“Toprağa döneceğiz, toprak insanı özgürleştirir”.
Yerel tohumlara geri dönmeliyiz
“Hepimiz toplu iğnenin başı kadar katkıda bulunursak, önce kendimiz için, sonra çocuklarımız, torunlarımız için, ülkemiz için topraklarımız için, geleceğimiz için sağlığımız için bir şeyler yapmak zorundayız”.
Ulusal Eğitim Derneğince her hafta Cumartesi günleri düzenlenen konferanslardan 23 Mart 2019 günkü etkinlikte, dernek salonunda Muğla Yerel Tohum Grubu üyesi Hilal Arslan’ın(1) konuşmacı olarak katıldığı “Yerel Tohum Sağlıklı Gıda” konulu konferans vardı. Konferansı dernek üyeleri ilgiyle izlediler. Hele günümüzde tarımdaki yanlış politikalar yüzünden tarımın hemen her ürününün ithal edildiği günümüzde, tohum ve gıda arasındaki yakın ilişkiyi, sorunları, tehlikeleri anlatan bu sunum okuyucu için çok yararlı olacağını düşündük.
Konuşmacı Hilal Arslan, getirdiği çok çeşitli tohumları izleyenlere gösterdi, koklattı, tattırdı, tohumun Türk tarımındaki önemini resimler, slâytlarla izleyenlere sundu. Sunum sonunda karşılıklı soru ve tamamlamalarla konferans sona erdi.
>
Hilal Arslan konuşmasında şunları söyledi:
“-Sağlıklı gıdaya ulaşmanın en temel öğesi tohumdan başladığı için iki başlığı bir arada işliyoruz. Tohumu ve onun döngüsünü anladığımızda her şey değişecek bizim için. Dünyada yaşamın mucizevî dönüşümünü gözümüz için görmemiz için tohumdan tohuma yaşam döngüsüne bakmak en kolay yol. Bir tohum yaşamın sonsuzluğunu temsil eder, onun ürettiği bir sürü meyve bitki ve tohumun çoğu tükendi yenilip yutulsa ve bir adet sağlıklı tohum kalsa bu yeni bir yaşama başlatmak için yeterlidir. Her tohum kendisini her nesilde yenileyip çok değişken koşullara ayak uydurarak sürekliliğini sağlamak üzere sonsuz bir yaşamı temsil eder. Aslında her düşünce, her davranış birçok tohum içerir. Bu tohumların doğallıkları taşınırken, saklarken, paylaşırken ve ekerken gösterilen özen geleceğimizi belirler. Biz de bir tohumduk kısa süre önce, tohuma can veren bütünü ve varlık şeklini azot, potasyum, fosfat, mineraller ve hatta genler ile açıklamak, kontrol etmek, hele hele geliştirmek bizim yeti ve kapasitemizin çok üstündedir. Bizim tohumlar için yapabileceğimiz en büyük iş onlara sadakat göstermek, onları geleceğimizde elimizi tutuyor olmanın getirdiği sorumluluk ile saklamak, taşımak, paylaşmak, takas etmek ve sağlıklı toprakla suyla tekrar buluşturmak olabilir ancak. Geleneklerimizde olduğu gibi atalarımız tohum ekerken tohumu toprağa savurduklarında kurda, kuşa, aşa demişler.
Bir Meksika atasözü, “bizi gömmeye çalıştılar ama tohum olduğumuzu bilmiyorlardı” diyor. Aslında bizde de çok atasözü var, ama bu sadece farklı bir yöne, ulusa ait olduğu için belirtmek istedim. Bir karpuz çekirdeği toprakla buluştuğunda hayat bulmuş.
Tohum nedir? Bitkilerin kendi türünden yeni bir bitki ile yaşamını sürdürmek için üreme yoluyla meydana getirdiği oluşumlardan biri de tohumdur. Her tohumda yeni bir bitki oluşturacak geliştirecek bir bitkinin kök salıncaya kadar beslenmesine yetecek kadar besin bulunur. Tohuma sadakat geçmişe ve geleceğe sadakattir. Tohumu anlamak varlık sebebimizi anlamak, bulunduğumuz noktada ne kadar zengin bir miras, ne kadar çok sorumluluk ve ne kadar umutlu bir gelecek olduğunu fark etmektir. Her tohumun döngüsü yaşam süresi ve bu yaşam sürede ürettiği yeni tohumlar bereketin, şifanın iyiliğin ve iyileşmenin sırrını anlamamız için çok değerli bir fırsattır.
Yerli atalık tohumlar binlerce yıldır değişen koşullara uyum sağlayarak günümüze kadar ulaşmayı başarmış örnekler olduğundan yaşamın sürdürebilirliğinin birer genetik hazinedir. Dolayısıyla gıdanın güvencesi olan biyolojik çeşitliliği de beslemektedir.
Bir ülkenin, bir bölgenin, bir köyün tohumları doğanın çiftçisiyle sürdürdükleri alışverişin üretim ve bereketin binlerce yıl süren başarısıdır. Dededen toruna aktarılan bir bilgidir, kıymettir çoğu kez yazısı olmazsa da saklanan insanoğlunun gelişim sürecine benzer tohumun serüveni. Büyük tufanlarda kuraklık dönemlerinde bir kısmı kaybolsa da tamamen bitmez, mücadeleyi kazandıkça güçlenir, boy verir, renk verir. Bir geleneksel sevgidir köyün kahvesi, çeşmesi, tepesi gibidir yerel tohumlar. Hasat ile ambarlarda birikir ve bereketlenir, her sene ekim zamanı doğanın dengesinde asıl olan verim veya bilimsel verimler değildir, biz in insanoğluna düşen en büyük ödev olduğu gibi kabul etmek ve sürdürebilmektir. Yerel tohumların bekçisi önce yerel çiftçimizdir ve hipimizdir olabildiğince. Topraklarımız tüm doğa daha u çalışır, bu gün ve gelecek için, yerel tohumları her dönem toplamak ve yeniden kullanmak, yerel çeşitliliği insanüstü gerekliliği için bir garantidir. Verimliliğe paralel bir genlerde doğal yaşa ve biyo çeşitliliği esas oluşturan yerel tohumun bölgesel ortak bir bilinç ve maneviyatla korunmasının ve bu yönde çiftçimizin ziraat mühendisleriyle teknik desteğindeki çalışmalarla sürdürülebilir temiz tarım fanomileri yaratacağına şüphe yoktur. Anadolu’daki bitkiler bin yıldan daha fazla süre evrimini tamamlayarak kendini geliştirmişlerdir. Burada evrimini tamamlama derken Darvin’in Evrim Teorisinden bahsedilmiyor. Ne demek istediğimizi bir örnekle açıklayalım. Lahana ailesi, beyaz lahana, karnabahar, brokoli, karalâhana hepsi aynı familyadan, fakat evrimini tamamladıkları için bu ürünler kırmızılâhana, karalâhana, beyaz lahana, karnabahar, brokoli olarak en mükemmel şekilde birbirlerini tamamlıyorlar.
Bir başka örnek de, soğan, sarımsak ve pırasa ektiğimiz zaman bunların ilk 20 günlük çıkışlarında tatları aynıdır, yaprakları hangisinin soğan, sarımsak, pırasa olduğunu bilemeyebiliriz. Ama daha sonra biraz daha büyüdüğünde zaman geçtiğinde kendi özelliklerini taşımaya başlarlar ve ayırt edilebilir duruma gelirler. Buraya kadar olan bölüm yerel tohum atalık tohum dediğimiz tohumlardı.
Hibrit Tohum (GDOlu tohum) Nedir?
Hibrit tohum, ıslah yöntemiyle geliştirilmiş kısır tohumdur. GDO lu tohum adı üzerinde genetiği değiştirilmiş organizmadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1960 larda ABD de hibrit tohumculuk çalışmaları yapıldı ve zirveye ulaştı. Fakat o güne kadar hiçbir ülke hibrit tohum kullanmıyordu. Hibrit tohumu nasıl satabileceğini araştıran ABD Avrupa Kalkınma Planında açık kart oyunuyla “yeşil devrim” adlı projeyi hayata geçirdiler. “Dünyada bir milyar aç insan var, bunları verimi yüksek tohumu kullanarak doyurabiliriz” diyerek ülkeleri, ulusları bu tohumları almaya ve kullanmaya ikna ettiler, 1960 lardaki ifadeye rağmen. O zaman “bir milyar aç insan vardı”, yıl 2019 hala dünyada bir milyardan fazla aç insan var.
Yerel tohumlarla sağlanan biyo çeşitliliğe, özellikle 1980 sonrasında uluslar arası tohum şirketleri ağır darbeler indirdiler. Yerel tohumları alıp için gen katarak, ya da gen çıkararak patentliğe sahiplendiler. Bir ABD firması Hindistan’ın Batmadiye çeşidi pirincine gen değişikliği yaparak patent çıkardı ve kendi adına tohuma el koydu. Oysa tohum insanlığın ortak malıdır, tohum yaşam demektir, patentlenemez.
Hibrit tohumlarda tek tip ürün ve az çeşit vardır. Yediğimiz sebze ve meyveler çevredeki bitki örtüsü değişikliğe uğrar ve tek tipe dönüşür. Bir üründen birçok çeşit yetiştirileceği halde, hibrit tohumlarda çeşit sayısı azalır. Eğer bu çeşide bir hastalık gelirse, hepsi yok olur ve o sene o tohumdan ekilen ürünlerden hiç verim alınamaz. Hâlbuki aynı üründen farklı tohumlar ekilse birinin direnci diğerinden fazla olacağı için üründe tamamen kayba neden olmaz, en azından bir kısmı kurtulabilir. Bu demektir ki, hastalıkla kaybolan üründe o sene belki kıtlık boyutuna varmayabilir ama sıkıntı boyutunda yokluk yaşanır.
Ülkemizde hibrit tohumla gelen hastalıklara örnek verecek olursak, Nevşehir ve Niğde’de patates kanseri sebebiyle bir tohum 30 yıl ekimi yasaklandı. Adana’da patates virüsleri ürün kaybına neden oldu, mısırda çürüklük, buğdayda sarı pas ve kör hastalıkları görülmekte.
Hibrit tohumlar yerel çeşitlere göre, onların da iddia ettiği gibi bol ürün verir, verimi yüksektir, ama bir şartla, gübre yani kimyasal gübre ve kimyasal ilaç kullanmak şartıyla. Yani size tohum verdiklerinde siz hem kimyasal gübre, hem kimyasal zirai mücadele kullanırsanız verim alırsınız.
Kimyasal gübre ve ilaçlar topaklarımızı zaman içinde öldürmekte her yıl daha fazla ilaç ve gübre kullanmaya zorlamakta ve ekolojik dengeyi bozmaktadır. Hepsi bu kadar mı? Hayır, kullanılan kimyasal gübre ve ilaçlar yediğimiz sebze ve meyvelerden ve henüz bahçede tarlada iken, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına sızıntılarla o bölgedeki bitkilerle beslenen hayvanların etinden sütünden, yumurtasından bize geçiyor, su kaynaklarını, toprağı kirletiyor. Bu yüzden kanser, kısırlık, astım, alzaymır, ritim bozukluğu, bağışıklık sistemindeki bozukluklar ve bazı bakterilere karşı direnç gibi hastalıklar insanlarda görülmekte. Arılarda toplu ölümlere sebep olmakta, Eğridir Kovada örneğinde olduğu gibi zirai mücadele ilaçlarından topraktan suya, sudan göllere gelen akıntıyla göl suları kirlenmekte ve balık ölümlerine, Kovada gölüne has iki cins balığın da yok olmasına sebep oldu.
Hibrit tohum toprağa suya insana zararlı ama aynı zamanda bir ekonomik yıkım, hibrit tohum kısır olduğu için çiftçi her yıl yeniden tohum almak zorunda. Her yıl yeniden gübre, her yıl yeniden kimyasal ilaç almak zorunda. Bu kısır döngüde tohum devreleri sürekli kazanırken çiftçi parasını, sağlığını ve toprağını kaybediyor.
Tarim politikaları ne olmalıdır?
Ülkeler toprağın ve toplumun sağlığını korumak için doğru tarım politikalarını uygulamak zorundadır. Ülkemizde durum nedir?
1-Tarım ülkesi olma özelliğini kaybediyoruz.
2- Köylü çiftçilikten toprağı ekmekten vaz geçiyor. Şehre göçüyor, köyler boşalıyor, “toprağa ihanet ettik, tarlayı satıp şehirde kapıcı olduk” diyor, Nihat Yılmaz gibi. Dayatma ile “buğday stoklarınızı bitirin” denildi bize. “Buğday bir ülke için stratejik bir rejim maddesidir”. Bu Oktay Sinanoğlu’nun söylediği hayatta olduğu dönemde. Yani geçmiş bir on yıl içinde söylenen bize dayatılan şeydi, “buğday stoklarınızı bitirin” dayatması. Stoklarımızı bitirdik, buğdayı ve samanı ithal ediyoruz. Oysa 1970 li yıllarda Orta Doğu ülkelerine buğday, taze sebze meyve, canlı hayvan karşılığında petrol alıyorduk. Ödemeler dengesi zorlanmıyordu. Günümüzde gümrükler kaldırıldı, Kanada’dan mercimek, Hindistan’dan fasulye nohut, Rusya’dan buğday alıyoruz, Balkan ülkelerinden de saman alıyoruz, canlı hayvan alıyoruz taa Brezilya’ya kadar yolu var.
Avrupa Birliği’nin(AB) zorlamasıyla 2006 yılında GDO lu gıda ithalatını denetim altına alacak biyo güvenlik yasası çıkartılmadan tohumculuk yasası çıkartılarak toplum sağlığımız ve tarımımız küresel tarım tekellerinin eline bırakıldı. Biyo güvenlik yasası 2010 yılında çıkarıldı. Bu kanun genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünleriyle ilgili olarak araştırma, geliştirme, işleme, piyasaya sürme, izleme, kullanma, ithalat, ihracat, nakil taşıma, saklama, paketleme etiketleme, depolama ve benzeri faaliyetlere dair hükümleri kapsıyor. Veteriner, tıbbi ürünler ve sağlık bakanlığınca ruhsak veya izin verilen beşeri, tıbbi ürünler ve kozmetik ürünleri bu kapsamın içine almıyor. Bu demektir ki bebek mamasından sos olarak satılan marketlerde ambalajlanmış gıdalar, yani soya sosu, nar ekşisi sosu gibi satılan her şeyin içinde soyastilinden glikoz şurubuna, mısır şurubuna kadar GDO lu ve zararlı her türlü şey var, bebek mamasında bile ve bunlar bu kanunda kontrolün dışarısına çıkarılıyor. Paketlemek daha önemli taşımak daha önemli ama içerik daha önemsiz gösteriliyor.
Tohumculuk yasasıyla çiftçinin yerel tohumları kullanması, bunlardan ürettiği fideleri kendi aralarında değişime açık olmakla birlikte, satışı yasaklandı. Hükümet çiftçiye verdiği desteklerde çiftçi kayıt sistemi diye bir kayıt şartı oluşturdu. Bu sisteme kayıtlı çiftçiler patentlenmiş tohumları kullanmak zorunda. Patentlenmiş tohumların hepsinin kaynağı dışarıdan geliyor. Patentlenmiş tohumları kullanmak zorunda, bu tohumu kullanan çiftçi destek kredisinden de tarım sigortasından yararlanıyor. Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) çiftçinin bu ürününü satın alıyor; yerel atalık tohumu kullanmakta ısrar eden çiftçilere “ekemezsin” demiyor, ama destek kredisi, tarım sigortası kapsamının dışında tutuyor, artı TMO onun ürününü almıyor. Pancar, tütün, pamuk üretiminde kota getirildi. İlgili fabrikalar kapatıldı veya özelleştirildi, ayçiçeği alanlarına kanola bitkisi ekiliyor ve yanlış ürünlerin teşviki öne çıktı.
Yerel tohumlara geri dönmeliyiz
Bu durumda konu ile ilgili kuruluşlar neler yapıyorlar, Ziraat Mühendisleri Odasının bir basın açıklaması var, yasanın çıktığı dönemde. Tasarı ile Türkiye’de Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü (TAGEM) e bağlı enstitülerin tarımsal AR-GE faaliyetleri sonucunda, Tarımsal İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) e ait çiftliklerde tohum üretip ucuz fiyatlar üzerinde zamanında çiftçiye ulaştırma şeklinde işleyen kamusal sistem demode ilan ediliyor. Devlet bir yaşamsal alandan daha çekilerek yabancı şirketler ile onlara taşeronluk edenlere yeni kar alanları yaratıyor. Aslında özel sektör sebze, mısır, ayçiçeği gibi yabancı döllenen tohum yasasının karlılığını çoktan fark etmiş durumda. Bu bağlamda özellikle Hollanda, İspanya ve İsrail kökenli firmalar yerli ortaklarıyla Türkiye’de tohum üretip pazarlamakta, ya doğrudan ithal ürün satışıyla, ya da kendi planlarıyla tohumları üreticiye ulaştırmakta.
Yerli çeşitlerimiz neredeyse tamamının kaybolmasına neden olan bu süreçte örneğin bir kg domates tohumunun fiyatı 18-20 bin dolar arasında ve her sene bu tohumu almak, her sene yeni fide yetiştirmek zorundayız. Hani o salkım domatesler, yuvarlak yuvarlak kırmızı domatesler var ya, serada ya da tarlada diye getirdikleri de aynı tohum aynı fide. 18-20 bin dolar bir kg ı.
O zaman biz tüketicilerin sadece “domatesi daha pahalı alıyoruz”, dert yanmasından öte, yani o düzeyde kalmamalı, üretici ve tüketici dayanışması ila yeniden anlamlı bir sonuç elde etmek için yerel tohumlara yeniden dönmeli ve bu konuda hepimiz sorumlu bir yurttaş olarak üzerimize düşen yapabileceğimiz en küçük şeyi üstlenmeliyiz.
Yerel tohumlar neden kuruldu
Gıda güvenliğimizin sağlanması, sağlıklı sebze meyve, tahıl tohumlarımızın yaşatılması, sağlıklı nesiller doğamızın sağlığı ve çok uluslu şirketlerin tahakkümüne boyun eğmemek için Kuvayi Milli ruhuyla toprağımıza, tohumumuza, çiftçimize sahip çıkmak için güç birliği, işbirliği yapmak üzere kuruldu.
Yerel tohum gruplarının hemen hepsi gönüllülük esasına dayanıyor. Bu duygu ve düşüncelerle gönüllü oluşumlar gruplar, dernekler ve özellikle Ege ve Trakya’daki belediyeler seçim öncesi olduğu için, belediyenin isimlerini vermek durumunda kalacağım ama beni yanlış anlamayın, herhangi bir siyasi kaygım yok ama bu alanda çalışan belediyeler de ne yazık ki onlar.
Neler yapıyorlar. Atalık tohumların çoğaltılması, alınan tohumların paylaşılması, köy çalışmaları, alan çalışmalarıyla çiftçilerin bilinçlendirilmesi, konferanslar ve seminerler düzenlenmesi, okullarda örnek çalışmaların yapılması, tarım okulları kurulması, bunu yapan belediyeler tohum takas şenlikleri fide dağıtım şenlikleri düzenlenmesi, tohum envanteri çıkarılması, tohumların saklanması, biyo çeşitliliği koruma çalışmaları sosyal medya üzerinden tohumların ekimi, dikimi sebze ve meyvelerin bakımı, aşılanması, doğal yöntemlerle hastalık ve böceklerle mücadele edilmesi, yetiştirilen ürünlerden kışlık yiyecek saklamak üzere salça, reçel, konserve, salamura, tuşu ve kurutmalıklar sağlıklı olarak nasıl yapılır konusunda dosyalar oluşturarak bunları hem üreticilerle, hem tüketicilerle paylaşarak eğitim çalışması yapılmalıdır.
Muğla Yerel Tohum Grubu 2012 yılında Emekli Öğretmen Jale Eren tarafından kuruldu. Arkadaşlarımızın bir kısmı Cumhuriyet kadınları derneğinden kendini tanırlar. Uzun yıllar dernek yöneticiliği yaptı şube başkanlığı yaptı.
Muğla yöresinde atalık tohumlara sahip çıkmak üretici ve tüketiciyi bilinçlendirerek yerel üretici ve tüketiciyi artırmak, eski damak tatlarımıza ve sağlığımıza yeniden kavuşmak için bu konuda farkındalık oluşturmak üzere kurulmuştur. Yakın çevresiyle arkadaşlarıyla oluşan bu grup, bu gün internet üzerinden 16130 üyeye sahip. Muğla Yerel Tohum Grubu, başka bir sürü grup var daha. Artık sadece Muğla’da değil, yerel tohum konusunda çalışan bütün kurum ve kuruluşlarla kişilerle iletişim etkileşim ve paylaşım içinde. Muğla Yerel Tohum Grubu’nun üyeleri sadece Muğla’da değil, Ankara’dan Elazığ’a Batı Anadolu’daki iller ağırlıklı olmak üzere Karadeniz illerine kadar pek çok yerden sayfada üyeliği var. Tarlayla, bağla, bahçeyle uğraşanlar, hobi bahçeleriyle uğraşanlar var. Oradaki bilgi akışından tohum takasından tohum alımından faydalanıyorlar.
Muğla Yerel Tohum Grubu 2018 yılı itibariyle 1400 çeşit yerel tohumu envanterine kaydetti. 1400 yerel tohumdan 42.000 (kırk iki bin) paket, delinin posteki sayması gibi günlerce-haftalarca inceliyorsunuz. Bu tohum hangi ilin hangi köyünden kim göndermiş, envantere kaydediyorsunuz. Ondan sonra alıyorsunuz bir kaşık her bir üreticiye verilebilecek dağıtma payı kadar paketleyip onların üstünü de etiketleyerek ayrı ayrı paketliyorsunuz, bir yıl saklanmak üzere dolabımız var depomuz var oraya kaldırıyoruz, uygun koşullarda; diğer paketlerde sezon boyunca gezdiğimiz tohum takas şenliklerinde takas edilmek ve dağıtılmak üzere ayrılıyor, 42.000 paket.
Türkiye genelinde bu alandaki gruptaki alanlara gerçek tohum dostu samimi kişilere incelenerek veriliyor. Herkes tohum dostu olmayabiliyor. İnternetten, facebooktan sayfalarına bakıyoruz, paylaştıklarına bakıyoruz profilindeki görüntülere bakıyoruz. Her isteyene de hemen buyurun size tohum demiyoruz. Art niyetler olabiliyor, incelenerek dediğimiz amaç o.
Türkiye genelinde bu alanda en geniş kapsamlı çalışan, en çok tohuma sahip olan grup Muğla Yerel Tohum Grubu. Köy çalışmaları ile çiftçiyi bilinçlendiren ekimden üretimin son aşamasına kadar takibi yapılan grup yine Muğla Yerel Tohum Grubu ve bu ilk en e örnek, facebookta kurulan ilk örnek grup, başka gruplarda olmayan bilgilendirme dosyaları var herkese açık.
Mücadele yolları ama doğal mücadele yolları, güllerinize böcek geldi, biberlerinize böcek geldi, fasulyenizin yaprakları büzüştü, onlarla nasıl mücadele edeceksiniz, hangi yöntemlerle mücadele edeceksiniz, toprağını nasıl hazırlayacaksınız, bunlarla ilgili bütün dosyalar orada var. Faydalanabiliyorsunuz. Bu da sadece bizim grupta var. Muğla Yerel Tohum Grubunda tohum takas şenlikleri bütün etkinlikler ve gidiş geliş, konaklama tamamen gönüllülük esasına göre yapılıyor, kimse harcırah yolluk ödemiyor, bazı organizasyonu yapan belediyeler, o da bazıları kendilerine sponsor bulurlarsa etkinlikte belki b ir gece konaklama uzak gittiğimiz zaman, Ege’deyken günü birlik gidilip geliniyor. Aydın Muğla, İzmir Balıkesir, Manisa oralara günü birlik gidilip gelinebiliyor, ama Aydın’dan kalkıp Çanakkale’ye ya da Çatalca’ya Silivri’ye gittiğinizde bir gece konaklamak gerekiyor. Bazıları karşılıyor, ya da öğlen yemeğinde pilav ayran, pide ayran şeklinde ikramda bulunuluyor. Onun dışındaki her türlü masrafı biz kendimiz karşılayarak gidiyoruz, kimse bizi görevlendirmiyor, biz kendi kendimizi görevlendiriyoruz. Bütün destek üreticiler, gönüllüler, belediyenin işbirliği sayesinde yapılıyor. Çünkü belediyeler, alan veriyor, stant kuruyor, çadırlar kuruyor, ilanları yapıştırıyor, kamuoyuna duyuruyor, gerçekten onların destekleri çok önemli, bu konuda.
(Bu arada sunucu başka yerlerdeki etkinliklerini yansıtan fotoğraf tanıtıldı). “Tohumu özgür olmayan bir millet asla özgür olamaz, tohuma özgürlük” “Kimyasal gübre kullanma toprağı zehirleme, domates gibi domates yemek istiyoruz”. (Bu sloganlar resimlerde yazlı resimler okundu)
Tohumla ilgili karşılaştığımız tehlikeler neler?
“-Yabancılar hızla ülkemizden toprak satın alıyor; köyler boşalıyor, tarlasını satıp şehirde kapıcı oluyor, toprak tarla satılıyor, kendi ülkemizde yabancının tarlasında ırgat olmamız isteniyor. En büyük yanlış tarımı bırakmak, toprağı terk etmek betonlaştırmaktır. Tarım alanlarının, su kaynaklarının çevresini imar değişiklikleri ile imara açmak, orada sanayi bölgeleri kurmaktır yanlış. Temelli, karpuz kavun tarlalarına Polatlı’dan Sakarya’ya kışlasına kadar olan pancar tarlalarına organize sanayi bölgesi kurduk.
Köylü çocuklar üniversiteyi bitiriyor ama köylü kalmak, toprakla uğraşmak üretmek istemiyor. Masa başı istiyor, yani doğayı terk ediyor, oysa köy enstitüleri köylü çocukları okutur eğitir, köyü ve köylüyü aydınlatmak için köye göndermek üzere planlanmıştı. Pancar, pamuk, tütün gibi bitkilerin önce üretilmesine kota konulan bitkiler özelleştirilen fabrikalar nedeniyle üreticinin elinde kaldı. Ege’de pamuk tarlasında çilek ekiliyor, Trakya’da ayçiçeği yerine kanola ekiliyor, yanlış tercih yanlış ürün. Pamuğun ekim aşamasından giysi aşamasına kadar 18 iş kolu vardı kesintiye uğradı, çoğu iş kolu kapatıldı, şimdi dışarıdan pamuk ya da, ip alıyoruz, oysa Türkiye tekstil Cenneti idi. Çilek yemesek ölmeyiz, ama endüstri ürünleri ekilirse köylü kalkınır, toplum kalkınır.
Eğer Türkiye’de üretici desteklenmez ise gıda sıkıntısı baş gösterecek ve insanlar aç kalacak, üretimi desteklemekten başka çaremiz yok. Bu nedenle, topraklarımız kıymete bindi, çiftçilerimize çağrıda bulunalım, arazilerimizi satmayalım diyor, Şemsi Bayraktar.
Gıdalarımızı nasıl sağlamamız gerekiyor, sağlıklı gıda nedir?
Elbette işe iyi tohum almakla başlıyoruz. Yetiştirdiğimiz bitkilerde hastalık olmaması için önlem almamız gerekir. Sağlıklı tohum sağlıklı bol ürün demektir. . Tohumu alınacak sebze türü en iyi en sağlıklı olanı ve olgunlaşanı, olgunlaşan ürününden tohum almalıyız. Tohumu çiçeklerinde olan maydonoz, dereotu, tütün gibi bitkilerde çiçeklerin tamamen kuruması olgunlaşması ve irileşmesi beklenir. Domates patlıcan salatalık, kavun gibi, kabak gibi çekirdekli sebzelerde çekirdekler suya alınır, içi kof olanlar suyun üstünde kalır, diğerleri suyun dibine çöker, onu süzüp alındıktan sonra uygun koşullarda kurutup saklanması gerekir.
Domates çekirdekleri kendi suyunun içinde bir müddet beklenilerek fermente olması sağlanır, kendi asitli suyuyla fermente olan domates çekirdeği hastalıklara ve bakterilere karşı direnç kazanır. Tohumun ekileceği bahçe toprağı zamanında sürülmüş doğal hayvan gübreleri kompos gübrelerle desteklenir. PH derecesi tahlil yaptırılır, çıkan sonuca göre kükürt ve kireç ilave edilir. PH derecesi yüksekse yani kireçli ise, kükürt düşükse ph a kireç ekerek, hem toprak dezenfekte ediliyor, yani ekime hazırlanmadan önce, hazırlanırken hem de ph dengesi destekleniyor. Zararlı böcekler ve hastalıklar da doğal yöntemlerle mücadele edilir.
Olgun sebze ve meyveler zamanında toplanır, eğer ihtiyaçtan fazla ticari amaçla ekilmişse toplama, paketleme, taşıma aşamalarında arz ve talep olgusuna göre hareket edilir.
Sebze ve meyveler geleneksel kurutma usullerine göre kurutulup saklanmalı; hep geleneksele dönmek zorundayız. Geleneksel kaynatma ve güneşte koyulaştırma usullerine göre hiçbir katkı maddesi içermeden salça, reçel, pekmez, pestil ve nar ekşisi yapılmalı, uygun koşullarda saklanmalıdır. Kullanılacak unların kromozom sayısı değiştirilmemiş atalık tohumlardan üretilmiş buğdaylardan ısı işlem görmeden taş değirmende öğütülmüş olmasına özen gösterilmelidir. Var mı bunlar var, arayıp bulmamız gerekiyor.
Turşuların provetik olması için temiz su ve kaya tuzu kullanılmasına özen gösterilmeli, limon tuzu kullanılmamalı. Limon tuzu evde temizlik amaçlı tıkanan lavaboları açmak için, kireçli çaydanlıkları temizlemek için kullanmak gerekiyor.
Evde yapılan yoğurt tercih edilmeli, olabildiğince ekşi mayalı ekmek yemeye özen gösterilmeli. Eğer olanaklar uygunsa sebze ve meyvelerimizin en azından bir kısmını kendimiz yetiştirmeliyiz. Sebzeleri kendi mevsiminde yemek en uygunu ama bir kısmını haşlama ya da sote yöntemi ile hazırlayarak dondurucuda saklayabiliriz. Salamura yöntemine göre sağlık nedeniyle tuzdan sakınanlar için önemli bir yöntem bu da. Büyük şehirlerin dışında diğer kentlerde kent pazarlarında köyden gelenlerden alışveriş edilmeye özen gösterilmeli, onlarla sohbet edilmeli, hem emekleri için teşekkür edilmeli, hem o arada tohumu yerli mi, ziraattan gidip aldı fideyi, fideciden mi gidip aldı, onu öğrenmeli; suladığı su yer altı suyu mu yer üstü suyu mu? Kirli su mu fark ettirmeden onları da öğrenebiliriz. Ondan sonra emin olduğunuz kişilerden her mevsimin sebzesini, meyvesini satın alabiliriz.
Balkonda bile maydanoz, roka, nane yetiştirileceğini unutmayalım. Marketten alınan ürünlerin menşeine ve içindekilere bakalım.
Bebek mamasının üstünde bile, nar ekşisi diye nar sosu diye satılanların içinde bile ne kadar kimyasal, ne kadar zararlı madde varsa hepsi mevcut.
Bunlar geleneksel usullerle kuruttuklarımız sebzeler (resim ve slâytlardan gösterilmekte), minicik minicik çiçek bamya. (bamyayı göstererek) “Osmancık Kamil köyü çok kıymetli kg ı 300 lira filan onun, özel bir cins çiçek bamya. Konya gibi bazı yerlerde de, bamya çorbası ya da etli bamya yemeği düğün yemeği olarak yapılır. Özel cins olduğu için kıymetli. (Resimden domatesleri göstererek) “şu yanda olan domatesler hibrit olan domatesler, eğer doğru kesilmiş olsaydı haç işareti gibi olan, artı desem yetmiyor, anlatmak açısından. Yanında da yerli domatesler de şekil ve renk olarak farklı görülüyor. İster serada yetişsin, ister tarlada yetişsin fark etmiyor, hibritlerin hemen anlaşılması öyle.
Domatesi salça yapmak üzere veya konserve yapmak üzere doğradık, çokça domates aldık on kilo yirmi kilo. Doğradığımız da onu suyu ile birlikte bir kabın içinde birikiyor, olgunluğu hemen sıktığımızda zaten çekirdekleri içine giriyor. Çıkan çekirdekleri bir gün bekletiyoruz kendi suyunun içinde, domates böylece kendini korumaya alıyor. Konuşmacı burada çeşitli, tuşu, tarhana, kurutulmuş sebze ve meyveler, fasulye vb gösterdi.
Belediyelerin çalışmaları:
“Bu gün nadir görülen topağın karakılçık buğdayı tohumunu bulup çoğaltan Seferhisar Belediyesi bu tohumdan elde edilen doğal un yüzlerce yıl önceki teknikle kullanarak “ata Ekmeği”ni üretti. Üç yıl üst üste Seferhisar’ın iki köyünde yani bundan sekiz yıl on yıl kadar önce üç yıl üst üste ürünün almak kaydıyla parasını peşin ödemek kaydıyla ama ürünü almaya tekrar çoğaltmak üzere Topağın karakılçık buğdayı çoğaltılıyor. Başka köylülere de dağıtılıyor. Bunun garantisini belediye veriyor almak üzere. Şimdi Seferhisar Belediyesi’nin halk ekmek fabrikasının büfelerinde bu atalık ekmek satılıyor.
Sıracıkta kurulan pazarda İzmir’den insanlar gidiyorlar, hafta sonları hem ekmeklerini alıp veya Can Yücel tohum merkezinde de tohum merkezinde tohum biriktiriliyor. Takasla değiştiriliyor, dağıtılıyor, aynı zamanda reçelden turşuya, tarhanadan farklı ürünlere kadar, fırında kurutulmuş mandalina paketler halinde satılıyor. Can Yücel Tohum Merkezi’ de Seferhisar’da.
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi, Süleyman Paşa Belediyesi, Silivri Belediyesi, Çatalca Belediyesi, Çanakkale Büyükşehir Belediyesi, Bafra, Salihli, Manisa’da belediye değil, GEMA diye b ir vakıf var, Gediz Havzası Manisa Bölgesinin kısaltılmışı, o İzmir’in Güzelbahçe, Urla, Alaçatı, Seferihisar, Foça, Bornova gibi ilçeleri saymadıklarım olabilir, Aydın’ın İncirliova gibi
Bir tek o MHP li belediye, diğerleri CHP li belediye, Fethiye, Muğla’nın Bodrum İlçesi ve diğer ilçeleri, Datça’da her yerde festivaller, tohum takas şenlikleri yapılıyor. Salihli’nin dışında uzak, Bursa Nilüfer Belediyesi bir de Bafra belediyesi yapıyor.
Silivri Belediyesi’nin farkı, her belediyenin bir tarım araştırma merkezi tohum merkezi var. Fide yetiştiriyor; fide dağıtıyor. Ama ondan başka Tarım Meslek Lisesini kurdu Silivri Belediyesi. Her öğrencinin bir dönüm tarlası var, dört yıl boyunca o tarlasından o bir dönüm tarladan sorumlu, biçiyor, üretiyor, yetiştiriyor, her şeyini yetiştirerek uygulayarak öğreniyor.
Neler ekiliyor? Trakya toprak iklimine uygun temel gıda maddeleri ile aromatik (hoş kokulu) bitkiler üretiyorlar katma değerdeki bu ürünler gıda, kimya ve kozmetik sektörüne veriliyor.
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesiyle, İstanbul’da bir vakıf üniversitesi ile işbirliği içinde, yani onların gıda teknolojileri bölümleri. Biyoloji bölümleri, ziraat fakülteleri olanlar, ziraat fakülteleri ile işbirliği içinde gidiyor okulun hizmeti, programı ve uygulaması.
255 000 m2 bir alana kurulmuş bir tram var, bölgede geleneksel, tarımın buğday yanı sıra alternatif bitki yetiştiriciliği yapıyorlar. Bölge çiftçisine topraktan daha fazla yararlanarak emeğin karşılığında daha çok kazanmaya aracılık ediyorlar. Uzaktaki bölüm bu tramın merkezin hemen öndseki görüntülerde lavanta var, aromatik bitkiler üretiyorlar, kekikten ada çayına kadar, enginardan bamyaya bezelyeye kadar Trakya yöresinde kendine özgü bamyası, bezelyesi ve taze fasulyesi var. Bu Çatalca belediyesinin geçen yıl katıldığımız afiş. “Sağlıksız ve GDO lu gıda için yaşasın atalık tohumlar. Gelecek yereldedir, yerel geleneksel tarım uyanışa bizimle beraber misiniz”, diye çağrı yapıyor, Çatalca belediyesi.
Aydın Büyükşehir Belediyesi üç yıldır sürdürdüğü yerel tohumları koruma projesi ile atalardan miras kalan kokusuyla aromasıyla hiç unutulmayan sebze ve meyvelere sahip çıkıyor.
Yine Seferhisar Belediyesinin Can Yücel tohum merkezindeki afişi. Silivri Belediyesinin tranında 41 çeşit aromatik bitki yetişiyor. Çeşitli denetim ve araştırmalarla üretimlerinde topraklara uyumlu olan bitkiler tespit edilmiş, özellikle karabuğday enginar, hatta Trakya’da “Hüsmanaga buğdayı” diyorlar, bir kısmı Tekirdağ’dakiler. Enginar ve lavanta, kudret narı, yöresel bitki dallarında yoğun, Silivri Belediyesi’nin tran merkezinde ürertilen bitkiler kozmotik, ilaç sanayinde doğal bitki sanayinde kullanılmak üzere planlanmış, pazarlama çekiyorlar, yetiştiriyorlar, o da hazır. Üretim aşaması bitmiş olan bu bitkilerin pazarlama aşamaları da tamamlanmış, çiftçilerin üretim aşamalarına geçiş çalışmaları sürüyor.
Bu bölüm erken hazırlanan seralardaki çalışmalar
Soframıza gelen sebze, tahıl nerede nasıl yetiştiriliyor biliyor muyuz, bu konuda cevabımız eğer içimize sinebiliyorsa, gıdamızın sağlıklı olduğuna inanabiliriz.
Yine üretme aşamasındaki seralarda karşılaştığımız tehlikeler, nelerle karşı karşıyayız. Neden biz bu kadar yerel tohum diye çırpınıyoruz. Neden yerel tohum grupları kuruldu.
Tehlikeler şunlar:
Yabancılar hızla ülkemizden toprak satın alıyorlar. Kendi ülkemizde ırgat olmamız isteniyor, demiştim. Bu kadar olup bitene göre basında tohum ve gıda nasıl yer alıyor. Neden enflasyon yüksek, neden gıda fiyatları yüksek. Antalya ve İstanbul’da sebze ve meyve üreten pazarlayan 24 firmaya rekabet kurulu tarafından soruşturma açılmış. Sanki enflasyonun artmasına, gıda fiyatlarının yükselmesine sebep onlarmış gibi. Bu konu ile ilgili Demre’deki, haldeki bir yetkili, yani kabzımal eski tabirle, şunu söylemişti bir tv programında canlı yayınla bağlandığında, “her türlü eleştiri için suçlusu biz değiliz ama eleştiriyi dinleyebilirim ama aracılar, komisyoncuları terörist ilan ettiler, çok ağırıma gitti. Oysa bizim de birçok sorunumuz var, üretim aşamasından tüketiciye ulaşana kadar. Bunları bilmeden, bunları dile getirmeden enflasyonun sebebi bizlermişiz gibi suçlu arandı ve bize terörist muamelesi yapıldı, bu cümle kullanıldı, çok ağırıma gitti” diye belirtmişti.
