Halk otobüsünde bir yolculuk ve bir Çingene

Anladım ki, bu adam “Saray”’ın düzenlediği “Roman Çalıştayı”na katılmış, orada Roman vatandaşlarımız gibi ağırlanmış bir Çingene vatandaşımızmış.

Halk otobüsünde bir yolculuk ve bir Çingene
Giden pazartesi saat 12.00 civarında Batıkent Jandarma-Kızılay hattında 220 -221 hat numaralı özel halk otobüsünün birine ilk duraktan bindim. Bu hatta bazen kâh gidişte, kâh dönüşte çok çirkin, bazen garip olaylarla karşılaşıyordum. Bunlardan bazılarına değinerek asıl anlatmak istediğim konuya döneceğim.
Özel halk otobüsü hattındaki kurnazlık
Halk otobüsleri, Kızılay istikametinden Batıkent’e yolunda Bağdat Bulvarında ilerlerken asıl güzergâhı olan 100. Yıl Bulvarına sapmadan, üstgeçide gelmeden biletçi yolculara sesleniyor, “Ostim’in içinde inecek var mı?” diye yolculara bakarak soruyor. Eğer o halk otobüsünün içinde Ostim’in içinde inecek yoksa otobüs Ostim’in içine giden 100. Yıl Bulvarına dönmeden üst geçidin üstünden dosdoğru daha keseden Başkent Bulvarına devamla Jandarma son durağa doğru devam edip gidiyor.
Burada sorun nedir? “Güzergâhıdır” diye, Ostim’in içinde aynı hat numaralı halk otobüslerini bekleyen yolcu-vatandaş, güzergâhında gelmeyen otobüsü uzun süre beklemek zorunda kalıyor, zaman kaybediyor, hakkı kayboluyor. O zaman kısa yoldan Jandarmaya kaçan bu halk otobüsleri kendi asıl hattı olan Ostim’in yolunu takip etmelidirler.
Başka bir garip durum da şöyle, aynı hatta içinde bulunduğunuz otobüsün içinde az kişi varsa, şöyle bir kurnazlık yapıyor; arkadan gelen aynı hat numaralı başka halk otobüsle telefonla temas kuruluyor. İçinde bulunduğunuz otobüsün sürücüleri aynı üst geçide yaklaşırken şöyle bir kurnazlık yapıyor, “otobüste mazot kaçağı var, şu bu arıza var arkadan gelen otobüse binin” deyip yolcuları hurra arkadan gelen otobüse belki tıka basa aktarıyorlar. Vatandaş şikâyet de de etmiyor, bu kurnazlık yolcu aleyhine devam edip gidiyor.
65 Yaş üstündekilere özel halk otobüslerinde yapılan engelleme
Bilindiği gibi 2014 yılında çıkan bir yasa ve yönetmelik gereğince, Türkiye’nin her yerinde 65 yaş üstü vatandaşlar şehir içinde bu tür toplu taşım araçlarından ücretsiz seyahat etmek hakkı getirildi. Yasanın çıktığından hemen sonra iki üç yıl 65 üstü vatandaşları bindirmemek için çok çeşitli yalan ve engeller çıkarırlardı. Ben de bu yolda hemen her gün gidip geldiğim için çok çeşitli, garip ve tuhaf engeller ve olaylarla karşılaştım.  Kâh otobüse bindirmezler, binersin kartını gösterirsin “o bizde geçmez in aşağı, biz o kanunu mahkemeye verdik” vb. Ne yazık ki vatandaş da çoğunlukla bu yalanlara kanıp pek şikâyet etmezdi; ben de tartışmalardan sonra hemen usulüne uygun şikâyet ederdim, o otobüse yasa gereği “tam biletin elli katı ceza” yazılırdı. Şimdilerde artık engelleme yapmıyorlar, ama benim sık sık şikâyet ettiğimi muhtemelen öğrenmiş olmalılar ki, bana bir tuhaf bakarlar, 65 yaş üstü kartımı gösteririm, “gözüme mi sokacağın kartını öte çek” vb gibi kaba davranışlarla karşılaşırdım. Bu doğrultuda buna benzer çok ilginç olaylarla karşılaşmıştım ama asıl anlatmak istediğim konu bu değil.
İşte yazımın girişinde yazdığım özel halk otobüsüne o gün bindim. Bana ters bakanlardan genç bir biletçi kartıma baktı, eline aldı inceledi, ne malum bu kartın sana ait olduğu, nüfus cüzdanını da ver” dedi.Ben de, “fotoğrafım var baksana” dedim.  Biletçi, “olsun nüfus cüzdanına da bakmak istiyorum”dedi. Anladım ki adam bir maraza çıkarmak istiyor, nüfus cüzdanıma da baktı, karşılaştırdı, geri verdi, ben de pasaportumu da vereyim mi”dedim. O başını sallar gibi yaptı, sinirlenmiştim ben de başımı sallar gibi yaptım, 65 yaş üstü ve yaşlı olan bir bey in yanına oturdum.
Yanımdaki adam, sana niye böyle farklı muamele yapıyordedi. Onları hep şikâyet ederdim de ondan dedim. Yanına oturduğum adam şöyle dedi: “Kanun çıkalı dört seneden fazla olmuş, bunlar çeşit çeşit engel çıkarıyorlar, bu işte belediye kabahatli, İstanbul’da bütün halk otobüslerinde kart okuyucu makine taktırmış belediye. Kart okuyucu makine olsa EGO daki gibi biletçiye de gerek kalmaz, herkes statüsüne göre kartını okutur, tartışma da olmaz, dedi.
(Bu yazıyı yazdığım 19.12.18 günü, aynı durakta saat 12.00 de tek olarakbeklediğim sırada bir halk otobüsüne el kaldırdığım halde durmadı 153 e şikâyet ettim)
Çingene Bir Emekli
Yan taraftaki koltukta iki kişilik yer boşaldı, ben de o koltuğa geçtim. Çantamdaki gazetemi çıkardım okumaya başladım. Evden çıkarken, otobüse yetişme telaşı içinde büfeden acele bir gazete çekip çantama sokmuştum. Otobüsün içinde gördüm ki gazetenin ilk sayfası kırış buruş bir hali vardı, düzelterek okumaya başladım. Güzergâhta Bilgi Hastanesini geçtikten sonra boş olan yanıma, 60 yaşlarında tahmin ettiğim zayıf yüzlü hafif sarışın, mavi veya yeşil gözlü Çerkez olduğunu tahmin ettiğim bir adam “selamünaleyküm” diyerek oturdu. Sorduğum soruları tekrar ettirilişinden kulaklarının pek de iyi duymadığını anladım.
Bana:
“-Hemşerim gazetenin eskisini almışsın herhalde, şuna bak gırış buruş olmuş”  dedi. Ben de:
-olsun, yazıları okunsun yeter, dedim. O da hemen,
“-Ya yazıları birileri okumuşsa” dedi. Ben:
- Okunsun yazılar mı eksiliyor, kaç kişi okursa okusun, yeter ki hepimiz bir gazete bir şeyler okuyalım, dedim. Sanki gazeteyi, kitabı birileri okuyunca satır ve sayfaları mı azalacaktı. Adam bir şey diyecek ve demeyecek tavrı içinde baktı, baktı:
“-Nerelisin hemşerim”, dedi. Kendi kendime anlaşıldı, bu gazeteyi okuyamayacağım, diye düşündüm. Cevap vermesem ayıp olacak.
-Kaman’lıyım, dedim. Adama, Kaman nereye bağlı dedim. Düşündü düşündü:
“-Konya’ya bağlı”,dedi. Ben de:
Olmadı, üstat yanlış oldu, dedim. Adam:
“-Haa pardon Niğde’ye bağlı”, dedi. Artık adamı bozmak istemedim, sustum. Adam bana:
“-Nereden emeklisin, dedi. Ben de, emekli öğretmenim, dedim. Adam bir hımm yaptı. Ben de:
-Nereden emeklisin veya nerede çalışıyorsun, dedim, o:
“-Devlet Demir Yollarından (DDY) dan emekliyim”, dedi. Ona:
“-Ne iş yapardın, mühendis miydin” dedim. O şöyle dedi:
“-Ne mühendisi, işçiydim, makasçıydım,  ben ilkokulu bile zor okudum, şu sol başta yeni binen adam bizde mühendisti”. Yanımdaki adam, mühendis dediği adamla selamlaştı, hal hatır sordu uzaktan. Mühendis dediği adama:
“-Nerede ineceksin”, diye sordu, o “mühendis” dediği adama, tamam ben de o duraktan sonra ineceğim, dediğimiz yerde buluşuruz” gibi bir şey söyledi.
Yanımdaki adama, şu Marşandiz”deki çarpışan trenlerin makasçısı gibi mi idin yoksa diye takıldım. Adam:
“-Yok abi, bizim zamanımızda hızlı mızlı trenler ne gezerdi”, dedi.
Bu arada bindiğimiz halk otobüsü Çiftlik kavşağından geçti, “ Beştepe Saray’ına”a doğru yaklaşıyordu. Adam otobüsün içinde bana şöyle dedi:
“-Biliyor musun abi Reis beni bu sarayda ağırladı”, dedi. Ben bunu doğru sanmadığım için, atıyor zannettim. Atmıyorsun, değil mi, dedim. Sonra senin özelliğin nedir de sarayda ağılanıyorsun, diyerek şüphelendiğimi söyledim. Meğer adamın anlattığı doğru imiş. Otobüs ilerlerken, yanımdaki adam dedi ki:
“-Bunun nedeninin şu öte yanımdaki (mühendisi göstererek) “insin sana söyleyeceğim”,  dedi. Acaba ne söyleyecek diye merak ettim. Adam benim duyacağım kadar Saray’da ağırlanmasını açıklamaya devam etti:
“-Abi bir gün Saraydan gelen bir araba beni aramış, beni buldular, bana dediler ki, “evden başka yerlere gitme iki gün içinde mutlaka seni alıp saraya götüreceğiz” dediler.
Ben merak etmeye başladım, ilkokul mezunu garip bir DDY işçisini saraya neden davet ederler diye, düşündüm ve daha çok merak ettim. Yanımdaki adam konuşmaya devam etti:
-Abi iki gün sonra mıydı neydi beni arabayla alıp saraya götürdüler, mükellef bir şekilde ağırladılar”, dedi. Ben şaştım kaldım, bu garibi, bu olağanüstü meziyeti olmayan adamı neden sarayda ağırlasınlar, diye düşündüm, bir türlü kendi kendime açıklayamadım.
Adam kulağıma doğru yaklaşarak, “yandaki mühendis insin sana doğruyu açıklayacağım” dedi. Neyin nesi, bu adam birlikte çalıştığı mühendisten neden çekiniyor, diyerek kendi kendime daha çok bu gizemi merak etmeye başladım.
O arada bindiğimiz halk otobüsü, mühendisin ineceği Gazi Hastanesi durağına gelince,  mühendis inerken yanımdaki adamla “görüşürük” diyerek ayrıldı ve indi. Yanımdaki adam, “dediğimiz yerde buluşuruz” diyerek arkası süre söylendi. Ben kendi kendime, “Allah Allah bu da neyin nesi diye düşünüyordum, otobüs ineceğim Beşevler durağına doğru varırken yanımdaki adam, önemli bir sır veriyormuş gibi kulağıma doğru yaklaştı, gözleri fıldır fıldır sanki dönüyordu, “hocam ben Çingeneyim” dedi.  Ben şaşırdım, o, değil Çingene, bir Hıristiyan da olsa, bir ateist de olsa yanımda Tanrı’nın yarattığı öteki insanlardan hiçbir farkı olmayan bir insandı. Rahatladım, çekincesini anlayamadım.
Anladım ki, bu adam “Saray”’ın düzenlediği “Roman Çalıştayı”na katılmış, orada Roman vatandaşlarımız gibi ağırlanmış bir Çingene vatandaşımızmış. Metroya doğru yürürken kulağımda Aşık Mahsuni Şerif’in şu dizeleri yankılandı durdu:
“Çingene’nin ellerinde kalburu vay vay
Bir elinde kalbur birinde deri vay vay
Bunu seven yok mu insanın biri vay vay
Çingene Çingene hayat sana mengene
Alem oturur kalkar serserisin gene.
“Eşek pastırması sucuk olur mu vay vay
Gelip giden böyle cacık olur mu vay vay
Ey insanlar insan buçuk olur mu vay vay
Çingene Çingene dara düştün sen gene
Çingene Çingene dara düştün sen gene”.
“Mahzuni Çingene adamdır o gene
Adamdır ama neden adı olmuş Çingene
Çingene Çingene dara düştün Çingene
Biçare Çingene Çingene Çingene”.
Mahzuni Şerif  (17 Kasım 1939,Kahramanmaraş Afşin’de doğmuş,17 Mayıs 2002 Almanya Köln’de ölmüştür)

Cevat Kulaksız 


Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget