Siyasal yaşama katılan muhafazakar partilerin ilki Milli Nizam Partisi, sonuncusu ise Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’dır…
Kurulurken kendisini muhafazakâr demokrat olarak niteleyen AKP’nin muhafazakârlığına bir itirazım olamaz…
Ancak demokratlığı için söyleyecek itirazlarım vardır…
Bu savımı açıklığa kavuşturmak ve haklı olup olmadığımı okuyuculara sunabilmek için, zaman tünelinde geriye doğru bir yolculuğa çıkmak ve gelişmeleri göz önüne sermek gerekmektedir…
Öncelikle AKP’nin kökeni (Orijini) partilerden başlayalım…
1- 1969 yılı yapılan seçimlerde parlamentoya giren Konya bağımsız milletvekili Necmettin Erbakan ve arkadaşları 26 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisini (MNP) kurdular…
Parti, "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle 20 Mayıs 1971 tarihinde Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatıldı…
2- Nizam Partisinin kapatılmasından sonra mensupları, 11 Ekim 1972 tarihinde Milli Selamet Partisini (MSP) kurdular…
12 Eylül Faşist cuntası diğer partilerle birlikte MSP’yi de kapatır…
3- Milli Selamet Partisinin görüşlerini benimseyenler 19 Temmuz 1983 tarihinde Refah Partisini (RP) kurdular…
Bu partide diğerleri gibi "Lâik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri" gerekçesiyle 16 Ocak 1998 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı…
4- Refah Partisinin kapatılmasından sonra 150’ye yakın milletvekili bağımsız kaldı. Bu milletvekilleri 17 Aralık 1997 kurulmuş olan Fazilet Partisine (FP) geçtiler…
(Burada bir parantez açarak şu bilgiyi vermek istiyorum. RP’nin kapatılması olasılığı belirince, kapanmadan Fazilet partisi kurulmuştu ve bağımsız kalan milletvekillerinin geçeceği partileri hazırdı)…
FP, "Laik cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği" gerekçesiyle, 22 Haziran 2001 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı…
5- Fazilet Partisinin kapatılmasından sonra Milli Görüşü temsil eden Saadet Partisi (SP) 20 Temmuz 2001 tarihinde kuruldu ve halen politik yaşamına devam etmektedir.
6- Kapatılan FP’den sonra onun devamı olduğu kabul edilen SP’ne geçmeyenler kendilerini yenilikçi olarak nitelendirip Saadet partisine katılmadılar ve 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisini (AKP) kurdular…
Uzun yıllar Parti Genel Başkanlığını yapan şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Sayın Recep Tayyip Erdoğan, partisinin siyasi yelpazede ki yerini, “Muhafazakâr Demokrat” diye nitelendirdiğini, “Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık” dediğini hepimiz biliyoruz.
Hiç şüphesiz muhafazakâr ama ne yazık ki ne demokratlığını gördük, nede Milli Görüş gömleğini çıkardığına tanık olduk…
3 Kasım 2002 tarihinde yapılan genel seçimlerde tek başına iktidara gelen AKP, o günden 7 Haziran 2015 tarihine kadar 13 yıl tek başına iktidarını sürdürdü…
Gelelim itirazıma…
Laiklik ilkesi, demokratik cumhuriyetin olmazsa olmazıdır…
Yukarıda açıklandığı gibi, AKP kökeni partilerin çoğu “Laikliğe aykırı eylemlerin odakları oldukları” gerekçeleriyle kapatılmışlardır…
Laiklik olmadan da var olan ve adı cumhuriyet olan ülkeler vardır…
Örneğin,
İran İslam Cumhuriyeti…
Bu tür Cumhuriyetlerde demokrasi olmadığını herkes bilmektedir…
Çünkü laik demokratik Cumhuriyetlerde “Egemenlik kayıtsız ve koşulsuz ulusa ait” olduğu kabul edilir ve din, kul ile tanrısı arasında bir olay olarak fert vicdanına bırakılır…
Din esaslı cumhuriyetlerde ise “Egemenlik kayıtsız ve koşulsuz TANRI’YA ait” olduğu kabul edilir…
Sayın Erdoğan’da önceki söylemlerinde;
‘‘Hem laik hem Müslüman olunmaz. Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek.’’
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah'ındır.”
Demişti…
AKP’nin siyasi yelpazedeki serüveni böyle iken…
TV tartışma programlarına çıkan yandaşlara bir diyeceğim yoktur. Onlar yandaşlıklarının gereği AKP’yi göklere çıkarıp demokrasi şampiyonu, hak ve özgürlüklere saygılı, baskı uygulamaktan uzak gösterebilirler…
Aydınım, demokratım, laikim, çağdaş uygarlıktan yanayım diyenler ve “Yetmez ama evet” söyleminin kahramanları! Tüm geçmişine karşın, hala AKP demokrat bir partidir diyebiliyorsa, (ki diyorlar)…
Kusura bakmasınlar bende onlara, iki metre önünüzü görmeyecek kadar öngörüsüzsünüz ve bu nedenle her şeyi yanlış değerlendiriyorsunuz derim…
Rahmetli İsmet Paşa böylelerine “Hadi canım sende” derdi…
20.09.2015
Gündüz AKGÜL
Emekli Cumhuriyet Savcısı
Yorum Gönder