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Pakdemirli Niğde’de Patates Araştırma Merkezinde yaptığı açıklamada taraftar renkli patates üreticiliğini söyledi. Bunlar benim tanık olduğum bilgiler. Tanzim satışlar için de söylemiyorum zaten onun içinde yaşıyoruz. Görüyorsunuz suni bir şey var ama şu anda kuru gıda nohut, fasulye satışına başlandı. Onun için Ayşe Baysal öğretmenimi rahmetle yad ediyorum. Görseydi herhalde mercimeğin Kanada’dan geldiğini kahrolurdu belki, diye düşünüyorum.
Mete Çubukçu NTV deki Pasaport programında, “dünya nüfusu artıyor, insanlar benzer gıdalarla besleniyor, kaynaklar tükeniyor, dünyadaki tahıl bazlı ürünler giderek azalıyor. Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Önümüzdeki yıllarda yeni gıdalar sofralarımıza girerken, yiyecek alışkanlıklarımız değişecek”. Peki, 50 yıl sonra sofralarımıza hangi gıdalar girecek” diye bir programdan bahsetti.
Cem Seymen, CNN Türk programında, özellikle Anadolu’nun birçok yerini dolaşıyor, bu arada çırpınan, çabalayan, “toprağa dönün herkes masa başı işi beklemesin, toprağa dönün toprağınızı terk etmeyin” diye çırpınan bir programcı. “Çiftçiler Anadolu topraklarını neden terk ediyor, Anadolu’nun temel gıdalarına ne oldu, neden fasulye, nohut, mercimek, buğday ithal ediyoruz” diye soruyor. Bütün gençler emekli öğretmen, memur ziraat mühendisleri, veterinerler öncü olmalı, yeniden inançla ekmeli, üretim ve tüketim kooperatifleri kurmalı, kurdurmalıyız. Bu topraklarda doğduk, bu topraklarda doğduk, bu toprakları torunlarımıza bırakacağız. Bu topraklar hibritçilere, inşaatçılara ait değildir. Toprağa döneceğiz, toprak insanı özgürleştirir. Eğer bu yaşta Tema Dede Hayrettin Karaca, sevgili öğretmenimiz Muazzez İlmiye Çığ soframda, tarlamda, ülkemde GDO istemiyorum, GDO ya hayır” diye bilinçli hareket ediyorlar ve çağırıyorlarsa biz hangi yaşta, hangi konumda, hangi şehirde, hangi durumda olursak olalım, bize düşen çok şey var. Hepimiz toplu iğnenin başı kadar katkıda bulunursak, önce kendimiz için, sonra çocuklarımız, torunlarımız için, ülkemiz için topraklarımız için, geleceğimiz için sağlığımız için bir şeyler yapmak zorundayız. Atalık tohumlarımız çok önemli sağlık da çok önemli”.
Bu sunumdan sonra konuşmacı getirdiği tohumları izleyenlere gösterdi, bazılarını tattırdı.
Bu sunumdan sonra, salonda bulunan izleyicilerin soruları ve konu üzerindeki tamamları ile konferans sona erdi.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız SONNOTLAR:
(1) Hilal Arslan: Kütahya Simav’da doğdu, ilk ve ortaokulu Simav’da okudu. Kütahya Kız öğretmen okulu ve Gazi Eğitim Enstitüsü müzik bölümünde okudu. Tavşanlı Atatürk Lisesi, İstanbul Davutpaşa Lisesi, Ankara Çağrı Bey Anadolu Lisesinde çalıştı. 1981 den bu yana halk türküleri halk oyunları derleme çalışmalarını sürdürüyor. Bir kısmı TRT repertuarına alındı bunların. Halk Bilimi, Yaşayan Kültür konusundaki çalışmaları basıma hazır tez çalışması bulunmaktadır. Mahalli gazete ve dergilerde eğitimle ilgili yazıları yayınlandı, Şiddetin Çözümü, Halk Müziğinde aksak ölçülerin bölgesel ve yerel konusunda bildiriler sundu. Mil.Eğim Bakanlığında açılan kurslar ve sınavlardan sonra Milli Eğitim Bakanlığı Halk Oyunları A kategorisi Juri üyesi olarak grup ve final yarışmalarında görev aldı. Meslek yaşamı süresince ilçe il ve Başkent kutlama komitelerinde görev aldı, hazırladığı koro çalgı toplulukları ve halk oyunları toplulukları ile tören kutlama ve anma programlarına katıldı. Mil. Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Kültür Bakanlığınca düzenlenen yarışmalara ve festivallere katıldı. 20 yıl yaz aylarında Mil Eğitim Bakanlığı Gençlik Kamplarında Mil Eğitim Bakanlığı lider ve yöneticisi olarak görev yaptı. 1999 da Müzik Eğitimcileri Derneği kurucuları arasında yer aldı, halen yönetim kurulu olarak görev yapmaktadır. 2015 yılından bu yana Muğla Yerel Tohum Grubu üyesi olarak atalık tohumlarla ilgili gönüllü çalışmalarını sürdürüyor. Esas öğrenimi müzik, fakat bu günkü konu başka bir ilgi alanı yerel tohum konusudur
Yorum Gönder