Her yılın belirli günlerinin, vahşi kapitalizmin rant elde etmesi amacıyla paylaşılarak, çeşitli isimler altında bazı özel günlere tahsis edilerek kutlanmasından sonra, “anneler günü” dışındaki bu özel günlere pek iltifat etmemekle birlikte; demokrasinin ve tüm özgürlüklerin teminatı olan savunma ve hak arama özgürlüğünün hayata geçirilmesinin mümtaz neferleri, uzun hakimlik ve savcılık görevinden sonra aralarına katılmakla gurur duyduğum, yargının üç kurucu unsurundan bize göre en önemlisi olan savunma ayağının onurlu temsilcileri avukatlarımızın avukatlar gününe de, anneler günü gibi özel bir değer vermekteyiz.
Avukatlara verilmesi gereken önem ve değer, onların şahıslarına değil, temsil ettikleri ve yerine getirdikleri savunmanın ve savunma hakkının kutsallığından ve tüm özgürlüklerin teminatı olmasından kaynaklanmaktadır.
Biz, yargının üç kurucu unsurundan, iddia, savunma ve karar makamlarının tümünde oturan ve bu makamlarda görev yapan bir hukukçu olarak diyoruz ki; hakim olsun, savcı olsun, bir hukukçunun erişebileceği en üst ve son makam, savunma, yani avukatlık makamıdır.
Bu nedenle, sıfatı, makamı ve mevkii ne olursa olsun, herkesin, avukatlarımıza hak ettikleri değeri vermeleri, savunma mesleğine saygı duymaları gerekir.
Hiç dikkat ettiniz mi? Hakkında en küçük bir iddiada bulunulan herkes ‘in, ilk önce kapısını çaldığı kişi avukatlardır. Hatta, suçlanan kişinin bizzat avukat olması halinde dahi, suçlanan o avukatın da ilk kapısını çaldığı kişi, avukatlar olmaktadır. Bu örnek dahi, savunmanın ve avukatın önemini gözler önüne sermektedir.
Peki, ülkemizde savunma mesleğine ve bunu icra eden avukatlarımıza hak ettikleri gereken önem verilmekte midir?
Maalesef, bu soruya olumlu bir cevap verebilmemiz mümkün değildir.
Gerektiğinde Yüce Divanda yargılanan Başbakanların ve Bakanların dahi savunmalarını üstlenen avukatlara, daha dün diyebileceğimiz yakın tarihe kadar ülkemizde verilen değer, üçüncü dereceden bir devlet memuruna verilen değerin dahi altındaydı.
Bu örneği niçin veriyoruz? Niyetimiz üçüncü dereceden memura değer vermemek, onu küçük görmek değildir, yanılmıyorsak üçüncü dereceden itibaren, 3, 2 ve 1. dereceye terfi eden devlet memurlarına, çok eski tarihlerden bu yana yeşil pasaport verildiği halde, avukatlarımıza; yeşil pasaport dan yararlanma hakkı, İzmir Barosu dahil, tüm barolarımızın ve Türkiye Barolar Birliğinin uzun yıllara dayalı uğraşıları sonunda, hem de avukatların söz sahibi olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan bir yasa ile çok yakın tarihlerde tanınmıştır.
Demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini içlerine sindirememiş olan siyasal iktidarlar ve onların emir kulu olan emniyet güçleri, avukatlarımızı, bu ülkede potansiyel suçlu bir kitle olarak görmekte ve en küçük bir fırsatı yakalamaları halinde avukatlarımızı yerlerde sürükleyerek tartaklamayı kendilerine hak görmektedirler.
Yargının üç kurucu unsurundan birisi olan ve avukatlarla birlikte görev yapan hakimlerimizin azımsanamayacak olan bir bölümü de; maalesef, savunma makamını ve avukatlarımızı, görev yapmalarının önünde bir engel olarak görmekte, savunma makamının hakkını vermeye çalışan ve üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirmek, maddi hakikate ulaşmak, adil yargılanma hakkını hayata geçirmek için çırpınan ve yeri geldiğinde hakim ile hukuki tartışmaya girmek zorunda kalan avukatlarımızı, duruşmanın huzurunu bozdukları uydurma gerekçesiyle, dışarı atmakla tehdit edebilmekte, genellikle buna cüret edemese de, avukatlarımızın asaplarını bozmakta, dikkatlerinin dağılmasına neden olmaktadırlar.
Bunda, bazı avukatlarımızın, temsil ettikleri savunma makamının hakkını veremeyerek, gerektiğinde hakim karşısında dik duramayışlarının da büyük katkısının olduğu, inkar edilemez bir gerçektir.
Şu anda avukatlık yapan bu satırların yazarı olarak, duruşmalarda başımıza gelen yaşadığımız canlı olaylardan bir örnek verecek olursak; ismi lazım değil, İzmir ilindeki bir ağır ceza mahkemesinde, avukat olarak savunma makamını temsil ederken, ihsası rey anlamında ve hatta reddi hakim koşullarını taşıyan, tarafsız bir hakime yakışmayacak beyanlarda bulunan mahkeme başkanıyla haklı olarak girdiğimiz tartışmaya tanık olan tanımadığımız ve o anda farkına dahi varmadığımız bayan bir stajyer avukatın, duruşmanın bitiminde arkamızdan yanımıza gelerek, bizi tebrik edişini, savunma makamının hakkını veren ve gerektiğinde mahkeme başkanıyla sert tartışmalara girebilen avukatlara pek tanık olmadığını beyan edişini, savunma makamının hakkını ve itibarını koruyan ve uyarılarıyla mahkeme başkanına hak ettiği dersi veren bizimle tanışmak istemesini, üzülerek de olsa burada açıklamak zorundayız.
Hakimlerimiz, hiç unutmamalı ve çok iyi bilmelidirler ki; ülkemizde yok olma noktasına gelen, yerlerde sürünen yargının bağımsızlığını, demokrasinin ilkelerini, insan hak ve özgürlüklerini savunan kuruluşlar ve kişiler; barolarımız ve aydın sorumluluğunu taşıyan avukatlarımızdır. Hakimlerimizin, emekli olduktan veya istifa ederek, oturdukları kürsünün, avukata göre daha rakımlı koltuğundan indikten sonra ilk çalacakları kapı, avukatlık ruhsatı talep etmek üzere, Barolarımız olacaktır. Yukarıda bahsettik, hukuk mesleğinin zirvesi ve en tepe noktası avukatlıktır.
Nereden nereye, bir avukatlar gününden de yine uzun bir makale çıkarmış olduk.
Yazacak ve paylaşacak daha çok sorun var ama, tadında bırakarak, yargının savunma ayağının mümtaz temsilcileri olan tüm avukatlarımızın; yargının tüm sorunlarının çözümlendiği, yargının bağımsız ve tarafsız olduğu günleri görmek arzu ve özlemi içinde, avukatlar gününü kutluyor ve herkesi, daha ihtiyaç duymadan, savunma hakkına ve avukatlarımıza sahip çıkmaya davet ediyoruz.
Güner Yiğitbaşı
05/04/2022
Hukukçu
Yorum Gönder