Meslektaşım ve yazar değerli dostum Gündüz AKGÜL, Hakimiyeti Milliye Gazetesinde yayınlanan son yazısında, en başta valilerimiz olmak üzere, AKP döneminde yoğunlaşan üst düzey bürokratların siyasallaşmasını dile getirmiş ve bürokrasinin siyasallaşması halinde devletin çökeceğini, çok güzel ifade etmiş. Sayın AKGÜL' ün yazısında yer verdiği görüşlerine katılmamak mümkün değil.
Aslında, her iktidar döneminde, karakteri zayıf olan, makam ve mevkiyi; en başta insanlık onuru olmak üzere, her şeyin üzerinde gören, mevki ve makam için insanlık ve meslek onurunu hiçe sayan bürokratların varlığına tanık olmakla birlikte, özellikle AKP iktidarı döneminde, meslek ve insanlık onurunu siyasal iktidara terk eden bu tür bürokratların çoğaldıklarına, üzülerek tanık olmaktayız.
AKP iktidarının kendilerinden olmayan ve kendilerine biat etmeyen hiç kimseyi, liyakatli olsalar dahi, belirli mevki ve makamlara getirmek istememesi, bunda etkin rol oynasa da, insan kalitesinin düşmesi de bürokrasinin siyasallaşmasında etkin rol oynamaktadır.
Değerli valilerimizi bir kenara koyarsak, partizan siyasal iktidarlar yüzünden, Valilik makamının otuz kırk yıl öncesinin Tahrirat Katipliği kadar bir değer ve ağırlığının kalmadığını söyleyebiliriz.
Aslında, Valilik istisnai bir memuriyet olup, Vali, görev yaptığı ilde, Hükumetin olduğu kadar, Devletin de temsilcisidir. Bu itibarla, Valilerimizin partizan değil, tarafsız olmaları ve siyasal iktidarların kuklası ve yardakçısı olmamaları asıldır.
Siyasal iktidarlar kalıcı olmayıp, bir dönem Hükumet olduktan sonra, yerlerini başka siyasal partilere bırakıp görevden uzaklaşmaktadırlar. Kalıcı olan ise, T. C. Devletidir. Bu itibarla, Valilerimiz; eylem ve icraatlarıyla, gelip geçici olan siyasal iktidarların değil, Devletin valisi olduklarını gösterdikleri ve tarafsız kaldıkları sürece, vatandaş nezdinde inandırıcı ve itibarlı olacaklarını, asla unutmamalıdırlar.
AKP iktidarı döneminde özellikle dikkatimizi çeken bir hususa değinmek istiyoruz. Ne zaman bir toplu Valiler Kararnamesi çıkarılsa, AKP iktidarının başı olan Başbakan veya İçişleri Bakanı, yeni görev yerlerine atanan Valilerimizi, sanki AKP İl Başkanlarını toplar gibi, Ankara' ya çağırıp toplamakta ve onlara hitaben bir konuşma yaparak, Valilerimize adeta direktif verip, kendilerinden AKP iktidarına bağlılık göstermelerini ima edip, adeta bu atamaların diyetini talep etmektedir.
Kaymakamlık kursunu yeni bitirip ilk kez Kaymakamlığa atanan çiçeği burnunda genç idarecileri, kur' a ile atandıkları yeni görevlerine göndermeden önce, İçişleri Bakanının, genç Kaymakamlara mesleki bir takım öğütlerde bulunması doğal ise de, yıllarını idarecilikle geçirip Valilik makamına ulaşmış olan ve çoğu, ilk kez valilik görevine atanmış olmayan kararnameye giren tüm valileri toplayıp, onlara direktif, öğüt ve nasihat vermek, politikacı olan Başbakan ve İçişleri Bakanının hadlerine olmasa gerek.
Bize göre, üç büyük kentimiz olan İstanbul, Ankara ve İzmir illerimizin Valilerinin durumları daha da içler acısı. Bu kentlerimize atanan valilerimizin, iktidarın güven duyacakları kişiler olmaları bir yana, bu valilerimiz valilik falan yapmamaktadırlar. Onların yaptıkları; en başta Başbakan olmak üzere, siyasal iktidarın ve Hükumetin bakanlarını, ileri gelenlerini karşılamak, illerinde kaldıkları sürece, onları gece gündüz demeden gölge gibi takip ederek, her gittikleri yere onlarla birlikte gidip onlara refakat etmek, onlara şirin görünüp hata yapmamak, daha sonra hava limanına gidip onları yolcu edip uğurladıktan sonra rahat bir nefes almak veya nefes almaya fırsat dahi bulamadan, yeni misafirler için hava limanına doğru yola çıkmaktır.
Sözün kısası, ülkemizde Kaymakamlık ve Valilik gibi mülki idare amirliği yapmak zor bir zanaat dır. Bu mesleklerde kalıcı olmanın ve yükselmenin tabiatında, siyasal iktidarlar ile iyi geçinmek ve siyasal iktidarlara yaranmak var herhalde. Ancak, bunun dozunu iyi ayarlamak ve dozunu kaçırmamak da idarecilerimize düşen bir görev ve sorumluluk olsa gerek.
Bu satırların yazarı olan bendeniz de, Ankara Hukuk Fakültesinde okurken Kaymakamlığa heves etmiş ve biraz da ekonomik ihtiyaçtan olsa gerek, İçişleri Bakanlığından burs alıp burslu okumuş ve Hukuk Fakültesini bitirip idareciliğe adım attıktan sonra, bu mesleğin, siyasal iktidarlardan kaynaklanan ülkemizdeki sakıncalarını ve zorluklarını görerek, idarecilik mesleğini zamanında terk edip, hakimlik ve savcılık mesleğine çark etmek suretiyle, ne kadar isabetli bir karar verdiğimi yıllar sonra anlamış idim.
Ancak, Fetullah Gülen damgalı Abant Platformu’nda konuşan Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu' nun, “DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp, İnönü’yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir” diyerek, AKP iktidarına yaranan tavrına ve idarecilik mesleğine yaptığı ihanete tanık olunca, bu ülkenin, onurlu, tarafsız ve yürekli idarecilere ihtiyacının olduğunu düşünerek, ben ve benim gibi tarafsız kişilerin idarecilik mesleğinden kopmaları nedeniyle doğan boşlukların, Cengiz” AYDOĞDU gibi partizan idareciler tarafından doldurulmuş olmaları karşısında, idarecilikten kopmakla, acaba hata mı yaptım diye düşünmeden edemedim.
Güner Yiğitbaşı
04. 07. 2010
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder