10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü 70. yılında panelle alındı. Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde 10.12.18 günü düzenlenen etkinlikte, Gönen Köy Ensti

“İnsanı insan yapan isyandır, isyanı tanıyan insan, insan haklarına sahip çıkar”.  Orhan Selen,
Toplumda insan hakları bilinci olmazsa isyan olmaz, isyan, insanı insan yapan olgudur.  Orhan Selen
Bir insan için su ne kadar gerekli ise, bir ülke için de adalet o kadar gereklidir. Yani susuz insan ne kadar yaşarsa adaletsiz insan da o kadar yaşar. Av. Güngör Tanrıverdi’ye
“Cemevi Aleviler için kutsal bir mekândır. AİHM Alevileri haklı buldu. Hüsnü Merdanoğlu
“Atatürk’ün yaptığı bütün devrimleri Kemalizm’in uygulamaya koyduğu bütün devrimleri taban tabana insan hakları ile örtüşmektedir.
Hüsnü Merdanoğlu
“Emperyalizm savaşlarla nüfusu azaltmaya çalışıyor. Prof Dr. Anıl Çeçen
“Helsinki anlaşmasıyla ilk defa Sovyetler Birliği Batı ile ortak bir metni imzaladı. Prof Dr. Anıl Çeçen
“Şu geldiğimiz noktada biz Avrupa’nın dışında bırakıldık”. Prof Dr. Anıl Çeçen
Adil olmayan millet hür de olamaz. E.D.Sieys
 Zayıfların hakkını korumak için konuşmayanlar, köledir. Lovvel

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2
Özgür Sanatçılar Derneği’nin organize ve çabası ile 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü 70. yılında panelle alındı. Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde 10.12.18 günü düzenlenen etkinlikte, Gönen Köy Enstitüsü çıkışlı Emekli İlköğretim Müfettişi Mehmet Ayhan piyanosu ile çaldığı klasik Batı Müziğinin seçkin bestecilerinin eserleri ile geceye ayrı bir renk kattı. Panelde konuşmacı olarak Prof. Dr. Anıl Çeçen, Hüsnü Merdanoğlu, Güngör Tanrıverdi katıldılar. Program sonunda Anıl Çeçen’e ödül ve öteki panelistlere plaketler verildi. Ne yazık ki koskoca salonda izleyici olarak 50 civarında katılımcı vardı.
Özgür Sanatçılar Derneği Başkanı İbrahim Erdem açılış konuşmasında, insanlığın tarihsel sürecinde oluşumu, “savaşlarla birbirini kırmalarından, savaşlardan milyonlarca insan yaşamlarını yitirdi. Uzun bir sürede insan hakkı diye bir hak yeşermemiş, sonra insanoğlu bilinçlenmeye başladıkça insan haklarının önemi ön plana çıkmış”, şeklinde konuşarak giriş yaptı. Gönen Köy Enstitüsü mezunlarından Mehmet Ayhan, klasik batı müziğinden beğenilen parçalar çaldı. Arkasından Hürdoğan Aydoğdu’nun hazırlayıp sunduğu insan yaşamından birçok savaşların acı sonuçları gösterilirken, Ruhi Su sazı ile yürek yakan parçalar söylüyordu.
Panel yöneticisi Orhan Selen, oturuma başlarken, “üzerinde yaşadığımız topraklar insan haklarının en çok çiğnendiği yerdir ve bu coğrafya da en çok çiğnenen haklar da kadın haklarıdır; aramızda konuşmacı olarak bir hanımının olmamasının üzüntüsünü utancını yaşıyorum” dedi. (Salondan alkışlar)
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2

Bu panelin ilk on dakikalık konuşma yazısını bir önceki birinci bölüm yazımızda sunmuştuk. Bu ikinci bölümde de, çok önemli bulduğumuz sunumların konuşmalarını yazıya dökerek veriyoruz, sözlerin dört duvarda salonda kalmaması için, emek harcayarak okuyucularımıza sunmak istedik.
Oturumun ikinci bölümüne geçerken başkan Orhan Selen şunları ekledi: “İnsan haklarının gelişmesi için insanlarda insan hakları bilincinin yerleşmesi lazımdır. Bunun için ta başlangıçta ilkokullardan başlayarak okullarda insan hakları ders ve konularının işlenmesi okutulması lazımdır. Ben şimdiye kadar ilkokullarda insan hakları dersi verilsin, insan hakları okutulsun” diyene rastlamadım. Toplumda insan hakları bilinci olmazsa isyan olmaz, isyan, insanı insan yapan olgudur. Yeryüzünde sadece koyunlar isyan etmezler, insanı insan yapan isyandır, isyanı tanıyan insan, insan haklarına sahip çıkar”.
Bu ikinci bölümde yine ilk konuşmacı olarak Av. Güngör Tanrıverdi’ye söz verildi. Konuşmasında şunları söyledi:
“-Ben bir cümleyle sözümü tamamlamak istiyorum, bir insan için su ne kadar gerekli ise, bir ülke için de adalet o kadar gereklidir. Yani susuz insan ne kadar yaşarsa adaletsiz insan da o kadar yaşar.
Bir gün bir mahkemeye girdim, mahkemenin arkasında “adalet mülkün temelidir” yazıyor. Oradaki mülk kavramı devlettir, mal mülk değildir. Fakat girdiğimde baktım, o (t) harfi her nasılsa düşmüş aşağıya. Arkada yazmış “adalet mülkün emelidir” demiş. Vallahi hakim Bey, arkadaki yazı daha doğru olmuş şu anda, adalet bu gün mülkün emelidir, arzudur, dolayısıyla bir ülkemizde adalet için elinizden gelen ne varsa top yekun yapacağız. Vicdanlı merhametli çocuklarımız olsun istiyorum. Vicdanlı merhametli gençlerimiz bilginin yanı sıra insan hakkına da, canlı hakkına da saygı duyması gerekir. Hitlerin bir sürü mühendisi vardı, doktoru vardı, jet uçaklarını buldular, çok şey yaptılar ama vicdanları ve merhametleri yoktu. Yani ne kadar bilimsel olursak olalım,  ne kadar eğitimli olursak olalım bu iki unsur olmadıktan sonra ne merhamet, ne insan hakkı olur”.
Başkan-yönetici Orhan Selen, bu bana bir şeyi hatırlattı. İstanbul Sıkı Yönetim Mahkemesinde yargılanıyorum. Hakimin arkasında “Adalet mülkün temelidir” yazısını görünce hakime şöyle dedim, hakim bey arkanızdaki yazıda adalet mülkün temelidir yazıyor, oysa ki mülkün temelinde ülkemizde kan gözyaşı vardır, dedim hakim beni hemen tutukladı”. (Alkış ve gülüşmeler).
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2

Başkan konuşma sırasını Hüsnü Merdanoğlu’na verdi. O da konuşmasında şunları söyledi:
-Bu bölümde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) intikal eden ve oranın büyük dairesi tarafından onaylanan Cemevi konusuna değineceğim, insan hakları bağlamında. Aynı bizim Yargıtay gibi AİHM de büyük dairesi var birtakım kademelerden geçtikten sonra; elbette şunu da söylemem lazım, AİHM sine başvurabilmek için kimi koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunların en önemlisi de iç hukuk kurallarının bitmiş olması, denenmiş olması gerekiyor.
Alevi yurttaşlarımız için cemevi bir kutsal mekândır. Burada lokma bölüşülür, müsahit kardeşliği perçinlenir, ikrar verilir, “topluma, aileme, milletime, memleketime yararlı insan olacağıma” diye. Kulağınıza gelmiştir, Alevi yurttaşlar, espri bağlamında derler ki, “bizim abdestimiz alındı, namazımız kılındı”, Bunun anlamı şudur, “Cemevinde ikrar verdik dürüst insan olacağız”. Olmadı, Alevi de bu toplumun insanıdır, sözünden caydı. İşte Cemevinde onu düşkünler yerinde yargılama yeri de cemevinde yapılmaktadır. Dolayısıyla cemevi Aleviler için kutsal bir mekândır. Gel gör ki, tüm orası tüm “cümbüşevi” diyenler var.
Vatandaşlar 2005 yılında bir grup Ailevi yurttaş Başbakan’a hitaben bir yazı yazıyorlar. Diyorlar ki, “Alevi İslam anlayışına sahibiz, Allahın birliğine, Muhammed’in onun peygamber olduğuna inanıyoruz, Kuran’ın kutsallığından eminiz, din ve vicdan özgürlüğü bağlamında Cemevi İnsan hakları sözleşmesi doğrultusunda iç hukukumuz ve uluslar arası sözleşmeler doğrultusunda cemevi ibadethane olarak kabul edilsin”, bu kadar makul bir istek.
