Bakanlar Kurulu da; Cumhurbaşkanı tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanan Başbakan ve Başbakanın; Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip dışarıdan seçtiği ve Cumhurbaşkanı tarafından atanan bakanlardan oluşuyordu.
Cumhurbaşkanı Hükümet sistemine geçildikten sonra, yani günümüzde ise; yürütme organı; Cumhurbaşkanı ve onun atadığı cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanlardan oluşmaktadır.
Bakanların başında, onları atayan bir başbakan yoktur artık.
Bakanların başındaki görevli ve sorumlu kişi, onları atayan taraflı ve partili Cumhurbaşkanıdır.
Yani, Cumhurbaşkanı; daha da güçlenerek, taraflı ve partili hale gelerek, eskinin başbakanının yerini almıştır.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar; Cumhurbaşkanına karşı sorumludur, milletin seçtiği kişiler değildir, cumhurbaşkanının atadığı sekreterleridir.
Cumhurbaşkanı; eskinin başbakanlık makamının olduğu dönemdeki gibi, bir karar almak için, bakanların tümünün imzalamalarının da zorunlu olduğu, bakanların tümünün imzalamalarından ve kendisinin de imza atmasından sonra, ancak eskinin sembolik, partisiz ve tarafsız Cumhurbaşkanının da imzalayarak onay vermesinden sonra tamamlanan bir bakanlar kurulu kararnamesi çıkarmak zorunda değildir artık.
Yeni sistemde Cumhurbaşkanı, kendisinin sekreterleri olan bakanlarının imzası ve tarafsız bir cumhurbaşkanının onayı gerekli olmadan, tek başına atacağı imzayla karar alabilmekte ve kararname çıkarabilmektedir. O nedenle, tüm bakanlar, bir icraatlarıyla ilgili olarak bilgi verip konuşurken, cumhurbaşkanımızın talimatıyla diyerek söze başlamaktadırlar.
Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar; seçimle iş başına gelen milletvekilleri arasından değil, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar arasından ve meclis dışından, Cumhurbaşkanı tarafından atanırlar. Yani, bakanlar milletvekilleri arasından atanmazlar, milletvekili olan bir kişi bakan olarak atanırsa, milletvekilliği sona ermektedir, bu yeni sistemde. Bu nedenle, yeni sistemde, partili ve taraflı cumhurbaşkanı, yürütmenin tek hakimi olan kişidir, seçim yasaklarına tabi olan eskinin başbakanından daha güçlü ve etkin bir konumda olup, tabiri caizse, yeni sistemin bugünkü cumhurbaşkanı, eskinin süper başbakanıdır.
Yeni sistemin yürütmenin başındaki tek yetkili ve etkili cumhurbaşkanı, bağımlı olan yargı üzerinde de etkili ve yetkili bir konuma sahip olup, kendisinden hesap sorulamaz bir gücü temsil etmektedir.
Bakanlarından bağımsız hareket edemeyen, kararnameleri tarafsız cumhurbaşkanının onayına tabi, yetkisi daha az olan, denetime tabi bir başbakanın yürütmenin başı olduğu eski sistemde dahi, bugünkü sistemin cumhurbaşkanından daha az yetkili ve güçsüz başbakan ve onun seçtiği bakanlar dahi, seçim yasaklarına tabi iken, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, başbakanın yerini alan onun rolünü üstlenen bakanları atayan, eskinin başbakanından daha yetkili olan, karar ve kararname çıkarmak için bakanların imzalarına ve cumhurbaşkanının onayına muhtaç bulunmayan, yürütmenin tek yetkilisi olan partili ve taraflı bugünkü Cumhurbaşkanının, eskinin daha yetkisiz başbakanının tabi olduğu seçim yasaklarından muaf tutulmasının, hiçbir haklı, etik ve yasal gerekçesi yoktur.
Yeni sistemde Başbakan’ın olmaması, cumhurbaşkanının onun yerine yürütmenin başı olması, seçim yasaklarına tabi olan bakanları cumhurbaşkanının ataması ve bakanların cumhurbaşkanına karşı sorumlu olmaları, cumhurbaşkanının kararname çıkarmak için bakanların kurul halinde imzalarını alma mecburiyetinin bulunmaması ve tek başına icrai kararlar alabilmesi nedenleriyle, bugünkü Cumhurbaşkanının da seçim yasaklarına tabi olması zorunludur.
Seçim yasağına tabi olmak veya seçim yasaklarından muafiyet; yürütme organını teşkil eden makamın, sıfatı ne olursa olsun, kendisine ister başbakan deyiniz, ister cumhurbaşkanı deyiniz, seçimlerin tarafsızlığına ve eşitliğine, muhalefetin aleyhine, kendisinin ve partisinin lehine etki yapacak, seçim sonuçlarını değiştirebilecek bir görevi yapıyor, yetkileri kullanıyor olmasına bağlı bir husustur.
Cumhurbaşkanı; bugünkü sistemde, partili ve taraflı, bir siyasi partinin genel başkanı, eski sistemin başbakanının fonksiyonunu icra ediyorsa ve yürütmenin eylemli, en etkili ve en yetkili başı sıfatıyla, tek başına kendi imzasıyla yapacağı icraatlarıyla, kullanmaya devam edeceği devlet araç ve gereçleri ve olanaklarıyla, seçimlerin sonuçlarını kendisinin ve partisinin lehine etkileyebilecek imkanlara sahipse, eskinin başbakanı gibi seçim yasaklarına tabi olmak zorundadır.
Atadığı ve kendisine karşı sorumlu olan ve kendi adına faaliyet gösteren bakanları seçim yasağına tabi olan bir yürütmenin tek yetkili olarak başında bulunan, devlet olanaklarını örtülü ödeneği sınırsız kullanabilen cumhurbaşkanının, seçim yasalarına tabi olmaması büyük bir haksızlık ve aymazlıktır.
Bu durum anayasanın yasa önünde eşitlik kuralını getiren 10. maddesine de açıkça aykırıdır.
Seçim kurulu başkanlarının; cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan ve otomatikman, en kıdemli yargıçlardan oluşacağı ilkesine yönelik olarak getirilmek istenen değişikliğin de, hiçbir haklı, hukuki, etik ve zorunlu bir gerekçesi yoktur.
Bunun tek nedeni; arkadaş, ben seçimi, seçim hileleri ve buna göz yumacak olan taraflı sandık kurulları marifetiyle kazanmak zorundayım demenin, açık bir itirafıdır.
Cumhurbaşkanını seçim yasaklarından muaf tutacak ve sandık kurulları başkanlarının en kıdemli yargıçlardan oluşacağına ilişkin ilkeleri ortadan kaldıracak bir yasa değişikliği, meclis çoğunluğunun azınlığa tahakkümü ve demokrasiye ihanetidir, bu diktatör bir tutumdur.
Bunu yapanlar, er veya geç, sandıkta bunun hesabını verecekler ve kendi kazdıkları kuyuda boğulacaklardır.
Güner Yiğitbaşı
01/04/2022
Hukukçu
Yorum Gönder