Muhalifleri Ya Dışlıyorlar Ya Saldırıyorlar

Devleti kendinde görmek isteyen vatandaşları muhalif gördüğü vatandaşlarına karşı ya dışlayıcı tavır göstermekte, ya da pervasızca saldırmaktalar.

Muhalifleri Ya Dışlıyorlar Ya Saldırıyorlar

Demokratik düzeni oturmamış, uzun süre tek adamla yönetilen Türkiye (R.T.Erdoğan) ve Rusya (Putin) gibi ülkelerde, yönetimin yandaşları, ya bir paye kapmak, ya da yandaş olduğunu göstermek için böyle ülkelerin, devleti kendinde görmek isteyen vatandaşları muhalif gördüğü vatandaşlarına karşı ya dışlayıcı tavır göstermekte, ya da pervasızca saldırmaktalar.
Tek adam yönetimindeki dışlama ve saldırının en son örneğini en son Milletvekili Barış Atay’a yapılan saldırı ile Rusya’da, Rusya siyasetinde muhalif duruşuyla bilinen muhalif lider Aleksey Navalny’ye yapılan zehirlenmeyi örnek verebiliriz.
Rus muhalif lider içtiği çaydan sonra zehirlendiği için hastaneye kaldırıldı, daha sonra da Almanya’da tedavisinin yapılması için Almanya’ya götürüldü. Muhalif lider sık sık miting ve yürüyüşler yaparak Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i eleştiriyordu.
Milletvekili Barış Atay İstanbul Kadıköy’de 4-5 kişinin saldırısına maruz kalarak maruz kalmış, saldırganlardan üç kişi gözaltına alınmıştı; daha önceleri Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk de saldırıya uğramıştı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Barış Atay, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile girdiği “tecavüzcü” polemiği sonrası Kadıköy’de bir mekân çıkışında 4 kişilik bir grubun saldırısına uğradı.
Bu yazıyı yazdığım 3 Eylül Cuma günü,  gazetelere, TV lara da yansıyan ayrımcılığın çok ilginç ve üzüntü verici bir örneğine rastladım. “AKP li olmayana iş yok” başlığı altındaki (Sözcü Gazetesi’nde) haberden öğrenildiğine göre, Kütahya’da Ramazan Yılmaz adındaki vatandaşımız bir maden şirketinde kendi çabasıyla iş bulup şoför olarak çalışmaya başlar. Fakat AKP ilçe başkanı, “AKP ilçe başkanlığından icazet almadın” diye çalıştığı işten ayırırlar. Yılmaz, durumu AKP il başkanlığına bildirir, il başkanı, “AKP partimize üye misin” diye sorar. Üye olmadığını söyleyince, “işte çalışamazsın” derler. AKP döneminde ülkemiz böylesine ayırımcılık, dışlanmış durumuna düşürülür.
Demokrasisi gelişmemiş, demokrasiyi özümsememiş toplumlarda-yönetimlerde muhalif görüşlere, muhaliflere tahammül edilmemesinin nedeni, nemalandıkları iktidarın ellerinden gitme korkusu yanında, Müslüman ülkelerde de, tartışılmaz İslami kuralların kutsallığına gölge düşürme korkusudur. Zaten nasıl iktidardaki AKP-RTE yönetimi tartışılmaz İslami kural ve zihniyetin baskısından yararlanıp iktidarda kalıyorsa, bütün İslam ülkelerinde de bu düşünce ve yönetim anlayışı hâkimdir.
Demokrasinin gelişmediği, fikir, düşüncenin, eleştirinin baskı altında olduğu, muhalif görülenlerin dışlandığı ülkelerde demokrasi düşüncesi gelişemez.  Demokrasinin gelişmediği ülkelerde de uygarca, özgürce bir tartışma, eleştiri, muhalife saygı gelişmediği için, özellikle Müslüman ülkelerde olduğu gibi, yaratıcılık kavramı da gelişemiyor. “Yaratıcılık Allah’a Mahsus” diyen bağnazlar da, öteden beri gelen çağ dışı tek düşünceli demokrasi dışı sapkın uygulamayı doğalmış gibi karşılıyorlar. Bu doğalmış gibi görülen tek yönlü, tek düşünceli çağ dışı yönetim devam edip giderken, İslam Ülkeleri gericiliğin bataklığında sürünmekte.   
İşte bu baskılı ortamda uygarca tartışma olanağı baskı altında tutulduğu için, her muhalif grup kendi düşünce görüşlerinin doğru olduğu savı ile muhalif gördüklerini susturmaya, sindirmeye, saldırmaya başlıyorlar. Böylece terör, Batılıların ifadesi ile İnsanlığın başına bela olan “İslami terör” denilen bir olgu oluşuyor doğuyor”. Gerçekten o nedenle de, Afganistan’dan, Libya’ya, Suriye’ye, Yemen’e vb kadar bütün İslam ülkeleri terör ve kan deryası içindeler. Bütün İslam ülkeleri, İslami hurafe içinde, karşıt düşünce görüşlere saygılı olamadıkları için, bilimde ve teknolojide başarılı değiller. Bütün İslami ülkelerde salt inanç, görüş ve düşünceleri sorgulanmadığı için bilim ve buluşlarda başarılı olunmamaktadır. Bu konuda TC tarihinde bilim (kimya) dalında Nobel ödüldü alan bir tek bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar, bakınız bu konuda ne diyor: “İslam ülkelerinin 500 yıldır bilime hiçbir katkıları yoktur”.  Fikir ve düşüncelerin özgürce tartışılmadığı ülkelerde ne bilim ne de kültür gelişir.
Özgür düşüncenin, demokrasinin geliştiği, AKP-RTE iktidarının hiç hazzetmediği İsrail’li bilim adamlarının bilim dalında aldıkları Nobel ödülü 100 civarındadır. Artık milletlerin elinde kılıç fütuhat devirleri geçmiştir, (Diyanet İşleri Başkanının Ayasofya cami dönüşümünde elinde kılıçla hutbesini anımsayınız). Toplumların, devletlerin itibarı oraya buraya lüks saraylar, büyük görkemli mabetler yapmakla artmaz, bilim ve teknolojiye yaptıkları katkı ile artar. Sonra dünyada dinle, mezheple kalkınmış tek bir devlet yok, bütün Müslüman ülkeleri bunun çaresizliği içindeler, dinsel hurafelerle kıvranmaktalar. O zaman AKP-RTE iktidarı, “dinci-kinci nesil yetiştireceğiz” diye dine önem verip bilimi dışlaması, keza fen liselerini kapatıp imam hatip liselerini artırması çok yanlış ve çağdaş dünya eğitim, kültürüne asla uymayan bir uygulamadır. Dini ön plana çıkarmak için imam hatipleri artırmak, fen lisesini kapatmak bilimi dışlamak demektir. Bilimi dışlayan bir ülke asla çağdaş olamaz, aydınlanamaz, ileri gidemez; biz bunu Osmanlı’da yaşadık. Osmanlı bilimi dışlayı dışlayı üç yüz sene de battı. Ülkemizde de, 18 yıldır dini ön plana çıkarma, bilimi dışlama süreci yaşanmaktadır. Böylece Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık rotasından sapılmakta ve ülkemiz geriye doğru gitmektedir.
Bilim araştırır, sorgular, hipotezler üretir, daima şüphe içindedir; ama dinde şüphe ve tartışma yoktur, sadece tartışmasız inanma vardır. Bilimle din tarih boyunca da, günümüzde de daime çelişki içindedir. Bilim aydınlık getirir, din sadece inanç verir. İşte özgür tartışmanın olmadığı bütün Müslüman ülkeler böylece çağın gerisinde kalmışlardır. Dünyada 60 a yakın İslam ülkesi vardır, içlerinden hangisi çağdaştır, Suudi Arabistan gibi bazı İslam ülkelerin zenginliği varsa da insan hakları, bilim ve kültürde özgür bir tartışma ortamı yoktur. (Hemen aklıma Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda öldürülen muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı geldi) Hepsinden binlerce değil, milyonlarca insan her yıl yurtlarını yuvalarını terk ederek, “gavur” dedikleri özgür ve zengin Batı ülkelerine göç etmek için canları, ölümleri pahasına yollara düşüyorlar.
Bu örneklerde olduğu gibi, nerede bir tek adam yönetimi varsa, orada mutlaka saldırganlığa, öldürmeye varan ayırımcılığı ve dışlanmışlığı, tecavüz ve saldırıları görürüz. Çağı gerisinde kalan bu ülkelerin tek düşünceli, tek yönetimli yöneticiler ve ileri gelenleri, kendi düşüncesinde olmayan muhaliflere ya saldırıyorlar, ya hapse atıyorlar, dışlayıp baskı altına alıyorlar, ya da “faili meçhul” şeklinde katlediyorlar. Bu muhalif saldırıları da bağnaz tek taraflı düşünce besliyor, teşvik ediyor, kışkırtıyor.
Yurdumuzda, başta muhalif gazetecilere, yazarlara, muhalif partililere salt eleştiri ve görüş farklılığından çeşitli saldırılar olduğuna hepimiz tanık olduk. Örneğin Ana Muhalefet Partisi Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun resmi törende bile yumruklandığını gözümüzle gördük. Basın Konseyi saldırıya uğrayan gazetecileri şöyle açıkladı: Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ, Oda TV yazarı Sabahattin Önkibar, Antalya’daki Akdeniz’de Yeni yüzyıl Gazetesi yazarı İdris Özyol, Adana’daki Egemen Gazetesi kurucusu Hakan Denizli, Antalya’daki Güney Haberci İnternet Sitesi Sahibi Ergin Çevik ve Kastamonu Ajans 37 muhabiri Mehmet Eren, Ahmet Takan, Şirin Payzın vb.
Gazeteciler öylesine saldırıya maruz kalıyorlar ki, 20 günde beş gazeteci sokak ortasında saldırıya uğruyor, hastanelik ediliyor. Saldırganlar, her olaydan sonra hemen gözaltına alınsalar da, aynı gün serbest kalıyor. Saldırganların serbest bırakılması, akla ister istemez organize ve gözdağı verme amaçlı olduğu şüphesini uyandırıyor.
İsterseniz bir de kendimden örnek vererek nasıl dışlandığımı anlatayım. Ben emekli öğretmen olarak iki internet sitesinde gazetecilik yapıyorum; yazılarımda bağnazlığı eleştiriyor, laik ve demokratik düzeni, Atatürkçülüğü savunuyorum. Bazen de Facebook, twitter gibi sosyal paylaşım sitelerinde eleştirel yorum ve paylaşımlarda bulunuyorum. Benim muhalif görüş ve paylaşımlarımı gören yukarıdakiler takibe aldılar, yazılarımı, paylaşımlarımı ya engelliyorlar, ya siliyorlar; iki üç defa da bir hafta, 15 gün bu paylaşım sitelerimi kapattılar. Şimdi twitter paylaşımlarımda asma kilit simgesi var. Her paylaşımda “bu paylaşımları sadece sen görebilirsin” diye not düşülmekte. Yani herkese açık değil deniliyor. Bu muhalif görüşe tahammül edilmemek, dışlanmışlık, sansür değil midir? Şimdilerde de II. Abdülhamid hafiyeciliği gibi muhalifler fişlenme ve baskı, sansür altında bulunmakta.
Çağdaş bir toplum, çağdaş bir devlet olmak istiyorsak, tek adam yönetiminden, her görüş ve düşüncenin tartışıldığı gerçek ve demokratik yönetime dönmeliyiz. Yoksa Tanrı korusun, 600 yıllık tek adam yönetimli Osmanlının bilim dışlayarak hurafe içinde gerileyip yok olduğu gibi, onun sonu gibi oluruz.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget