10 Aralık 2021 günü aynı kültür merkezi salonundaki törene CHP Milletvekili Bülent Kuşoğlu, dernek üyeleri ve öteki misafirlerin katılımları ile çeşitli konuşmalar sırasında TTB Başkanına plaket ve ödül verildi. Açılış konuşmasını yapan SDD Genel Başkanı Sami Doğan yaptığı açılış konuşmasında İnsan haklarının tarihsel sürecini, insanlık için önemini belirtirken şöyle dedi:
SDD olarak biz her yıl, insan hakları konusunda yaptığı çalışmalar ve mücadeleleriyle öne çıkan kişi veya kuruluşlara yönetim kurulu kararıyla SDD insan hakları ödülü vermekteyiz. SDD 2021 yılı SDD nin insan hakları ödülünün oy birliği ile Türk Tabipler Birliği (TTB) ne verilmesini kararlaştırmıştır. TTB insan hakları konusundaki duyarlılığı, insan haklarından taviz vermeyen duruşu ve mücadelesiyle tüm kamuoyunun vicdanında yer edinmiş çok değerli bir meslek örgütümüzdür. 2022 yılından itibaren herkesi etkileyen pandemi (salgın) döneminde en büyük yük ve sorumluluk sağlık çalışanlarımıza düşmüştür. İnsanüstü büyük bir mücadele büyük bir özveri ile yerine getiren sağlık emekçilerimizden çok sayıda kişinin salgından etkilenerek görevleri başında hayatlarını kaybettikleri bir gerçektir. TTB bu süreçte tüm engellemelere karşın en önemli yaşam hakkı olan büyük bir mücadele vermiştir. Bu yılki ödülü meslek ödülü olarak yaşam hakkı için verdikleri mücadele ve pandemi dönemindeki özverili çalışmaları nedeni ile tüm sağlık emekçileri adına TTB ne vermekten onur duyuyoruz.
2023 sürecine giderken tek adam rejiminin demokratik bir şekilde sonlandırılması ve yeniden güçlü bir parlamenter sistemi kurulması için biz SDD olarak da yılmadan, korkmadan umudu büyüterek çalışmalarımıza devam edeceğiz”.
“Hakikaten sıkıntılı günlerden geçiyoruz, Türkiye’de kuruluş, kurtuluş mücadelesine katılmamış bir zihniyetin temsilcileri 20 yıldan beri iktidarda olmasının çok önemli bir etkisi var. Bunlar ne kurtuluş ne kuruş mücadelesine katılmış değiller hep eleştirdiler Cumhuriyetimizi, 80 yıl eleştirdiler. Cumhuriyetin çok önemli katkısı onlara iktidar şansı verdi 20 yıldan beri de iktidardalar. Ekonomi ile de büyük sıkıntılar var, teknolojideki bir değişim sürecindeyiz. Çok önemli bu değişimde hangi yöne doğru evrilecek bunları bilemiyoruz, dünya bilemiyor, bundan büyük sıkıntılar var. Küresel güçlerin dünyada büyük mücadelesi var; o mücadele içinde Türkiye’nin büyük konumu var, jeo politik olarak, o mücadele Türkiye’ye yansıyor. Hepsi bir araya geldi maalesef çok sıkıntılı karanlık günlerdeyiz, ancak umutsuz olmamız lazım. Sosyal demokrasi bunun için var. Sosyal demokrasi büyüme ve kalkınmadan önce insan önceliklidir, önce insana değer verir, insanın rahatı, huzuru mutluluğu olmasıyla uğraşır.
İnsan haklarıyla ilgili önemli bir gündeyiz. Her şeyin tüketildiği bir toplumdayız, tam bir tüketim toplumu olduk. Maalesef çok önemli değerleri de tüketiyoruz, çok önemli konuları da tüketiyoruz. İnsan hakları çok önemli bir konu bu da 73. Yıl gelip geçecek, geçmememiz lazım, ne kadar önemli olduğunun farkında olmamız lazım. Bunun ne kadar önemli olduğunu gelecek kuşaklara bildirmemiz lazım. AİHM de Rusya’dan sonra en fazla davası olan biziz ama, ne mutlu ki hakkımızı aralayabiliyoruz, diğer toplumlar gibi, böyle hakkının bile olduğunun farkında olmayan toplumlar var. Öyle değiliz, Türk toplumu olarak biz, bir taraftan da farkındalığı yüksek aklı başında insanların olduğu Atatürk Cumhuriyetinin yetiştirdiği kişiler olarak bunun farkında olan insanlarız. Onun için umutsuz olmamamız lazım. Bu mücadeleyi veriyoruz, bu mücadele içerisindeyiz ve başarılı olacağız. Bu karanlıkları yırtacağız, bu karanlıkları hep birlikte dağıtacağız”. (Alkışlar) “Bu tabi ki siyasetin işi. Bunlarla uğraşacağız ama hep beraber sizin gibi Atatürk Cumhuriyet çocuklarıyla, kuşaklarıyla birlikte olacak.
İnsan haklarıyla ilgili olarak, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde “bütün insanların eşit olduğu aynı hakka ve haysiyete sahip olduğu yazar ve devletlerin görevi bu eşit olmayı devam ettirebilmektir. Doğuştan olan bu eşitliği de devletlerin görevi de devam ettirmektir. T.C. için de en önemli görev budur. Bu dönemde maalesef bu haklar, bu haysiyet eşitlik sağlanabilmiş değildir, bu iktidar tarafından. Ama bu mücadeleyi vereceğiz, rahmetli Ecevit, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bizim için kanundur” demişti. Kanundur, biz o kanunu yerine getireceğiz”.
“-Nazım Hikmet’in yaşamaya dair sözünü bilirsiniz, yaşamayı ciddiye almak üzerine ve beyaz önlüğümüzle bir de laboratuvarda insanlık için ölmenin de aslında ölümü ciddiye almaya dair olduğunu hepimiz biliriz. Evet meslektaşlarımız tüm sağlık çalışanları yaşamı ciddiye aldıkları için özveriyle çalıştılar ve özellikle de bir pandemi döneminde 523 sağlık çalışanını ne yazık ki bu pandemide kaybettik ve bu özverinin sonucu yaşamı ciddiye aldıkları için kaybettik. Yaşamı ciddiye aldığımız için bu yaşamanı ne kadar az olduğunu göstermesi açısından aldığımız en kıymetli ödüllerden birisi, gerçekten hepimiz için çok anlamlı. Özelikle İnsan Hakları günüde bunu alıyor olmamızdan da başka bir anlam taşıyor. Yaşam hakkını bu salgın sürecinde ciddiye almayanlar, milli mücadele gütmeyenler ve uygun denetlemeler yapmayanlar gerçekleştirdi. O nedenle biz de sağlık meslek örgütleri olarak, sağlık meslek örgütü sendikası İnsan Hakları örgütleri İnsan Hakları Derneği olark bugün bir suç duyurusunda bulunduk. Yaşam hakkı ihlalinden sorumlu oldukları için Sağlık Bakanlığından, Çalışma Bakanlığından ve Sosyal Güvenlik Bakanı hakkında ve ne yazık ki sistemin değişmesi ile birlikte salgın konusunda sorumlu kılınan Cumhurbaşkanlığı gıda kurulluları hakkında bunun hep beraber takipçisi olacağız ve sorumluluklarımda bu salgında sorumlulukları nedeni ile hesap vermelerini çalışacağız. Bu anlamlı ödülü TTB meslek örgütümüz meslektaşlarımız adına SDD ne teşekkür ederiz.
uSDD kurucu başkanı Av. Kemal Akkurt’un İnsan Hakları sunumu (özet)
İnsan Hakları Evrenseldir-
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edildiği 10 Aralık 1948’den bu yana 73 yıl geçti. Ancak bildirgenin istediği insan hakları düzeyinin çok uzağındayız.
İnsan hakları, ulusal değil, ulusal üstüdür. Gerek uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi mahkemeler de ulusal üstüdür. Bu nedenle, insan hakları ihlallerinin yaşandığı ülkeler, “Bu benim iç işimdir, kimse karışamaz” diyemez. Yaşanan insan hakları ihlallerine karşı, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, demokrasiden ve insan haklarından yana olan kuruluşların müdahalesi, iç işlere karışmak olarak görülemez. Bu durum, insan haklarının evrensel niteliğinin sonucudur.
Sistematik Sorun
AİHM’nin her yıl yayımladığı istatistiklere göre, insan haklarını en çok ihlal eden ülkelerin başında Türkiye geliyor. En fazla ihlal kararı da haksız ve usulsüz tutuklamalarla ilgili. AİHM’ye göre Türkiye’de tutuklamalarla ilgili sistematik ve yaygın bir sorun var. Bu sorun da kısmen yasalardan, ama daha çok uygulamalardan ve yargının işleyişinden kaynaklanıyor. Bu sonuçlar, hükümetin AİHM ilkelerine uyum sağlamak için gereken çabayı göstermediğini de ortaya koyuyor. Son yıllarda yazarlara, düşünürlere, gazetecilere, siyasetçilere ve insan hakları savunucularına karşı yoğunlaşan usulsüz aramalar ve tutuklamalar nedeniyle de Türkiye’nin AİHM’de mahkûm olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
Dünya’da 70 ülkede insan hakları uygulamalarını izleyen İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) her yıl hazırladığı insan hakları raporlarında, polis ve savcılık sorguları ile mahkeme dosyalarından hareketle, Türkiye’de polisin aşırı güç kullandığı, başta yaşama hakkı olmak üzere, işkence ve kötü muamele konularında ülkemizin insan hakları karnesinin Avrupa ülkelerinin tamamından daha kötü durumda olduğu vurgulanıyor.
Uluslararası İş Birliğinin Önemi
Şubat 2009’da Ankara’da, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ve Avrupa Birliği Komisyonu tarafından ortaklaşa düzenlenen “Kolluk Kuvvetlerinin Güç Kullanımı” başlıklı uluslararası bir seminer düzenlenmişti. Avrupa Birliği’nden, Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den çok sayıda hukukçu, insan hakları uzmanı, Emniyet müdürü, jandarma ve subayın katıldığı seminere, ben de Türkiye Barolar Birliği’ni temsilen katılmıştım. İki gün süren seminerde, Türkiye’nin insan hakları sorunları ve uygulamadaki aksaklıklar masaya yatırılmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı Rıza Türmen de seminerde Avrupa İHM’nin uygulamalarını anlatarak Avrupa ve Türkiye ili ilgili verilen örnek içtihatları anlatmıştı. Benim de uygulamalar konusunda kısa bir sunumum olmuştu. Türkiye, insan hakları alanında 2009 yılının da çok gerisine düşmüştür.
İnsan hakları çalışmalarında tek yol gösterici; BM Genel Kurulu’nda 9 Aralık 1998 tarihinde oybirliği ile kabul edilen “BM İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi” ve ekleridir. Türkiye’nin de imzaladığı bu bildirge ile ülkelerin görevi, insan hakları savunucularını korumak ve bu kişilere karşı olası eylemleri engellemektir. Yani işlerini kolaylaştırmaktır. Ülkemizdeki uygulamalar ise tam tersine işlemektedir.
Bildirgeye göre, taraf devletlerin özellikle ırk, renk, cins, dil, din, politik ve diğer düşünce, ulusal ve sosyal köken, mülkiyet, soy ve tüm diğer durumlara dayanan ayrımlar gözetmeksizin, uluslararası toplumun tüm üyelerinin, birlikte ve tek tek, herkes için insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirme ve teşvik etme yönündeki önemli yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir. İlaveten, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi için uluslararası işbirliği yapmanın önemi de vurgulanmıştır.
Devletin Sorumluluğu
İnsan hakları ve temel özgürlükleri koruma ve geliştirme konusunda temel sorumluluk ve ödev, devletlere düşmektedir. Bildirge ile devletler, bireylerin, grupların ve derneklerin insan hakları ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirme ve bu hakları ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtma hak ve sorumluluğuna sahip olduklarını taahhüt etmişlerdir. Uluslararası sözleşmelere ve mevcut anayasaya rağmen, devletin şiddet içermeyen barışçıl etkinliklere müdahale etmesi, soruşturmalara ve yargılamalara meydan verilmesi, tek başına insan hakları ihlalidir.
İnsan, haklarıyla birlikte insandır. Bu nedenledir ki insanlık tarihinde insan haklarının her koşulda korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmaları engellemek mümkün olmamıştır. Çünkü insan hakları, günü geldiğinde bu hakları ihlal edenlere de lazım olacaktır...”
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/insan-haklari-evrenseldir-av-kemal-akkurt-1891489
Yorum Gönder