Ancak bu Danıştay’a kadar gidiyor, yerel mahkemenin verdiği kararı da onuyorlar. “Hayır” diyorlar, “burası Cami var iken cemevi bir ibadethane olamaz”. Israr ediyorlar, vatandaşlar, “herkesin düşünce, din özgürlüğü var, genel sağlığa, ahlaka aykırı bir eylem yapılmıyor. Dolayısıyla buranın ibadethane olarak kabul edilmesi gerekir” diye ısrarlarına devam ediyorlar.
Taraflar, idare ve başvuranlar bir noktada anlaşıyorlar. “Alevi inancı kökleri tarihe Türk Tarihine kadar gitmektedir, dolayısıyla farklı bir insan anlayışıdır”. Böyle bir ortak noktada buluşuyorlar ve vatandaş devam ediyor, birinci konuşmamda söylediğim gibi, Suni anlayış bağlamında öğrencilerimiz, gençlerimiz eğitilmiyor bu da bizim Aleviliğin doğru anlaşılmasını önlüyor.
Bu arada hükümet 2009 Haziran 2010 döneminde o aralıkta çalıştaylar düzenlendi, raporlar yayınlandı, buradan da yararlanarak hükümetin buna eğilim gösterdiğini, bir farklılığın olduğunu, dolayısıyla çalıştay düzenlemekle  çözüm aradığını yine dava dilekçelerinde belirtiyorlar. Cemevi sadece kültür merkezi değil, ibadethane olarak tescil edilmesini, onanmasını istiyorlar. Din ve vicdan özgürlüğünden, insan haklarından yararlanmayı doğal hak olarak görüyorlar ve ısrarla bu hakkın tanınmasını istiyorlar ve hükümet diyor ki, “tören ve ayinlerin gerçekleştirildiği yer cemevidir, camilerdir. Türk mahkemeleri cemevini ibadethane olarak kabul etmiyor. “Kaldı ki”, “diyor hükümet, “ceme inşa edilmesi için bir yasaklama da yok”, çelişki oluyor burada. “Mahkemelerimiz hükümetimiz, cemevini ibadethane olarak görmüyoruz, ancak çeşitli zamanlarda açılan cemevlerine ses çıkarmıyoruz” diye bir savunma yapıyor.
Büyük daireye vardığında, diyorlar ki hükümet, “ aşure ve muharrem aylarını istediği gibi kutluyor yurttaşlarımız, dolayısıyla bir tarikattan öte gitmeyen Alevilik için bir ibadethane olarak yer verilmesini uygun görmüyoruz” diyorlar.
Mahkemeye intikal ettiğinde, “başvuranların (Alevilerin) talebi insan hakları ve Avrupa İnsan hakları sözleşmesiyle taban tabana uymaktadır, dolayısıyla ısrarlarında ve davalarında haklıdırlar” diyorlar.
10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2

Yine sözümün başında sözümde bahsettiğim AİHM sinin ilgili maddelerinin ihlal edildiği yönünde karar veriyorlar. Dolayısıyla ilgili mahkeme “Alevi inancının dini mahiyette inkâr edilmesinin mevcut mevzuata aykırı olduğu yönünde iç hukukta ret edilenlerin söz konusu hükümlerle çeliştiğini belirtiyor” ve “yeni toplulukların özelliği kendi inançları doğrultusunda yerine getirilmesi yönünde” de kararını perçinliyor, AİHM si büyük daire; İtiraz edilmeyecek konumundaki Yargıtay konumundaki büyük daire.
Son gerekçeli kararı yayınlanmadı, Yargıtay’ın bir kararında sözünü ettiğim büyük dairenin kararı doğrultusunda Cemevlerinin elektrik giderlerinin de aynen camilerimizdeki gibi devlet tarafından ödenmesini kabul ediyor, etti, geçen hafta böyle bir karar verdi, fakat hala belirsizlik devam ediyor, bir yasal düzenleme olmadı, umarım olur. Evrensel anlamda böyle bağlandı.
Kuran ne diyor?  Hani bu işte referans elbette olmalı, meselenin içinde inanç var. Diyor ki İsra süresinin 70. Ayetinde, “gerçek şu ki biz Ademoğllarını üstün kıldık”. Yani ABD demesine gerek yok. Bu zaten daha önce de denmiş.
Eğer Atatürk’ten bahsetmezsem, insan hakları bağlamında kendimi eksik hissederim. Eğer Atatürk söz konusu olursa 10 dakika yetmez; Atatürk’ün yaptığı bütün devrimleri Kemalizm’ın uygulamaya  koyduğu bütün devrimleri taban tabana insan hakları ile örtüşmektedir.
