Türkiye’m; ülkem yanıyor, partili Cumhurbaşkanı nerelerdesin, eyimisen, hoş musan, vicdanın rahat mı. huzurun yerinde mi?
Merak içindeyiz, Türk Halkı olarak!
Hiç değilse halkın karşısına çıkarak, Ey KILIÇDAROĞLU, Ey Ca-He-Pe, Ey vesayetçi eski Türkiye diyerek, yalandan da olsa, yangına bir bahane ve sorumlu bulmanı, kükreyen sesini duymak isterdik.
Veya, o yetkilerini, kudretini, gücünü ve otoriteni kullanarak, gece yarısı bir kararname çıkarıp, ülkemizi ve ciğerlerimizi yakan yangınlara hadlerini bildirmeni, bir çırpıda sönmelerini ve yok olmalarını sağlamanı isterdik doğrusu(!)
Partili Cumhurbaşkanı; bu ülkeyi, saraylarının duvarlarının ardına çekilerek ve gizlenerek, tek yanlı aldığın kararlarla yönetemiyorsun. Artık, bu gerçeği kabul etmelisin.
Aslında, bu koşullarda tek başına ülkeyi yönetmen, mümkün de değil.
Dünyanın en akıllı ve dirayetli adamını da getirsek, devletin tüm erklerinin tek kişiye bağlandığı, tüm yetkilerin tek kişide toplandığı, atanmış bakanların dahi, söze ve icraata başlarken, besmele çeker gibi, Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla diyerek söze başlamaları, tüm gerçekleri ortaya sermektedir.
27. Mayıs Darbesinin armağanı 1961 Anayasası sayesinde ülkemizin kazandığı Anayasa Mahkemesi de olmasa, nefes alamayacağız, adaletsizlikten adeta boğulacağız.
1961 Anayasasının getirdiği sonradan kaldırdığınız Devlet Planlama Teşkilatı ve Müsteşarlığı vardı, bu ülkede bir zamanlar.
Devlet Planlama Teşkilatı; uzman kadrolarıyla, yanılmıyorsak beşer yıllık kalkınma planları hazırlarlar ve ülkenin kalkınması, üretimin ve milli gelirin artması, devlet imkanlarının eşit ve toplumun ihtiyaçlarına uygun olarak dağıtılıp kullanılması için yapılması gereken yatırımlar, öncelik sırasına göre yapılır ve ülkenin; fakir halkının vergileriyle oluşan hazinesi, çarçur edilmezdi.
Devlet Planlama Teşkilatını yok ettiniz, ülke plansız ve programsız yönetiliyor ve yatırımlar; yandaş mütahit ve vakıflara ve onlar üzerinden AKP'ye rant devşirme amaçlı olarak, ülke ve halk yararına değil, partinizin ve yandaş mütahit ve vakıfların yararına seçilerek, ihale yasalarında yaptığınız değişikler sonucu, yarışma ve rekabet ölçütü aranmadan, istediğiniz yandaş üç beş mütahitlere peşkeş çekiliyor.
Ülkenin hazinesi; üretime, artı değer yaratmaya değil, tüketime, betona, yollara, köprülere, inşaatlara, tünellere harcanıyor, yap işlet devret yöntemiyle ve mütahitlere verilen kar garantileriyle; ülkenin parası, geçilmeyen yollar, köprüler, tüneller ve uçulmayan havaalanları üzerinden, yandaşlara ve dolaylı olarak AKP'ye hortumlanıyor.
Ülkenin kar eden ve henüz özelleştirilmedikleri için elde kalan üç beş güzide kurumu da, Sayıştay ve Meclis denetimine tabi olmayan Varlık Fonu adı altında kurduğunuz fon bünyesine alınarak, Sayıştay ve Meclise hesap vermekten kurtulmanın önü açılıyor.
Biz buradan soruyoruz, bir devlet iktisadi kuruluşunun gelir, gider ve harcamalarının, Meclis ve Sayıştay denetiminden kaçırılmasının ve hesap vermekten kaçılmasının sebebi ne olabilir, kendisine ve dürüstlüğüne güvenen, yolsuzluk yapmayan bir yönetim, niçin hesap vermekten ve denetlenmekten korksun ki?
Sayın Partili Cumhurbaşkanı; ama, iş başındaki iktidarınız, hesap vermekten korktuğu için, devleti ve kurumlarını Anonim Şirket gibi yönetmeyi, kendisine iş sayıyor.
Aslında, Devlet Planlama Teşkilatının olmamasına rağmen; Anayasanın 166. maddesine göre, Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak amacıyla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir.
Anayasanın 166. maddesinin bu amir hükmüne göre, Cumhurbaşkanına istişarî nitelikte görüş bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur.
Kalkınma planlarında; millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.
Neymiş efendim; Anayasanın 166. maddesi ne diyormuş?
Anayasaya göre hazırlanması zorunlu olan Kalkınma Planlarında;
Millî tasarrufu ve üretimi artırıcı,
Fiyatlarda istikrarı,
Dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı,
Yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür,
Hepsinden de önemlisi,
Yatırımlarda;
Toplum yararları ve gerekleri gözetilir,
Kaynakların verimli şekilde kullanılması, hedef alınır.
Şimdi, gelelim onca ormanımızın, orman içi canlıların yanarak yok oldukları, insanlarımızın öldüğü, insanların mal ve canlarının, ekonomiye katkı sunan hayvanlarının zarar gördükleri, ülkemizin kaçınılmaz kaderi olan ve her yaz, şu veya bu sebeple tekrarlanan orman yangınlarının çıkmaması veya çıktıktan sonra, fazla bir zarara yol açmadan söndürülmelerinde, toplum yararı yok mudur, ülke kaynanalarını kullanarak yapılacak olan harcama ve yatırımlarda; ülkenin doğal zenginliği olan ve her yaz tekrarlanan orman yangınlarını acilen söndürmek için yeteri kadar yangın söndürücü uçak alımlarına yapılacak olan yatırımlarda, toplum yararı ve gereği yok mudur, sayın partili Cumhurbaşkanı?
Ama, size göre, orman yangınlarını söndürmek ve milli servet ve canlarımızın yok olmasını önlemek için yeteri kadar yangın söndürme uçağı alınmasında, kaynaklarımızın bir bölümünün buraya harcanmasında toplum yararı yokmuş ki; elimizde yeteri kadar yangın söndürme uçağını barındıran bir filoya sahip değiliz.
Allahtan korkun, 19 yıldır ülkeyi tek başınıza yönetiyorsunuz.
Biz, boşuna yazıyoruz, söyleniyoruz, bunun bilincindeyiz. Ama, ülkemizi sevdiğimiz için, bir aydın sorumluluğu içinde, yine de yazmaya ve sormaya devam ediyoruz.
1150 odalı lüks sarayları, lüks otel haline getirilen onlarca atıl bekleyen makam uçaklarına sahip olmayı, ülkenin itibarı kabul eden bu zihniyet ile boğuşmanın bir anlamı yok aslında.
Son çıkan ve halen yer yer devam yangınların hepsi, yüreğimizi çok fazla yaktı ve çok üzüldük.
Ancak, 1960-63 yılları arasında yaşadığım, çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği, o tarihlerde, 3000 nüfuslu, elektriğinin dahi belediyenin gece 24. 00 de sonlanan jeneratöründen elde edildiği, polis teşkilatının dahi bulunmadığı, Ortaokul öğrenimini yaptığım, hala birçok dost ve arkadaşlarımın yaşamakta oldukları, rahmetli babamla birlikte, o güzelim buz gibi suyu olan ırmağından, yaz aylarında, her gün onlarca alabalık tutup akşam yemeklerinde tükettiğimiz, o tarihlerde (1960-63) küçük bir köy ve sadece yabancı turistlerin uğrak yeri olan, bir tarih kenti olarak değer ifade eden, şimdilerde bir panayır yerine dönerek tanınmaz bir hal alan Side'sinde yüzmeyi öğrendiğim ve yaz günlerinde her gün gidip geldiğimiz, tarihi Side'sini; ülkemize ve Dünya'ya tanıtan ve meşhur olmasında büyük emeği bulunan, anneannem tarafımdan yakın akrabam olan, Bodrum Halikarnas balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaç'ın kardeşi olan Suat Şakir KABAAĞAÇ amcam ile birlikte, benim; dalgalara dayanamayarak midemin bulanıp çoğu kez geri dönmek zorunda kaldığımız balık avlarına çıktığımız, sofrasında güzel yemekler yiyerek hoş vakitler geçirdiğimiz, ikinci memleketim güzelim MANAVGAT yangını beni çok üzdü ve orman yangınlarını söndürmek için elzem olan gerekli uçak filosuna ayırması gereken devlet kaynaklarını yandaşlara peşkeş çeken ve kendi lüks ve şatafatında, partisinin yararında kullanan, tüm bu zorunlu ihtiyaçlarımızı düşünmeden Kanal İstanbul denen akıl dışı projeyi, halkımıza inat hala yapmak için çabalayan partili Cumhurbaşkanına gerçekten öfkem çok fazla.
Geçmiş olsun; MANAVGAT, Mersin, Adana, Marmaris, Didim, Köyceğiz, Milas, Bodrum ve diğer, ormanlarıyla yanan kentlerimiz ve değerli insanları.
Güner Yiğitbaşı
30/07/2021
Hukukçu
Yorum Gönder