AKP Genel Başkanı açıklamıştı, sözüm ona, hukuk, adalet ve demokrasi reformu yapacaklardı.
Biz de ERDOĞAN'a açık mektup yazarak; asla, adalet, hukuk ve demokrasi reformu yapamayacağını, nedenleriyle açıklamaya çalışmıştık.
Eksik olmasınlar, her zaman olduğu gibi, yine bizi yanıltmadılar.
Öncesinde, Meclis kürsüsünden konuşan ve mutlak dokunulmazlık kapsamında olan KILIÇDAROĞLU'nun beyanlarında suç unsuru bulunduğu iddiasıyla, iktidarın yavru ortağı tarafından yapılan suç duyurusu üzerine, anayasaya aykırı olarak, KILIÇDAROĞLU hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemiyle Ankara C. Başsavcılığı tarafından fezleke düzenlenerek Meclis Başkanlığına gönderilmiş ve bugün de, ”Ya İstanbul, Ya Kanal” diyerek, afiş bastıran ve asan, Kanal İstanbul'a karşı çıkan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı İMAMOĞLU hakkında, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri tarafından soruşturma açılmış ve İMAMOĞLU'ndan yedi gün içinde yazılı savunma istenmiştir. Buna ilaveten de İzmir Büyük Şehir Belediye Başkanına yazı gönderilerek, depremle ilgili açıklamalarda bulunması yasaklanarak sansür getirilmiştir.
Görüyorsunuz, mutlak dokunulmazlık kapsamındaki meclis kürsüsünden yaptığı konuşma nedeniyle hakkında anayasaya aykırı olarak fezleke düzenlenen KILIÇDAROĞLU, hakkında Kanal İstanbul'a karşı çıktığı gerekçesiyle soruşturma açılan İMAMOĞLU ve depreme ilişkin açıklamada bulunması yasaklanan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı SOYER örnekleri, bu AKP iktidarının adalet ve demokrasiden ne kadar uzak olduğunu, reform beyanlarının sadece bir aldatmaca olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Neymiş efendim, Kanal İstanbul projesi, sadece İstanbul'u ilgilendiren yerel bir İstanbul projesi değilmiş, bir devlet projesiymiş, uluslararası hukuku ilgilendirirmiş ve dolayısıyla, bu kanal projesine karşı çıkmak, İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanının boyunu, yetkisini aşarmış, bu nedenle İMAMOĞLU'nun dilini kesmek gerekiyormuş.
Hayır efendim, Kanal İstanbul bir devlet projesi değildir.
Kanal İstanbul, birilerinin, açık söyleyelim, ERDOĞAN'ın, ham bir hayalidir, hırsıdır. Kendisi açıklamıştır, bu konuda videolar vardır, ERDOĞAN; açıkça beyan etmiştir, Kanal İstanbul, ta belediye başkanlığından bu yana gerçekleştirmek istediği, kendisinin hayali olan şahsi bir projesidir.
Olası bir depremde yok olma ile yüz yüze bulunan İstanbul için öncelikli bir proje olmayan, sadece ERDOĞAN'ın hayalini gerçekleştirmeyi ve rantçılara kazanç sağlamayı hedefleyen akıl dışı bir projedir.
Devletimizin yüce menfaatleri için zorunlu olan bir devlet projesi değildir.
Bu proje; bugün var, yarın yok olacak olan geçici bir siyasi iktidarın ve onun başının, bir ihtiras ve hırs projesidir.
Bir projenin stratejik öneme haiz bir devlet projesi olabilmesi için; bu projenin planlanmasının, kapalı kapılar arkasında ve sadece iktidar partisinin dar çevresi içinde değil, iktidarıyla muhalefetiyle, tüm partilerinin aleni ve şeffaf bir şekilde mecliste görüşülüp tartışılması ve gerekirse halkoyuna sunulması gerekir.
Kanal İstanbul için bunların hiçbirisi yapılmamış ERDOĞAN ve yakın çevresi tarafından alınan bir karara dayalı, ayranı yok içmeye, tahterevalli ile gider s. . . . maya sözünü akla getiren, akıl dışı, şahsi hayal ve hırsların tatminine vasıta yapılan iktidar yanlılarına ve yandaş müteahhitlere haksız kazançlar sağlamaya yönelik, ahlak dışı bir rant projesidir.
Kanal İstanbul'un, İstanbul Boğazının trafiğini rahatlatma gibi bir işlevi de asla olamaz.
Kanal İstanbul ile Montrö Boğazlar Sözleşmesinin delinmesi de söz konusu olamaz.
Siyasi iktidar; anlaşmanın tarafı olmayan ve bu sözleşmeden mağdur olan bazı devletler lehine, Montrö Boğazlar Sözleşmesini delmeyi, bu sözleşme ile gelen bazı kısıntıları yok etmeyi düşünüyorsa, avucunu yalar.
1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi; Bulgarlar, Fransa, İngiltere, İrlanda ve Denizaşırı Britanya Ülkeleri, Hindistan İmparatorluğu, Elenler Krallığı, Japonya İmparatorluğu, Romanya Krallığı, SSCB, Yugoslavya Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanmıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türk Boğazlarından geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliğini düzenleyen bir sözleşmedir.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlar üzerindeki bizim egemenlik haklarımızı koruduğu gibi, bir iç deniz konumundaki Karadeniz’in ve kıyısındaki devletlerin güvenliğini de sağlayan ve koruyan Uluslararası bir sözleşme olup, Montrö Sözleşmesiyle getirilen tüm sınırlamaların, olası bir Kanal İstanbul için de aynen geçerli olacağını, aksi halde, boğazlar sözleşmesinin tartışmaya açılacağını, kimse unutmamalıdır.
İMAMOĞLU hakkında soruşturma açılmasına neden gösterilen, Kanal İstanbul projesinin, sadece İstanbul'u değil, Uluslararası hukuku ilgilendirdiğine ilişkin suçlamayı, İMAMOĞLU'na değil, bu kanalı yapmaya karar veren siyasal iktidara ve onun başına yapmak gerekir.
Sayın ERDOĞAN; Kanal İstanbul projesine karar vermeden önce, Montrö Boğazlar sözleşmesini tartışılır hale getirecek olan bu projeyle ilgili olarak, anlaşmanın tarafı olan devletlere danışmış ve onların olurunu almış mıdır ki; bu kanala karşı çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını suçlamaya kalkıyor?
Kanal İstanbul projesi, uluslararası hukuku da ilgilendiren küresel bir proje ise; ERDOĞAN, bu kanalın yapımı için, öncelikle Montrö anlaşmasının tarafları olan ilgili ulusların onayını almak zorundadır.
İMAMOĞLU'nu suçlama gerekçeleri, kendilerinin açığını, kendi ağızlarından itiraf etmelerine neden olmuş ve Montrö Boğazlar Sözleşmesini tartışmaya açmıştır.
Neymiş efendim, İMAMOĞLU; belediyenin kamu kaynaklarını kullanarak, yetkisi olmadığı halde, Kanal İstanbul'a karşı çıkan afişler bastırmış.
Utanın ve utanmazsanız Allahtan korkun. İstanbul Belediyesine ait kamu kaynaklarını, arazileri, yandaş oğlancı ve sübyancı cemaatlere, vakıflara, derneklere bağışlayan ve aktaran İstanbul'un eski AKP'li Belediye Başkanları değil midir?
İMAMOĞLU geldi de, İstanbul Belediyesinin para ve arazileri, yandaşlara peşkeş çekilmekten kurtarıldı.
Birilerini suçlarken adil olamayan, kendilerinin, 6, 5 milyar liralık kamu kaynaklarını, bakanlık bütçelerinden, yandaş cemaat, vakıf ve derneklere peşkeş çektikleri Sayıştay raporlarıyla belirlenen bu siyasal iktidardan adalet beklemek, abesle iştigaldir.
Siyasal iktidarın adalet ve demokrasi reformunu bekleyen saflar, daha çok bekleyecekler, bugünü dahi arayacaklar sanırım.
Güner Yiğitbaşı
16/11/2020
Hukukçu
Yorum Gönder