Başbakan Binali Yıldırım, Cemaat'in AKP döneminde doğmadığını ve AKP döneminde palazlanmadığını söylüyor.
Cemaatin AKP döneminde doğmadığını bizlerde biliyoruz.
Fethullah denen hain bence 1966 yılında İzmir Kestanepazarı’nda Kur’an kursları verdiği sıralarda vatan hainliğine başlamıştır.
Tabi bunun evveliyatı da var mesela askerliği sırasında da (1961) İskenderun’da verdiği bir vaazla mahkemeye sevk ediliyor.
2016 yılındayız, AKP’nin iktidarda olduğu 14 yılı çıkartırsak demek ki 41 yıldır sinsi planlarını maskeli şekilde yürütüyordu.
41 yıl içinde gelen iktidarlar ve muhalefet partileri nedense uyumuşlar (!) bu adamı çözememişler üstelik saygı duymuşlar…
2002 yılından 2016 ya 14 yılda da AKP nasılsa aldanmış, kandırılmış…
İnanmıyorum.
Çünkü Erdoğan ile aynı düşüncedeydiler.
İkisi de cumhuriyet rejimini değiştirmek istiyordu ve bunun için birbirlerini destekliyorlardı.
Sonrasını anlatmaya gerek yok hepimiz biliyoruz.
Yani ortada kandırılmak filan yok.
Bakınız Erdoğan kendi ağzıyla 17-27 Aralıktan sonra paralel yapı, darbe yapacaklardı, kumpas kurdu, aldatıldık demeye başlamıştı.
Çok önemli sözlerde söylemişti.
"17 üniversite kurmak için geldiler, hepsini onadım. Bu muydu hainlik be. Bu ne vicdandır be. Okullar için yer istedi verdik. Uluslararası camiada davet ettiler, devlet başkanlarına, hükümet başkanlarına bunları biz refere ettik. Olimpiyat dediler, her türlü desteği verdik. Ne nankörlük bu ya! Ne istediniz de alamadınız"
Sinirle söylenen bu sözler bir itiraf gibiydi ve tarihe böyle geçti, bundan ötürü başbakanın “AKP döneminde palazlanmadılar” sözleri inandırıcı olamaz.
***
Erdoğan tarih öğretmeni oldu…
İnegöl’de bir kampüs açılışında Cumhurunbaşı “Kerkük, Musul geçmişte bizimdi” .
“Ben tarih dersi veriyorum, niye rahatsız oluyorsun” diye birilerine seslendi.
Erdoğan geçmişte bizimdi derken haklıdır.
1118’den itibaren bir Selçuklu toprağı olan Musul 1517’den itibaren de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı Topraklarına katılmıştır.
Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman 1534’te çıktığı Tebriz seferi sırasında Kerkük’te 28 gün kalmış. Aynı yıl içinde Kanuni’nin Bağdat seferinin ardından Musul eyalet haline getirilerek Kerkük ve Süleymaniye bölgesini de kapsayan bir merkez halini getirilmiştir.
Musul-Kerkük bölgesi, 19. yüzyıl ortalarında petrol kaynaklarının keşfinin ardından bir anda Avrupa devletlerinin ilgisini çekmeye başlamış.
Osmanlı vilayeti olan Musul, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın yenilmesinden sonra Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi bahane edilerek İngilizler tarafından 3 Kasım 1918’de başlatılan askerî harekâtla 15 Kasım 1918’de işgal edilmiştir.
Bunun üzerine İngilizlerle Türkler arasında şiddetli bir mücadeleler olmuştur.
Erdoğan’ın dediği gibi Lozan Antlaşmasında verilmemiştir.
İçeride yokluklar içinde müthiş bir Kurtuluş Savaşı veren Mustafa Kemal Paşa, 30 Ocak 1923 tarihli konuşmasında Musul vilayetinin, Türkiye devletinin milli sınırları içerisinde olduğunu; buralarını ana vatandan koparıp şuna buna hediye etmenin mümkün olamayacağını ve Cemiyet-i Akvam’ın bu konuyla hiçbir ilişkisi olmadığını ifade etmiştir.
“Mustafa Kemal Paşa ve Ankara hükümeti, Musul sorunu konusunda ortaya koyduğu kararlılığı “Lozan Konferansı’na kadar olan süre içinde çeşitli vesilelerle göstermiştir.”
***
Mustafa Kemal Paşa (Atatürk)1922 yılı Ocak ayında İngilizler tarafından Erbil ve Revandiz arasında bulunan ve Türkleri destekleyen Sürücü aşiretine yapılan saldırılar üzerine 1 Şubat 1922 tarihinde Millî Müdafaa Vekâletine çektiği telgrafta, belirtilen bölgeye bir milis birliği gönderilmesi emri veriyor.
Musul’u geri almak için Özdemir Bey komutasında gizlice 100 kişilik bir müfreze gönderiliyor.( 15 Mayıs 1922’de Diyarbakır’dan hareket )
Müfreze komutanı Özdemir Bey aşiretlerden katılanlarla başarılar elde ediliyor.
26 Eylül 1922 tarihinde Köysancak kontrol altına alınıyor.
Köysancak’ın Özdemir Bey’in kontrolüne geçmesi ile İngilizlere ağır bir darbe indirilmiş oluyor.
Kısacası Özdemir Bey başarılı oluyor ve İngilizleri püskürtüyor ama İngilizler bombardıman uçaklarıyla saldırıyorlar.
Buna rağmen Özdemir Bey direniyor bir kaç İngiliz uçağını düşürüyor VS…
Böyle önemli bir tarihi kısacık anlatmama imkân olmadığı için kısa kesiyorum.
***
İsmet Paşa Lozan’da; Musul’un, Selçuklu İmparatorluğu döneminden beri, yani 11. yüzyıldan itibaren aralıksız olarak Türk egemenliğinde olduğunu söylüyor.
Lort Curzon ise bu girişimden rahatsız olduğunu açıkça belli ediyor.
Sert tartışmalar oluyor.
Musul sorununun çözülemeyeceği anlaşılınca Curzon sorunu Lozan’daki Arazi Komisyonu’na götürüyor.
Böylece Musul meselesi askıya alınıyor.
Ne var ki İngiliz diplomasisi, sorunu Milletler Cemiyeti’ne taşıyor.
Milletler Cemiyeti’nde İngiltere sözü en çok geçen ülkelerden biridir ve Türkiye henüz geçici üye konumundadır.
Sonuç olarak 1924 ve 1925 yıllarında Milletler Cemiyeti’nde yapılan uzun tartışmaların ardından Musul, İngiliz etkisindeki Irak’a bırakılıyor.
Bu karara Türk Hükümetinin çok sert tepkisi oluyor haliyle.
Güneydoğu’da çıkan isyanlar, Türkiye’nin henüz savaştan yeni çıkmış olması, askeri olarak eksiklerinin bulunması ve uluslararası alanda yalnız konumda bırakılması fazla ısrarcılıktan vaz geçmesine neden oluyor.
İkinci neden ise Milletler Cemiyetinin kararına uymak zorunda olması daha fazla direnmesine engel teşkil ediyor.
Velhasıl 1.Dünya Savaşına katılmak Osmanlıya çok pahalıya gelmiştir.
Ordusu zayıflamış, ekonomik sıkıntı baş göstermiş, ayrıca İngilizlere güvenerek Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalaması Türk tarihinde kara bir leke olarak geçmiştir.
Tarihi iyi bilmek, yeterli değildir, bence önemli olan ders almaktır…
Tünay Süer
24.10.2016
Yorum Gönder