Eşkıyalığın da bir raconu vardır.
Dağda bayırda dolaşmak ve bulunmak zorundaysanız, her an bir eşkıyanın karşınıza çıkabileceğini düşünürsünüz ve ona göre hazırlıklı olursunuz, gafil avlanmazsınız.
Ama, günümüzde, kışın aç kalan kurtların şehre indiği gibi, eşkıyalar da şehre indiler, hem de bu ülkenin en güvenli ve kontrol altında olması gereken başkentine.
Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı, Ankara'nın göbeğinde ve güpegündüz, şehir eşkıyalarının silahlı ve sopalı saldırısına uğradı ve ağır yaralandı.
Bu saldırıyı yapan piyonların arkasındaki, onları suça azmettirdiklerine dair elimizde kesin deliller yoksa da, tutum ve beyanlarından, bu olayı soruşturan Cumhuriyet Savcısını dahi tehdit etmelerinden, bu saldırıyı en azından teşvik edenlerin; iktidarın küçük ortağı bir partinin tepe yöneticileri olduğunu, söyleyebiliriz.
Ana muhalefet partisi liderine yönelik olarak başlayarak, birçok gazeteci ile devam eden bu sistematik saldırılar; Cumhur İttifakının, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı söylemleriyle oluşan iklimde boy göstermiş ve bu saldırıları yapanlar; anında yakalanarak hak ettikleri en ağır şekilde cezalandırılamadıkları için, eylemciler cesaret kazanarak, bu organize eylemlerini sürdürmeye devam etmektedirler.
Muhalif siyasilere ve gazetecilere yönelik bu eylemler; demokrasimize ve özgür düşünceye yapılan saldırılardır, muhalefeti yıldırmaya ve susturmaya yönelik silahlı ve şiddete dayalı bu eylemler, bize göre siyasi terör eylemleridir.
Gelecek Partisi Genel Başkan yardımcısı Selçuk ÖZDAĞ'a yönelik silahlı saldırı eylemi, demokrasimiz adına çok üzücü ve düşündürücü bir eylemdir.
Ancak, millet olarak hepimizi daha da üzen ve düşündüren, acı veren şey; demokrasiye, demokrasinin vazgeçilemez bir unsuru olan bir siyasi partinin genel başkan yardımcısına yönelik bu eylem karşısında; anayasaya göre, Türk Milletinin birliğini temsil eden, bu tür demokrasiye yönelik saldırı eylemleri karşısında, Türk Milletinin birliğini sağlamakla, bunun için halkın bu saldırı eylemi karşısında göstereceği tepkileri karşılamakla, yapacağı beyanlarla halkı sükunete davet ederek sakinleştirmekle, eylemi en ağır şekilde kınamakla görevli olması gereken partili cumhurbaşkanının; adeta, bu saldırıyı zımnen tasvip eder gibi suskun kalarak bir kelime etmemesi, bu saldırıyı ağır bir şekilde kınamaması ve fail veya faillerin yakalanmaları için gayret sarf etmemesi, çok düşündürücüdür.
Türk Milletinin birliğini temsil etmekle görevli ve sorumlu cumhurbaşkanının bu menfur saldırı karşısında susma hakkı, yetkisi ve lüksü yoktur.
Ceza hukukunda suça iştirak şekilleri vardır.
Asli fail, fer'i fail, yani halkın anlayacağı anlamda tali fail.
Maddi fail, manevi fail gibi.
Maddi fail; kısaca, suç oluşturan eylemi maddeten ve fiilen gerçekleştiren, işleyen kişi veya kişilerdir. Maddi failin de tali failleri olabilir.
Manevi fail; asli manevi ve fer'i(tali) manevi fail olabilir.
Asli manevi fail; suçu, eylemi gerçekleştiren kişi veya kişileri, bu suça azmettiren kişi veya kişilerdir. Azmettirme, azmettiren; fail de suçu işleme iradesini ve kastını yoktan oluşturan, faili doğrudan suça iten, ona suç işlemesi için talimat veren kişi veya kişilerdir.
Manevi failin, azmettireni yanında, teşvik edeni de olabilir, teşvikciye de fer'imanevi fail denir.
Azmettiren; failde suç işleme kastını ve iradesini yaratan ve onu doğrudan suça iten, suç işleme talimatını veren kişi olmasına karşın, teşvik eden; faili, yani eylemi gerçekleştireni, doğrudan talimat verip yönlendirerek, onda olmayan suç kastını ve iradesini yaratan ve oluşturan, onu doğrudan suç işlemeye iten kişi olmamakla birlikte, tutum ve davranışları, eylem ve söylemleriyle veya söylemek zorunda olduğu şeyleri söylemeyerek suskun kalmak suretiyle, zaten suç işlemeye karar vermiş olan kişi veya kişilerin, bu suç işleme kararlarını güçlendiren, takviye eden, onları cesaretlendiren kişi veya kişilerdir.
Her olayda sahne alarak saatlerce bağıra çağıra konuşan, kendisini demokratik olarak eleştiren muhalefet partilerini ve gazetecileri dahi, terörist olmakla suçlayan partili Cumhurbaşkanı; anayasaya göre, göreve başlarken yaptığı tarafsızlık ve anayasaya bağlılık yeminine, anayasaya göre Türk Milletinin birliğini temsil etmek gibi bir görev üstlenmesine rağmen, bu saldırı olayı karşısında hiç sesini çıkarmamış, olayı kınamamış ve sessiz kalmayı tercih ederek, hiç kusura bakmasın ama, bu tür saldırıları adeta teşvik eden bir tutum sergilemiştir.
Partili cumhurbaşkanının; cumhurbaşkanlığı şapkasını giymesi gereken bu saldırı eylemi karşısında, cumhurbaşkanlığı sorumluluğunu hatırlamayarak sessiz kalması, eylemi kınamaması nedeniyle; kendisine, AKP Genel Başkanı sıfatıyla yapılan aır eleştiriler karşısında, derhal cumhurbaşkanı şapkasını giyip, cumhurbaşkanı olarak hakarete uğradım demeye hakkı yoktur.
Partili cumhurbaşkanı; son saldırı eyleminden sonra, eylemi kamuoyu önünde bizzat kınamayarak, suskun kalması nedeniyle, şapkasını önüne koyarak, ana muhalefet partisi liderinin kendisine yönelik, sözde cumhurbaşkanı sözünü hak edip etmediğini yeniden düşünüp değerlendirmesi gerekir.
Güner Yiğitbaşı
19/01/2021
Hukukçu
Yorum Gönder