Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız

Ulusal Eğitim Derneği’nin her hafta Cumartesi günü düzenledikleri konferanslardan 13.05.2017 günlü konferansta, Okullarda Müzik Eğitimi konulu sunumu, Müzik Eğitimciler Derneği Genel
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız
Başkanı Refik Saydam [1] tarafından dernek salonunda üyelere sunuldu.
Konuşmaya geçmeden önce, konuya ışık tutacak bir anıya yer vermek istiyorum. Giden yıl aynı dernekle Gönen Köy Enstitüsünün geleneksel Fasulye Gününe katılmıştık. Orada halen hizmet veren binalarda müzenin önünde Atatürk büstü ile birlikte, insan boyundan büyük bir mandolin heykelini görmüştük. Bu bile bize enstitülerin müziğe verdiği önemini hatırlatıyordu.  Ayrıca Aşık Veysel gibi halk ozanları enstitülere çağırılarak  halk müziğinin önemi anlatılırken, öğrenciler de ozanlar ve halkla kaynaştırılmağa, sevdirmeğe çalışılıyordu.  Ne yazık ki günümüzün iktidarı,  müzik dersini yadsıyarak ya seçmeli hale getirmek ya da kaldırmak girişimleri olduğunu aşağıda Müzik Öğretmeni Refik Saydam’ın sunumundan açıklanmaktadır.
Emekli Öğretim Üyesi Refik Saydam konuşmasında şunları söyledi:
“-Bizler müzik eğitimcisi olarak okullarda sanat eğitiminin, müzik eğitiminin yetersiz olduğunu söylüyoruz. Bu konuda ortak çalışmalar yürütüyoruz, ama bunu yürütürken, şunu belirtelim, kesinlikle kendi dersinizden yana dar bir mesleki branş tutuculuğu yapmıyoruz. Şunu istiyoruz, Mili Eğitim Temel Kanununda öngörülen biçimiyle gerektiği ölçüde sanat eğitimi de, bilim derslerinin yanında sosyal, fen, matematik ve diğer derslerin yanında bunlar da verilmeli. Dolayısıyla böyle dar meslek tutuculuğu değil, diğer meslekler içerisinde, diğer gruplar içerisinde sanat eğitiminde yeteri boyutta olması gerektiğini özellikle vurguluyoruz.

MÜZİKSİZ İNSANIN YAŞAMI DÜŞÜNÜLEMEZ
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız
Elbette müziksiz insanın yaşamı düşünülemez. Bu tarihten bu yana böyle, yani ilk uygarlıklardan bu yana gelişmelere baktığımızda Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne baktığımızda Karkamış’tan Gaziantep tarafından getirilen buluntular üzerindeki müzik aletlerine, Gordion’dan ya da Hattuşaş’tan getirilen Frig, Eti Uygarlıklarına ait buluntular üzerindeki müzik aletlerini görüyoruz.
Eski Yunan’da dört önemli ders olduğu söylenir. Bunlar matematik, felsefe, jimnastik ve müzik. Felsefe tüm dersleri içeriyor, bu günkü sosyal e fen bilimleri alanındaki dersleri. Eski Yunan’da önemli derslerden birisiymiş. Orta Çağ üniversitelerinde ya da o dönemin kendi koşullarına göre yüksek oklularında müzik okutulmuş.
Bizim tarihimizde de kimi düşünürlerin müzikle uğraştığını, örneğin İbn-i Sina’nın ve daha sonra başka düşünürlerin uğraştığını biliyoruz. Ancak yakın, bizde yazılı kaynak yeteriz olduğu için, ülkemizdeki gelişmeyi 19 ncu ve 20 nci yüzyıllarda daha ayrıntılı inceleyebiliyoruz. Önceki kaynaklar tabi kulaktan gelen kaynaklar sonra kayıt altına alınmış kaynaklar.
Müzik eğitimi dediğimizde elbette diğer bilim dallarının, diğer disiplinlerin olduğu gibi, müziğin de, sanatın da eğitim öğretim kurumlarında örgün ve yaygın kurumlarda eğitimi söz konusu. Müziksel bir beceriyi, bir bilgiyi, bir davranışı kazandırma sürecine müzik eğitimi diyoruz.
Cumhuriyet öncesi dönemde çok sınırlı bu daha çok usta çırak yöntemiyle alakalı ama biz eğitimi okullar boyutuyla alırsak,  1827 Mızıka-i Hümayun’un kurulması, askeri okulda, tabi bir eğitimin başlaması, kaldırılan Mehter takımlarının yerine, o süreçte ülkemizde Donizetti, Guatelli gibi ünlü bestecilerin gelmesi gibi, karşılıklı etkileşimin olması yabancı bestecilerin yanı sıra ülkemizde de ilgi duyan bestecilerin, sanatçıların yetişmesi ilk eğitim kurlu olarak Müsik-i Hümayun’u sayabiliriz.
Ancak Darulmuallimin gibi Öğretmen yetiştiren kurumda da Cumhuriyete yakın tarihlerde müzik dersi okutulmuş GINA adıyla, gına dersleri adıyla okutulmuş; gına teganniden geliyor, gına şarkı demek.
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız
Bu arada atasözleri konusunda epey bir incelemem oldu, bunlardan müzik eğitiminde yaralanabilir miyiz, ritim anlamında, tartım eğitimi anlamında. Bu arada binlerce atasözünü taramış oldum, müzikle ilgili karşıma çıkan atasözlerinin büyük çoğunluğu taradım, nerde ise “gına” gelmişti.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE ATATÜRK’ÜN BİR YAKLAŞIMI VAR, pek çok söylemi var ama 1 Kasım 1934 tarihinde TBMM nin açılış konuşmasında, size sunduğum “güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğini bilirim” diyor, bu yapılmakta. Bunların içinde en önde götürülmesi gerekli olan Türk Musikisi olarak görüyor ve bir ulusun değişikliğinde ne ölçüyü, müzikte ölçüyü alabilmesi ve kavrayabilmesine bağlıyor, Cumhuriyetimizin kurucusu. O gün dinletilmesi istenilen müziği yüz ağartıcı değerde olmaktan uzak görüyor. Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri söyleyişleri toplamak ancak bu düzeyde, (kaynaklarda sayede olarak belirtiliyor) “Türk ulusal musikisi yükselebilir. Evrensel musikide yerini alabilir.
Tabi 1934 e varmadan önce de, söylediği pek çok şey var, yerli toplu olduğu için bunu verdim. Örneğin1925 yılında İzmir Kız Öğretmen Okulunda, “hayatta musiki lazım mıdır”  diye soruyor. Daha sonra kendisi yanıtlıyor,”lazım değildir, çünkü hayatın kendisi müziktir. Musikiyle meşgul olmayan zaten insan değildir, anlamında. Diğer yanıtı veriyor, Adana sanatkârlarını ziyaret ettiğinde de, “sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyor. Cumhuriyet Devrimi önderinin görüşleri bu yönde olunca, tabi bunlar uygulamalara da yansıdı.
Musiki Muallim Mektebi mart ayında kararı alındı. İlk Devrim Yasası, yani Tevhid-i Tedrisat Kanunun- Eğitim Öğretim Birliği, Şeriye evkaf Vekâletinin kaldırılması ve Halifeliğin lağvedilmesi. Yani bu kararlarla birlikte, aynı kararlardan bir tanesi de Musiki Muallim Mektebi’nin kurulması idi. Bu 1 Kasım 1924 tarihinde gerçekleşebildi. 1 Kasım’a kadar bunun hazırlıkları yapıldı. Şimdi Cebeci’deki Mamak Belediyesi’nin kullandığı o eski Konservatuar deniliyor, Musiki Muallim Mektebi olarak onun yerinde bir bağ evinde açılıyor, orası Cumhuriyetin sınırlı imkânlarıyla önemli bir yatırımla bir yabancı mimara da çizdirilerek yapılıyor, 1928, sanıyorum yapımı. Daha pek çok eğitim öğretim kurumu açılmadan, henüz harf devrimi yapılmadan 1928-29, üniversitelerle ilgili yeterli donanım yapılmadan en önemli görülen konulardan birisi, müzik alanında, sanat alanında bir adım atmak, bu da Musiki Muallim Mektebi olarak görülüyor. Musiki Muallim Mektebi, Zeki Üngör’ün (İstiklal Marşımızın bestecisi) yönetiminde açılıyor ve hem sanatçı hem de eğitimci yetiştirmeyi öngörüyor 1936 yılına kadar. O dönemde İstanbul’dan Ankara’ya getirilen Saray Orkestrası Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrasını alıyor, Zeki Öngör, aynı zamanda bu kurumun da yönetici şefi, musiki Muallim Mektebini kuruyor. Musiki Muallim mektebimizi kuruyor.
Bu dönemde ilköğretmen okullarında-öğretmen okulları diyelim o zaman- daha sonra Köy Enstitülerinde haftada iki saat müzik dersini görüyoruz, örneğin Köy enstitülerinde, birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar haftada iki saat müzik dersi var, resim dersi de var aynı zamanda. Bu öğretmen okullarında da bu gelenek devam ediyor ve aynı zamanda iş bilgisi dersi de var, bir başka onları tamamlayan ders olarak.
Genel Eğitim okullarında da, yavaş yavaş bu ders konusu görüşülmeye başlanıyor, programlarda yerini alıyor. Programlarda en kapsamlı bir şekilde yerini alması 1968 ilkokul programında Muammer Sun hocamız, Prof. Muammer Sun’un o zamanki müzik eğitimcilerinin çok önemli katkıları var, önemli bir adım atılmış oluyor.
Halkevleri var, halkevlerindeki sanat etkinliklerinde de burada önemli bir yer tutuyor, müzik eğitimi. Mandolin toplulukları, keman toplulukları, korolar, orkestralar, araştırmalar müzik araştırmaları etkin bir şekilde uygulanıyor.
Cumhuriyet Devrinde de 1936 da konservatuar kuruluyor, şimdi biz sanat eğitimini müzik eğitimini üç boyutta ele alıyoruz. Bu arada bunu da belirteyim, Genel Müzik Eğitimi, Profesyonel Müzik eğitimi ve amatör özengen müzik eğitimi. Profesör Ali Uçan hocamızın sınıflamasıyla genel müzik eğitimi herkesin alabileceği, eğitim öğretim kurumlarında ilkokullarda, ortaokullarda, yaygın eğitim kurumlarında eğitim. Yaygın eğitim kurumlarında tabi biraz amatör, özengen eğitim hükmünde var. Profesyonel müzik eğitimi konservatuar anlamına geliyor. Sanatçı yetiştiren kurumlar ya da, aynı zamanda bu işi öğretecek müzik eğitimcisi yetiştiren kurumlar.

YAŞAMINI TÜRK MÜZİĞİNE ADAMIŞ TÜRKİYE’DE ÖLMÜŞ BİR ALMAN MÜZİKÇİ
Musiki Muallim Mektebinden sonra 1936 da Konservatuar kuruluyor. Daha sonra müzik öğretmenliği yetiştirme görevi, Gazi Eğitim Enstitüsü, o zamanki adıyla Gazi Terbiye Enstitüsü müzik şubesine devrediliyor. O dönemde Zugmayer gibi Almanya’da önemli bir müzikçi piyanist parlak geleceği olan Zugmayer hocamız, aynı zamanda o dönemin koşulların da gereği davet ediliyor, ülkemize geliyor ve 72 de ölümüne kadar ülkemizde kalıyor. Onun da Türk müzik eğitimine çok önemli bir katkısı var, Gazi Eğitimin başında görev yapıyor, son, yaşamının sonunda ve ikinci vatanım diye benimsediği Türkiye’de hayatını kaybediyor. 1 Kasım 2016 tarihinde Müzik Eğitimcileri Derneği olarak Musiki Muallim Mektebinde Zukmayer adına bir etkinlik düzenledik. Kabrini bulduk, ziyaret ettik, epeydir bilinmiyordu yeri, taşı yaptırıldı filan. Cebeci Asri Mezarlığında yatmakta. [2]

CUMHURİYET DEVRİMİNDEN GERİYE DOĞRU ADIMLAR ATILMAYA BAŞLADI
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız
Cumhuriyet Devriminden geriye doğru adımların atılmasıyla birlikte Köy Enstitülerinin kapatılması, halk evlerinin kapatılması. Sanat eğitimi de buradan nasibini almaya başlıyor. Bu belki hemen belirgin olmuyor. Ancak 80 li yıllardan sonra özellikle, 12 Eylül yönetiminden sonra ve 2003 te, 2002 de ülkedeki iktidar değişikliğinden sonra belirgin gözle görülür biçimde sanat eğitiminde bir geriye gidiş başlıyor. Yani geriye gidiş şu anlamda, belki yetişmiş kuşaklar buna izin vermiyor, direniyor ama geriye götürme eğilimleri hızlanıyor, iktidar tarafından.
2003 de işbaşına gelen iktidar, o zamanki Hüseyin Çelik Milli Eğitim Bakanı, 2004 yılında “BİR YIL İÇİNDE ÜLKEDEKİ BÜTÜN PROGRAMLARI DEĞİŞTİRECEĞİZ” diyor. Bir program değiştirmede neye gereksinim duyulur, eskimiştir yenilenmesi gerekir. Elbette ki bir program yazıldığı andan itibaren eskimeye başlar. Ama tüm programları birden değiştirmek, ancak Cumhuriyet Devrimine ve geçmişe, o birikime karşı bir hıncın, onu ortadan kaldırma isteğinin bir ifadesiydi.
2005 yılında bu programlar değiştiriliyor, ondan önce de bazı program değişiklikleri var, 83 te filan var, oralarda da bazı geriye doğru gidişin adımları var ama burada tabi şeyi karşı karşıya getirmek istiyorlar, bir çağdaş ulusal evrensel müzikle geleneksel müziklerimizi, yani yapay bir Türk müziği bir Batı müziği ayırımı körükleniyor. Oysa biz ülkede yaratılan müziklerin tamamının biraz süsü olduğunu düşünüyoruz. Yani geleneksel müziklerimizin de, çok sesli müziklerimizin de, aynı zamanda uluslalararası sanat müziğimizin de hepsinin mirasçısı olduğumuzu düşünüyoruz.
Burada aslında geleneksel müziği savunduğunu söyleyen bu alanda Bakanlık içerisinde, YÖK içerisinde gizli kapaklı çalışmalar yürüten, program değişiklikleri yapmak isteyen bazı çevreler, bunların da kim olduğunu biliyoruz, bunlar aslında geleneksel müziklerimizi de bilmeyen, sanata da karşı yaklaşım içinde hevesli olan kişiler. Yani gericiliğe bu gün baktığımızda sanatın tümüne karşı, “bu gelenekseldir, bu çağdaştır” diye böyle bakmıyor ama tutundukları mevzi bugün muhafazakârlık adına geleneksel sanat.
1730 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunumuz Cumhuriyetin önemli kazanımlarından birisi. Burada genel amaçlar içerisinde, tabi birinci amaç çok önemli, Atatürk, inkılâp ve ilkelerine, anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliği diye devam eden bütün dersler için gerekli. İkinci madde de baktığımızda beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere diye devam ediyor. Bütün bunların geliştirmesi lazımdır, çocukta ve gençte. Bunlardan sanat derslerin eksik bıraktığınız zaman sağlıklı, kişilikli ve dengeli bir gelişme mümkün olmuyor. Yani biz özellikle bu açıdan Milli Eğitim Temel Kanunumuzun genel amaçlarına yansıyan boyutuyla da, burada görüldüğü boyutuyla sanat eğitimine gerektiği ölçüde yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Aynı şekilde 1730 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun İlköğretimin amaç ve görevlerinde ya da her Türk çocuğunu bilgi, istidat ve kabiliyetleri yönünden yetiştirerek hayata ve üst öğrenime hazırlamaktır. Çocukların hepsinin ilgi, istidadı aynı yönde değildir. Bunları eğitimci keşfederek onları o yönde geliştirir.
Bu dönemde bazı değişiklikler olur, demiştim.
Cumhuriyet Tarihinden bu yana olumluluklardan başlayalım. Cumhuriyet devrinde kazanımlarımızdan bahsedelim.
Birincisi bu dönemde okullarımızda sanat eğitimi alanında çok önemli adımlar atılmıştır. Gerek sanatçı yetiştirme, gerekse sanat eğitimcisi yetiştirme anlamında, müzik alanında ve sanatın her türünde bu gün sanatın her türüne saldırı olursa olsun, bu gelişmeyi durduramayacakları boyutta bir birikim yaratılmıştır. Bu çok önemlidir, müzik alanında kazanılmalar olmuştur, yurdun her tarafında konservatuarlarımız vardır.  Sanat fakültelerimiz vardır, bunlar ne ölçüde niteliksel ölçüde başarılı, bu ayrı bir konu ama adım adım güçleniyor,  gelişiyor; o kurum açıldığı zaman birikim yaratıyor. İnsanlar arasında erişim etkileşim oluyor. Bu önemli bir kazanım diye düşünüyorum. Orkestralarımız, operalarımız, balelerimiz, korolar, geleneksel ve çok sesli boyutuyla çoksesli alandan örnek vereyim. Bu gün Türkiye’nin pek çok kentinde çok sesli koro festivalleri düzenleniyor. Daha geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Uluslar arası boyutta SANSET yani Sanat Sevenler Vakfı tarafından 3 cüsü ya da 4 cüsü yapılan çok önemli bir koro festivali düzenlendi.
Ankara’da 20 yılı aşkın süredir Türkiye Polinokorlar Derneği tarafından Mayıs ayı sonunda yapılacak Türkiye korolar, çok sesli korolar festivali düzenleniyor. Binlerce on binlerce insanımız korolar içinde, biz geleneksel müziğimiz, halk müziği, sanat müziği dahil ediliyor, bir zaman. Yurdun her tarafında orkestralarımız, ünlü topluluklarımız, güzel sanatlar liselerimiz vb böyle bir birikim yaratılmıştır. Bunlar Cumhuriyetin yarattığı olumluluklardır. Dünya çapında sanatçılarımız yetişmiştir, yüzümüzü ağırtan Suna Kan gibi, İdil Biret gibi, Fazıl Say gibi, Gülsün Onay gibi daha pek çok Türkiye’yi temsil eden, yüzümüzü ağartan solistlerimiz yetişmiştir.
Bazı orkestralarımız eksik kadroyla çalışıyorlar, orda da eksiklik var, onlar da kapatılmak isteniyor, bir Türk İmsak yasa tasarısı girişim oldu onlara karşı direniyoruz. Ama una rağmen orkestralarımızda da iyi bir düzey yakalanmıştır, operalarımızda, üyelerimizde. Uluslar arası düzeyde sanatla tanışma anlamında önemli bir gelişme olmuştur, sanatçılarımız hem ülkemizde hem de başka ülkelerde uluslar arası sanatı tanıma ve kendi sanatımızı tanıtma anlamında karşılıklı bir etkileşim çabasına girmişlerdir. Bu da Cumhuriyetimizin yaratığı önemli bir gelişmedir.
Türk Ulusal Müzik okulunu, (okul ekol anlamında) Türk ulusal müzik ekolünün yaratılması açısından önemli bir yol alınmıştır. Atatürk’ün demin size sunduğum söylevindeki konu ulusal duyguları anlatan yüksek deyişler toplanmış derlenmiş, bunlar üzerinde bestecilerimiz çalışmış, bestecilerimiz yurt dışına da gitmiş gelmiş, diğer bestecilerimiz, bu gün de çok önemli besteciler kuşağımız var; sanatçılarımıza ilaveten bestecilerimiz de ekleyelim.
Türk ulusal müzik okulu yaratılmış, bunun içinde de Türk okul müziğinde de önemli bir gelişme olmuş. Yani eğitim, çocuk şarkıları alanında kendine özgün, özgü şarkılarımız yaratılmış. Hepimizin bildiği, bunlardan bir iki tanesini bu sunumun sonunda birlikte okuyacağız. Bunlar olumluluklara.
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız

BU GÜN İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ YETERSİZLİKLER, SORUNLAR NELER
Bu gün öğretmen yetersizliği niteliksel ve niceliksel boyutu ile ilkokullarda, dört yıl süreyle müzik dal öğretmeni girmiyor. Sınıf öğretmeni arkadaşımız giriyor. Bizler de sınıf öğretmenliği yaptık ama öğretmen okullarında iyi yetiştik. Gazi Eğitim Müzik Bölümüne gelmeden önce, mandolin çalmayı, blok filut çalmayı, diğer enstrümanları tanımayı, korolarda şarkı söylemeyi, bir 70-80 şarkılık okul müziği dağarcığını pek çok şeyi öğretmen okullarında öğrendik. Ama bu gün,  sınıf öğretmeni yetiştiren kurumlarda bu konudaki sanat eğitimi müzik eğitimi çok yetersizdir. Dört yıllık sınıf öğretmenliği bölümünde iki yarıyıl ders var, yani bir yıl demektir bu. Biri müzik öğretmeni diğeri de müzik öğretimi diye iki ders var. Şimdi iki yarıyıl dersi tek yarıyıla düşürmeyi planladıklarını geçende Antalya’da bir müzik platformunun düzenlediği bir Altıncı Uluslararası Eğitim Birimleri Kongresinde gördük. Bizim derneğimiz de bunu düzenleyen kuruluşlardan birisiydi. YÖK adına gelen Şişman bir beyefendi bazı şeyler sundu, taslak bazı programları, tabi bizim müzik programını bulamadık, müzik öğretimleri için programı, sınıf öğretmenliğini bulabildik. Tek yarıyıla düşürülüyordu. Yani üç-dört ayda sınıf öğretmeni, biz buna şiddetle karşı çıktık, oraya katılan bunun olmayacağını, bu durumu düzelteceklerini ve iki yarıyıl aşağı düşürmeyeceklerini söylediler. Yani önce bir düşündü devamında, ayrıca artırmaya çaba gösterelim.
Sınıf öğretmenliği bölümlerinde yetersiz. Taslak program şeklinde kendilerine görüşümüzü sunduk, Öğretmen yetersizliğinde şunu da belirtelim., daha doğrusu eğitimci açısından sorunlar.
Bu arada bir kaynak sorunu var. Biz şuna inanıyoruz, “öğretmen kaynağından yetişir”,  nedir bu. Eskiden öğretmen okuluydu şimdi, sınıf öğretmenliği bölümlerinde yetersiz, bunu da belirtelim

ÖĞRETMEN YETERSİZLİĞİ  konusunda şunu da belirtelim. Daha doğrusu eğitimci açısından sorunlar. Bu arada bir kaynak sorunu var. Biz şuna inanıyoruz, öğretmen kaynağından yetişir, nedir bu? Eskiden öğretmen okuluydu şimdi eğitim fakültesi, belki ileride öğretmen okullarının birikiminden, köy enstitülerin birikiminden yararlanarak yeni eğitim öğretim kurumlarının açılmasını önereceğiz ama bu gün için eğitim fakülteleri var. Eğitim fakültelerinin yanı sıra diğer açılmış olan güzel sanatlar fakülteleri ve konservatuarlara, Türk musikisi konservatuarları filan, buralardan mezun olan çocuklarımızın gençlerimizin istihdam sorunu için bunların hepsini müzik öğretmeni yapma yoluna gidiyorlar.
Biz arkadaşlarımızı kesinlikle küçümsemiyoruz, bu da önemlidir, bu da yaratılmalı, değerlendirilmeli, ama onlar okulda Türk Müziği konservatuarında veya bir orkestra bölümünde çocuklarımız müzik eğitimine yönelik bir eğitim almıyorlar. Yani oralarda yapılan tezsiz bir yüksek lisans, ya da çok yetersizdir uygulama yok. Örneğin kudüm bölümünde dört yıl kudüm çalmış arkadaş, şimdi sınıfa geliyor klavyesiz çalmayı bilmiyor, bir eğitim müziği şarkısı bilmiyor, çok yetersiz kalıyor.  Bu açıdan eğitimci arkadaşın o donanımda yetişmesi gerekiyor. Kulak eğitimi, ses eğitimi, kor eğitimi, yani çocukları yetiştireceği boyutta eğitim müziği çalgıları eğitme, zevk eğitimi, müzik, müzik tarihi, müzik kültürü bunun çok çeşitli boyutları var. Dolayısıyla bu tezsiz lisanla veya formasyon denilen şey de geçiştirilemeyecek bir olay değil.
Şimdi halk oyunları bölümünü bitiren arkadaşlara da “müzik öğretmeni olabilir” diye.  Burada aynı zamanda kurnazlık var, halk oyunlarını da kaldırmış oluyorlar. Bu arkadaşları alıp orada müzik öğretmeni yapıyorlar; halk eğitim merkezi ve diğer yerlerde halk oyunları olmayınca, müzik öğretmenliğine yönlendirme yapmış oluyor. Burada böyle bir kaynak problemi var. Ayrıca tabi öğretmen sayısı da yeterli değil. Biz bakanlıktan sağlıklı bilgiler alamıyoruz, son zanlarda ama yani on binin üzerinde olduğunu düşünüyoruz. Dört beş okula bir müzik öğretmeni düşüyor lisede. İlkokullarda zaten sınıf öğretmeni arkadaşlarımız giriyor.
Biz eskiden ilkokul ve ortaokul iken yani 5+3 ilköğretim iken şu kararı aldırmıştık:4 ve 5 de dal öğretmeni giriyordu, MÜZED in girişimiyle. Şimdi yine ilkokul 4 ve 5 e yine dal öğretmeni girmeye devam ediyor ama dörtten sonra almış oldular dal öğretmenliğini; aslında dal öğretmeni ile sınıf öğretmeninin birlikte girmesini öneriyoruz. O arkadaşımız da önemli katkıda bulunacak, o da gidip kütüphanede beklemeyecek ders esnasında sınıf öğretmenimiz. Hem dal öğretmeni hem sınıf öğretmeni birlikte girecekler, birlikte uygulayacaklar, önerimiz bu yöndedir.

DERS SAATLERİNDE BİR YETERSİZLİK SÖZ KONUSU İlkokullarda, ortaokullarda sekiz yıl boyunca haftada birer saat müzik dersi var. Yakın bir tarihe kadar, ilkokul 1-2-3 de haftada ikişer saati müzik ve resim dersleri. Bunu bire düşürdüler,  hatta tümüyle ilkokuldan seçmeli yapmak istediler. Bu bizim müzik eğitimcileri derneğinin girişimiyle çok önemli bir mücadele ile ortaya koymasıyla geri aldırıldı, seçmeli yapma girişimi.  Şu anda tek saat, 40 dakika, bu yeterli gelmiyor.
Size sundum Türk Milli Eğitiminin amacını sundum, bu amacı gerçekleştirmek açısından yeterli gelmiyor. Liselerde bir ara tümüyle kaldırmışlardı, yani kâğıt üzerinde seçmeli ders görünüyor, haftada iki saat. Hani geçmişte vardı, müzik ya da resim dersinden birisi seçmeliydi. Haftada iki saat seçiyordu. 2005 yılında getirilen bir uygulamayla 9 ncu sınıflardan seçmeli ders uygulaması kaldırıldı. Kâğıt üzerinde var ama seçmeli ders yok, çocuk seçemiyor, dokuzla almayınca bunu 10 da 11 de 12 de yani üniversite heyecanının artacağı şeylerde kalmıyor. Nerdeyse böyle kalkma durumundaydı, bu girişimlerimizle şimdi şu noktaya geldi, ortak dersler arasında müzik ya da resim, haftada bir saat, ortak ders. yani 20 tane ders dendiğinde iki dersten birini seçecek, müzik ya da resimden birini, ortak ders deniyor buna. Bu da yetmiyor, yani biz yine ancak bu konuda bir adım atacağız.
PROGRAM, DERS KİTABI YÖNÜNDEN SORUNLAR VAR
Programlar yazboz tahtasına döndü. Yani böyle işin uzmanı olmayan kişiler tarafından, şu anda bir program çalışması yürütülüyor.  Yani bu program çalışmasını kim yürütüyor belli değil, müzik eğitimi bölümlerinden.
Müzik eğitimi alanında çok önemli programlar vardır, 1962 Ortaokul Programı burada bir adımdır, ondan önceki dönemlerde yazılan. Ama 68 programı az önce değinmiştim, 1994 İlköğretim programı gelişmiş bir programdır, o da bazı yönlerden eleştirildi ama belki yoğun bilgi içermesi boyutuyla ama dönemde Türkiye’de 2000 li yıllarda o küreselleşme eğitimi başladı. Öğretmen Dünyasının geçmiş sayılarda naçizane ben bu konuyu yazmıştım, bildiri olarak da sunmuştum.
Bir küreselleşme eğiliminin sonucu olarak ülkemizde programlar, Avrupa’ya uyum adı altında, AB uzmanlarına yazdırıldı, yani programı direk onlar yazmadı da programa yön veren ilkelere, bu ilkeler ne gibi şeylerdi, örneğin “ne kadar bilgi az olursa o kadar bilgi iyidir” diyor. “Atın boşaltın”,  diyor.
Şimdi, ben bunu nerede gördüm, bir ders kitabı olarak bizleri de topladı, bu AB nin Hollanda’lı Span şirketin uzmanları, burada bakanlığın düzenlediği bir otelde, ders kitapçılarına, yayıncılarına diğer programcılara seminer yaptılar, orda da görüşlerimizi söyledik, daha sonra da yazdık. Şimdi görüyoruz, bir şey soruyorsun okulu bitirmiş ama bilmiyor. Programların içeriği boşaltıldı. Biz sadece ansiklopedik bilgi olsun istemiyoruz, bilgiye ulaşabileceği kaynaklar ama okulda gerektiği kadar bilgiyi öğretmelidir. Beceriyi, davranışı öğretmeli, davranışçılık eleştirildi. Çoklu zekâ problemi diye bu tartışılıyor, ama bu tartışılmadan hemen getirildi, eğitim sistemine uygulamaya konuldu. Geçmiş bütün programlar bunlar davranışçı şeylerdi,  yani eğitime tanımlıyoruz ya, öğrenciye istenilen yönde davranış kazandırma sürecidir, bunlar mahkûm edildi, bir taraftan atıldı.
Öğretmenlik koçluk ve gözleyicilik diye tanımlandı. Yapılandırıcılık dendi (konstrüktivizmim); nedir yapılandırıcılık? Öğrenci kendi kendisini yapılandıracak. İlkokul öğrencisi,  ortaokul öğrencisi bilgisayarın başına geçecek, diğer şeye geçecek öğretmen de burada koçluk gözleyicilik yapacak. Bildiğimiz öğretmenlik işlevi işlevsiz hale getiriliyor.
Tabi bunlar başka konular, bu süreç içerisinde müzik eğitimi programları da bilgi yönden boşaltıldı, şu anda nerede ise hemen hemen hiç nota öğretilmiyor. İlkokulda zaten öğretmen yok, müzik dersi zaten yapılmıyor; soruyorum ben çocuklara anaokulunda şarkı öğreniyor musunuz? Yok, ilkokula giden öğrencilere soruyorum, okulda öğrendiğiniz bir şarkı var mı? Yok, yani çocuklar, arkadaşlarından duyduğu, internetten öğrendiği şarkılar.
Okullarda Müzik Eğitimi - Cevat Kulaksız

MÜZİK DERS KİTAPLARI KALDILDI, 2005 yılında. Kitap var da güya bu ders kitabı değil. Öğrenci çalışma kitabı. Bir de öğretmene kılavuz kitabı veriyorlar. Kılavuz kitabının, çalışma kitabının amacı ders kitabını tamamlamaktır, arada ders kitabı yok, ders kitabı kaldırılmış oldu. Diğer kitaplarda da kayda değer hiçbir şey yok. Kitabı olmayan bir ders, olduğunda öğretmenler en temel kaynaktan mahrum kalmış oluyor. Biz istiyoruz ki, Edirne’de de, Trabzon’da da, Hakkâri’de de veya başka bir ilimizde de, çocuklarımız ortak ulusal bir şarkı dağarcığı olsun. Yerel şarkıları da öğrensin, kendi yerelinin şarkılarıyla başlasın ama hepimizin hep beraber söyleyebileceği bir şarkı dağarcığımız bir kültürümüz olsun. Şimdi bunu kaldırdığınız zaman kitabı, bu büsbütün ortadan kalkmış oluyor.
Demin dediğim küresel yaklaşımın bölme, yıkma, dağıtma gibi girişimlerin sonucudur. Kendi ülkelerinde öle değil ama.
Eğitim sisteminde sanata yönelik kaynaşımlardan kaynaklanan sorunlar var. Şimdi bütün okullarda sınıflar bir üst sınıfa göre hazırlanıyorlar. Anaokuluna giden çocuk iyi bir okula gitmek için, ilkokula giden çocuk iyi bir ortaokula gitmek için sürekli özel ders alıyor, matematik dersi diğer şeyleri onları da ne kadar işlevsel arıyor onu da tartışmalı. Bu arada sanat güme gidiyor. Müzik dersinin bu sınavlarda rolü olmadığı için veya resim dersinin, diğer sanat derslerinin, ders dışı etkinliklerin, ders dışı etkinlikler artık yapılmıyor. Törenler tamamen içeriksiz, boş bir şeyden ibaret, çok iyi yapan okullar var ayrı, bunlar çok sınırlı yerler.

SINIF ORTAMI ARAÇ GEREÇ YÖNÜNDEN YETERSİZLİKLER VAR.
Tabi ki müzik dersi nerede yapılır? Bir müzik salonu olması lazımdır, klavyeli bir çalgı olması lazım piyano, çocukların kendi çalgısı olması lazım. Diyelim ki iki saat ders olacak, bu iki saat dersi iyi bir eğitimci olacak iyi bir program olacak; bütün bunları neyle uygulayacağız. Araç gereç ve donanımla uygulayacağız. Bunlar yok. Tabi dijital elektronik gündeme geldi. Bu konularda da yetersizlikler var.
Bu geldiğimiz noktada asla biz umutsuz değiliz; “yıkıldık, her şey bitti”, kesinlikle böyle bakmıyoruz. Bu gün dünyada küreselleşmenin sonuna gelindi. Şimdi baktığımızda, gördüğümüz bu programları dayatan Batı, AB, bunun ne kadar gideceği bu gün tartışılıyor.
Oralarda tabi sanatsal yönünden yaratıcılıktan da eskisi gibi değil. Bu gün sanatsal yönden çok önemli şeyler duymuyoruz. Yükselen bir uygarlık var. Asya’dan, ön Asya’dan artık Türkiye’nin de içinde bulunduğu diğer ülkelerde de önemli gelişmeler var, diye düşünüyoruz. Bütün bu şeylere rağmen bu küreselleşmenin sonuna geldik ve önümüzdeki dönemde Türkiye içinde bulunduğu bu sorunları aşacak. Tabi ki Cumhuriyet döneminde yaratılan şeyler nasıl yaratıldı? Sanatsal başarılar, bir Cumhuriyet iktidarıyla yaratıldı. Biz de bu gün bir Cumhuriyet iktidarına bir milli iktidarları elbette yaratacağız ve bu yarattığımız süreçler içerisinde bu iktidar mücadelesi içerisinde istediğimiz zaman da sanatımızda, sanat eğitimimizde, tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, o Kemalist sürecini tamamlama sürecinde olduğu gibi, bunun yoluna rotasın girecek.
Birkaç tümce de derneğimizden bahsedeyim. Müzik Eğitimcileri Derneği dedim. Derneğimiz 1999 yılında kuruldu,  Müzik Eğitimciler Derneği. 1960 lı yıllarda o zamanki öğretmenlerimiz Türkiye Müzik Öğretmenleri Derneği diye bir dernek kurmuşlar. Bunu 8-10 yıl kadar devem ettirmişler ama kendiliğinden fesih olmuş, o dernek. “Biz onun devamıyız” diyoruz. O derneğin üye kayıt defterlerini de bulduk, derneğimizdedir, onunla başlatıyoruz birikimimizi. Kendimizi sadece müzik eğitimiyle sınırlı görmüyoruz, sanatı bir bütün olarak görüyoruz.  Eğitimi bir bütün olarak görüyoruz, yani müzik eğitimi, sanat bütünlüğü içinde ve bilimsel sanatsal eğitim bütünlüğü içinde yer alıyor. Bunu savunuyoruz ve bu çerçevede müzik eğitimcilerinin mesleki sanatsal, kültürel dayanışmasına, Türkiye’deki müzik eğitiminin gelişmesine, Atatürk’ün öngördüğü müzik devriminin tamamlanarak ileri götürmesine katkıda bulunmak diye tanımlıyoruz”.
Sunum, karşılıklı tamamlama ve sorularla bitirildi.

Cevat Kulaksız ckulaksizster@gmail.com

SONNOTLAR

[1]Refik Saydam:
A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünde Müzik Eğitim ve Halk Eğitimi alanında lisans tamamlama programını bitirdi. A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünde eğitim yönetimi alanında yüksek lisan eğitimi yaptı. Aynı üniversitenin eğitim bilimleri enstitüsünde ve güzel sanatları eğitim alanında doktora bilim derslerini tamamladı. Yozgat Kırıkkale’de orta öğretim okullarında müzik öğretmenliği görevlerinde bulundu. Ankara İl Milli Eğitim Müzik eğitimi komisyonunda araştırmalar yaptı, raporlar hazırladı.
M.E. Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğünün şimdi kaldırılmış olan OBESİ nin hazır proje ve çalışmalarında komisyon üyesi, danışman olarak görev yaptı. Milli Eğitim ve Yerel yönetimler tarafından düzenlenen müzik yarışmalarında seçici müzik kurul üyeliği yaptı. Milli Eğitim Gençlik kamplarında müzik eğitimcisi olarak görev yaptı. Müzik ve gençlik koroları çalıştırdı.
H.Ü. Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalında Müzik öğretimi dersleri verdi. 1990 da kurulan ilk Kamu Çalışanları Sendikası Eğitimiş’in merkez kurucuları arasında yer aldı ve genel merkez tarafından yayınlanan eğitim iş bülteninde yayın kurulu üyeliği yaptı. M.E. Bakanlığının, Üniversitelerin müzelerin ve diğer bazı kurul ve kuruluşlarının düzenlediği eğitim şuralarında kurultaylarda, sempozyumlarda, konferanslarda, panellerde ve projelerde görev aldı, bildiriler, raporlar sundu. Öğretmen Dünyası Dergisinde yazı kurulu üyeliği ve kurul adına dergi sahipliği görevi yaptı. Müzik eğitimi ve başka alanlarında müzik eğitimi inceleme ve araştırma diğer alanda yazıları, Öğretmen Dünyası Eğitim-iş Müze ve başka dergilerde kitaplarda, gazetelerde yayınladı.
Eğitim ve Tiyatro müziği alanında şarkıları, edebiyat dergilerinde yayınlanmış şiirleri ve kitapları bulunmaktadır. Halen emekli olarak Müzik Eğitimcileri Derneği adlı Dergide genel başkanlığı yürütmekte, evli iki çocuk babasıdır.

[2] “Türkiye’deki ilk ve ortaöğretimdeki müzik derslerinin programının hazırlanmasında, uygulanmasında ve müzik öğretmeni yetiştirilmesinde Alman Müzikçi Zugmeyer önemli hizmetlerde bulundu. O, Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümünü kurdu. Bu bölüm uzun yıllar Türkiye’de müzik öğretmeni yetiştiren tek okuldu. Zugmeyer, yüzlerce müzik öğretmeni yetiştirdi. Birçok Alman okul şarkısını Türkçeye uyarladı.
Beden eğitimi spor öğretmenliği alanında da Alman eğitimi etkili oldu. Birçok öğrenci uzmanlık eğitimi için Almanya’ya gönderildi”.  Yazar Kemal Yalçın
https://www.kemalyalcin.com/index.php/menu-ogesi-egitim/egitim-genel/132-kemal-yalcin20

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget