Haraç Defteri - Cevat Kulaksız

Cemal Kutay’ın Yazılmamış Tarihimiz adlı kitabını okuyordum. Orada “Haraç Defteri” adlı küçük bir öykü ilgimi çekti, sizinle paylaşmak istedim.
Haraç Defteri - Cevat Kulaksız


Üçüncü Sultan Murad (1546-1595- yaşı 49), şehzadesi, geleceğin Avcı Sultan Mehmed’i oğluna iki haraç defteri verir. Bu defterler, padişahların en büyük lütfüdür. Devlet hazinesinden bunlar karşılığında istenildiği kadar para çekebilir. (Yani günümüzdeki açık çek veya çek defteri olarak düşünelim) Üçüncü Murad, oğlu Şehzade Mehmed’e bu defteri hocası Azmi Efendi’ye vermesini söyler, verirken de şöyle der:


“-Bunları hocana ver…İhtiyacına sarf etsin…”


Şehzade Mehmed, babasının iradesini yerine getirir, defterleri hocasının önüne koyar. Azmi Efendi sorar:

“-Nedir bunlar?”

“-Haraç defteridir. Size padişah babam tarafından gönderildi.”

Gerçek bir hoca (öğretmen) olan, devrin ifadesiyle “gerçek bir âlim olan) Azmi Efendi bu hediyeden çok üzülür, “haraç defterini” öğrencisi olduğu Şehzade Mehmed’e iade eder ve şöyle der:

“-Elhamdülillah ne ahvalimiz var ise, lütfu hüdadır. Bu makule iltifatlara rızamız yoktur. Var bunları aldığın yere geri ver…”

Sonra öğrencisine, gerçek ilim adamının tebcil (yüceltme, hürmetle hareket etme) edilen hüviyetini şöyle anlatır:

“Baş eğmeyiz edaniye (alçaklara) dünyayı dün (gayri) için

“Allah’dır tevekkülümüz, itimadımız,

“Biz müttekayı zerküşü (altın) caha (makam, itibar) dayanmayız,

“Hakkın kemali lütfundadır istinadımız, (fırsatı ganimet bilmeyiz) .

“Minnet Hudaya devleti dünya fena bulur.

“Baki kalır sahifei (kel) âlemde adımız…”


Bu haraç defteri, lütuf, ihsan diye de yorumlasak da basbayağı bir rüşvettir, padişahın çocuğu söz konusu olduğu için rüşvete yorumlanır. Onun için Sultan Mehmed’in Hocası Azmi Efendi, verilen “haraç defterini reddediyor. Acaba günümüzde, zengin bir öğrenci velisi veya babası, çocuğunun öğretmenine böyle bir haraç defteri, günümüzün söylemi ile açık çek verse, nasıl karşılarız. Neyse biz öyküye dönelim.


Bu öyküde Azmi Efendi şunları anlatmakta: “


“Biz, birçok belirtileri köksüz duygularla örtülü şu dünyanın basitlikleri için düşük insanlara baş eğmeyiz. Bizim güvencimiz, dayancımız sadece Allah’adır. Biz gelip geçici mutlulukların sarsak desteğine dayanmayız. Bizim dayanağımız, Hakkın varlığımıza çevrili iyi bakışınadır. Dünyanın devleti, ömürleri gibi iz bırakmadan kayar gider…Minnet Tanrıya ki, bizim adımızı hayat sahifelerinin silinmez varlığı olmaya layık gördü.”


Neylersin ki, böyle diyebilen ve dediğini hayatı ile ispat eden Azmi Efendiler, her zaman parmakla sayılacak kadar azdır. Nitekim Üçüncü Murad, oğlu Şehzade Mehmed’in iade ettiği defterleri ve Azmi Efendi’nin cevabını da dinleyerek alır, hiç mütessir olmaz ve kayıtsızca der ki:

“-Senin Hocan almazsa benimki alır…”

Burada, padişahın verdiği “Haraç Defteri” konusunda Cemal Kutay, şöylece yorumunu yapıyor.


Padişahın Sultan Murad’ın haraç defterini alacağından emin olduğu hocası, Tacüt Tevarih adlı tarih kitabı yazarı, Şeyhülislam Hoca Saadettin Efendi idi! Padişahlara, sultanlara hocalık yapan bu Osmanlı şeyhülislamı, padişahın demesinden anlıyoruz ki, epeyce haraç defteri alıyor olmalı. Haraç defteri alan, hazineden sınırsız harcama da yapabiliyordu. Vay be Osmanlı hazinesi “yağma Hasan’ın böreği” gibi imiş, demek ki.


“İdare eden de, kanunu tatbik eden için “Haraç Defterié”ni rahatça alacağı kanaatı olursa, adaletin elbette gözü kör olur.”
Haraç Defteri - Cevat Kulaksız


Bu öykü, rüşvetin, yolsuzluğun yaygınlaşmaya başladığı 450 yıl önceye dayanır. Günümüzün rüşvet, yolsuzluk ve adaletsizliği ile kıyaslayın. Osmanlının niçin battığını tarafsız bir bakışla yorumlayın. Osmanlı, bilimsizlikten, bilgisizlikten, yolsuzluk ve rüşvetten çöktü, battı. Sanki günümüz bilimi ve adaleti çağdaş dünyadan daha mı iyi?


Sonra yukarıdakiler tarafından nice FETÖ’cülere, nice daha ortak rantçılara haraç defteri olmasa da, ne haraç çekleri verildiğini Allah bilir. Biz de Osmanlı gibiyiz mi desek, Osmanlı da bizim gibiydi mi desek, artık siz deyin onu da. Osmanlı padişahlarının hesapsız harcama ve yönetimlerini düşünürken, günümüzdeki hesapsız rüşvetli, yolsuzluklu, “kaçak saray”lı yönetimle kıyaslayın. Günümüzdeki nice savurganlık yanında, çağdaş olmayan adalet ve yönetim biçimimizle biz de Osmanlı gibi mi olacağız, diye endişeye kapılıyoruz.



Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com


SONNOTLAR
[1] HOCA SADEDDİN EFENDİ

Şeyhülislam, tarihçi, kazasker, kadı, müderris Osmanlı Devletinin yirmi ikinci şeyhülislâmı, tarihçi ve edip. Yavuz Sultan Selim Hanın nedîmi (sohbet arkadaşı) Hasan Can'ın oğludur. 1536 (H.943) tarihinde İstanbul'da doğdu. 1599 (H.1008) da öldü. Yirmi yaşında yardımcı müderris oldu ve İstanbul'da Murâd Paşa Medresesinde ders vermeye başladı. Sonra erbaîn pâyesiyle Bursa'da Yıldırım Medresesine tâyin edildi. Yirmi dokuz yaşında Bursa Sultâniye Medresesinin ardından, İstanbul Sahn-ı Semân müderrisliğine getirildi. 1573'te Şehzâde Murâd'ın hocalığına tâyin edildi. Şehzâde Murâd tahta geçince Sa'deddîn Efendiyi İstanbul'a çağırdı. Kendisine Hâce-i Sultânî (Sultan Hocası) ve Reîs-ül Ulemâ ünvânları verildi. Sa'deddîn Efendi, Üçüncü Mehmed Hanın şehzâdeliğinde ona da hocalık yaptı. Sultan Üçüncü Mehmed tahta geçince, Sa'deddîn Efendiyi şeyhülislâmlık makamına getirdi. İki sultana hocalık yaptığı için kendisine "Câmi'ur-Riyâseteyn" denildi. Hoca Sa'deddîn Efendi, devletin iç ve dış siyasetinde padişahlara ve devletin ileri gelenlerine yardımcı oldu. 1598 yılında şeyhülislam Bostanzade Mehmed Efendi'nin ölümü üzerine karşı çıkmalar olmasına karşın şeyhülislamlığa getirildi. 1598 yılında şeyhülislam olarak görevlendirilmesine karşı çıkan sadrazam Hadım Hasan Paşa'yı padişaha görevden aldırtarak idam edilmesini sağladı. Sonrasında sadrazamlığa sırasıyla gelmesini sağladığı Cerrah Mehmed Paşa ve Damat İbrahim Paşa üzerinde etkili olarak yer yer devlet işlerine müdahalelerde de bulundu. Hoca Sa'deddîn Efendi, Osmanlı Devletinin 1596 tarihindeki Avusturya ile yaptığı meydan muharebesinde Sultan Üçüncü Mehmed Han’ın yanında büyük kahramanlıklar gösterdi. Zaferin kazanılmasında en büyük pay sahibi oldu (Bkz. Haçova Zaferi). Hoca Sa'deddîn Efendinin beş oğlundan biri müderrisken vefat etmiş, ikisi şeyhülislâm, ikisi de kazasker olmuşlardır. Soyundan toplam altı şeyhülislâm çıkmıştır. Hoca Sâdeddîn Efendi kendi devrine kadar, Osmanlı sultanları zamanında olan olayları, yetişen âlimlerin ve büyük zatların hayatlarını anlatan, Osmanlının ilk üç yüz yıllarına ait tarihi olaylarını anlatan Tâc-üt-Tevârih adlı tarih eserini yazmıştır. İki cild olan bu eserine “Hoca Târihi” denilmiştir. Selîmnâme, Târih-i Temîmî'ye takriz, Sadr-üş-Şerîa adlı esere hâşiye yazdı. Bundan başka; Risâle-i Kuşeyrî Tercümesi, Behçet-ül-Esrâr, Semerât-ül-Edvâr ve Mir'at-ül-Ahbâr adlı eserleri vardır. Ayrıca Lârî'nin Farsça târihini ve Emâlî Kasîdesi'ni aynı vezinle Türkçeye tercüme etmiştir.

[2] Peçevi Tarihi Cilt: Sf: 197

[3] https://www.ygslyssistemi.com/bilgi-nedir-ne-demek/secme-yazilar-makaleler/cesitli-makaleler/hoca-sadeddin-efendi-kimdir-hayati-ve-eserleri.html

[4] Yazılmamış Tarihimiz Cemal Kutay Milliyet Yay. Sf 122-123

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget