Kıbrıs Yüksek yargısının kararı haklıdır.
Geçen Nisan ayı içinde Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi (KKAM), ülkede Kur'an kursuları faaliyetinin anayasaya aykırı bularak yürütmenin durdurulmasını istemişti.Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, Kıbrıs’ta Din İşleri Komisyonu'nun Kur'an kursu düzenlemek ve hafızlık belgesi vermek gibi yetkilerini Anayasa'ya aykırı buldu.
Türkiye mademki Kuzey Kıbrıs’ı ayrı bir devlet olarak tanıdı, karşılıklı büyükelçilerimiz oluşturuldu. O zaman o devleti Türkiye’nin bir ili imiş gibi davranarak, iç işlerine karışıp yargısını tasarlamak ayrı bir devlet olma kurallarıyla ve hukukla bağdaşmaz. Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’la din, dil, ülkü özdeşliği varsa da ayrı bir devlet olması nedeni ile iç işlerine karışması uluslararası arenada hoş karşılanmaz. İşgalci bir devlet gibi davranıp KKTC’ni tehdit etmek bir skandaldır. Türkiye uluslararası dünyada KKTC’ni devlet olarak tanıtmak için çaba gösterirken, aynı zamanda bir müstemleke devleti gibi KKTC’nin yargısına müdahale etmesi dünyaya nasıl anlatılır. Kaldı ki Türkiye’deki yönetim (AKP-RTE tek kişilik iktidarı) Türk yarısına baskı kurup yandaş hale getirirken ne Türkiye’de ne de KKTC de yargı bağımsızlığına müdahale etmemelidir. Yargı bağımsızlığı olmayan bir ülkede demokrasi gelişemez, demokrasisi gelişmemiş ülkede de hukuk güvencesi olmadığı için uluslararası sermaye yatırım yapmaz ve o ülke çağdaş dünyada geri kalır. İşte Türkiye günümüzde bunun ekonomik sancılarını, sürecini yaşamaktadır. Bu bağlamda kendi siyasi çıkarları, kin ve intikam (dinci kinci) duyguları için yargı bağımsızlığına zarar veren, yargıyı adeta kendilerine bağlayan siyasiler böylece ülke demokrasisine, ülke ekonomisine ve geleceğine zarar vermekteler. Bu nedenle aşağıda açıklayacağımız gerçekler ışığında Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesinin (KKAM), ülkede Kur'an kursuları faaliyetinin anayasaya aykırı bulma kararları doğrudur. Türkiye Anayasa Mahkemesi bu doğrultusunda bir karar veremiyor, çünkü oraya seçilen yargıçlar “dinci kinci” iktidar tarafından seçilmişlerdir.
Türkiye KKAM nin kararına sert tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cuma namazından çıktıktan sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, "KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır" dedi. R.T. Erdoğan kendi siyasal ve dinsel görüşü doğrultusunda Türkiye’de yargıya müdahale ederek onu nasıl yönlendirmeye çalışıyorsa, KKıbrıs’ta da adeta abanın altından sopa gösterir gibi, tehdit edercesine eleştirmeye çalışıyor ve oranın da yargısını tasarlama çabasına giriyor. Zaten Türkiye’de yürürlükte olan anayasaya uymazken, anayasa kararı karşısında “ben o kararı tanımıyorum” diyerek kafasına göre bir karar hukuk yaratmaya çalıştığına tanık oluyorduk. Hem de Cumhur ittifak ortağı Bahçeli “Anayasa Mahkemesi kapatılmalı” gibi, hukuk tanımaz tavırları varken, ayrı devlet olarak gördüğümüz Kuzey Kıbrıs’ın Anayasa Mahkemesinin kararına karşı çıkılmasını uluslararası toplumda nasıl açıklarız ve de yanlış bir imaj yaratmaz mı? Kuzey Kıbrıs böyle mi ayrı bağımsız bir devlet olacak.
Öte yandan Kuzey Kıbrıs'ta Hizmet Sendikası (Hizmet-Sen), Din İşleri Dairesi'ne bağlı bir kurum olan Komisyon'un “dini eğitim verebilme yetkisinin laiklik ilkesine aykırı olduğu” öne sürmüştü. Sendika konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmüştü.
Oy çokluğuyla alınan kararı, Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik yazılı bir açıklamayla kamuoyuna duyurdu:
"Laik bir Cumhuriyetin varlığı için, ülkede din hürriyeti bulunması ve ayrıca din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olması gerekir. Bu kuralın gereği olarak laik bir devletin dini kurumları devlet fonksiyonları görmemelidir. Aynı şekilde devlet kurumları da din fonksiyonlarını ifa etmemelidir.(1)
Anayasa Mahkemesinin kararı
Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi, Hizmet Sendikası (HİZMET-SEN) tarafından açılan dava ile ilgili kararında, Din İşleri Dairesi'nin Kur'an kursu düzenlemesinin Anayasa'nın 1. maddesinde belirtilen "laiklik" ilkesine aykırı olduğuna hükmetmişti. Mahkeme ayrıca söz konusu Kur'an kurslarının işletilmesinin, Anayasa’nın 59. maddesinde yer alan, "Halkın öğrenim ve eğitim gereksinimlerini sağlama devletin başta gelen ödevlerindendir. Devlet, bu ödevini, Atatürk İlkeleri ve Devrimleri doğrultusunda, ulusal kültür ve manevi değerlerle bezenmiş bir muhteva, çağın ve teknolojinin gelişmesine, kişinin ve toplumun istek ve gereksinimlerine yanıt verecek planlı bir şekilde yerine getirir" hükümlerine aykırı olduğunu bildirmişti.
KKTC'de Din İşleri Başkanlığı’nın Kur'an-ı Kerim eğitim-öğretimiyle ilgili yetkisine yönelik itirazı değerlendiren Anayasa Mahkemesi, her türlü eğitimin ancak Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının "gözetiminde ve denetiminde" olması kararı verdi.(2)
Kaldı ki, Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi’nin Kuran Kurslarının laiklik ilkesine uymadığını öne sürerek uygulamaya karşı karar vermesi çok yerindedir. Devlet okullarında denetimsiz ayrı bir dinsel eğitimi verilmesi laik toplum ve laik devlet olmayla bağdaşmaz.
Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi’nin aldığı Kur'an kursu yasağına sert tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs'ta Anayasa Mahkemesi'nin laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle, Din İşleri Dairesi ‘nine Kur'an kursu açmasını yasaklaması ile ilgili olarak sert eleştirilerde bulundu.
Cami önünde siyasi konuşma
“Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın yaptığı açıklamayı bizim kabul etmemiz mümkün değil. Anayasa Mahkemesi Başkanı laikliği öğrenmesi lazım. Türkiye'deki uygulaması neyse onu da öğrenmesi lazım. Tavır değişmediği takdirde, KKTC'de inanç özgürlüğü konusunda oradaki yavrularımızın Kuran eğitimi konusunda engel teşkil etmesine müsaade etmeyiz. Türkiye'de din eğitimi-öğretimi bu tür şeyler çözülmüştür. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir. KKTC bir Fransa değildir. KKTC, Türkiye'deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirmek durumundadır. Oradaki bazı sendikaların, din düşmanı sendikaların attığı adımları kabul etmemiz mümkün değildir. Anayasa Mahkemesi Başkanı bu yanlışından süratle dönmelidir. Dönmezse bizim atacağımız adımlar farklı olacaktır. Fuat Bey de bu konuyu Ersin Bey ile görüşmek suretiyle gerekli adımların atılmasını bildirecektir”.
"Anayasa Mahkemesi Başkanının yapmış olduğu açıklamayı kabul etmemiz mümkün değil. Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir" diyen Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın "bu yanlışından süratle dönmesi gerektiğini" ifade ederek, "dönmediği takdirde atacağımız adımlar da bundan sonraki süreçte farklı olacaktır, bunu da bilmeleri gerekir".
Laik Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan hemen her Cuma namazı sonrasında, cami önünde siyasal demeç vermesi laik bir devletle asla bağdaşmaz. Ülkenin içinde her türlü din ve mezhepli vatandaşların bulunduğu laik bir devlette, devlet başkanının bir mabet önünde bu şekilde siyasal demeç ve konuşma yapması T.C. nim laik anayasasına aykırı olsa gerek. Anayasa Mahkemesi laik anayasayı savunup koruyamıyor, uygulayamıyor. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi özgür ve bağımsız değil. Kuzey Kıbrıs Anayasa Mahkemesi böyle bir karar aldığına göre anayasanın laiklik ilkesini uygulayan bağımsız kuruluşmuş olduğu açık.
30-40 yıldır içine girmeye çalıştığımız AB ülkelerinin hiçbir devlet başkanı herhangi bir mabet (kilise havra) önünde R.T. Erdoğan’ın yaptığı gibi, dini siyasete alet ederek siyasal bir demeçle konuşma yaptığını hiç gördünüz mü? Görülmemiştir. Laik bir devlette böyle bir eylem görülemez, yapanlar hemen dışlanır.
Kıbrıslı hukukçular Erdoğan'ın açıklamalarına tepki gösterdi
Kıbrıslı hukukçular, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, KKTC Anayasa Mahkemesi’nin Kur’an kursuları ile ilgili kararını eleştirmesini bağımsız yargıya müdahale olarak değerlendirerek Lefkoşa Yüksek Mahkemesi önünde basın açıklaması yaptı. Kıbrıslı hukukçuların açıklamasında, “yargılama süreçleri bağımsız bir şekilde yürütülmezse, varılacak kararlar siyasi iktidarın tekeline kalır ve adalete değil ideolojilere hizmet eder” denildi.
KKTC Anayasa Mahkemesi'nin Kur’an kursları ile ilgili kararının AKP tarafından eleştirmesi adada tepki ile karşılandı. Kıbrıs Türk Barolar Birliği Konseyi, Şehir Baroları üyesi çok sayıda avukat ve siyasetçi Lefkoşa Yüksek Mahkemesi önünde bir araya gelerek “yargı bağımsızlığına sahip çıkıyoruz” pankartı açarak eylem yaptı.
“Ağır bir saldırıya dönüşmüştür”
Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı eyleme katılanlar adına basın açıklamasını okudu. Esendağ, “KKTC’de yargı bağımsızlığına müdahaleyi kabul edilemez” bulduğunu kaydederek, “Anayasa Mahkemesi tarafından 15.4.2021 tarihinde verilen kararın ardından, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere birçok yetkilinin, kararın içeriğini bilmeden ya da kasten çarpıtarak yaptığı açıklamalar, yargı organımıza yönelik ağır bir saldırıya dönüşmüştür” dedi.
Eyleme Kıbrıs Türk Barolar Birliği Konseyi, Şehir Baroları çok sayıda siyasetçi, sendika yöneticileri, KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bazı milletvekilleri ve vatandaşların da destek verdiği öğrenildi.
Kıbrıslı hukukçuların yaptığı açıklama şöyle:
“Kararın açıklanmasından sonra, yalan haberlere dayanılarak verilen kışkırtıcı demeçler, toplum içinde hınç ve linçi körüklemeye yöneliktir.
Mahkemenin kararı, Kıbrıs Türk toplumunu var eden en temel değerleri saldırı altına almak için mazeret olarak kullanılmıştır.
Bu noktada hukukun üstünlüğünü ve hakikate dayalı adaleti savunabilmek için başta hukuk uygulayıcılarının ve toplumun her kesiminin gereken tepkiyi göstermesi çok önemlidir.
Yargı bağımsızlığı, sadece mahkemelerin değil; siyaset ve demokrasinin de güvence altına alınması için elzemdir. Toplum içindeki farklılıklara eşit mesafede durup, tüm kesimlerin hak ve özgürlüklerini koruyacak olan yargı organıdır.
Kuvvetler ayrılığı ilkesine göre farklı görev ve yetkileri olan yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinin üstünde egemenlik kurması ve baskı uygulaması hukukun üstünlüğüne dayanan sistemi ortadan kaldırır”.(3)
Gerçek Demokrasi laik düzen gerektirir
Böylesine baskıcı bir ülkede din eğitimi geniş bir şekilde imam hatiplerde, ilahiyat fakültelerinde, ne ki öteki okullarda mecburi din dersi okutulurken, din eğitimi 4-6 yaşına kadar indirilmiştir. O yaştaki çocuklar oyun çağındadır, oyun oynadıkça el maharetleri ve zekâları gelişir. O çağdaki çocukları zorla din eğitimine sokmak onların psikolojilerinin bozulmalarına neden olur, o çocuk büyüdükçe toplumda uyumsuz bir kişi olur. Canlı bombalar, en kanlı caniler böylesine aşırı din eğitimi alan Müslüman ülkelerden çıkmaktadır. Baskıcı din eğitimi ile yaşam süren Müslüman ülkelere bir bakın, Afganistan’dan, Yemen’e, Irak’tan Libya’ya kadar kan deryası gibiler. Hepsi de “gavur” dedikleriileri gitmiş ülkelerden silah alıp birbirine saldırıyorlar.
Yani çok küçük 4-5 yaşındaki çocuklara hurafelerle dolu dini bilgiler verilmesi onların ruhsal gelişimini engellemekte, psikolojik sorunlara sürüklemektedir.
Çok küçük yaşta din eğitimi çocukta psikolojik sorunlar çıkarır
Burada size bir psikoloğun Amiral Türker Ertürk’e yazılmış ilginç mektubuna bir göz atalım:
Turkererturk.com.tr
“Türker Bey, ben klinik psikoloğum. Hem bir ilkokulda hem de özel bir klinikte çalışıyorum.
Devlet memuru olduğum için bir yerde yazamıyorum. Malum, birkaç haftadır 1. Sınıflar okula başladı. Fakat bazı çocuklarda çok ağır bazı ruhsal problemler var ve okula gitmek istemiyorlar. Nedenini soracak olursanız; bu çocuklar sübyan okuluna (tarikatların anaokuluna) verilmiş. “Canım resim yapmak istiyor ama günah diye ağlayan, sınıfta Atatürk’ün resmini (kötü adam) günah diye öğretmenine indirtmek isteyen, cennete gitmek için ölmek istediğini söyleyen, erkeklerle aynı sıraya oturmamak için kriz çıkaran, başı açık olduğu için öğretmenini değiştirmek isteyen çocuklar çok sayıda. Bu çocukların bir kısmı yaşadığı ruhsal sorunlar nedeniyle zekâ geriliği tanısı alıyor (aslında öyle olmadığı halde). Şu anda özellikle İstanbul’un birkaç elit semti dışında neredeyse her mahallede bir sübyan okulu açılmış. Sizinle paylaşmak istedim. Saygılarımla…”
Erken yaşta din öğretiminin pedagojik, psikolojik açıdan sakıncaları nelerdir? Avrupa’nın hiçbir ülkesinde ilköğretim çağında çocuklara zorunlu din eğitimi verilmez. 12-14 yıllık ilköğretimi bitirdikten sonra kişi-çocuk kendi dinini özgürce seçsin, diye onun seçimine bırakılır.
“Okul öncesi dönemden başlayarak 11-12 yaşına kadar din öğretiminden söz etmek mümkün değil. Çocuk ya korkacak ya da yoğun bir kaygı yaşayacak, örneğin, “kötülükler yaparsan cehenneme gidersin”, “Oruç tutmazsan, namaz kılmazsan yanarsın” gibi ifadelerde çocuk için son derece somut olan kavram yanmaktır, yanmaktan korkar, yanmanın çok can acıtan bir şey olduğunu bilir. Cehennemi kafasında canlandırır, kötü insanlar cehenneme gidiyor ve alevler içinde yanıyor... Korku odaklı bir öğrenme söz konusu ve sürekli kaygı ve stres içinde “ya hata yaparsam, annemi babamı çok üzersem, öğretmenimi üzersem, arkadaşıma vurduğum için kötü bir insan olursam, beni kimse sevmezse...’ Bunu kafasında üretebilir ve yerleştirebilir. İleri yıllarda ise bu etkilerle bireyde ciddi anlamda kişilik bozuklukları görülebilir”.İşte bu bilimsel gerçekler ışığında 4-6 çocuklarına din eğitimi verilmesi toplumsal psikoloji açısından çok yanlış ve kişide kişisel, psikolojik bozukluklara neden olur. Öyleyse Türkiye’deki tüm “sibyan mektepleri” diye anılan Kuran kursları kapatılmalıdır. Bu Kuran kursları son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı denetiminden çıkarılmıştır; böylece en önemli devrim kanunlardan olan Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) kanunu dışına çıkılmıştır. Gizli açık binlerce Kuran kursu laik devlet düşmanı nesiller yetiştirmektedir.
Bu çocuklar büyüdükçe, daha üst yaşlara doğru vardıkça Kuran Kurslarına devam etmekteler. Türkiye’deki tüm Kuran Kursları, gizli gizli demokrasi, laiklik, Atatürk düşmanlığı ile yetiştirilip bu doğrultuda yemin ettirilmektedir. Bu yemin metnine bir bakın, Türkiye’de çağdaşlığa karşı nasıl bir düşman nesil yetiştirilmekte.
Yemin metninde, küçük öğrencilere "şeriat devleti" için savaş andı içirilirken, Atatürk'e yönelik ağır hakaretler de dikkat çekmekte.
Bu "ürkütücü" yemin metni aynen şöyle:
"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ederim."
Şimdi bu antla yeminle yetişen çocuklar ileride nasıl laik devlete düşman olacaklarını bir düşünün. Dini kurallar, şeriat isteyen eğitim kurumları ile asla çağdaş bir nesil yetişemez, ülke ileri gidemez. Dünyada sadece dinle kalkınan, dinle zenginleşen tek bir devlet yoktur. Batı ülkeleri bu günkü zenginliğe, refaha laiklikle, bilimle, gerçek bir demokrasiyle ulaşmışlardır.
Dünyada dinle şeriatla şartlanan belli başlı 52 Müslüman ülkenin hiçbirinde demokrasi yoktur, hepsi de tek adamla yönetilmektedir. Bu 52 Müslüman ülkenin hepsi de çağın en gerisindedir, hepsi de hür, zengin Batı’ya muhtaçtır; hepsi de Batı’nın ürettiği silahları alıp birbirine saldırmaktalar, kan gölü içindeler.
Sonuç olarak, tek adam yönetimi ile, din ile çağdaşlığa ulaşamayız, ancak laiklik ve gerçek demokrasi ile refaha ulaşabiliriz.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız.
SONNOTLAR
(1)https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56771788
(2)https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-kuzey-k%C4%B1br%C4%B1sa-sert-laiklik-ele%C5%9Ftirisi/a-57229611
(3)https://artigercek.com/haberler/kibrisli-hukukcular-erdogan-in-aciklamalarina-tepki-gosterdi
Yorum Gönder