Hani bazen olur ya...
“Pat-lı-ya-cam!” dersin. Yaşananları hazmedemezsin.
“Bu kadarı da olmaz, olamaz, olmamalı!” dersin. Şikayetini en üst perdeden dile getirirsin.
“Anlat” denilse sana… o ‘olamaz’ların tamamı o anda hücum etmiştir beynine ve diline…. Bir türlü derlenip de dökülemez dudaklardan ilk cümle. Kahırlanırsın.
Oysa öylesine dolusundur ki ‘olamaz’larla… Her biri kendi önceliğinin derdinde ve telaşındadır. Onca ‘olamaz’lar dile getirilmede kendisinde olsun öncelik…
İşte budur “neresinden başlasam” dedirten!...
*
Bazen “bu da mı o kahrolası kirli siyasetin bir taktiği” diye düşündüğün olur.
Bakmışsın, ‘olamaz’ dediğin olayın biri, unutturuvermiş bir öncekini!... Yokmuş gibi…
Sanki bir görünmez el çıkmış ortaya geri çektirmiş dünün şikayetini.
Anla artık!... Demek ki, birileri çok iyi biliyor o kirli siyasetin mühendisliğini: “Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldur. (yani İnsan unutma özürlüdür)
O kirli siyasetin mühendisi insanların bu zaafı çok iyi biliyor. Bilmekle kalmıyor, kullanıyor.
İnsanları, ayni zamanda balık hafızalı yapma taktiklerinden biri olmalı uygulanan yöntem….
(Pavlov’un aklına gelmemiş mi acaba bu? Gelmiş de insanlığa dair erdemi gereği utancından mı uygulamaya almamış acaba?)
*
Daha önceleri de belli etmişti ama “ben, farklıyım!” ile sinyalleri verilmişti galiba yeni dönemin.
‘Fiili durum’la beslendi gelişme faslı. Yasa – masa – anayasa tanımamaktı işin aslı.
Hani demokrasi tren idi ya, son istasyona gelindiğine mi karar verildi ne!?..
Bir takviye el uzandı bir başka cepheden….
Madem ki adam, uymuyordu yasalara ve fiili durum(du) bunun adı, yasalar uydurulsun(du) adama…(Anayasa yerine ona yasa) Kalksın(dı) yaratılmış fiili durum ortadan…
(Oysa çiğnenen anayasa ise, çok darağaçları kurulmuştu o anayasayı koruma-kollama adına)
Hem ne gerek var(dı) onca adama… kurula, kurala, kurama, kuruma… Toplansın(dı) tek elde yürütme yargı, yasama…
Hem zaten reklam arası değimliydi bu ara… Yüz yıl öncesinden de ‘tek adamlık’tan gelmemiş miydik?... Sık sık bu dönüş özlemi dillerde ve gönüllerde(!) değil miydi?
Alın işte, sandık ortada… Tam(!) demokratik(!&*?) bir oylama…
Bir yanda tazı, diğer yanda topal tavşan.
“Elim üstünde elim, Yavşak Selim Kim? Oy oy oy!...Olanlar oldu Torba doldu…
At çalındı, geçti bile Bor’dan öteye…
Kavuştuk ecdada… Bir asır önceki özleme…
Elveda, demokrasi, elveda cumhuriyet!...
Elveda bu güne..
Merhaba bir asır öncesine.. Merhaba ecdada ve ruhlarına!...
UYANDIR ALLAH'IM... İŞİMİZ SANA KALDI (Bölüm 2)
Hani, “yağan yağmurla beraber ıslanırken, ayni menzile giden kervanda “ayni bağın, gülü aynı dağın yeli türküleri söylenirken, “gel bu hasret bitsin!” naraları ile çağrılmıştı ya birileri…
Birdenbire at ve tımar ayrılıp, inlere girme savaşları giriverince araya, atıl kalmıştı vuslat!... Şimdi, bir başka vuslatla giderildi 33 aylık hasret!... Oysa söylem gereğiydi bu. “Döndüm” dediği “”’yuva’dan uçmamıştı ki.
Kadıya mülk olan Saray’a, ‘Genel Merkez’ de dahil edildi.
Tek gövdeli kafaya fiilen bir baş daha eklendi.
Şapkalara, bir yenisi daha eklenince sıfat da değişti. “En Genel Başkan!”
Say şimdi sayabilirsen makamları... Ve yetkilerini, kalemin gücü yeterse!..
Devlet Başkanı… Cumhurbaşkanı…
Başbakan…. Başkomutan…
Hakimleri atayan… (Kendisinin(!) yargılanmasına(!) imkan tanıyan(!)…
Bütçe yapan…. Yaptığı bütçeyi onaylayıp harcayan…
Meclise milletvekili bulan…. Yürütmeye bakan atayan…
Gündüzleri adres,‘Söğütözü / Çankaya / ANKARA. Geceleri Külliye… Saray, Beştepe /ANKARA.( Her zaman,ve her yerde, hazır ve nazır!”demek bu olsa gerek. Ya da (Peygamber bile olsa bu kadar yetki verilmez” dedirten.) Ya da, “babam olsa bunca yetkiyi tanımam” sözünü ettiren.
Devletin Başı, Yürütmenin Başı… Başında onlarca, onlarca şapkası…
Meydanlar, alanlar, salonlar… Tv’ler, gazeteler… Dilediği her yer, sınırsız zaman ve koşulsuz zemin farkıyla!... Hep onun.
Salı günlerini de, AK-BAŞKAN olarak gerek yasaların, gerekse kendisinin kendisine tanıdığı onca hakkın cabası olarak “grup toplantısı” adıyla kullanacak…
Ve bu hakkını kullanırken, “ANAYASANIN EMRETTİĞİ TARAFSIZLIK(!) İLKESİ”ne uyacak… Be hey vicdan!... Söyle!.. Bu nasıl olacak!...
Tüm bunların üstüne,, 80 milyonun tarafsız olarak “sıcacık!” kucaklanacak olması, galiba işin şakası!...
Çok şaşırttı beni 80 milyonla birlikte beni de kucaklayacak olması… Oysa, hiç aklımdan çıkmıyor ki; meydanlarda, ben dahil, tüm #hayır#cıları teröristlikle suçlaması…
*
İşte… “Şeref, namus, millet, tarih, t a r a f s ı z l ı k diyen yemin ortada…
.“…aldığım görevi TARAFSIZLIKLA yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim…”
Bu güne kadar ki gidişat da ortada. Hadi gel de, , askıda kalacağı mutlak görünen; bundan böyleki durum için; de hadi “kalmaz inşallah!”
*
Ne mi olur, yemine uyulmazsa…!?...
“Olana bak, olacağı gör” demiş atalarımız. Yepyeni fiili durumlar çıkacak ortaya..Ve“ bu fiili duruma yasallık kazandıralım” diyecek bir stepne daha nasıl olsa bulunur…Bulunur ve yemin, adama uydurulur.
*
Yok ya!....
Bir rüya bu!... Kabus!...
Uyandır Allah’ım… İşimiz sana kaldı!...
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ
mehmethalilarik@gmail.com
Yorum Gönder