Sayın Gül…
Hak ettiniz ya da hak etmediniz… Bu ülkeyi en yüce
makamda 7 sene süreyle temsil ettiniz. Sizden hiçbir kişisel beklentim
olmadı, olamazdı. Ama; kişisel beklentisizliğim, ülkem adına “iyi şeyler
olsun” beklentisizliğim anlamına gelmezdi elbet. Ne yazık ki; 7 Yılda 7
iyi şey bile olmadı beklentilerim adına. Koltuk doldu; makam dolmadı.
Sanki makam bihakkın dolmuş gibi, sanki siz devreye girseniz ülke
sorunları bitiverecekmiş gibi, sürenin bitiminden sonra da sizden yeni
beklentiler giriverdi devreye. Şahsınız üzerinden çözümsüzlükten çözüm,
umutsuzluktan umut arama hayallerine düşme yanılgıları hala devam
ediyor. “Yetti be!” demem bundan…
Bakınız Sayın Gül;
Satır
aralarından cımbızla “makul şüphe” arayan görevlilerin varlığını artık
bilmiyor değiliz. Ne var ki; ömrünü bu ülkenin “Milli Eğitim”ine adamış
bir vatandaş olarak hem anayasal eleştiri hakkımı kullanmak, hem de
düşüncelerimi paylaşmak adına susmayı demokrasinin ayıbı bildiğimden…
yazıyorum size.
*
Devletin sana sağladığı olanaklar, bana
sağlanandan kat be kat ilerde olabilir. Hoşgörürüm bunu. Benden çok daha
ileri statüde görevler yapmış olmanıza bağlarım bunu. Korumalarınız da
olabilir; araç filonuz da… Özel doktorunuz olmasına söz edecek de
çıkmaz..
Yarın hak vaki olduğunda, benim cenazemi üç-beş eş-dost
kaldırırken, sizin adınıza devlet töreni yapılacak. Bunu da hoşgörürüm.
Zira siz devleti temsil ettiniz.
Siyasetin kimlere ne payeler
verdiğine derinlemesine girip fazlaca dil uzatmadan; ulaşılan makamı
demokrasinin: (eksikleriyle de olsa) gereği olarak görür, kazanılan
sıfatın sağladığı avantajları eleştirsem de, bu durum, demokrasiye
inancım gereği hoşgörümün sınırları içinde kalacaktır
Demokrasiye
ve sosyal hukuk devletinin gereklerine inanmış kişilerin de bunlara
itirazı olamaz. Yasalar çerçevesinde; sizden öncekilere, hak ve hukuk
adına, ne, nasıl, ne kadar sağlanmış ve uygulanmışsa, size de eksiksiz o
kadar sağlanmasını sadece hoşgörüp geçmeyiz, savunuruz da!. Hukuksuz
gördüğümüz ayrıcalıklara da karşı dururuz elbet. Huber Köşkü’nü yasal
olmayan biçimde aylarca işgalinize karşı durduğumuz gibi
***
Ama bu, sizin veya bir başkasının özgürlüğünün benden ilerde olduğu
anlamına gelmez!... Ama bu sizin; veya bir başkasının “siyasete dönecek
mi dönmeyecek mi?” merakıyla kamuoyunu günlerce, haftalarca, hatta
aylarca meşgul edebilme hakkı anlamına gelmez!... Yok siyasetin
içindeyim… Yok siyasetin kıyısında köşesindeyim!...
Varsındır
yoksundur!.. Bunu 76 milyonun hayati konusu gibi gündemde tutmanın
önceki payelerinize ek katkısı mı olacak? Veya vatandaşa, refah adına ek
bir katkı mı koyacak?
Borazan medyanın sabahtan akşama sizin üzerinizden “gündem düzmesinden” artık gına geldi.
Toplumun tamamı balık hafızalı değil!... Erzak torbasının sağladığı
yarı tokluğu “biryerlerin kılı olmaya adamışlarla”; kul olmayı cennette
köşe kapmanın garantisi gören biad erleri; ikbal ve istikballerini
saray koruması ve kollamsına bağlamış bilumum yağ ve yağdanlık neferleri
, ek olarak da, bir kirli deliği örtmekle görevli iken, kendisini
bünyenin en önemli organı yerine koyan kuyruk takımı dışında kalanlar
biliyor ve görüyor artık.her şeyi. Soruyor , sorguluyor… Biriktiriyor.
Ak-lamaların gerçek merciine ulaşması için gün sayıyor.
Artık
“hazmettire-hazmettire” söylemleri kar etmiyor!...Yakın geçmişte
hazmedebilenler de, hazmedemeyenler safına geçip günden güne terkediyor
sahneyi!... Sanır mısınız ki; meydanı terk edenler, sadece Abdüllatif
Şener’ler, İdris Naim’ler; İdris Bal’lar, Dengir Mir Memet’ler,
Günay’lar… Ve daha nice “yağan yağmurda - beraber ıslandıkları!” “Ve
aynı bağın gülleri; aynı dağın yelleri” yok artık meydanlarda.
Meydanlara “tek çıkan” Uzun’a, ak-lanmak adına öfkeli kurguyla ek-lenen
Kısa Adam da yeterince dolduramıyor meydanları… Sesi boyunu aşıyor da
kendi sesinde boğulup kalıyor naralar atarken... Pek ciddiye alanı da
yok.
Hele bir de Civanının ağlayanı da olmayacak artık yanında…
Kim yanar derine onun!?.. Dışarıdan yanmak, içerden yanmak kadar etkin
olur mu dersiniz? Oolmaz!..
***
Gelelim; siyasete dönecek mi –
dönmeyecek mi’lerle meraktan çatlatıldığımız konuya!... Birkaç soruyla
cevap arayalım isterseniz?
“Bulunmaz hint kumaşı mıydı bu kişi?...
Çok mu şeyler bekleniyordu kendisinden?.... Dünü bilinmiyor muydu da,
yeni bir nefes getirsin siyasete mi isteniyordu?... İktidar daha mı iyi
yol alırdı onunla?.. Yoksa iktidar ile başa çıksa çıksa o mu
çıkardı?... Dolar 2 TL’nin altına üç gecede iner miydi ?... Habur
Hukuku bir daha yaşanmaz mıydı o “evet” deyiverseydi?.. Üretim mi
artacaktı?... Saman ithali mi duracaktı?... Çocuk gelinler mi bitecek?..
22 milyarlık batık para ile boğuşan kredi borçlarının haciz işlemleri
mi duracaktı… Say da say!...
Parmaklarla adam(!) ak-lamalara dair
bir tek ses etmedi de, ha bari, kendisi de bu milletin bir parçası
olması hasabiyle, milletin A…. Koyanlara bişey deseydi bari de dönüşü
bizler için de bir nebzecik umut vadetseydi …
Başkanlık dayatması ne
olurdu dersiniz?... Ülke huzura mı kavuşurdu onun siyasete dönüş
kararıyla?... Eski “first Lady Hanım’ın “ intifadayı ben başlatacağım”
sözüne milat mı olurdu?...”
Bu soruların hiçbirisinin cevabı yok. Zira; Sayın Bay Gül biliyor ki;
O makama icazetli gitmişti. O makamı O’na lütfeden kişi, o makamı
kendisi gelinceye kadar tutsun diye emaneten vermişti. Doldursun diye
değil. O da 7 yıllık süreyi doldurma sürecinde bu emanetin sahibine hiç
de “yamuk” yapmamıştır. Çankaya Noteri sıfatına hiç halel
getirmemiştir.
Göreve geldiği 2007 yılından görevden ayrıldığı
2014 yılına kadar, tam 836 yasa gelmiş önüne.. Bunlardan sadece ve
sadece 4 tanesini yeniden görüşülmek üzere geri göndermiş. Onlar da öyle
kamuoyunda ses getiren yasalar değil. Oysa jet hızıyla onaylanan
internet yasası ve 4+4+4 eğitimi perişan eden yasa… en çok veto
beklenenlerdi. “Yola devam”ın bir parçası olmanın dayanılmaz tutkusu,
bütün sevdaların ötesindeydi o günlerde
***
İşte benim de sorum şu… Cevabı da peşinde.
Millet adına, demokrasi adına, ülkenin geleceği adına, o makam doldu
muydu ki; de bugün siyasete dönüp dönmeyeceği konusu gündemin tepesine
gelip otursun?..
Bunun topluma leyleğin lak – lak’la geçen ömrüne misalden öte kazandıracağı ne olur ki?.
Gül siyasete dönemez!.... Verdiği, bunca hizmetlerine rağmen dönemez!..
İpi; kaç kez çekildi… Bunu kendisi de biliyor… Bildiği için de “varım
be!” diyemiyor.
a) Görev süresinin 7 yıl olduğunu ancak 5. yılın
sonunda öğrenmedi mi? İcazet sahibi, “buraya kadar” deseydi ne
olacaktı? Var mı Dünya demokrasi tarihinde görev süresini bilmeden o
makamda oturan bir başka “Cumhurbaşkanı(!)” örneği?
b) İkinci kez seçilebilmesinin yolu “kardeşimiz” diyenlerce yeni yasayla kesilmedi mi?
c) Davutoğlu Kongresi 1 gün dahi ertelenmedi. Ön kesme adına“Manidar(!)” değil mi bu?
d) Yarım ağızla yapılan davetlerin altında aslen ‘yiğitsen gel’ yattığını bilmeyen var mı?
e) Tekere çomak sokan herkesin trenden atılacağı yıllar önce açıktan ilan edilmedi mi? Artık “intifada” da başlatamazlar.
Hem başkanlığa karşı çık, hem de onun sahasında onun topuyla oyuna
müdahil ol. Sokmazlar. Giremezsiiiin.! Yok öyle “ kırgınlık, liderlik,
saminiyet testi, liste yetkisi gibi uyduruk bahanelerle, güya mazeretler
üretip, ikilemlerinizle kamuoyunu meşgul etmeyin. Medya borazanlarına,
gündem yaratmakla görevli algı mühendislerine malzeme bari olmayın. Hem
vakti zamanında sahayı da topu da oyunun kurallarını da O’na sizler
kendi ellerinizle teslim etmediniz mi? Şikayet niye?
Ninem derdi ki;
“Teslim ettinse şalvarın ipini, senin değildir artık içindeki!”
Şu anda senin de mülkteki payın ancak benimkisi kadar.
Yakınma. Katlan.
Ya da karşı dur!.. Diren!...
“Sorun, tek adam diktatörlüğü tehdidiyle karşı karşıya olan
demokrasinin kurtarılması sorunudur...” diyorsan…yetiyorsa yüreğin kur partini.
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder