Günümüzde dinciliği sürekli ön plana çıkaran 20 yıllık iktidar, son zamanlarda Ayasofya yanında medrese açma girişimi, here türlü dernek, cemaatlere destek veren tavrı çabası karşısında, Kurtuluş Savaşı sırasında medrese öğrencileri ile ilgili bir anıyı anımsadık. Kurtuluş Savaşımız yıllarında Konya’da nalbant okulunun açılışına Sovyet heyeti de katılmıştı. Yurdumuz işgal altında idi, vatanın kurtuluşu için Kuvayi Milliyeciler, Türk halkı ateşten gömlek giymiş gibi can hıraş yurdun kurutuluşu için mücadele etmekteler. Yokluklar sıkıntılar içinde askeri hazırlıklar yapılmakta. Batı Emperyalist devletlerin sınırsız desteği ile Anadolu’nun Batı bölgesini işgal eden Yunanlılar en modern silah ve vasıtalarla kamyonlarla donatılmıştı. Yorgun, her türlü mahrumiyet içinde olan Türk ordusunun kamyonları yoktu ama, kağnıları, atları vardı. Hazırlık yapan Türk ordusundaki kağnıları çeken öküzler ve atları nallayacak yeteri kadar nalbant yoktu. Onun için Konya’ya bir nalbant okulu açılmıştı. Bu nalbant okulunda hayvanların nallanması öğretiliyordu. Bu nalbant okulundan mezun olan nalbantların mezuniyet törenine Mustafa Kemal ile birlikte Rus Büyükelçisi Aralof başkanlığında bir heyette Konya’ya gelmişlerdi.
Bu ziyaret sırasında Konya’da bazı sarıklı hocaların medrese öğrencilerinin askere alınmamasını isteyince, Mustafa Kemal’in buna ne kadar tepki gösterdiğini çok sinirlendiğini aşağıdaki anıdan öğreniyoruz.
Yobazların bitmez kininin nedenini bir Rus diplomatın 1920'lerde Rus Büyükelçi Aralov’un Konya Nalbant okulu mezunlarının mezuniyet töreni ziyaretinde Türkiye anılarında şöyle anlatıyor:
“O gece iki medreseyi ziyaret ettik.
Kanlı canlı, hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cübbeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek Mustafa Kemal Paşa'yı selamlıyorlardı.
Bunların içinden biri, bunların başı ve en nüfuzlusu, Mustafa Kemal Paşa'dan medrese sayısını arttırmasını rica etti. Bu zat, ayrıca medrese öğrencilerinin askere alınmamalarını da istirham etti.
Hoca konuşurken Mustafa Kemal'in kendini tuttuğu belli oluyordu. Ama, medrese öğrencilerinin askere alınmamaları söz konusu olunca, artık kendini tutamadı ve yüksek bir sesle, sertçe:
- Ne o, dedi, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!
Mustafa Kemal konuştukça, gözleri daha korkunç bir hal alıyordu:
- Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim!
Hocalar sindiler, ama yüzleri öfkeden kıpkırmızı kesildi, yabancıların yanında hükümet başkanı onları paylamıştı.
Mustafa Kemal Paşa bize dönerek:
- Haydi gidelim, dedi, artık burada bizim için yapılacak bir şey kalmadı. Ve şöyle, isteksizce bir selam vererek oradan ayrıldı.
Mustafa Kemal Paşa otomobilde uzun bir süre yatışmadı:
- Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları malî dayanaklarından, vakıflardan, yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu topraklar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar.
Mustafa Kemal, Anadolu topraklarında, şimdi gördüğümüz dinç, sağlam delikanlıları askerden kaçıran 17 bin medrese bulunduğunu söyledi. Bu tam bir kolordu demekti.
Medrese öğrencilerinin şimdiye kadar niçin askere alınmadıklarını sormam üzerine Mustafa Kemal, bunların askere alınmaları için gerekli emrin verilmiş olduğunu söyledi.
Bu inkılapçı adım, subaylar arasında büyük bir sevinç yaratmış ve bu olay son günlerin en çok üzerinde durulan konusu haline gelmişti”.
Kaynak: Semıyon Ivanovıç Aralov, bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Yorum Gönder