Hukukçu olarak, Sedat PEKER'in suçlayıcı beyanlarının bir iddiadan ibaret olması, iddiaların kesinleşmiş bir yargı kararı ile açıklık kazanmaması nedeniyle, masumluk karinesi gereği, kimseyi kesin olarak suçlayamayız.
Ancak, bu iddialarda; gerçeklik payı var mı, yok mu, iddialar inandırıcı mı, değil mi? diye sorulduğunda, cevabımızın ve şahsi görüşümüzün; bu iddialarda bazı gerçeklik payının varlığını gösteren ciddi kuşkuların olduğunu, açıklamak zorundayız maalesef.
Sedat PEKER'in; sütten çıkmış bir ak kaşık olmaması, illegal işlerle uğraşan bir mafya lideri olması, dile getirdiği bazı iddiaların kesinlikle gerçek dışı olduğuna kanıt gösterilemez. İddiaları, kısmen doğru da olabilir, iftira da.
Sedat PEKER; cami avlusundan gelen, alakasız bir şahıs değildir.
AKP yandaşı, AKP lehine çalışan ve mitingler yapan, AKP ile içli dışlı olan, kendisine değer verilen, emniyetçe istihbarat işlerinde kullanıldığı anlaşılan bir kişidir.
PEKER; kendisine, AKP iktidarı zamanında bizzat İçişleri Bakanlığı tarafından koruma tahsis edilecek kadar yakındır, bugün suçladığı kişilere.
İddia ettiği suç teşkil eden illegal eylemlerin içinde veya bu eylemlerin tanığı olan bir kişidir.
Kendisine koruma verildiğine ilişkin beyanı, bakanın inkarına rağmen doğrulanmıştır.
Keza, bir AKP'li siyasetçiye ayda 10 bin dolar verdiği, bizzat İçişleri Bakanı tarafından doğrulanmış ve savcı çağırır ifadesini alırsa, bu ismi savcıya açıklayacağını alenen televizyonlardan beyan etmiştir.
PEKER'in; Kuzey Kıbrıs’ta gazeteci Kutlu ADALI'nın suikast sonucu öldürülmesi eylemiyle ilgili olarak açıkladıkları da, kardeşinin beyanları ve o tarihlerde albay olarak Kıbrısta görev yapan sonrasının emekli J. Genel Komutanı Galip MENDİ'nin medyada yer alan beyanlarıyla, kesinlik kazanmış olmasa da, bu iddiayla ilgili ciddi kuşkular doğmuş ve konunun üzerine gidilmesini gerekli kılmıştır.
Yani, PEKER'in; en azından ciddi kuşkular doğuran bu beyanlarına bakıldığında, Sedat PEKER'in işkembeden atarak konuşmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, Sedat PEKER'in beyanlarını, bir iftiradır diyerek, adli bir soruşturmaya tabi tutmadan görmezlikten gelemeyiz.
Keza, Sedat PEKER'in; eski başbakan Binali YILDIRIM'ın; yirmi bir yaşında gemi sahibi ve armatör olan başarılı iş adamı oğlu hakkında Venezüella üzerinden yapılan uyuşturucu ticareti iddiaları üzerine, Binali YILDIRIM tarafından yapılan, oğlunun Venezüella ziyaretleriyle ilgili savunmaya yönelik açıklamaları da, hayatın olağan akışına göre pek inandırıcı değildir.
Bu nedenle, Sedat PEKER'in suçlayıcı iddiaları yabana atılacak iddialar olmayıp mutlaka soruşturulmalıdır.
Bu iddiaların soruşturulması, iftiraya uğradıklarını söyleyen yetkililerin, gerçekten bir iftiraya uğrayıp uğramadıklarının anlaşılarak temize çıkmaları ve töhmetten kurtulmaları açısından da, gerekli ve yararlıdır.
Bu itibarla, , kimse mızıkçılık yapmasın, eveleyip gevelemesin.
Yargının, savcıların; bu iddialar karşısında suskun kalarak resen harekete geçmemesi de çok üzücüdür.
Bugün, AKP grup toplantısında AKP Genel Başkanı sıfatıyla konuşan partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın; iddiaların araştırılmasını isteme yerine, PEKER'in hedefindeki SOYLU'ya sahip çıkarak, iddiaların SOYLU'ya değil, devlete yönelik olduğunu savunması ve İyi Parti Genel Başkanı AKŞENER'in, parti genel başkanı olarak Rize'ye yaptığı ziyaret sırasında bazı provokatörler tarafından ziyaretinin sabote edilerek siyasi faaliyetinin engellenmesi olayını gerçekleştiren eylemcilere sahip çıkarak, AKŞENER'e yönelik olarak sölediği; ”Gelin hanıma Rize'de gayet güzel bir ders verdiler. Gerekeni yaptılar. Bu daha bir, daha neler olacak neler. . Bunlar iyi günler “ şeklindeki, alenen tehdit içeren ve milletin birliğini temsil eden Cumhurbaşkanının asla söylememesi gereken sözleri de, büyük bir talihsizlik olmuştur.
AKP Genel Başkanı, bu ülkenin Cumhurbaşkanı mıdır, değil midir? artık buna karar vermeli ve sözlerini anayasa ve yasaların meşru sınırları içine çekmelidir.
AKP'li Cumhurbaşkanının; anket sonuçlarına, mafya liderinin yenmez yutulmaz iddialarına ve sorunların çözümündeki başarısızlıklarına bakarak, bir tükenmişlik sendromuna girdiği anlaşılmaktadır.
Bize göre, ülkenin düze çıkması için gidilmesi gereken tek yol, hiç vakit kaybetmeden erken seçime başvurulmasıdır.
Seçim, tek çözüm yoludur.
Güner Yiğitbaşı
26/05/2021
Hukukçu
Yorum Gönder