İnsanlara, kadın veya erkek olarak değil, insan olarak yaklaşmışımdır her zaman.
Bizim toplumumuzda, kişiden ziyade dişi olarak değerlendirilen ve erkeklerle eşit yurttaş muamelesi görmeyen kadınlarımızı ve onların haklarını sürekli savunmuşumdur günlük hayatımda ve yazılarımda.
Ama, geçtiğimiz gün kaleme alıp yayınladığımız “CİNSEL SUÇLARDA GERÇEK ADALETİ SAĞLAMANIN ZORLUĞU “ başlıklı çok uzun son yazımızın bir satırında, bir kız çocuğu için kullandığımız, çoğu okurun dikkat dahi edemediği “kaşar” sözü, mesele yapıldı, hukukçu bayan okuyanlar tarafından. Bir linç edilmediğimiz kaldı.
Demek ki; bu linç kültürü, bizim topluma has bir şey. Kadın olsun, erkek olsun fark etmiyor. Eline fırsat geçen herkes, vur abalıya diye düşünüyor.
Cinsel suçlarda gerçek adaleti sağlamanın zorluğuna ilişkin bu yazımızda; ceza yasamızda bu suçlara ilişkin olarak yer alan bazı çarpıklıklara da değindik.
Bunlardan birisi olarak; ceza yasamızda suç olarak kabul edilen ve takibini de mağdur tarafın şikayetine bağlı tutan küçüklerle, yani on beş yaşını dolduran ama on sekiz yaşını doldurmayan küçüklerle rızaya dayalı cinsel ilişki suçunun, hak ararken bazı mağduriyetlere yol açtığını ve kötüye kullanıldığını izaha çalıştık ve bir hukukçu avukat olarak canlı olarak yaşadığımız bir olayı örnek gösterdik.
Amacımız, kimseyi küçük düşürmek, kimseye kem gözle bakmak değildi.
Bu suç yüzünden, aslında aile ve toplumun günahını çeken küçük çocuklarımızın bir an duygularına ve cinsel dürtülerine hakim olamayarak cinsel ilişkiye girmeleri halinde, ilişkiye giren her iki küçüğün de, bu suçun hem mağduru ve hem de sanığı konumuna getirildiğini, bundan da küçüklerin yarar değil zarar gördüklerini, normal koşullarda, bir suçun bir mağduru ve bir sanığının olması gerekirken, bu suçun aynı anda, iki mağdur ve iki sanık yaratan, taraflarını hem mağdur ve hem de sanık konumuna getiren saçma bir suç olduğunu dile getirmeye ve bu eylemin iki küçük arasında vuku bulması halinde, suç sayılmamasını, taraflardan birinin büyük, diğerinin küçük olması halinde, büyük yönünden suç sayılması gerektiğini savunduk.
Canlı örneğini ve uygulamasını yaşayarak gördüğümüz ve yazımızda yer verdiğimiz somut olayda; biz, ilişkiye giren küçük erkek çocuğun avukatıydık, karşı taraf küçük kız çocuğu şikayetçi idi, her ikisi birbirlerini seven aynı yaşta kişilerdi, erkek çocuk varlıklı bir ailenin çocuğuydu, kızın annesi uyanıktı ve kızını bu aileye gelin vermek istiyordu, bu nedenle bu olayı fırsata çevirmek için bizim müvekkil erkek çocuktan şikayetçi olunduğunu, bunun üzerine bizim de şikayetçi olduğumuzu, küçük kız çocuğunun hak aramaya kalkarken, aynı zamanda sanık konumuna düştüğünü, her ikisini de yargılanarak, hem mağdur hem de sanık konumunda ceza almak zorunda kaldıklarını, bu durumun bizi üzdüğünü, bu yargılamada hakim olsaydık her iki küçüğün de beraatına karar verecek olduğumuzu veya en azından konuyu Anayasa Mahkemesine taşıyacağımızı, somut olayımızda, küçük kızın daha önceden de yine bir küçük erkek arkadaşı ile cinsel ilişkiye girmiş deneyimli bir kişi olduğunu, bizim küçük erkek müvekkilimizin kandırıldığını, kıza nazaran daha masum olduğunu, kızın deneyimli olduğunu belirtmiştik ve belki de amacını aşacak şekilde kızın deneyimli olduğunu belirtmek için kaşar lafını kullanmıştık.
Vay sen misin küçük kıza kaşar diyen diyerek, bazı bayan hukukçular üzerimize çullandılar ve haksız yorumlarda bulundular.
Yazının bütününü, yazılış amacını ve savunduğu ana fikre bakmadan, sen nasıl kaşar yazarsın diyerek bu söze kilitlendiler. Hiç empati yapmak gelmedi akıllara.
Biz; aslında, yazının ve verdiğimiz örneğin bütününde, hümanist bir yaklaşımla, iki küçük arasında vuku bulan rızaya dayalı cinsel ilişkinin suç sayılmasında küçükler adına hiçbir yarar bulunmadığını, küçüğün hakkını ararken aynı zamanda onu sanık yaparak mağdur ettiğimizi, bu eylemin iki küçük arasında vukuu halinde suç olmamasını savunmayı amaçladığımız halde, bu ana fikre bakılmadan kaşar sözü üzerinden, itibarsızlaştırılmaya çalışıldık.
Bizi linç etmeye kalkan bayan hukukçular; aslında, önyargılarıyla cinsiyet ayrımcılığı yapıyorlardı bize karşı.
Hiç fark etmiyor, erkek olsun kadın olsun, Allah kötü insanların şerrinden korusun hepimizi.
Bırakın, cesurca yazanların yazdıklarında mercekle kusur aramayı, yazılanların özüyle ilgilenin ve siz daha iyisini yazmaya çalışın, haksız yere eleştirip linç edeceğinize.
Güner Yiğitbaşı
04/07/2021
Hukukçu
Yorum Gönder