Burada bir yanlışı da düzeltmek isterim, ya elim yanlış, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin ilk genel sekreteri ve kurucusudur Anıl Çeçen, ben de yıllarca eğitim komisyonu başkanlığını yaptım. Adının Atatürkçü Düşünce Derneği olmaması lazımdır. Biraz haddimi aşarak parantez içinde söyleyeyim, niye? 1934 yılında Atatürk ve diğer Türk vatandaşları soyadı Kanunu ile soyadını almış, 1938 de hakka yürümüştür, dört yıllık süre içerisinde ne Atatürk ne o konuda yazılan hiçbir kitap Atatürkçülükten bahsetmemiştir. Tamamen Atatürk’ün el yazısıyla da Kemalizm’den bahsedilmiştir, kapak hariç. Atatürk’ün şu sözünü söyleyerek burayı bağlıyorum. “Eğer savaş istemiyorsak herkesle barışmalı, yurtta barış, cihanda barış”.
Peki, ne anladık, ne anlatmak istedik, bilgi bir sonuca varırsa bir anlam ifade eder. Kürt vatandaşlarımızı devletimizden ve Atatürk’ten soğutmak çabası içinde olan, Kürk vatandaşlarımızı kardeşlerimizi Atatürk etle tırnak gibidir. Alevi yurttaşlarımızı da Atatürk’ten soğutmak üzere, Almanya b aşta olmak üzere Avrupa devletleri cemevi açmışlar. Her türlü imkânı vermişler ve bakın Türkiye’nin tanımadığı imkânları biz tanıyoruz” diye bir ayırışıma, bir ötekileştirme yapıyorlar, bizim yurttaşlarımıza.
Şu bilgiyi sizle paylaşmak istiyorum, iki cemevinden birbirine gitmeyenler var, birinde Atatürk resmi olduğu için, ülkemizin belli bir döneminde. Bu kadar bir tehlike ile karşı karşıyayız. Ben size diyorum ki lütfen, cemevlerine gidin, önceden itar vermeyen alevi olmayanı, müsavi olmayan cemevine giremez kırsal bölgede. Şimdi kentlere geldik, artık bu engel kalktı, orada şunu göreceksiniz, Allah Muhammed Ali, saz çalarlar (cümbüş) diye suçluyorlar ya, onun adı telli Kurandır, her sözünden ayet anlatmak istenir. Bu bir.
Bir başka konuyu size arz etmek isterim, hiç kimse kötülenmez, sadece ehlibeytin düşmanları olumsuz olarak anılır. Siyaset yoktur orada kötü söz söylenmez. Şu anda Almanya’da Alman emperyalizminin güdümünden kurtulan cemevleri var iken, niye ülkemizde birtakım tezgâhlara Alevi gençlerin düşmesine fırsat verelim. Ben şimdi Orhan Bey’le tokalaşmak istiyorum bakın (elini yumruk yaparak) tokalaşamadım. Çünkü yumrukla tokalaşılmıyor, ikimizin de eli açık olması lazım. Elimizi uzatmamız lazım, ne demek Alevisi Sunnisi, Irak’a bakalım, Suriye’ye bakalım, insanlar eşiyle çocuğuyla denizde boğuluyorlar. Emperyalistlerin ötekileştiren mezhepler bağlamında.
Diyor ki ozan, “İnsan hakta, hak insanda ne ararsan bak insanda her keramet var insanda mademki ben bir insanım”. Bu bağlamda insanca yaşamak için insan olduğumuzun farkına varmayı, farkına varmayanların da farkına varmasını diliyorum”.


10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2
Konuyu toparlaması dileği ile Anıl Çeçen’e söz verildi. Prof Dr. Anıl Çeçen konuşmasında şunları söyledi:
“-Dünyayı kimlerin yönettiği az çok ortaya çıktı, önceleri çok devletlerle karşı karşıya olduğumuzu biz biliyorduk ama şimdi devletlerin ötesinde özellikle küreselleşme sürecinde şirketler çok büyüyünce, şirketlerin egemenliğinde bir dünyaya doğru yönlendiriliyoruz. İşte bu şirketleri yönetenler gelecekte öyle bir dünya düşlüyorlar ki, bu günkü nüfusun yarı yarıya ortadan kalktığı hatta daha da onda bir bile nüfus istiyorlar. Yani bu gün işte yaşadığımız küresel ısınma, çevre sorunları, atmosferdeki kirlenme gibi konulara baktığımız zaman evet sekiz milyar nüfusun çok olduğu söyleniyor. Şimdi sekiz milyar nüfusu çok olduğunu söyleyerek siz insan gerçeğine bakarsanız, insanların olabildiğince fazla sayıda yok edilmesini gündeme getirisiniz ki bunu da Birinci Dünya Savaşı’nda gördük, İkinci Dünya Savaşı’nda da gördük. Şimdi bir üçüncü dünya savaşına bu bölgeyi ve bütün dünyayı sürükleyen egemen güçler küresel sermaye hem petrole, hem enerjiye doyarken egemenyo alanlarına el koyarken savaşlarla nüfusu azaltmaya çalışıyorlar.
Bu gün savaşla nüfusun azaltılmasına yönelik bir dünyada yaşıyoruz. Böyle bir noktada bırakın insan haklarını, insan gerçeğini bile savunamaz, koruyamaz bir duruma maalesef geliyoruz.
Şunu vurgulamak istiyorum, Sovyetler Birliği 1989 yılında dağıldı. Ama 89 da dağılmaya giden süreç 1975 yılında Helsinki’de imzalanan anlaşmaydı. Helsinki anlaşmasıyla ilk defa Sovyetler Birliği Batı ile ortak bir metni imzaladı. Batı ile imzalanan o ortak metin Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatının kurulmasıyla ilgili Helsinki anlaşmasını imzaladığınız noktada Sovyetler Birliği insan hakları üzerinden Batı’nın denetimine giriyor, ondan sonra sistem dağıldı. Şimdi burada bu siyasi olarak tartışılabilir ama yaşadığımız gerçeği vurgulamak istiyorum, evet Helsinki Anlaşmasını imzalayan Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, o sözleşmeyi Türkiye adına imza koydu. Şimdi Helsinki sözleşmesi, Helsinki sözleşmesinden hareket edilerek Sovyetler Birliği üzerinden insan hakları kavramı Asya kıtasına taşınmış oldu. Benim katıldığım Amerika Devletler Konferansında şunu gördüm ki evet, Amerikan kıtası için bir Amerikan sözleşmesi vardı. Afrika kıtası için de insan hakları sözleşmesi var. Avrupa için de bir insan hakları sözleşmesi var ve biz Avrupa Sözleşmesine üyeyiz. O nedenle Avrupa insan hakları hukuku Türkiye’de geçerlidir. Avrupa İnsan hakları sözleşmesinde (AİHS) Türkiye de yer almıştır.


10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Kutlandı - 2

Şimdi bakın şu geldiğimiz noktada biz Avrupa’nın dışında bırakıldık. AB nin içine alınmayan Türkiye Avrupa Konseyi’ndeki yerini korumakta da zorlanıyor. Bu gün geldiğimiz noktada Türkiye’nin yeniden Avrupa’da dengeli ilişkilere girmesi Türkiye’nin insan hakları alanındaki kazanımlarını koruyacaktır. Ama bu yetmiyor, Orta Doğu savaş gölü, bakın Orta Asya potansiyel savaş alanıdır ve Çin Asya’nın diğer bölgeleri Hindistan yoksulluğun ön planda olduğu ve insan haklarının sıfır noktasında olduğu ülkeler bölgeler öyle, Afrika da öyle, Asya da öyle.
O zaman evet bu gün çağdaş uygarlığın birikimi olan insan hakları kazanımlarını Türkiye kesinlikle korumak zorundadır, güçlendirmek zorundadır, yetmez, kendi bölgesinde örnek olacaktır. Asya ülkelerinin de, Bu gün Asya insan hakları sözleşmesi yok. Avrupa’nın,  Amerika’nın, Afrika’nın, ama Asya’nın yok. Asya’da insan hakları sözleşmesi olmadığı içindir ki, Türkiye Batı sisteminin temsilcisi olarak sahip olduğu birikimi Orta Doğu’ya, Kafkasya’ya, Asya’ya, Avrasya’ya taşımak durumundadır.  Bizi yönetenlere buradan seslenmek istiyorum. Bir kamu hukuku hocası olarak insan hakları yönüyle Türkiye’nin kazanımlarına sahip çıkalım, güçlendirelim hukuk devletiyle, çağdaş bir anayasa ile destekleyelim, ama ülkemizde bunları korumak yetmez, mutlaka bu hakları bölgemize ve Asya kıtasına taşımak durumundayız. Bir insan hakları gününde umarım gelecekte insan hakları alanında daha da ileriye gider, çağdaş düzeyde özellikle Asya kıtası için öncülük yapar”.
Karşılıklı soru ve katkılarla panel sona erdi.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget