böyle bir gayreti, çabası bir projesi nitelikli en azından ben bu güne kadar şahit olmadım, bunu da yapması gerekiyor”.
“
Cevat Kulaksız
Gürkan Avcı kimdir: İlk ve Orta Öğretimini Artvin’de tamamladı. Lisans eğitimini Ankara Gaz. Eğ. Fakültesinde tamamladıktan sonra, yüksek lisans çalışmasına Ankara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladı. 1996 yılından beri çeşitli okullarda özel eğitim rehberlik, tarih, İngilizce Öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. M. E. Bakanlığı ve Daire Başkanlığı ve Almanya’da Eğitim Ataşeliği görevlerinde bulundu. Başbakanlık Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Spor ve Gençlik Federasyonunda yönetim kurullarında üye ve as başkanlık yaptı. Kamu görevliği yanında 97 yılından itibaren Ulusal Eğitimciler Sendikası, Ulusal Sendikalar Komisyonu, Bağımsız eğitimciler sendikası, Bağımsız Sendikalar Federasyonu, Demokrat Eğitimciler Sendikası, Ders Kom gibi muhtelif kamu sendikaları ve konfederasyonlarda kurucu genel başkanlık, Genel Eğitim, Genel hukuk, Genel Mali Toplu Pazarlık, Genel Sosyal İşler, Genel teşkilatlandırma gibi görevleri 2015 yılına kadar teşkilatlanma görevleri sürdü. Halihazırda İNOSAN, BESAM gibi düşünce kuruluşlarında yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevlerini ifa etmekle birlikte muhtelif dernek, vakıf ve sosyal sivil toplum kuruluşlarında icra kurullarında ve direktörlük adıyla Türk Diasporası, azınlıklar, göç, eğitim, demokrasi, çalışma yaşamı, sendikalar, çocuk çevre hakları gibi sistematik sorunlara sosyal, siyasal, psikolojik, pedagojik gibi bilimsel konularda uluslararası ve ulusal düzeyde kongre, konferans ve çeşitli paneller düzenlemektedir.
Derneğin salonunda 29.9.2018 günkü etkinliği emekli eğitimciler, akademisyenler izlerken, konferansta, Gürkan Avcı (Demokrasi ve Eğitim Stratejisi Araştırma Merkezi =DESAM) Başkanı, Mustafa Solak (tarihçi yazar) konuşmacı olarak katıldılar.
Ancak, Türk Milli Eğitiminin 16 yıldır hırpalandığı, laiklik ve Atatürkçülük konularında bilinçli olarak aşınmalara uğratıldığı ve de okulların açıldığı şu günlerde, iki uzman eğitimcinin görüşlerini önemli bulduğumuzdan, konunun daha rahat okunması için konuşma metinini ikiye böldük. Birinci bölümde Eğitimci Gürkan Avcı’nın konuşmasını, ikinci bölümde de Öğretmen Yazar Mustafa Solak’ın konuşmasını vereceğiz. İkinci bölümde Mustafa Solak, okul ders kitaplarından nasıl Atatürk ve Atatürkçülüğün ve de laiklik kelimelerinin bile nasıl kaldırıldığını örnekleri ile açıklayacak.
İlk konuşmacı olarak Gürkan Avcı şunları söyledi:
Sayın Ziya Selçuk’un çok kamuoyunun hafızasında yer alacak çıkışlarına iki aydır tanık oluyoruz. O çıkışlarından birisi de, “şunları şunları yapmamız lazım, şu şu konularda da kıyameti koparmamız lazım” dedi ve konferansımızın başlığı da Zıya Hoca’nın o çıkışı doğrultusunda isimlendi. Gerçekten kıyamet kopacak mı?
Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk eğitim alanında kıyameti koparabilecek mi, koparamayacak mı acaba? Güya bir konu başlığı, bu soru ile muhatap oldum.
Milli Eğitim Bakanlığı Cumhuriyet tarihinden itibaren daima 67 veya 68. bakan sayın Ziya Selçuk ve Cumhuriyetimizin tarihini baz alırsak, bir bakana 1.2 yıl bakanlık koltuğunda oturma düşüyor. Süresi var, en uzun bakanlık yapan merhum Hasan Ali Yücel, ardından Hüseyin Çelik geliyor, 6 buçuk filan bakanlık yaptı. Hasan Ali Yücel yedi yıl yedi ay bakanlık yaptı; şimdi bu Ziya Bey, bütün bunların farkında. Ve ben bu hükümetler dönemindeki gelmiş geçmiş bakanlar içinde, yedinci bakan kendisi, bu hükümet döneminde. Bu bakanlar içerisinde en birikimli, en donanımlı ve eğitim konularına vakıf ve eğitimin birçok noktasında görev yapmış birisi olarak görüyorum. Halen bu hükümet döneminde gelen bakanlar içinde ki en donanımlı kişi olarak görüyorum. Ve kendisi kamuoyunun hemen hemen kamuoyunun her kesiminden çok ciddi bir destek var. Bu belki de yakın bir zamanda hiçbir Milli Eğitim Bakanına nasip olmayan bir şey istek, takdir, sevdi; toplumun hemen hemen her kesiminden bu bakanın Sayın Ziya Selçuk’un hem bir avantajı hem de ciddi bir dezavantajı olarak görüyorum. Avantajı çünkü bu büyük kamuoyu desteği ile eğitimdeki birtakım tabulara da el atabilir. En azından, törpüleyebilir. Riski de şu, benim kanaatimce bu kadar yüksek bir destek, yüksek yoğunluklu ve çok boyutlu sevgi seli, eğer Sayın Ziya Selçuk bu yakın süreçte, 15 Ekim’de programını açıklayacağını ifade etti. Eğer öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin yani eğitim paydaşlarının hayatına dokunan, günlük yaşamına yansıyan birtakım devrimler, reformlar kendi tabiriyle yapamazsa bu sevgi nefreten bu destek de, bu çok boyutlu destek de çok negatif bir eleştiriye dönüşebilir ki ben bunu çevremde gözlemleyebiliyorum. Ama Ziya Bey umuyorum ve tahmin ediyorum ki bu kamuoyu desteğini çok iyi değerlendirecektir ve böyle eğitim sisteminin çözümsüzleşmiş, eğitim sisteminin kangren haline gelmiş, sorunlarına neşter uygulamasa da günlük hayatta insanların canını sıkan, demoralizasyonunun (Fransızca kök., moral bozukluğu) sağlayan ve eğitim sistemi ile ilgili yaygın eleştirilerin bir bölümünü sağaltım edebilecektir, giderebilecektir, çözümleyebilecektir diliyorum.
Geçen Sayın Bakanın birtakım çalışmalarında yer almış, kendisinin her halde çekirdek ekibinde yer aldığını düşünüyorum, bir arkadaşla konuştum, 15 Ekim’e çok ciddi bir hazırlık yaptığını ve 15 Ekim’de gerçekten kamuoyunun eğitim bileşenlerinin alkışlarla daha da desteğinin artmasını sağlayacak birtakım açıklamalar yapacağını programını beyan edeceğini söyledi. Özellikle, dershaneler kapatıldı malum, kapatıldı ama çeşitli şey altında, bir merdiven altı dershaneler resmi dershanelerin on katı değil, yüz katı, şu an. Özellikle bu konuda, yani yoksul dar gelirli, sabit gelirli ailelerin çocuklarının ücretsiz ders alabileceği birtakım organizasyonlarla ilgili çalışma yaptığını söyledi. Bunun dışında müfredatla ilgili bir çalışma yapıldığını söyledi. Ve öğretmenlerimizin çok sık sık şikâyet ettiği, muzdarip olduğu bu terfi sistemi, yani öğretmenlikte terfi sistemiyle ilgili ciddi bir düzenleme çalışıldığını söyledi ve birçok konu hakkında açıklama yapacağını söyledi. Ama benim şahsi kanaatim şudur, be sayın bakandan eğitim sisteminin böyle kriminalize olmuş ve gerçekten öyle çözümsüzleşmiş, kangren haline gelmiş sorunlarının çözümüne dönük ümit var, diyelim. Ama bizim kültürümüzde bir tabir vardır, “ehveni şer” diye. Yani diğer mevcut altı bakandan çok çok daha yüksek profilli reformlar yapacağına, değişiklikler yapacağına ben kanıyım.
O yüzden Ziya Hoca’nın elini güçlendirmek için kendisine bir çağrıda bulundum ve bu çağrı dışında da farklı kanallarla da bir bilgi sundum. O da şudur, bir Milli Eğitim Şurası toplaması, yani 20. Milli Eğitim Şurasını toplaması. Ben son dört veya beş Milli Eğitim Şurasının doğal üyesiydim, hepsine katıldım.
Milli Eğitim Şurasını eğer toplumun bütün kesimlerini davet ederek, eğitimin bütün paydaşlarını davet ederek ve gerek dünyada, özellikle de ülkemizde eğitimden anlayan, eğitimle ilgili fikri olan, eğitimle ilgili programı olan projesi olan kesimlerin sözcülerini davet ederek çok demokratik bir ortam atmosfer sağlayarak orada eğitim sisteminin sorunlarını ve kendi yapmak istediği projeleri, reform fikirlerini orada şura üyeleri ve katılımlar nezdinde şura üyelerinin dikkatine sunarsa, orada tartışılırsa, her kesimin fikri görüşü alınırsa ve oradan şura kararları çıkarsa o doğrultuda eğitim sistemiyle ilgili bir yeniden yapılandırma ve reform yol haritası çıkarabilirse elini güçlendirmiş olur. Ve bütün eğitim bileşenlerinin toplumun kesimlerinin de desteğini almış olur. Bu ayağa yere basan bir destek olur. Toplumsal barışı ve gerçekten hükümet yetkililerin de sık sık dile getirdiği yani “biz eğitimde gerçekten başarısız olduk, eğitim sistemi çok kötü, eğitimden biz de şikâyetçiyiz”, gibi birtakım tespitlerini de göz önüne alırsak, bir şura sonrası aslında paketi açıklasa idi, 15 Ekim’de açıklayacağını söyledi, şurada çıkacak kararlar doğrultusunda eğitim politikalarını belirleseydi Türkiye daha da rahat ederdi ve toplumsal barış tı, eğitimde yapılacak reformların değişikliklerin toplum tarafından, herkes tarafından desteklense idi bu daha güçlü şekilde sağlanmış olurdu. Eğitim sisteminin çözme iradesi adına bunda daha da verilebilirdi. Bu çağrımızı yineliyoruz, tekrar ediyoruz. Böylesine büyük, böylesine derinleşmiş ve böylesine içinden çıkılmaz hale gelmiş başarısız, niteliksiz bir eğitim sistemini rehabilite etmek istiyorsanız, işte 10-15 kişilik A takımıyla değil de bütün eğitim paydaşları bütün toplumsal kesimin temsilcileriyle birlikte bu yapılırsa Türkiye rahat eder, Türkiye bir nebze olsun rahat nefes alır ve çok daha köklü, çok daha güçlü, çok daha vizyonel reformlar yapılabilir. Bu çağrımızı yine devam ettiriyoruz. 15 Ekimde kafasındaki programın bir bölümünü açıklayabilir ama asıl Milli Eğitim Şurasından sonra yapacağı, atacağı adımlar ülkeyi rahat ettirecek olan insanları anne babaları, velileri, öğretmenleri, öğrencileri eğitim çalışanlarını asıl rahat ettirecek ve eğitim sistemini sahiplenmesini sağlayacak adımlar bundan sonra atılabilir.
Bir de şu var, Milli Eğitim Şuralarına bu güne kadar öğretmenlerin temsilcileri yeterince katılmadı; sendikaları hariç tutuyorum.
O yüzden şunu da ifade etmem gerekiyor, öğretmenlerin desteğini almadan yapılan hiçbir reform başarılı olmuyor. Öğretmenleri ikna etmeden eğitim çalışanlarının motivasyonunu, konsantrasyonunu o paketle yol haritasına odaklandırmadan yapılan hiçbir reform bu güne kadar başarılı olmadı yani sınıfları akıllı tahtalarla, bilgisayarlarla, en şık araç gereç ve materyallerle ne kadar donatırsanız donatın, eğer öğretmenlerin gönlünü kazanmadıysanız, öğretmenleri ikna edemediyseniz ve öğretmenleri moralini yükseltemezseniz bu reformlar başarılı olamaz. Bunun da yolu Milli Eğitim Şurasından geçiyor. O yüzden sizlerin huzurunda tekrar 20. Milli Eğitim Şurasını yapması yönünde sayın bakana çağrıda bulunuyoruz.
Sayın bakana şu konuda da bir çağrıda bulunduk, birtakım çalışmalar yaptık raporlar sunduk kendisine, gönderdik. Bu da şudur eğitimin temel ilkelerindendir anne baba eğitimi. Ben Milli Eğitim Bakanlığının bu misyonunu yerine getirme hususunda çok başarısız, çok keyfiyetsiz, başarısız olduğunu düşünüyorum. Niteliksiz, bu konuda gayretsiz görüyorum. Şimdi eğer biz anne babaları, velileri, (Milli Eğitim Bakanlığını kastediyorum) “eğitimleştirmezsek, bilinçleştirmezsek ve onların bilinç şuur kültür düzeylerini, pedagojik bilgilerini yükseltemezsek, öyle bir çalışması yok Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen ne kadar donanımlı olursa olsun, okullarımız ne kadar donanımlı olursa olsun başarılı olamayız; başarılı olamadık anne baba eğitimi Türkiye’nin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından öteden beri hep ihmal edilmiştir, unutulmuştur, anne babayı da eğitmesi gerekiyor. Çok böyle aypisi yüksek ve anne babaların teveccühünü sağlayabilecek pragmatistik bir takım organizasyonlar kurgulayıp anne babaları eğitmezsek, Milli Eğitim Bakanlığının asli görevidir, bu, ama böyle bir gayreti, çabası bir projesi nitelikli en azından ben bu güne kadar şahit olmadım, bunu da yapması gerekiyor”.
“
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız Gürkan Avcı kimdir: İlk ve Orta Öğretimini Artvin’de tamamladı. Lisans eğitimini Ankara Gaz. Eğ. Fakültesinde tamamladıktan sonra, yüksek lisans çalışmasına Ankara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsünde başladı. 1996 yılından beri çeşitli okullarda özel eğitim rehberlik, tarih, İngilizce Öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. M. E. Bakanlığı ve Daire Başkanlığı ve Almanya’da Eğitim Ataşeliği görevlerinde bulundu. Başbakanlık Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Spor ve Gençlik Federasyonunda yönetim kurullarında üye ve as başkanlık yaptı. Kamu görevliği yanında 97 yılından itibaren Ulusal Eğitimciler Sendikası, Ulusal Sendikalar Komisyonu, Bağımsız eğitimciler sendikası, Bağımsız Sendikalar Federasyonu, Demokrat Eğitimciler Sendikası, Ders Kom gibi muhtelif kamu sendikaları ve konfederasyonlarda kurucu genel başkanlık, Genel Eğitim, Genel hukuk, Genel Mali Toplu Pazarlık, Genel Sosyal İşler, Genel teşkilatlandırma gibi görevleri 2015 yılına kadar teşkilatlanma görevleri sürdü. Halihazırda İNOSAN, BESAM gibi düşünce kuruluşlarında yönetim kurulu başkanlığı ve üyeliği görevlerini ifa etmekle birlikte muhtelif dernek, vakıf ve sosyal sivil toplum kuruluşlarında icra kurullarında ve direktörlük adıyla Türk Diasporası, azınlıklar, göç, eğitim, demokrasi, çalışma yaşamı, sendikalar, çocuk çevre hakları gibi sistematik sorunlara sosyal, siyasal, psikolojik, pedagojik gibi bilimsel konularda uluslararası ve ulusal düzeyde kongre, konferans ve çeşitli paneller düzenlemektedir.