Akp Genel Başkanı Sayın Erdoğan'a Açık Mektup

Akp Genel Başkanı Sayın Erdoğan'a Açık Mektup Sayın ERDOĞAN; bu vakitten sonra sizin ve partinizin bu ülkeye yapabileceği en güzel hizmet, erken bir

Akp Genel Başkanı Sayın Erdoğan'a Açık Mektup

Merhaba, iyi pazarlar Sayın ERDOĞAN

Açılımları çok sevdiğinizi çok iyi biliyoruz. 

Duyduk ki; şimdi,  yeni bir açılım kararı almışsınız. 

Ülkemizde,  bir damlası dahi kalmamış olsa da;  demokrasi, yargı, adalet ve ekonomi reformu yapacakmışsınız. 

Reformu kim istemez ki. Sevindirici bir haber ama, 19 yıllık ERDOĞAN deneyimimize baktığımızda, bu habere hiç sevinemiyoruz maalesef. 

Zira, 19 yıllık iktidarınızda edindiğimiz tecrübeler ve bildiğimiz ERDOĞAN;  adalette, yargıda, demokraside ve ekonomide, ülke yararına asla reform yapamaz, bu ERDOĞAN için, olsa olsa ütopik ve  zorunlu bir arzu beyanıdır diyoruz. 

Evet Sayın ERDOĞAN; sizin 19 yıllık tek başına iktidarınızı,  kesintisiz canlı olarak yaşayan ve sizi izleyen bir hukukçu Türk Vatandaşı olarak; sizin bu reformu,  gönülden istemediğinize ve asla başaramayacağınıza, yürekten inanıyoruz. 

“Ayinesi iştir kişinin,  lafa bakılmaz” lafı, size çok uyuyor. 

İnsan; bize göre,  demokrat ve adil doğar. Sonradan kazanılamaz,  demokratlık ve adalet duygusu.  

Siz söylememiş miydiniz,  hem laik ve  hem de Müslüman olunamaz diye?

Siz söylemiştiniz tabi. 

Biz de diyoruz ki; yozlaştırılmış Müslüman olup da, İmam hatip okullarında dini eğitim alarak,  dinin dogmatik ve katı kalıplarıyla ve biat kültürüyle yetişen ve bunu her alanda yaşam tarzı haline getirerek günlük yaşamına ve devlet yönetim anlayışına taşıyan anti laik bir kişi olarak; siz de,  sonradan,  demokrat, adil ve evrensel laik ekonomi ilkelerine sahip bir ekonomi anlayışına sahip olamazsınız. 

Sayın ERDOĞAN; böylesiniz diyerek,  sizi asla ayıplamıyoruz ve eleştirmiyoruz.  Sadece,  Türk Milletinin bir talihsizliği ve 19 yıllık zaman kaybı olarak değerlendirerek, şahsımız ve ülkemiz insanları adına üzülüyoruz. 

Siz, 19 yıllık tek başınıza iktidarınız döneminde; AKP'yi kurarak birlikte yola çıktığınız yakın kadrolarınızı ve çalışma arkadaşlarınızı küstürerek ve kovarak partiden uzaklaştırdığınız, partide yalnızlaştığınız, partide tek adam haline geldiğiniz, AKP'yi;  ERDOĞAN'ın,  tek adamın partisi haline getirdiğiniz, ATATÜRK'ün kurduğu,  demokratik ve laik, hukukun üstünlüğüne dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve devletin kuruluş ilkelerini, kurum ve geleneklerini yok ettiğiniz, T. C.  Devletini, dini esaslara dayalı, İhvancı bir İslam devleti konumuna getirmek için büyük mesafeler kat ettiğiniz, ülkenin yargısını ve adaletini yok ettiğiniz, en başta düşünce ve düşünceyi açıklama özgürlükleri olmak üzere, bu özgürlüklere işlerlik kazandıran basın, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüklerini yok ettiğiniz. ülkenin yaklaşık 2. 5 trilyon dolarlık ekonomik varlığını, kar garantili yap işlet devret yöntemli yatırımlarla, taşa ve toprağa gömdüğünüz, döviz getiren,  üretime ve ihracata yönelik hiçbir yatırım yapmadığınız, bu nedenle dış ticaret açığı yaratarak, Merkez Bankasının döviz rezervlerini eksiye düşürdüğünüz, büyük bir işsiz kitle yarattığınız, vatandaşlarınızı açlığa mahkum ettiğiniz ve ekonomiyi iflas ettirdiğiniz, denizin bittiğini görerek, artık seçim kazanamayacağınızı anlayarak, denize düşen yılana sarılır misali, aslında hiç sevmediğiniz ve barışık olmadığınız halde,  demokrasi, yargı ve adalet alanında ve de ekonomide,  reform yapacağınızı açıklamak zorunda kaldınız. 

Sayın ERDOĞAN;  bu işler,  lafla olmuyor ne yazık ki, siz çok geç kaldınız, bir defa siz yapı ve karakter olarak demokrat değilsiniz, adalet duygunuz maalesef çok zayıf, yargı bağımsızlığına çok yabancısınız. Ekonomi bilginiz tartışılır. 

Faiz neden,  enflasyon sonuç, yani enflasyonun nedeni faizdir diyorsunuz ve kesip atıyorsunuz. 

Sayın ERDOĞAN; enflasyon muhtelifir. Enflasyon; sadece bizde olduğu gibi, talep yerinde saydığı ve hatta talep, üretime nazaran azaldığı halde, Türk parasının kıymetinin, alım gücünün sürekli düşmesi nedeniyle, mal ve hizmetlerin fiyatlarının sürekli artması değildir. 

Arzın, yani üretimin,  talebi karşılayamaması, talebin arzdan, yani üretimden fazla olması nedeniyle, ya da bizim gibi,  dış ticaret açığı fazla olan ülkelerde, dövize bağlı ithalata dayalı üretim nedeniyle,  üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının sürekli artması nedeniyle oluşan fiyat artışlarından kaynaklı enflasyonlarda, faizi sabit tutsanız da fiyat artışlarının önüne geçilemeyeceğini bilmiyor musunuz?

Evet, sürekli artan dövize ve ithalata dayalı üretimlerde, üretilen mal ve hizmetlerdeki fiyat artışlarını, faiz artışına gitmeseniz de önleyemezsiniz. Bilakis, faizi artırırsanız belki insanların tüketim eğilimlerini, yani taleplerini bir oranda kısarsınız ve bu şekilde arz ve talep dengesi oluşturarak fiyatların aşırı yükselmesini, enflasyonu önleyebilirsiniz. 

Sayın ERDOĞAN; yüksek faizlerle alınan kredileri dahi, yerinde üretime ve ihracata yönelik, döviz getiren yatırımlara harcayabilir ve ülkeye döviz girdisi sağlayabilir ve Türk parasının kıymetini ve alım gücünü koruyabilirseniz, fiyat artışlarını ve enflasyonu önleyebilirsiniz. Bunu yapabilmek için, güçlü ve bilgili, liyakatli kadrolara ve Maliye Bakanlarına, Merkez Bankası Bankası Başkanlarına ihtiyaç var, ama siz liyakate değil,  itaata değer veriyorsunuz. 

Sayın ERDOĞAN sizin; faizleri düşük tutmak istemenizdeki  asıl amacınız, üretimdeki maliyetleri azaltmak değil, ülkemizde zaten üretim diye bir şey bırakmadınız ki;  faizleri düşük tutarak, tüketici kredi faizlerini de düşük tutmayı ve tüketime yönelik,  üretmeyen inşaat sektörünün elindeki stokların eritilmesini arzuluyorsunuz.  

Sayın ERDOĞAN demek ki;  faiz neden, enflasyon sonuçtur gibi,  katı bir genelleme yapamazsınız. Bu konuda Merkez Bankasına ahkam kesemezsiniz. 

Sayın ERDOĞAN; ekonomideki başarısızlığın günahını damadınıza yükleyerek,  sorumluluktan kaçamazsınız. Planlı ekonomiye, yatırımları öncelik sırası belirleyerek planlı bir şekilde gerçekleştirmeden, Merkez Bankası Başkanını ve Maliye Bakanını değiştirerek, ekonomide bir başarıya ve reforma imza atamazsınız.  

Aynı şey demokrasi ve adalet konusunda da geçerlidir. 

Özgürlüklerin kısıtlı, şeffaflığın olmadığı, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı toplumlarda demokrasiden bahsedilemez.  Demokrasi, yargı bağımsızlığı ve adalet; birbirlerinin olmazsa olmazlarıdır. 

Demokrasi ve özgürlükler yoksa, yargı bağımsızlığı ve adalet de yoktur. Yargı bağımsızlığı ve adalet yoksa,  demokrasi ve özgürlükler de yoktur. 

Sayın ERDOĞAN; siz demokratik reformdan ne anlıyorsunuz bilemeyiz. 

Bizim bildiğimiz bir şey varsa, en başta düşünce ve düşünceyi açıklama ve basın, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlükleri olmak üzere,  insan hak ve özgürlükleri olmadan,  demokrasi ve demokrasi de reform,  asla olamaz. 

Siz, düşünce ve düşünceyi açıklama, tenkit ve eleştiri özgürlüğünü,  bu ülkede tesis edecek misiniz?

AKP Genel Başkanı sıfatıyla söyledikleriniz ve yaptıklarınız için, sizi ağır şekilde de olsa eleştirenleri, hiç hak etmedikleri halde, Cumhurbaşkanı şapkanızı giyerek,  aslında Cumhurbaşkanına hakaret kasıtları olmadığı halde, haksız bir şekilde Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle yargıya taşımaya devam edecek misiniz?

Siz, bugüne kadar haklarında Cumhurbaşkanına hakaret ettikleri gerekçesiyle, sudan sebeplerle şikayetçi ve davacı olduğunuz 63. 000 kişi hakkındaki davalardan,  feragat edecek misiniz?

Siz, tarafsız ve partili olmayan Cumhurbaşkanlarını hakaretlerden korumak için getirilen ve TCK. nun 299 maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunu,  yasadan çıkaracak bir yaasal girişimde bulunacak mısınız?

Siz, silahsız ve barışçıl olarak anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüklerini kullanarak, iktidarınızın haksız bir uygulamasına, meclise sunduğunuz antidemokratik bir yasa teklifine karşı protesto haklarını kullanan insanların bu özgürlüklerine saygı duyacak mısınız, üzerlerine joplu ve biber gazlı polisleri sürerek orantısız şiddet kullanma alışkanlığınızdan vazgeçebilecek misiniz?

Siz, aralarına kışkırtıcılar karışmış olsa da, genel olarak, barışçıl ve silahsız protesto ve gösteri yürüyüşü ve toplantı haklarını kullanan gezi parkı eylemine katılanlara, yıllar geçmesine rağmen,  hala terörist gözüyle bakmaktan vazgeçebilecek misiniz?

Siz, İstanbul ve Ankara’daki bazı demokratik gösterilerle özdeşleşen parkları,  aylarca polis kordonu altına alarak, bu parklara girişe dahi yasak koyma,  yasakçı anlayışınızdan vaz geçebilecek misiniz?

Siz, anayasal ve demokratik meslek kuruluşları ve Barolar gibi sivil toplum ve demokratik kamu kuruluşlarını,  demokrasinin kılcal damarları, demokratik baskı grupları olarak hazmedip kabul edebilecek misiniz?

Siz, egemenliğin kayıtsız ve şartsız Türk Milletine ait olduğunu ve yasama, yürütme ve yargıdan oluşan bu üçlü  egemenlik hakkının tümüne, tek başınıza kendinizin sahip olduğu Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden vazgeçerek, denge ve denetim sisteminin, kuvvetler ayrılığının geçerli, parlamentonun etkin, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu,  parlamenter sisteme geçişe,  olanak tanıyacak mısınız?

Siz; Kanal İstanbul denen,  ülkemize ve ülke insanına hiçbir yararı olmayan,  önceden pazarladığınız tamamen iç ve dış ranta dayalı ucube projeden kesin olarak vazgeçildiğini,  halkımıza açıklayabilecek misiniz?

Siz, Planlı ve ihtiyaç öncelikli, üretimi, ihracatı ve istihdamı artırıcı bir yatırım politikası izleyebilecek misiniz?

Siz, saraylarda oturma alışkanlığınızı terk edebilecek misiniz, tek sarayla yetinmesini öğrenecek misiniz?

Siz, ihtiyaç fazlası,  depolarda uçmayı bekleyen uçan saraylarınızı satarak,  gelirini hazineye devredecek misiniz?

Siz, örtülü ödenekten, hesapsız ve kitapsız, Cumhuriyet tarihinde görülmemiş fazlalıkta ödemeler yapmaya,  devam edecek misiniz?

Siz, lüks harcamalarınızda,  tasarrufa gidebilecek misiniz?

Siz, Diyanet İşleri Başkanlığını arka bahçeniz olmaktan çıkararak, asıl görevini yapmak üzere, yasal görev sınırlarına çekerek, devasa ödeneklerinde kısıntıya gidebilecek misiniz?

Sayın ERDOĞAN; bu sorulara evet diyemeyeceğinizi, olumlu cevap veremeyeceğinizi, elinizde topladığınız tüm yetkilerden ve aşırı harcamalarınızdan asla vazgeçemeyeceğinizi çok iyi bilmekle birlikte, size bu soruları sormamızın nedeni;  demokrasi, adalet ve ekonomide yapacağınızı söylediğiniz reformun yolunun,  bu sorularımıza vereceğiniz olumlu yanıtlardan geçtiğini, aksi halde hiçbir reform yapamayacağınızı, size hatırlatmaktır. 

Sayın ERDOĞAN; aslında siz, AKP'li olmak, milli bir görevdir demek suretiyle Türkiye Cumhuriyetini,  bir parti devleti olarak ve kendi malınız gibi gördüğünüzü açıkladığınız için, sizden demokrasi, adalet ve ekonomi alanında bir reform beklemenin abesle iştigal ve büyük bir iyimserlik olduğunu çok iyi biliyoruz. 

Sayın ERDOĞAN; yanılıyorsunuz. Ne siz, ne de partiniz, Türkiye Cumhuriyeti için  vazgeçilemez ve milli bir değer, bulunmaz Hint Kumaşı değilsiniz. 

Bu devletin kurucusu, Ulu Önderimiz ATATÜRK dahi, bu fani Dünyadan göçüp gitti ama,  T. C. yıkılmadı ve dimdik ayakta durdu. ATATÜRK; ”Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demek suretiyle, Türkiye Cumhuriyetinin; ayakta kalmak için, kendisi dahil, hiçbir faninin gücü ve varlığına ihtiyacı olmadığını,  açıkça beyan etmiştir.  

Sayın ERDOĞAN; siz artık bu ülkeye hiçbir hizmetinizin olamayacağının çok iyi farkındasınız ama,  iktidardan gitmemek için direniyorsunuz, kendinizi ve partinizi bu ülke için vazgeçilemez olarak lanse etmeye çalışıyorsunuz, ama yanılıyorsunuz. 

Sayın ERDOĞAN; bu vakitten sonra sizin ve partinizin bu ülkeye yapabileceği en güzel hizmet,  erken bir demokratik seçimle,  milletimizle vedalaşmaktır. 

Sayın ERDOĞAN; sağlıcakla kalınız.  

Güner Yiğitbaşı

15/Kasım/2020

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu


Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget