Sevgili okuyucular, Her şey her şey’e bağlıdır. Çağımızın en kökten
değişikliği bu olacaktır. Dünya o olgunluğa ulaştı mı? Bilmiyorum. İnsan
aklı evrensel bütünün hakkından kategoriler, karşıtlıklar, kavramlar
icat ederek yani onu sınıflandırarak gelmeye çalışır.
Tasavvuf erbabının Allahın bütünlüğünün doğasını anlamadıkları gibi,
insanlar bu karmaşıklıkla başa çıkamaz, ve bu sonsuz ilişkiler ağında
kaybolurlar. Bu güne öyle geldik. Kendi kategorilerini gerçek yerine
koyarak, insanlar, al takke ver külah yaşamaya çalıştılar. Fakat
insanların büyük çoğunluğu, dünyaya idare ettiklerini sananlar da dahil,
bu karmaşanın doğasını hiç anlamadılar. Kendi kategorilerini
tanımladılar ve ona göre yaşadılar.
Bu çerçeveler içinde tarih oluştu. Onun için toplumlar kafalarını bir
o duvara, bir öbür duvara vuruyorlar. Bu durumun uygarlıkla ilişkisi
yok. Günlük yaşamın bilinen standartlarının değiştirdiğinin farkına
ancak başınıza bir şey geldiği zaman anlıyorsunuz. Bu da sandığımız
kadar akıllı olmadığımızı kanıtlıyor.
HERKES HAKLI, HERKES HAKSIZ
Orduların, teröristlerin hiç acımadan insan öldürdüklerini yeni
öğrenmiyorum. İkinci Dünya Savaşını lise ve üniversitede yaşadım. 20
yüzyıl tarihi benim yaşadığım tarih. Afganistan, Taliban, El Kaide,
İrak, Suriye, IŞID, Filistin, Gazze, Yemen, Sudan Somali, Libya, Mali,
Nijerya, Boko Haram vb. Nazi ve Komünist cinayetleri, Hiroşima, New York
çift kuleleri, kamikazeler, canlı bombalar, şimdi de Paris, milyonlarca
ölen, milyonlarca öldürülen. Bu olayların sayısı ve zamanı yok. Hiçbiri
diğerinden farklı değil. İnsan insanı şu ya da bu nedenle isteyerek,
bilerek, diş gıcırdatarak öldürüyor. Hepimiz bunu yapamayız. Ama büyük
bir çoğunluğumuz, bilinçli, örgütlü hatta övünerek yapmışız, yapıyoruz.
Bunlar uygarlık gösterisi değildir. Bu bağlamda Doğu Batı farkı da
yok. Herkes haksız, herkes haklı. İlk insan toplumlarına kadar yılan
hikâyesi gibi uzanan bu hikâyeyi unutup ‘Ben de Charlie’yim’in tavrı
doğru da olsa o gürültüyü Batı, Paris’te kopardığı için etkili. Bizim
başbakan bile orada. Hele Merkel ve Alman bakanların Türk bayrağı ile
fotoları. Sarkozi Libya’yı bombalıyor. Hollande Mali’de. Bundan daha
fazla kafa karıştırıcı ne olabilir?
Ama insanların çoğunluğu bunların aynı şeyin bin bir yüzünden biri
olduğunun farkında değil. Üst uygarlığı temsil eden Batı kendine göre
kavramlar yaratmış. Bazıları kendine ait olmayabilir. Ama o benimsemişse
Batı uygarlığı oluyor. Savaşta milyonlar ölebilir. Öldürenler vatan
için savaşıyorlarsa kahraman. Ne kadar çok öldürürse o kadar kahraman.
Gary Cooper’in bir filmini anımsıyorum. Eğer bir çete sadece on kişi
öldürüyorsa o zaman terörist.
Ben de politik mizah yapmak istesem ‘eğer bunları yapanlar kafayı
yememişlerse ben de Kanuni Sultan Süleyman’ım,’ diyebilirim. Bu
cinayetleri düşününce aklıma nedense Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ romanı
geldi. Sonra düşündüm ve Umberto Eco’nun romanını anımsadım ve filmini
yeniden seyrettim. Kuzey İtalya’da Ortaçağ’da bir manastırda rahip
cinayetleri. Boyunlarında haçlar.
KAN İÇİCİ YARATIK
Sevgili Okuyucular,
İnsanoğlu, her vesile ile kendi cinsinden olmayanı öldürüp yiyen
hayvanlardan çok daha kan içici bir yaratıktır. Bunu sürdürüyor. Yani
Aristo’nun dediği gibi, doğasına uygun hareket etmeğe devam ediyor.
Çünkü aklı var. Aslan yer ama, işkence yapmaz. Örneğin aslan aslanın
gözünü parmağını sokup çıkarmaz. İnsan genelde insan yemese de, kolunu
keser, onu yakar. Çünkü aklı var. Güneş sistemini keşfediyor ama, bir
bomba ile 100 000 kişiyi öldürmeyi de keşfediyor.
Peki uygarlık bunu engelledi mi? Hayır! Asya’da var, Afrika’da var.
Amerika’da var. Avrupa’da var. Cinayet ilkel toplumlarda ne kadar
törensel ise, uygar toplumlarda da öyle değil mi? İnsanlığı özel
parantezlere alarak mı uygara dönüştürüyoruz?
Son günlerde Cezayir kökenli iki Fransız’ın korkunç resimlerini
yayımladılar. İki terörist, kimi Müslümanlar için ise iki kahraman,
resimleri çok rating yapıyor. Televizyonlar, gazeteler kâr ediyorlar.
Cinayet olayına rating olarak bakarsanız, vahşi bir sokak savaşı çok
rating, her gece televizyonda birbirini insafsızca öldüren Amerikalı
haydut ya da polis çok rating. Kenya kurtuluş savaşında İngiliz
askerleri ile Kiu Kiu çok rating. İki milyon kişilik ‘Je suis Mme le
Pen’, çok rating, ama İslam düşmanlığı da çok rating.
Herhalde kapitalist TV’ler hiç bu kadar para kazanmadılar. Aptal insanlar bu rating için öldüklerini biliyorlar mı acaba?
DİNİ PARAMETRELER
Önemli bir yazar “Biz İslam’a değil, teröre karşı tepki duyuyoruz”
demiş. Buna Avrupa’da herkes için kimisi için inanabiliriz miyiz?
İslamcı terörün temelinde büyük devletlerle boy ölçüşemeyen ve
idarecileri satın alınabilen cahil Müslümanların şiddete başvurmaları
var. Bunu sözde dini parametrelere oturtuyorlar.
Birtakım çaresiz adamlar şiddet gösterisini güç gösterisi olarak
görebilirler. Hele bu para ve şöhreti de birlikte getirirse bu
alevlenmelerin bir buçuk milyarlık fakir ve ezilmiş İslam dünyasında
ortaya çıkmaması olanaksız. Güçlü devletler bunu yasal olarak çok daha
örgütlü ve öldürücü olarak yapıyorlar. Teröristler Fransız da olabilir,
Afganlı da fakat hepsi fakir Müslüman.
Bunun sonucunun 15 Fransız’a ve birkaç yüz Amerikalıya karşı birkaç
milyon Müslüman olduğunu da anlamamış görünüyorlar. Bu kafa karışıklığı.
Onlara silah satan büyük teröristlerin de dünyayı anladıkları
söylenemez. Belki onlardan daha az adam ölüyor ama, onların toplumları
da terörize oluyor.
Peki bundan kim kazanıyor? Hiç zarar etmeyen bir grup var: Silah
satanlar! Ne var ki burada psikolojik dengesi, ekonomik dengesi bozulan
milyonlar, sokaklarda ne yapacağını bilmeden dolaşan milyonlar var.
Terörü şu ya da bu grupla eşdeşleştirmek, niyet ne olursa olsun,
doğru seçilmemiş bir amaçtır. İnsanın hayvan jesti olarak yaptığı her
şeyi her yerde lanetlemek gerekir.
Artık tarihi başka perspektiflerde incelemek gerek. Din terörü, silah
terörü, emperyalist terör, İslam terörü, polis terörü, otoriter terör
sonunda hepsi insanın hayvansal içgüdülerini kendi cinsi üzerinde
denemesi demek! Bu gün bunun bir aracı var. Silah. Bu olmasa terör yine
olabilir. Ama boyutu otomobil terörü kadar dehşetli olmaz.
İnsanlığın 2015’e kadarki tarihi, İlk çağ – uygarlık- ve yine ilk çağ
olarak tamamlandı. Çember kapandı. Belki şimdi iklimsel değişmenin
tetiklediği doğa terörüyle bu aşama bir kıyametle sonlanır. Silahsız,
yani sömürü aracı sınırlanmış bir dünya. Hayal, akıl, insancıl irade ve
gelişmiş toplum. Bu da yine Batı’da. Eğer olmuyorsa Batı toplumlarının
sorumluluğudur.
İnsanın dünya üzerindeki hikâyesi ‘rating, rating – “ra ra re, ra ra re! diye bitmemeli!
Bu olaylara, Aristo’nun “Nikomakos Etiği’ kitabındaki gibi bakarsanız
umut yok; Bir din fanatiği olarak bakarsanız çıkış yok; bir milliyetçi
olarak bakarsanız çıkış yok.
Nasıl bakalım?
Doğan Kuban/Bilim Teknoloji/Cumhuriyet
Yorum Gönder