Ben Kırşehir’liyim, Kırşehir dediniz mi akla Abdallar ve bozlaklar gelir. Bir ağıt, bir feryat, bir isyan gibi olan bozlakları Kırşehir ve Kaman’lı Abdallar havalandırırlar ve yaşatırlar; dolayısıyla Abdallar ve bozlaklar Kırşehir kültürünün en önemli unsurdurlar.
Divan-ı Lügat-it Türk'de "bozlak", "bozlamak" ses vermek bağırmak anlamına gelmektedir. Dede Korkut'ta ise bozlatmak, böğürmek manasında kullanılmakta, Kırgızcada ise "botasın olgan tüyiidey bozlayı bozlayı kaldım men", "yavrusu kaybolmuş, çalınmış bir deve gibi bozlaya bozlaya, feryat içinde kaldım ben" denmektedir.
Kısaca, feryad etmek, haykırmak, ayrıca deve bağırması anlamına bozulamaktan, bozlamaktan gelen bir kelimedir.
Bozlak, İç Anadolu ve Güney Anadolu'da, Toroslar'da yaygın olan Avşar ve Türkmen oymaklarına ait bir uzun hava türüdür.(1)
Bu vesile ile, ekmeğini sazı ile kazanan “Abdallar” diye anılan sevgili Kırşehir’li ustalara selam olsun.
Kırşehir, Anadolu’nun ortasında kırsal kesimin en zor yerlerinden biridir. Bu belde nice kıtlıklar yokluklar çekmiş, bunların acıları ile yaşamış olduğundan dolayı böylesine ağıt feryat gibi bozlaklar yakılıp söylenegelmiştir. Çeşitli savaşlarda, isyanlarda, Toros-Avşar Türkmenlerinin iskânında devamlı göçler de almıştır. Bu nedenlerle yöre insanı tarihsel süreç içinde çok çile çekmiş, çok dertli oldukları için, türküleri de bir ağıt, bir feryat, bir isyan gibidir. Bunu en somut şekilde “Abdallar” denilen yerli çalgıcı, türkücü insanlar dillendirirler, havalandırırlar. İsterseniz bir de, Kırşehir tarihinde kıtlık ve yoksullukla ilgili bazı kaynaklardan hazin örneklere yer vererek, Kırşehir’den neden böylesine feryat gibi bozlakların çıktığına bakalım.
9 Mayıs 1874 günlü Basiret gazetesinin yazdığına göre, Ankara-Kırşehir yöresinde kıtlıktan açlıktan günde 1500-2000 kişi ölmekteydi. Aynı gazetenin 24 Mayıs 1874 günlü sayısında yer alan bir habere göre, Kırşehir’de halk açlıktan ağaç kabuklarını, hayvan leşlerini yemekteydi. 29 Şubat 1875 günlü Levant Herald gazetesinden de, Keskin-Kırşehir yöresinde 5000 kişinin açlıktan öldüğünü öğreniyoruz. Tabi bu rakamlar merkez ve çevre köyleriyle birliktedir.(2)
İşte onun içindir en yanık bozlaklar, en yakın türküler bu yörede söylenir. Böylesine acılarla yoğurulmayan, böylesine bozlakları türkülerle söyleyemez. Savaşlar, acılar, yokluklar, kıtlıklarla, her şeye hasretle yoğurulan insan en acılı bozlakları söyleyecekti.
Orta Asya’dan beri gelip Toros zirvelerine yerleşen Avşar Türkmen boyları, Osmanlının hiçbir faydasını, hizmetini görmedikleri için Osmanlı ile hiç bağdaşıp uzlaşamamışlar. Bakmışlar ki Osmanlı halkı soyan ağır vergiler alıyor, Torosların zirvelerinde 300 yıl Osmanlıya, vergi vermemek askere gitmemek için de direnmişler. Bir omuzunda sazı, bir omuzunda tüfeği ile Avşarların yiğit ozanı Dadaloğlu şu dizeleri ile halkının isyanını, Osmanlıya kızgınlığını dile getiriyor.
“Dadaloğlum der bu nasıl haldir,
Seneler sayılmaz kaç tane bıldır,
Ayını bilmiyom tam dokuz yıldır,
Puşt Osmanlı dara bastı bizinen”.
Toros Avşarları Şah Hatayi’nin (Şah İsmail) aşağıdaki destansı deyişini dağlarda söyleyip özgürce yaşamışlar. Ancak Osmanlı bakmış ki dağ başlarında hiç eğitim almamış, adeta yabani gezen bu insanları belli yere iskân etmek istemiş (1692-1865). Buna da direnseler de, İskân Ordusu karşısında dayanamamışlar, Kayseri, Kırşehir, Sivas’a Uzun Yaylaya doğru Orta Anadolu Bozkırlarına doğru sürgün edilmişler. Bu arada çok acı direnme, kavgalar, isyanlar olmuş, nice beyler paşalar öldürülmüş, sürgün yollarında bin bir acılar yaşanmış. Bu acılardan şimdiki bozlaklar üretilip günümüze kadar Abdallar eliyle havalandırılmış. İşte bu acıları Dadaloğlu, Kozanoğlu gibi daha nice Avşar ozanları sözlerinde, sazlarında dillendirmişler. Günümüzün Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Çekiç Ali, Haci Taşan, Ekrem Çelebi, Bahri Altaş, Tufan Altaş gibi tanınmış Abdal ozanları Avşarların sürgünlerde çektikleri bu acıları yine sazları sözleri ile dillendirip havalandırmakta, yaşatmaktalar. Toros Avşarları, Osmanlıya küsmekte, kızmaktalar, isyan edercesine kafa tutmaktalar. Ozanların mısralarında sıkıntılarını, dargınlıklarını şöylesine mısralarla dile getirmekteler:
“Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı
Âlemi yaratan yetiş imdada
Kati çok bunda kaldı fukara
Günden güne oldu zulüm ziyade
Bir acaip halde kaldı fukara
Haneye dokuz yüz düştü salyana
Şüphe yok eriştik ahir zamana
Niceler muhtaç oldu aziz nana
Elleri koynunda kaldı fukara
Bütün malım aldın ey kanlı zalim
Şikâyet ederim Hüda’ya seni
Garip mecnun gibi perişan halim
Şu fani dünyada ağlattın beni
Demirden kuşluk öşürcüler geldiler
Zahirem samanım bütün aldılar
Bir tek yaba ile beni saldılar
Ki beyler başladı zulme
Ve rağbet kalmadı ilme
Gözün ağla hiç gülme
Zaman ahir zaman oldu
Alırlar kadılar rüşvet
Edip müminlere himmet
Fakire yoktur şefkat
Zaman ahir zaman oldu. Şah Hatayi (Şah İsmail)
Avşar Türkmenlerinin iskân yollarında çektiği acılarını, kavgalarını anlatan Avşar Ozanı Dadaloğlu’nun şu söyleyişini, Kırşehir’li halk ozanı Abdallardan Muharrem Ertaş’ın bir feryat gibi söylediği, havalandırdığı aşağıdaki Avşar Bozlağını bir dinleyiniz, burnunuzun direği sızlar:
Avşar Bozlağı Sözleri:
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız Kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın, dağlar bizimdir
Dadaloğlu’m bir gün kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir. Dadaloğlu
BOZLAK DESTANI- Bozlaktır bizim türkümüz
Kırşehir’dir bizim aslımız,
Avşar’dan gelir neslimiz,
Bozlaktır bizim destanımız,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlaklar bizim telli sazımızda,
Türkü var kışımızda yazımızda,
Türkü olur çoğumuzda azımızda
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bitti mola Kırşehir’in gülleri,
Acep değişti mola garip halleri,
Yine bozlak söyler mi dilleri,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Sazımızdır ekmeğimiz, aşımız,
Dertten azade değil başımız,
Türkü olur bize gözyaşımız,
Bozlaktır bizim ele türkümüz.
Muharrem Ertaş Hacı Taşan’lar,
Türkülerle coşup taşanlar,
Gurbetten sıladan koşanlar.
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlak söyleriz şu dillerde,
Türkü ile gurbet ellerde,
Bozlak var dertli hallerde,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bağbaşı, Denekdağı, Âşık Paşa,
Rahmet Muharrem, Neşet Ertaş’a
Bozlak söyleriz coşa, taşa.
Bozlaktır bizim türkümüz.
Türküler dilde avazımızda,
Varlık da yokluk da azımızda,
Ağıtlar türkü olur sazımızda,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bizde bozlak bir ağıt feryattır.
Türkümüz bizlere bir ağıttır,
Atadan dededen bir öğüttür,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlaktır bize bizim türkümüz,
Dost yar, sevmektir ülkümüz,
Aşıklar diyarıdır bizim ülkemiz,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bozlakta var gizli derdimiz,
Sazın avazındadır sırrımız,
Türkü olur bozlakta sesimiz,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Çekiç Ali, Hacı Taşan Neşet,
Bize bir dertli bozlak bahşet,
Sazımıza Ahiler kuşattılar şed (3),
Bozlaktır bizim türkümüz.
Ağıdımız derdimiz olur türkü,
İçimizdedir o ulu Atatürk’ü
Severiz hep türküyü Türk’ü
Bozlak bizim türkümüzdür.
Bir fırgat gelir Kızılırmak’tan,
Ağıt, türkü olur yakın ıraktan,
Bozlak olur ağıttan feryattan,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Türkü çalar dertli sazımız,
Allı turnadan gelir avazımız,
Bozlak söyler adımız ağzımız,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Yiğit olan biner arabatına,
Dağlar aşıp gider yâdına,
Kemlik getirmez adına.
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bize engel mi karşıki dağlar,
Bu dağları aşıp giden turnalar,
Gurbetteki yar yaren ağlar,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bayram, seyran, düğünler,
Bozlak ile geçip gitti günler,
Bizde türkü ile öğünürler,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Kızılırmak nettin yiğidimi,
Kanlı suyun yiğidimi yedimi,
Mahzun koydun çifte yetimi,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Gurbet olur bize dağlar arası
Döne dolana sılaya varası,
Bozlak olur bize gönül yarası,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Dostluk barış var adımızda,
Sıla gurbet başımızda yâdımızda,
Türkü ağıt bozlak ağzımızda,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Gözde sürme kaşta kalem,
Yardan gelmez se bir selam,
Sonra bozlak olur bu çilem,
Bozlaktır bizim türkümüz,
Irağa hızlı aşardı arabatları,
Avşardadır koç yiğitleri,
Bozlakla yakardık ağıtlar,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Gökte kara kara bulutlar,
Nerde kaldı ak umutlar,
Sılayı yareni eli unuttular,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Ferman eyledi bize Osmanlı,
Avşarlar vuruldu kanlı şanlı,
Yiğitler serildi yere evli nişanlı,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Kırşehir elleri Kırşehir elleri,
Yine bozlak söyler mi dilleri,
Acep nasıldır garip halleri,
Bozlaktır bizim türkümüz.
“Yine gurbete düştü yolumuz”,
Neşet Ertaş’a ayandır halimiz
Bozlak söyler mi dertli dilimiz,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Aslımız Avşar, neslimiz Türkmen,
İşimiz mertlik boşuna ürkmen,
Oğuzem, Türkmen hem Türkem,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Irmaklar dertli dereler seller,
Kırşehir’e selam getiren yeller,
Yadlar mı oldu yoksa bu eller,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Avşarı dağdan aşıran arabatlar,
Yiğit gölgesinde yiğit saklanır,
Saklanır gölgesinde yiğitler,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Ölen öldü nerde bizim sağlar,
Arabatlara yol veren dağlar,
Avşarın yiğidine analar ağlar,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Bir durna olup göğe uçsam,
Bir yanık bozlaklar söylesem,
Kırşehir’e de bir selam versem,
Bozlaktır bizim türkümüz.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
Sonotlar:
(1) https://kirsehir.ktb.gov.tr/TR-249491/bozlak-nedir-.html
(2) Kaynak: Gazete Müdafaa-i Hukuk sayı 9, 19.5.2000 Büyük Yalan Prof. Dr. Çetin Yetkin
(3) Esnaf ve sanatkârların birlik ve dayanışmasını sağlayan ve Kırşehir’de yaşamış Ahilik (Ahi Evran) töresine göre, bir usta yanında çalışan çırak ustalığa geçtiği zaman, Ahi Babası nezaretinde özel bir törenle usta olan çırağa “şed” kuşak kuşatılır.