YETTİ BE! - Mehmet Halil Arık

YETTİ BE! - Mehmet Halil Arık
Sayın Gül…
Hak ettiniz ya da hak etmediniz… Bu ülkeyi en yüce makamda 7 sene süreyle temsil ettiniz. Sizden hiçbir kişisel beklentim olmadı, olamazdı. Ama; kişisel beklentisizliğim, ülkem adına “iyi şeyler olsun” beklentisizliğim anlamına gelmezdi elbet. Ne yazık ki; 7 Yılda 7 iyi şey bile olmadı beklentilerim adına. Koltuk doldu; makam dolmadı. Sanki makam bihakkın dolmuş gibi, sanki siz devreye girseniz ülke sorunları bitiverecekmiş gibi, sürenin bitiminden sonra da sizden yeni beklentiler giriverdi devreye. Şahsınız üzerinden çözümsüzlükten çözüm, umutsuzluktan umut arama hayallerine düşme yanılgıları hala devam ediyor. “Yetti be!” demem bundan…
Bakınız Sayın Gül;
Satır aralarından cımbızla “makul şüphe” arayan görevlilerin varlığını artık bilmiyor değiliz. Ne var ki; ömrünü bu ülkenin “Milli Eğitim”ine adamış bir vatandaş olarak hem anayasal eleştiri hakkımı kullanmak, hem de düşüncelerimi paylaşmak adına susmayı demokrasinin ayıbı bildiğimden… yazıyorum size.
*
Devletin sana sağladığı olanaklar, bana sağlanandan kat be kat ilerde olabilir. Hoşgörürüm bunu. Benden çok daha ileri statüde görevler yapmış olmanıza bağlarım bunu. Korumalarınız da olabilir; araç filonuz da… Özel doktorunuz olmasına söz edecek de çıkmaz..
Yarın hak vaki olduğunda, benim cenazemi üç-beş eş-dost kaldırırken, sizin adınıza devlet töreni yapılacak. Bunu da hoşgörürüm. Zira siz devleti temsil ettiniz.
Siyasetin kimlere ne payeler verdiğine derinlemesine girip fazlaca dil uzatmadan; ulaşılan makamı demokrasinin: (eksikleriyle de olsa) gereği olarak görür, kazanılan sıfatın sağladığı avantajları eleştirsem de, bu durum, demokrasiye inancım gereği hoşgörümün sınırları içinde kalacaktır
Demokrasiye ve sosyal hukuk devletinin gereklerine inanmış kişilerin de bunlara itirazı olamaz. Yasalar çerçevesinde; sizden öncekilere, hak ve hukuk adına, ne, nasıl, ne kadar sağlanmış ve uygulanmışsa, size de eksiksiz o kadar sağlanmasını sadece hoşgörüp geçmeyiz, savunuruz da!. Hukuksuz gördüğümüz ayrıcalıklara da karşı dururuz elbet. Huber Köşkü’nü yasal olmayan biçimde aylarca işgalinize karşı durduğumuz gibi
***
Ama bu, sizin veya bir başkasının özgürlüğünün benden ilerde olduğu anlamına gelmez!... Ama bu sizin; veya bir başkasının “siyasete dönecek mi dönmeyecek mi?” merakıyla kamuoyunu günlerce, haftalarca, hatta aylarca meşgul edebilme hakkı anlamına gelmez!... Yok siyasetin içindeyim… Yok siyasetin kıyısında köşesindeyim!...
Varsındır yoksundur!.. Bunu 76 milyonun hayati konusu gibi gündemde tutmanın önceki payelerinize ek katkısı mı olacak? Veya vatandaşa, refah adına ek bir katkı mı koyacak?
Borazan medyanın sabahtan akşama sizin üzerinizden “gündem düzmesinden” artık gına geldi.
Toplumun tamamı balık hafızalı değil!... Erzak torbasının sağladığı yarı tokluğu “biryerlerin kılı olmaya adamışlarla”; kul olmayı cennette köşe kapmanın garantisi gören biad erleri; ikbal ve istikballerini saray koruması ve kollamsına bağlamış bilumum yağ ve yağdanlık neferleri , ek olarak da, bir kirli deliği örtmekle görevli iken, kendisini bünyenin en önemli organı yerine koyan kuyruk takımı dışında kalanlar biliyor ve görüyor artık.her şeyi. Soruyor , sorguluyor… Biriktiriyor. Ak-lamaların gerçek merciine ulaşması için gün sayıyor.
Artık “hazmettire-hazmettire” söylemleri kar etmiyor!...Yakın geçmişte hazmedebilenler de, hazmedemeyenler safına geçip günden güne terkediyor sahneyi!... Sanır mısınız ki; meydanı terk edenler, sadece Abdüllatif Şener’ler, İdris Naim’ler; İdris Bal’lar, Dengir Mir Memet’ler, Günay’lar… Ve daha nice “yağan yağmurda - beraber ıslandıkları!” “Ve aynı bağın gülleri; aynı dağın yelleri” yok artık meydanlarda. Meydanlara “tek çıkan” Uzun’a, ak-lanmak adına öfkeli kurguyla ek-lenen Kısa Adam da yeterince dolduramıyor meydanları… Sesi boyunu aşıyor da kendi sesinde boğulup kalıyor naralar atarken... Pek ciddiye alanı da yok.
Hele bir de Civanının ağlayanı da olmayacak artık yanında… Kim yanar derine onun!?.. Dışarıdan yanmak, içerden yanmak kadar etkin olur mu dersiniz? Oolmaz!..
***
Gelelim; siyasete dönecek mi – dönmeyecek mi’lerle meraktan çatlatıldığımız konuya!... Birkaç soruyla cevap arayalım isterseniz?
“Bulunmaz hint kumaşı mıydı bu kişi?... Çok mu şeyler bekleniyordu kendisinden?.... Dünü bilinmiyor muydu da, yeni bir nefes getirsin siyasete mi isteniyordu?... İktidar daha mı iyi yol alırdı onunla?.. Yoksa iktidar ile başa çıksa çıksa o mu çıkardı?... Dolar 2 TL’nin altına üç gecede iner miydi ?... Habur Hukuku bir daha yaşanmaz mıydı o “evet” deyiverseydi?.. Üretim mi artacaktı?... Saman ithali mi duracaktı?... Çocuk gelinler mi bitecek?.. 22 milyarlık batık para ile boğuşan kredi borçlarının haciz işlemleri mi duracaktı… Say da say!...
Parmaklarla adam(!) ak-lamalara dair bir tek ses etmedi de, ha bari, kendisi de bu milletin bir parçası olması hasabiyle, milletin A…. Koyanlara bişey deseydi bari de dönüşü bizler için de bir nebzecik umut vadetseydi …
Başkanlık dayatması ne olurdu dersiniz?... Ülke huzura mı kavuşurdu onun siyasete dönüş kararıyla?... Eski “first Lady Hanım’ın “ intifadayı ben başlatacağım” sözüne milat mı olurdu?...”
Bu soruların hiçbirisinin cevabı yok. Zira; Sayın Bay Gül biliyor ki;
O makama icazetli gitmişti. O makamı O’na lütfeden kişi, o makamı kendisi gelinceye kadar tutsun diye emaneten vermişti. Doldursun diye değil. O da 7 yıllık süreyi doldurma sürecinde bu emanetin sahibine hiç de “yamuk” yapmamıştır. Çankaya Noteri sıfatına hiç halel getirmemiştir.
Göreve geldiği 2007 yılından görevden ayrıldığı 2014 yılına kadar, tam 836 yasa gelmiş önüne.. Bunlardan sadece ve sadece 4 tanesini yeniden görüşülmek üzere geri göndermiş. Onlar da öyle kamuoyunda ses getiren yasalar değil. Oysa jet hızıyla onaylanan internet yasası ve 4+4+4 eğitimi perişan eden yasa… en çok veto beklenenlerdi. “Yola devam”ın bir parçası olmanın dayanılmaz tutkusu, bütün sevdaların ötesindeydi o günlerde
***
İşte benim de sorum şu… Cevabı da peşinde.
Millet adına, demokrasi adına, ülkenin geleceği adına, o makam doldu muydu ki; de bugün siyasete dönüp dönmeyeceği konusu gündemin tepesine gelip otursun?..
Bunun topluma leyleğin lak – lak’la geçen ömrüne misalden öte kazandıracağı ne olur ki?.
Gül siyasete dönemez!.... Verdiği, bunca hizmetlerine rağmen dönemez!.. İpi; kaç kez çekildi… Bunu kendisi de biliyor… Bildiği için de “varım be!” diyemiyor.
a) Görev süresinin 7 yıl olduğunu ancak 5. yılın sonunda öğrenmedi mi? İcazet sahibi, “buraya kadar” deseydi ne olacaktı? Var mı Dünya demokrasi tarihinde görev süresini bilmeden o makamda oturan bir başka “Cumhurbaşkanı(!)” örneği?
b) İkinci kez seçilebilmesinin yolu “kardeşimiz” diyenlerce yeni yasayla kesilmedi mi?
c) Davutoğlu Kongresi 1 gün dahi ertelenmedi. Ön kesme adına“Manidar(!)” değil mi bu?
d) Yarım ağızla yapılan davetlerin altında aslen ‘yiğitsen gel’ yattığını bilmeyen var mı?
e) Tekere çomak sokan herkesin trenden atılacağı yıllar önce açıktan ilan edilmedi mi? Artık “intifada” da başlatamazlar.
Hem başkanlığa karşı çık, hem de onun sahasında onun topuyla oyuna müdahil ol. Sokmazlar. Giremezsiiiin.! Yok öyle “ kırgınlık, liderlik, saminiyet testi, liste yetkisi gibi uyduruk bahanelerle, güya mazeretler üretip, ikilemlerinizle kamuoyunu meşgul etmeyin. Medya borazanlarına, gündem yaratmakla görevli algı mühendislerine malzeme bari olmayın. Hem vakti zamanında sahayı da topu da oyunun kurallarını da O’na sizler kendi ellerinizle teslim etmediniz mi? Şikayet niye?
Ninem derdi ki;
“Teslim ettinse şalvarın ipini, senin değildir artık içindeki!”
Şu anda senin de mülkteki payın ancak benimkisi kadar.
Yakınma. Katlan.
Ya da karşı dur!.. Diren!...
“Sorun, tek adam diktatörlüğü tehdidiyle karşı karşıya olan
demokrasinin kurtarılması sorunudur...” diyorsan…yetiyorsa yüreğin kur partini.

Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget