Daha önce beş parti temsilcilerinin konuşmacı olarak katılacağı bildirilen tanıtım paneline konuşmacı olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Av. Muharrem Erkek,, Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Mustafa Yeneroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ayhan Sefer Üstün, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Bülent Kaya katıldılar. Daha önceki çağrıda İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Bahadır Erdem de katılacağı bildirilmişse de mazereti nedeniyle katılamayacağını moderatör (kolaylaştırıcı) Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkan Yardımcısı Kemal Akkurt tarafından bildirildi.
İzleyici olarak eski bakan ve milletvekilleri ile Baro başkanı, dernek üyesi avukatlar ile vatandaşların davetlilerin bulunduğu salondaki panel konuşmasının üçüncü konuşmacısı Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av Ayhan Sefer Üstün, Yargı kısmını üstlenmiş. Burada hakimlik ve savcılık mesleklerinin birbirinden ayrılması HSK ve SK nun yerine HSYK kurulması öngörülüyor mutabakat metninde hakimler ve savcıların yıllardır baronun da savunduğu Anayasa Mahkemesi AYM) ve AİHM’nin verdiği hak ihlali kararlarına neden olan hâkim ve savcıların bu tazminatlardan bizzat sorumlu olmaları hükmü getiriliyor. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, bugün ülkenin en önemli kanayan yarası diyebiliriz. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda neler öngörülüyor. Örneğin adalet bakanı ve müsteşarın ve bakan yardımcısının Hakimler kurulundan çıkarılması hususu nasıl düzenlenecek gibi bu benzeri yargısal sorunları da Av Ayhan Sefer Üstün şöyle açıkladı:Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteminin başlıklarından bir tanesi yargı bölümü. Tam bağımsız bir yargı nasıl yapılır, yapılır mı, yapılırsa ne olur gibi birtakım sorular sorulmuş. Maalesef tam bağımsız yargıya bir türlü geçilememiş. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirilirken aslında tam bağımsız dileğinde bulunmuş, ama geldiğimiz noktada maalesef tam bağımlı bir yargıya dönüşmüş, şu anda, yargı sistemimiz, en acınası kuvvetlerden biri haline gelmiş.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemde veya parlamenter sistemde şüphesiz kuvvetler ayrılığı orda olacaktır ama en keskin ayrım elbette ki yargıda olacaktır. Yürütme ile meclis arasında birtakım geçişkenlikler olur, bunlar olmalıdır, bunlar talere edilebilecek girişkenliklerdir. Ancak yargı konusu apayrı bir konu, kuvvetler ayrılığının tam manasıyla kalbi manasıyla hayata geçeceği alan olacaktır, yargı alanı.
Burada HSK dan başlamak lazım, çünkü HSK yargının kalbidir, bunu siz de yaşıyorsunuz, yani burayı ele geçirilecek bir alan gibi gördü hükümetler, iktidarlar. “Burasını elimize geçirirsek ondan sonra yargı elimizdedir” diye düşünüldü. Onun için Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yeniden yapılandırıyoruz, çok önceden de söylenegelen bir laf vardır, “evet Hakimler kurulu veya Savcılar Kurulu ikiye ayıracağız”, diye. Bunu bu kez gerçekten yapacak gücümüz inşallah var, bunu kuracağız ve kararlılıkla bunu yazdık. Hakimler Kurulu (HK) olacak ve Savcılar Kurulu (SK). Bunların çalışma mantıkları farklıdır. Birisi iddia eder, birisi de karar veriri, özellikle karar vericiler tam bağımsız olmalıdır. Bunun yollarını, bunun düzenlemelerini yapacağız.
Bakan ve müsteşarı, çok tartışılan, kesinlikle kurulda olmayacak. Seçim yöntemi bu kurulun bağımsızlığını temin edecek şekilde yarısı meclisten ama çoğunlukla, biz burada uzlaşarak bir metin ortaya koyduysak, Meclis uzlaşarak Hakimler Kurulunun (HK) yarım üyelerini seçecek. Diğer yarısını ise doğrudan kendi mensupları tarafından seçilecek, yani yargının bileşenleri tarafından birinci sınıf hakimler, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay vs. bunlar kendileri seçecekler. Dolayısıyla yürütmenin bağı tamamen kopmuş olacak.
Artık bundan sonra bu sistem hayata geçerse hâkim arkasına bakmak zorunda kalmayacak veya ben bu kararı versem şu ne der, bu ne der diye endişeyle karar verme durumunda kalmayacak. O bakımdan tam bağımsız bir hakimler kurulu düşünüyoruz.
Tabi bunun yanında bir de Savcılar Kurulu olacak. Savcılık mantığının daha farklı olduğunu söyledim, artı mantıkla düzenlenecek. Hakimlik teminatını kesin olarak sağlayacağız. Ben zaman zaman dışarıda derdimiz anlatmak için, sizler bunu rahat anlıyorsunuz da televizyonlarda bunu bahsederken veya başka dinleyiciler yanında bunu anlatırken, “inanın diyorum hakimler güvenlik teminatı çevresinde bulunan zabıta memuru kadar yok. Bunu biraz ironi olsun insanlar anlasınlar diye söylüyorum. Çünkü zabıta memurunu biliriz, zabıta memurunu alırsınız, zabıta memurluğunun dışında çalıştıramazsınız, yani fen işlerine gönderemezsiniz, temizlik birimine gönderemezsiniz. Ama bizim ağır ceza mahkemesinin başkanını, kafası bozulursa şayet Çemişkezek Sulh Cezaya, daha da kötülük yapmak isterseniz hiç yapmadığı savcılığa gönderebilirsiniz; iş mahkemesine, ticaret mahkemesine gönderebilirsiniz. Bunun gibi hakimlik teminatını sağlayacak gerçekten burada sağlam adım atmaya karar vermiş durumdayız.
Bu ilin tabi ta eğitimden başlamak gerektiğini de işaret ediyoruz. Hukuk Fakültelerinde tam bir hukukçuyu sağlayacak yeni bir müfredat yeni bir anlayış yeni bir zihniyet anlayışından bahsetti Mustafa Bey, eni bir zihniyet anlayışını ortaya koymamız lazım.
İnanın bir hâkimin bir siyasi kişi ile nasıl konuşacağına ilişkin karar veriyorsa o artık bağımsızlıkla alakalı bir şey değil, bu zihniyetle eğitimle alakalı bir şey. Böyle bir kararı görünce ağzımız açık kaldı. Ben de bir twit attım, çarşamba günü sosyal avukatlara hitap edeceğim acaba bu söylemimi hangi mahkemeye anlatacağım. Böylesi bir durum bunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Onun için artık bir yargının bir zihniyet meselesi olduğu hususu dikkate alarak işin eğitimden başlamak gerektiğini ifade ediyorum.
Bunun dışında tabi ki avukatlık mesleği ile alakalı önemli düzenlemelerimiz var. Avukatlık mesleğimiz savunmayı bir anayasal güvenceye kavuşturmak istiyoruz, bu çok önemli bir adım. Yani avukatlık mesleğinin yargı bileşenleri içinde nasıl itilip kakıldığını bilirim, ben bu mesleği yaptım. O bakımdan kürsünün burasında da bulundum. Bunu yaparken nasıl insanların küçük dağları kendisinin yarattığının hissiyle çalıştıklarını biliyorum. Öbür tarafa geçtiğinde de nasıl zorluklar yaşandığını da biliyorum. Bu bakımdan avukatlık mesleğini anayasal güvenceye kavuşturacak, bir konuma ulaştırırız. Biz burada bir uzlaştırmayı gerçekleştirmeye çalışıyoruz, farklı kaynaklardan gelmiş farklı partiler bir araya geldi ve Türkiye’nin bu sorunları hakkında bir çözüme ulaştı, yani bir uzlaşmayı, toplaşmayı sağlarken çoklu baro gibi avukatları ayrıştıran bir uygulamaya cevaz vermemiz onay vermemiz mümkün değil.
Onun için inşallah bu imkânı bulduğumuzda derhal ilk yapacağımız işlerden birisi çoklu baro uygulamasını kaldırmak olacaktır. Avukatların ayrışmaya değil, mesleğin birliğe ihtiyacı var, o bakımdan, bunu böyle açıklarken barolarda temsilde adalet sistemini düzelteceğimizi burada da bir uzlaşma aranması gerektiğini ifade ediyorum.
Anayasa mahkemesine gelince, Anayasa Mahkemesinin bu ülke için ne kadar bir ihtiyaç mahkeme olduğunu hepimiz gördük. Başkalarının söylediği gibi Anayasa Mahkemesini biz kapatmayacağız, Anayasa Mahkemesine bu ülkenin ihtiyacı var. Siyasetçisinin, hukukçusunun, vatandaşının ihtiyacı var. Anayasa Mahkemesini daha da güçlendireceğiz. Özellikle bireysel başvuru 2010 Anayasa değişikliği ile gelmiştir. 2011 yılında da Anayasa Mahkemesi kanununu yeniden düzenlerken o komisyonun da başkanlığını yürütmüştüm. Bireysel başvuruyu itina ile nasıl yazdığımızı biliyorum.
Kişisel başvuruda çıkan kararların uyulup uygulanmaması konusunda bir, oraya bir metin yazdık, ben çok sert bir metin yazmıştım, adalet komisyonu başkanımız, Anayasa Başkan vekili, Meclis Başkanı, Burhan Kuzu toplandılar geldiler, dediler ki, “çok sert bir metin yazmışsın Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru noktasında. Dedim ki, ileride belki uygulamayabilirler sert bir metin yazalım. Yargıtay Başkanımız “yav olur mu” dedi. “Anayasa Mahkemesi bir karar verecek de bizim hakimlerimiz buna uymayacaklar mı” dedi, “rencide oluyor bu” dedi. Bunun üzerine o zaman bunu biraz esnettik. Keşke esnetmeseydik. Daha sonra gördük Anayasa Mahkemesi kararlarının orasından burasından çekiştirerek uygulanmadığı hususunu bizzat yaşadık.
İm tayin ettiğimiz bir hâkim var, sanki bizim sistemimizin dışında bir yerden bahsediyoruz, sanki bir ülkesinin yargısından bahsediyoruz, hayır o da bizim yargı sistemimizin devamında olan Meclis tarafından 85 milyona tanınmış bir haktır. Onun için kimse bunu kabul ediyorum etmiyorum deme hakkına lüksüne hakkı yoktur, sahip değildir. O bakımdan bu manada da ciddi tedbirler alıyoruz.
Yanımızda hemen Yüksek Seçim Kurulu var. Yüksek Seçim Kurulu da artık mahkememi yargı mıydı şu muydu bu muydu bu tartışmaları ortadan kaldıracak bir düzenleme yapıyoruz. Elbette ki Yüksek Seçim Kurulu bir yargı organıdır. Ama burada bazı sorunların olduğunu biliyoruz. Bir idari görevleri var, bir de yargısal kararları var. İşte biz bunu ikiye ayıralım, idari görevleri yapan, seçimleri yapan bir idari kurulu olsun, bunların kararlarını da bir ikinci kurul yine aynı yapı içerisinde ikinci kurul da bir itiraz merci gibi çalışan bir ikinci kurul oldun diye bu meseleyi böyle çözüyoruz.
Bazen Anayasa Mahkemesine, yargıya açsak mı diye bazı fikirler var. Siyasi bakışı ile değerlendirdiğimizde seçimlerin çok kısa içerisinde bitirilmesi lazım, karakolda bitmemesi lazım. Bu meseleyi yüksek yargı olarak tanımladığımız YSK nün içerisinde çözümlememiz lazım geldiği bir mekanizmayla bitirmeye çalışıyoruz.
Bunun dışında Sayıştay’la alakalı önemli düzenlemelerimiz var. Sayıştay aslında TBMM’nin denetimini kolaylaştıran rapor hazırlayan ve o raporlar üzerinden denetim görevini yapan çok önemli bir yüksek yargı organımızdır. Meclisin iki temel görevi vardır, birisi yasama, birisi denetim. Maalesef yasamanın önemli bir kısmını kaybettik, denetim yetkisi nerede ise yok denecek kadar azalmıştır. O bakımdan burada denetim yetkisini Sayıştay üzerinden artıracak çok önemli bir düzenlemeler yapmaktayız.
Adli kolluk meselesini de gene buralarda belirttik. Bazı esaslarımız var, bunlarda metnimizde uzun uzun belirtiliyor. Burada Güçlendirilmiş Parlamenter sistemin bütün başlıkları önemli olmakla birlikte yargıya matuf hükümlerinin yıllardan beri konuşulup da yapılmadığı yapılmak istenmediği hükümleri ihtiva ettiğini ifade ediyorum. Bu hükümler artık hayata geçerse hiçbir yargı mensubunun adil bir karar vermek adına bir mazeretinin kalmayacağını düşünüyorum. 85 milyon Türk vatandaşlarının da artık yargıdan adil kararlar objektif kararlar bekleme hakkının dadoğacağını ifade ediyorum.”
Yorum Gönder