Bizim ülkemizde fiilen kalmamış olsa da, anayasasına göre, hala demokrasinin var olduğu hukuken kabul edilen ülkemizde de, diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi, makamı ve sıfatı ne olursa olsun, herkes haddini bilmek mecburiyetindedir.
Deprem kuşağında olan ve her yıl bir yöresinde ağır depremler yaşayan, evsiz ve barksız kalan yurttaşlara sahip güzel ülkemizin, en yetkili tepe yöneticisiyseniz, biraz utanmasını bileceksiniz.
1999 Marmara depreminden sonra, depremin oluşturduğu yaraları sarmak, evsiz kalan yurttaşları güvenli konutlara kavuşturmak için, özel iletişim vergisi adı altında deprem vergisi getirilmiş ve geçici olan bu vergi, sonradan AKP iktidarı döneminde kalıcı kılınmış ve bugün itibariyle milyarlarca liralık deprem fonu oluşmuştur.
Adı üzerinde, bu verginin getiriliş amacı, deprem.
Deprem vergisi adı altında, fakir halkımızdan dolaylı vergi olarak, adil olmayan bir biçimde toplanan bu vergilerden oluşan paraların; depremde evleri yıkılan vatandaşların ve evleri olası depremlerde yıkılma tehlikesi içeren vatandaşlara, henüz enkaz altında kalarak ölmelerinden önce, onların ölmelerini önlemek için harcanması, çürük evlerin yerine sağlam evlerin inşa edilerek, vatandaşlara verilmesi amacıyla kullanılması gerekirken, bu deprem vergilerinden oluşan paraların, genel bütçe içine katılarak, iktidardaki AKP'nin beton yatırımları için kullanıldığı ve bu paralarla yandaş beton müteahhitlerine kazançlar sağlandığı ortaya çıkmıştır.
Deprem vergilerinden toplanan paralar da dahil olmak üzere, devletin tüm hazinesi; yanlış, öncelikli ve üretime dönük olmayan yatırımlara, AKP iktidarının lüks ve şatafatına, ihtiyaçtan fazla, işe adam değil, adama iş yaratma politikasıyla, yandaşlar tarafından doldurulan devlet kadrolarından, yandaşlara ödenen maaş giderlerine, örtülü ödenekten yapılan ve nerelere gittiği sır olan yerlere harcanarak boşaltılmış olup; şimdi de, devletin bütün kar eden kuruluşları, denetimden yoksun Varlık Fonu adı altında bir havuzda toplanmış, daha önce kar eden kuruluşlar dahi, Varlık Fonu havuzu içinde eriyerek zarar eden kuruluşlar haline getirilmiştir.
İş başındaki iktidar; tüm cumhuriyet kazanımlarını yok edip bitirmekte, ülkeyi yabancı devletlere el avuç açar hale getirmekte, dolayısıyla ülkenin bağımsızlığını yok etmekte kararlı gözüküyor.
İş başındaki İktidar; meclise sunduğu torba yasayla, zenginlerin ödedikleri kurumlar vergisinde azaltmaya giderken, 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçileri, kıdem tazminatı desteğinden yoksun kılmanın hazırlığı içindedir.
İktidarda kaldıkları 19 sene içinde, ülkenin özelleştirmelerle ve toplanan vergilerle oluşan yaklaşık 2. 5 trilyon dolar tutarındaki mali kaynağını harcayarak, ülkeyi dövizsiz bırakan, hazinede para bırakmayan, pandemi ve depremlerde halka avuç açan, iban numaraları göndererek fakir halkın cebine göz diken, iş başındaki iktidar; yandaş müteahhitlere kar garantili yap işlet devret yoluyla yaptırdığı beton yatırımlara, lüks saraylarına, lüks otomobil saltanatına ve sair lüks harcamalarına yeni kaynak yaratmak için; şimdi de, ATATÜRK'ün; yönetimini CHP'ye, getirisini de doğrudan Türk Dil ve Tarih Kurumuna vasiyetiyle bıraktığı İş Bankasındaki hisselerine zorla el koymuş ve bu yolla, ülkemizin en köklü ve karlı özel bankası olan İş Bankasının içini boşaltarak, bu bankamızı da zarar eden kuruluşlar kervanına katmayı ve yok etmeyi planlamaktadır.
Bu siyasal iktidarın; ülke siyasetine ve ekonomisine, ülke insanlarına daha fazla zarar vermeden, seçim yoluyla demokratik olarak ülke yönetiminden uzaklaştırılması, Türk Milleti için, kutsal bir vatan borcu olmuştur.
Bu nedenle; üzümün çöpü ve armudun sapı demeden, tüm muhalefet partilerinin ve seçmenlerinin, Millet İttifakı altında toplanıp tüm güçlerini birleştirerek, ilk seçimlerde, iş başındaki iktidarı, demokratik yolla iktidardan uzaklaştırmaları, vatan severliğin tek ve zorunlu, kaçınılmaz koşulu haline gelmiştir.
Güner Yiğitbaşı
06/11/2020
Hukukçu
Yorum Gönder