En başta iş başındaki AKP'nin yöneticileri olmak üzere, tüm siyasetçiler; yüz kişiyi aşan insan ölümüyle sonuçlanan İzmir depremini milat kabul ederek, faylar üzerinde bulunan ülkemizin deprem gerçeğini kabul ederek siyaset üretmek ve ülkenin kaynaklarını harcarken ve yatırımlarını yaparken, deprem gerçeğini ön planda tutmak zorundadırlar.
İzmir’in 70 kilometre uzağındaki Sisam adası açıklarında Ege Denizinde vuku bulan 7 şiddetindeki depremin, İzmir ilinin özellikle Bayraklı bölgesinde yarattığı kısmi yıkımın dahi, yüzlerce kişinin ölümüne neden olduğu ve ülke çapındaki seferberliğe ve yardım ekiplerine rağmen, toplam yıkılan on civarındaki evin enkazında dahi, gerekli arama, tarama ve enkaz kaldırma işleminin, aradan geçen beş güne rağmen henüz tamamlanamadığı göz önüne alındığında, 16 milyon nüfuslu ve binlerce konut ve iş yerinin olduğu mega kent İstanbul’da beklenen muhtemel 7. 3 şiddetindeki devasa depremin yaratacağı yıkıntının altında kalacak ve kurtarılmayı bekleyecek olan milyonlarca konut ve insana, zamanında nasıl ulaşabileceklerini, düşünmek dahi istemiyoruz.
İzmir ilinde vuku bulan ve sınırlı bir tahribata neden olan deprem için verilen çabaya rağmen alınabilen yola bakıldığında, muhtemel bir İstanbul depreminde yıkıntılar ve enkaz altında canlı olarak kalmayı başarabilen milyonlarca insanın; kurtarılmayı hayal edip beklerken, yıkılacak olan bina sayısının ve alanının yoğunluğu sebebiyle oluşacak fiili imkânsızlık sonucunda, pisi sisine ölmelerine tanık olmak istemiyorsak, İzmir depremini milat alarak, en başta İstanbul ili olmak üzere, bütün deprem bölgelerindeki konutların gözden geçirilerek gerekli tedbirlerin alınması, kentsel dönüşüme hız verilmesi zorunludur.
İstanbul ili, Türkiye’nin iktisadi hayatı için çok önemlidir. Burada birçok sanayi ve ticaret kuruluşları yer almakta ve bütçe gelirlerinin çoğunu, İstanbul ilinden toplanan vergiler oluşturmaktadır.
Olası bir depremde, İstanbul’un büyük zarar görmesi, ülkemizin toptan zarar görmesi demektir.
Bu nedenle, İstanbul’un maruz kalacağı bir depremden en az zararla ve zayiatla kurtulması, ülkemizin tümünü olumlu etkileyecek, aksi bir durum ise, ülkemizin tümünü olumsuz etkileyerek, ülkemiz için bir felaket olacaktır.
İstanbul'un bir deprem felaketinden zarar görmemesi, tüm ülkemizin yararına olduğu için, İstanbul'u deprem felaketine karşı koruyacak tedbirlere harcanması gereken milyarlarca dolarlık ödeneğin, deprem için alınması gereken tedbirler yerine Kanal İstanbul için harcanarak çarçur edilmesi ve bu kanalın yapılması, ne İstanbul'a ve ne de ülkemizin diğer yörelerine hiç yarar sağlamayacaktır.
Siyasal iktidar; ülkenin bu deprem gerçeğini görerek, aklını başına toplamalı ve bu Kanal İstanbul macerasından kesin olarak vazgeçmelidir.
İstanbul’u yok edecek 7. 3 şiddetindeki olası bir depreme rağmen, devletin mali olanaklarını, deprem için harcamayarak, İstanbul'a ve ülkenin diğer yörelerine hiçbir yararı olmayacak, rant beklentisi içinde olan Katar Şeyhini ve kısıtlı bir yandaş çevresini ve yandaş müteahhitleri memnun edecek Kanal İstanbul için harcayacak olan bir siyasal iktidar; İstanbul’a ve ülkemize, en büyük ihaneti yapmış olacak ve olası depremde canlarını kaybedecek olan milyonlarca insanımızın katili olacaklardır.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve deprem tehlikesine rağmen, ülkenin acil çözümler bekleyen öncelikli sorunlarının çözümüne, azalan üretimine, cari açığının giderilmesine, dış ticaret açığının kapatılmasına, istihdamına en küçük bir faydası olmayacak olan Kanal İstanbul Projesinin yapılması, Anayasamızın planlamaya ilişkin 166. maddesine de aykırıdır.
Anayasamızın 166. maddesinde yer alan planlamayla ilgili hüküm, aynen şöyledir; ”Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir. Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir”
Anayasamızın bu hükmüne göre; siyasal iktidar, sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesine, ülke kaynaklarının verimli şekilde kullanılmasına, yatırım ve istihdamın gelişmesine, toplumun makro yararına, ülke kaynaklarının verimli kullanılmasına katkı sunmayan Kanal İstanbul projesinde ısrarcı olursa, ülkemize ihanetin dışında, anayasanın 166. maddesine de aykırı davranan bir siyasal iktidar olma damgasını yemekten kurtulamayacaktır.
Güner Yiğitbaşı
04/11/2020
Hukukçu
Yorum Gönder