Tutuklamanın Ceza Değil Geçici Bir Emniyet Tedbiri Olduğu Unutulmamalıdır

Öncelikle şu bilinmelidir ki; tutuklama bir ceza değildir. Tutuklama, ileride verilmesi muhtemel bir cezalandırma kararının peşinen infazına başlamak

Tutuklamanın Ceza Değil Geçici Bir Emniyet Tedbiri Olduğu Unutulmamalıdır
Ülkemizde,  herkesin çok iyi bildiklerini zannettiği,  ancak ve maalesef bazı hukukçuların dahi tam anlamıyla bilemedikleri bir müessesedir,  tutuklama. 

Öncelikle şu bilinmelidir ki; tutuklama bir ceza değildir. 

Tutuklama, ileride verilmesi muhtemel bir cezalandırma kararının peşinen infazına başlamak, infazı garanti haline getirmek de değildir. 

Asıl olan tutuksuz yargılanmak olup, tutuklama;  maddi hakikate ulaşabilmek için geçici olarak öngörülen, şüpheli ve/veya sanığın adaletten kaçmasının ve/veya delillerin yok edilip karartılmasının önlenmesine yönelik, geçici bir tedbirdir, geçici bir önlemdir. 

Ülkemiz mevzuatında; yasal  koşulları mevcut olsa dahi, hakimi bağlayıcı mecburi tutuklama yoktur. 

Hakim,  tutuklamanın yasal koşulları mevcut olsa dahi, şüpheli ve/veya sanığı tutuklamayabilir. 

Tutuklu yargılanmak istisnaidir. Ana kural tutuksuz yargılanmaktır. 

Tutuksuz yargılanmak, tutuklama müessesesinin amacına ve ruhuna uygun bir uygulamadır. 

Tutuklamanın ön ve ek koşulları olmak üzere iki ana koşulu vardır. 

Tutuklamanın ön koşulu olan; kuvvetli suç şüphesinin varlığını ortaya koyan somut delillerin var olması, tutuklamanın olmazsa olmaz,  ana ve temel koşulu ve  kuralıdır. 

Tutuklamanın ek koşulları ise; 

Kısaca, şüpheli ve/veya sanığın kaçma ihtimalinin bulunması ve delilleri yok etme ve karatma ihtimalinin ve tehlikesinin bulunmasıdır. 

Öncelikle, bir suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesini ortaya koyacak somut deliller, yani ön koşul olacak ki; tutuklamanın ek koşullarının da var olup olmadığı araştırılsın. 

Kuvvetli suç şüphesinin varlığını ortaya koyan somut deliller yoksa, tutuklamanın ek koşulları zaten yok demektir. 

Bazı hakim ve savcılar dahil, bazı hukukçular,  tutuklamanın olmazsa olmazı asli ve ön koşulu  ile bu ön koşulun varlığı halinde araştırılması gereken ek koşullarını,  birbirine karıştırmaktadırlar ve şüpheli ve/veya sanığın kaçma ihtimalinin, delilleri yok etme ve karartma ihtimalinin varlığını gerekçe yaparak,  tutuklama kararı vermektedirler. Bu yanlış bir uygulamadır. 

Ülkemizde göz ardı edilen bir gerçek de şudur;  sanıldığı gibi, tutuklu yargılanan kişi mutlaka ceza alacak, tutuksuz yargılanan da mutlaka beraat edecek değildir. 

Ülkemizde hakimlerimizin sıkça yaptıkları, tutuklamanın kötüye ve amacı dışında kullanılmasına neden olan bir hata da şudur; tutuklu yargılanan kişinin mevcut delil durumuna göre, çok muhtemel bir mahkumiyete doğru gittiği ve tutuklu kalınan sürenin de muhtemel cezayı henüz karşılamadığı gözlemlendiğinde,  tutuklamanın ek koşulları olan kaçma şüphesi ve delillerin karatılması ihtimali kalkmış dahi olsa,  tutukluluk hali evam ettirilerek, tutuklama muhtemel bir cezanın peşinen infazına dönüştürülmekte ve ceza henüz kesinleşmeden, cezanın infazı garanti altına alınmaktadır. 

Uygulamada hakimlerin sıklıkla yaptıkları bir hatada şudur; bazen deliller henüz tam olarak toplanmamış olabilir. Henüz toplanacak delil mevcut olabilir, ancak henüz toplanmayan delil, resmi bir kurumdan beklenen bir rapor veya benzeri bir delil ise, bu delilin sanık tarafından karatılması ihtimali asla yoktur, zira sanığın tahliyesi halinde, devletin resmi bir kurumuna, örneğin emniyet müdürlüğüne nüfuz etme ve onu etkileyerek delil karartma ihtimali asla yoktur. 

Meclisten geçen ve yasalaşan 4. yargı paketi ile Ceza Muhakemesi Kanununun,  katalog suçlara ilişkin 100. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; ”aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,  tutuklama nedeni var sayılabilir hükmüne; ”suçların işlendiği hususunda” kelimesinden sonra “somut delillere dayanan” ibaresinin eklenmesi,  kamuoyunda haksız bir tartışmaya neden olmuştur. 

Katalog suçlar dediğimiz bazı suç tiplerini içinde barındıran 3. fıkrada; birçok suç arasında,  cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçları da yer aldığı için, sanki sadece cinsel suçlarda tutuklamanın zorlaştırılmasına gidildiğine yönelik bir şüphe doğmuş ve bize göre yersiz ve haksız eleştiriler yapılmış ve halen de yapılmaktadır. 

Aslında, ülkemizde en çok işlenen ve sanıkları ve şüphelileri tutuklanarak tutuklu yargılanan suç tipleri,  CMK 100.  maddesinin 3. fıkrasında sayılan katalog suçlarına ilişkindir. 

Katalog suçlardaki tutuklamanın ön koşuluna ilişkin belirsizlik ve bu suçlarda tutuklamanın ek koşullarının var sayılabileceğine ilişkin bir peşin kabul nedeniyle, katalog suçlardan biriyle suçlanan kişiler,  kolaylıkla tutuklanabilmekte ve tutuklama kurumu amacı dışında kullanır hale getirilmektedir. 

Bu nedenle,  katalog suçlara ilişkin olarak,  uygulamada baş gösteren kötüye kullanmanın önüne geçilmesi, tutuklamanın ön koşulunun daha belirgin ve net hale getirilmesine yönelik bu yeni değişiklik,  bize göre yerinde ve çok isabetli olmuştur. 

Hatta,  bu maddede yapılan iyileştirme,  bize göre, eksik kalmıştır. Asıl yapılması gereken,  katalog suçlar ayrımının tamamen kaldırılması ve bu suçlarda da, diğer suçlarda olduğu gibi,  tutuklama kararı verilebilmesi için gerekli olan tutuklamanın ek koşulları olan kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimalinin,  hiç araştırılmadan peşinen var sayılabileceğine yönelik karine getiren  hükmün yürürlükten kaldırılması olmalıydı. 

Cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçları da,  diğer katalog suçlar arasında yer aldığı  için,  kısmi iyileştirme bu suçları da kapsamıştır. Yani, kuvvetli suç şüphesinin varlığını ortaya koyan somut delil koşulu,  bu suçlar için de geçerli hale gelmiştir. 

Şu unutulmamalıdır ki; suçlar arasında,  bir tedbir olan tutuklama nedenlerine ilişkin olarak, bir ayrımcılık asla yapılamaz. Cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı suçları için, tutuklama nedenleri konusunda ayrı bir düzenleme yapılamaz. 

Bize göre, katalog suçlarda da, tutuklamanın ana ve ön koşuluna açıklık getiren; ”somut delillere dayanan “ibaresinin eklenmesi,  yerinde olup, eksik bile davranılmış ve katalog suçlar ayrımına tamamen son verilmemiş ve bir isna olması gereken tutuklu yargılanmayı kural haline getiren, kötüye kullanılmaya çok açık olan  bu garabet hüküm,  CMK da varlığını korumuştur. 

Tutuklamanın geçici bir tedbir olduğunu ve istisnaen uygulanmasının gerektiğini,  tutuksuz yargılanmanın asıl olduğunu,  kimse aklından çıkarmasın, bir gün tutuksuz yargılanmayı ister hale hepimiz gelebiliriz, sakın unutmayınız.  

Güner Yiğiytbaşı

10/07/2021

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget