Kavala'ya, gezi direnişi nedeniyle; maalesef, suçun yasal unsurları oluşmadığı halde, hükümeti devirmeye, ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs ettiği gerekçesiyle, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Yüz kızartıcı ve hukuk dışı bir karardır bu.
Şaşırdınız mı?
Ben asla şaşırmadım.
Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verileceği önceden kurgulanmış olduğu içindir ki; Kavala, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bağlayıcı kararına rağmen, 4. 5 sene tutuklu olarak yargılandı.
Ülkemizde, uzun süren tutuklama kararları, yasal olarak gerekli olduğu için değil, verileceği kesin olan ağır cezaların habercisi olarak verilen kararlardır.
Yargıyı; muhalefeti susturarak, iktidarının devamı için sopa olarak kullanan tek adam saray yönetimi, böyle istiyordu ve istediği oldu.
Saray yönetimi, ölene kadar iktidar koltuğunu kaybetmemeye, özel olarak kendisi için yaptırdığı sarayından tek başına ve keyfi olarak ülkeyi yönetmeye karar vermişti, bir kere.
Muhalefetin; anayasal, silahsız , saldırısız, barışçıl, demokratik ve anayasal her direnişi, muhalefet eylem ve söylemi, saray tarafından, iktidarının sonlandırılmasına yönelik antidemokratik bir eylem olarak görülüyor ve hükümeti devirmeye teşebbüs suçu olarak kabul ediliyordu.
Saray; kendisi sürekli anayasayı ihlal ettiği ve suçluluk psikolojisine girdiği için, silahsız ve saldırısız barışçıl muhalif her gösteri yürüyüşü ve toplantısını, hükumetin devrilmesine yönelik eylem olarak görme paranoyasına tutulmuştu.
Bu nedenle biz, Kavala ve diğer gezi sanıklarına verilen cezalara asla hayret etmedik.
Gezi eylemi; asla, hükümeti devirmeye ve ortadan kaldırmaya cebren teşebbüs eylemi olmayıp, barışçıl, silahsız ve saldırısız anayasal ve demokratik direnme hakkının en tipik bir örneğidir.
Demokrasi denilince ilk akla gelen, siyasal iktidarlara karşı, yönetilenlere tanınmış bulunan hak ve özgürlükler manzumesidir.
Demokrasileri; sağ, sol ve dini esaslara dayalı tüm dikta rejimlerinden ayıran en temel ve belirgin özellik; yönetilenlerin, yönetenlere karşı sahip oldukları demokratik hak ve özgürlüklerdir.
Ülkeyi yönetecek olanları belirlemek amacıyla yapılan seçimler, demokrasinin gerekli, ancak tek koşulu değildir.
Krallıklar dışında, dikta ile yönetilen ülkelerde de seçimler yapılmakta ve ülkeyi yönetenler seçimlerle belirlenmektedir.
İleri derecede demokrasi ile yönetildikleri halde, kadınları, seçme ve seçilme hakkını, ülkemiz kadınlarından çok sonra kazanan ülkelerin varlığı unutulmamalıdır. Bu da göstermektedir ki; ülkeyi yönetecek olanları belirleyen seçimler, tek başına demokrasinin koşulu ve ölçütü olarak kabul edilemez.
Bu itibarla, gerçek demokrasilerde, ülkeyi yönetecek olan siyasal iktidarlar; demokratik seçimlerle iş başına gelmeleri kadar, kendilerini seçerek iş başına getiren vatandaşların, Anayasa ve yasalarla tanınmış bulunan hak ve özgürlüklerine saygılı olmak ve iş bu hak ve özgürlükleri, antidemokratik bir şekilde sınırlandırmaya yönelik girişimlerden sakınarak, meşruiyetlerini tartışılır hale getirmekten uzak durmak zorundadırlar.
Seçimle iş başına gelen siyasal iktidarların; yönetimleri altındakilerin, demokrasinin gereği olan hak ve özgürlüklerine ilişmeye başlayarak meşruiyetlerini yitirmeye başlamaları halinde, vatandaşların, anayasal hak ve özgürlüklerine sahip çıkarak, hak ve özgürlüklerini savunmak amacıyla yapacakları ve ortaya koyacakları bireysel veya örgütlü, yasal ve barışçıl, silahsız ve saldırısız her tepki ve karşı koyma eylemi, direnme hakkı içinde mütalaa edilmelidir.
Demokrasilerde, direnme hakkı Anayasal bir haktır.
Anayasamızda; direnme hakkı madde başlığı altında, açık bir düzenlemenin mevcut olmaması, siyasal iktidarların, Anayasaya ve rejime saldırı niteliğindeki girişimlerine sessiz kalınacağı, bu girişimlere yasal ve demokratik barışçıl, silahsız ve saldırısız tepki konulamayacağı anlamına gelemez.
Direnme hakkı, demokrasinin doğasında mevcut olan tabii bir haktır.
Direnme hakkına, ülkemizde demokrasinin gelişmesine büyük bir katkı yapmış bulunan ve 12. Eylül 1980 askeri darbesi ile yürürlükten kaldırılan 1961 Anayasasının başlangıç bölümünde açıkça yer verilmiştir.
T. C. Devletinin kurucusu, ülkemizin kurtarıcısı, en büyük direnişçi, Yüce ATATÜRK, Gençliğe Hitabesinde; “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. ”derken, direnme hakkına vurgu yapmaktadır.
Direnme hakkı, ATATÜRK'ün bizlere vasiyetidir.
ATATÜRK de, darbeci midir?
Ayağa kalkınız ve cevap veriniz.
Güner Yiğitbaşı
25/04/2022
Hukukçu
Yorum Gönder