İzledim, hayretler içinde kaldım dersem yalan olur, hiç hayret etmedim.
Kafamdaki birçok sorunun aslında çok iyi bildiğim cevaplarını buldum, bu haddini aşan konuşmada ve bildiklerimden emin oldum sadece.
AKP Genel Başkanı-Cumhurbaşkanı diyemiyorum, zira anayasaya göre yemin eden Türkiye Cumhuriyetinin anayasaya saygılı Cumhurbaşkanı, böyle bir konuşmayı ne vicdanen ve ne de yasal olarak asla yapamaz-ERDOĞAN; bilmem kaçıncı muhtarlar toplantısında muhtarlara konuşuyor ve bu konuşmasında aynen diyor ki; “Karşınızda; ne Osmanlı'nın hasta adamı, ne Cumhuriyetin çömez devleti, ne 1970'lerin,1990'ların güçsüz Türkiye’si var. Artık ,karşınızda Cumhurbaşkanından muhtarlarına kadar, 2023 hedeflerine kilitlenmiş,2053,2071 vizyonuna inanmış bir millet var.”
Osmanlı'nın hasta adamı benzetmesine evet. Osmanlının hasta adamı yok kaşımızda. ERDOĞAN; Bu konuşmayı yakın tarihlerde yapmış olsa da, kesin tarihini bilemiyoruz.
Bugün ülkemizin;18 yıldır iktidarda olan AKP'nin ve başındaki EDOĞAN'ın; kötü yönetimi, yanlış iç ve dış, özellikle de yanlış Suriye politikalarıyla, tam takır olan hazineye rağmen, vaz geçilemeyen saraylar saltanatıyla, hayali Kanal İstanbul projeleriyle, Osmanlı'nın hasta adamı haline gelmemizin an meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak, Cumhuriyetin çömez devleti,1970 ve 1990 ların güçsüz Türkiye'si tanımlamasını asla kabul edemeyiz. Bu tanımlamayı yapmak, AKP Genel Başkanı ERDOĞAN'ın haddine değildir. Bu konuşma ve değerlendirmesi, ATATÜRK'ü ve onun kurarak, iktisaden ve devrimleriyle güçlendirdiği demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetini inkar ve ihanettir, haddini bilmezliktir.
AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanlığı şapkasının kendisine şu an itibariyle tanıdığı dokunulmazlığın ardına sığınarak, boyundan büyük bir laf etmiştir. Bu sözler, yüce ATATÜRK'e ve Türk Milletine büyük saygısızlıktır. Sandıktan çıkmış olmak, bu ihanet içeren konuşmayı yapma hak ve yetkisini AKP Genel Başkanına asla sunamaz. Bu konuşma üzerine, muhtarların ayağa kalkarak ERDOĞAN'ı alkış yağmuruna tutmaları ise, ihanetin en büyüğüdür.
AKP Genel Başkanı, 2002 de iktidara geldiğinden bu yana, bu ülkenin yararına ne yapmıştır bir düşünmelidir.
Kendisinden önceki Cumhuriyet dönemlerini çömez ve güçsüz olarak nitelendirme gafletinde bulunan EROĞAN; o beğenmediği ve haddini aşarak çömez dediği ATATÜRK ve sonrasındaki yöneticiler tarafından ülkeye kazandırılan tüm fabrika ve kuruluşları satarak ve vatandaşlardan tahsil ettiği vergilerden elde ettiği tirilyonları;18 yıl boyunca taşa, toprağa betona ve devletin cari ve lüks harcamalarına harcayarak tüketmiş, bir elin beş parmağı kadar olan yandaş müteahhitleri, gelir garantili yap işlet devret ihaleleriyle zengin etmiş, kamu paralarını tecavüzcü dini vakıflara peşkeş çekmiş, cari açığı, iç ve dış borçları artırmış, üretimi, sanayii, tarım ve hayvancılığı yok etmiş, ülkeyi tarım ürünlerini dahi ithal eder hale getirmiş, en başta akaryakıt olmak üzere, kamusal ürünlerin vergilerini ve fiyatlarını artırarak, akıl almaz vergiler icat ederek, ekonomiyi ve insanları iflasa sürüklemiş, işsizlik tavan yapmış, ülkemizi saran tüm devletlerle düşman olmuş, Suriye'nin içişlerine karışarak, ülkemizi Suriye bataklığına sürüklemiş, bundan dolayı ülkemiz için hortlayan dış destekli PKK terörünü önlemek için, sınır dışı askeri operasyonlar yapma ihtiyacını doğurmuş ve Suriye topraklarında bulunma nedeninin sınırlarını zorlayarak, Suriye Halkı bizi çağırdı ve onlar git diyene kadar Suriye’de İdlibde kalacağız deme aşamasına gelmiş, bu aşamadan sonra İdlib'den çekilmenin siyasi geleceğine ve karizmasına vereceği zararı düşünerek, büyük bir açmazın ve çaresizliğin içine girmiş, bu çaresizlik içinde kıvrandıkça ülkemize zarar vermeye devam etmektedir.
ERDOĞAN; içerideki muhalefete yönelik akıl almaz cesaretini ve kudretini, Amerika, Rusya ve Avrupa'ya karşı gösterememiş sadece gıyaplarında esip gürlemekle yetinmiş ve yetinmektedir. Ülkemiz ve ERDOĞAN, ABD ve Rusya arasında tenis topu gibi gidip gelmekte, bir ABD'ye ve bir Rusya'ya yaslanmak zorunda kalmaktadır. Bu mudur çömez ve güçsüz olmayan, güçlü bir devlet idaresi?
Sıkıştığında PUTİN'in kapısını çalan ve ayağına koşan, Moskova'yı komşu kapısı yapan ERDOĞAN'ın; çömez diyerek küçümsediği o büyük asker ve devlet adamı, devrimci ATATÜRK; kimsenin ayağına gitmemiş, herkesi ayağına getirtmiş, tek kurşun atmadan,aklıyla ve diplomasi harikası yönetimiyle HATAY'ı sınırlarımıza katarak ülke toprağı haline getirmiştir.
ERDOĞAN ve yandaşları ise; şimdi İdlip'ten çıkmamalarının gerekçesi olarak HATAY'ı kaybetme tehlikesini ileri sürüyorlar utanmadan ve yüzleri kızarmadan.
İşte, sizin; ne kadar uğraşırsanız uğraşınız, asla ve asla ATATÜRK'ün ayak tırnağı bile olamayacağınızın en güzel delili de bu.
ATATÜRK,tek kurşun atmadan, Suriye'ye girmeden ve tek şehit vermeden HATAY'ı ülkemiz sınırlarına katıyor, sizler ise; ülkemiz sınırları içindeki, elimizin altındaki HATAY'ı kaybetmemek adına,HATAY'ı bahane göstererek Suriye'nin toprağı olan İdlibde, o toprağın gerçek sahibini kovmak için savaşa giriyorsunuz. Nerede sizin devlet adamlığınız, itibarınız, ciddiyetiniz, caydırıcılığınız ve düşmanlarınıza saldığınız korku, bu özellikler sizde var mı acaba? Ülkemize bir dış saldırı yapıldığında 83 milyon Türk Milleti Hatay'ı da Diyarbakır’ı da koruyacak güçte ve azimdedir.
Suriye üzerinden, kimsenin vatanseverliğini test etmeye,34 şehidi bahane ederek; zaman, eleştiri zamanı değil, birlik ve beraberlik zamanı diyerek insanları susturmaya, hatalı politikalarınızı gizlemeye kalkmayınız, zaman susma değil, bilakis sizlerin ülkeyi felakete sürükleyen yanlış politikalarınızı çok ağır eleştirmenin tam zamanıdır, sonradan pişmanlık duymamak için.
Şu gerçeği iyi biliniz; Rusya, ESAD'a ve ESAD'da Rusya'ya mahkumdur, ülkelerinin çıkarları için. Bu nedenle Rusya'ya sen aradan çekil, biz ESAD ile kozlarımızı paylaşalım ve onu devirelim İhvan rejimini kuralım hayalinizden vaz geçiniz. Aksi halde ülkemizi de, kendinizi de mahcup edeceğinizi, bu mahcubiyetin, iktidarınızın sonunu getireceğini unutmayınız. Sizler, Suriye'de ESAD ile değil, Rusya ve ABD ile savaşıyorsunuz unutmayınız.
Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı ve komutanları yok mudur?
Nerede onlar, siyasi bir görev yüklenen Milli Savunma Bakanı, bu ülkede fiilen yasalara aykırı olarak genelkurmay başkanlığı yapmakta ve kimse sesini çıkarmamaktadır. Genelkurmay Başkanının statüsü ve görevleri özel yasasında ve Anayasada yazılıdır. Ülkeyi yasalara ve anayasaya göre idare etmeyeceksiniz ve sonra da ATATÜRK Cumhuriyetini; haddinizi, insanlık ve terbiye kurallarını aşarak, haksız bir şekilde, çömezlikle suçlayacaksınız, önce aynaya bakınız lütfen, ama dev aynasına değil tabi.
Anayasayı ve yasaları uygulamayan ülkeyi kafasına ve siyasi ikbal beklentilerine göre keyfi yönetenlere, çömez dahi denemez, ancak kabile reisi denebilir belki. Kabile reisleri dahi, kabilelerini belirle kurallara göre yönetirler. Onlara da haksızlık yapmamalıyız diye düşünüyoruz.
Herkes, kim olursa olsun, biraz yüreği varsa ve oturduğu koltuğun imtiyazlarına güvenmeyecek kadar biraz delikanlıysa, kendisine söylenmesinden haz etmeyeceği sözleri, hem de gerçek dışı olarak, bu ülkenin kurucusuna yönelik olarak söylememelidir, herkesin kulağı söylediklerini duymalıdır.
Bu ülke, bugün itibariyle, anayasası askıya alınmış bir muz cumhuriyeti gibi yönetiliyor olabilir. Ama, bunun böyle devam etmeyeceği, sandıkta iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra, herkesin hesap vereceği demokrasinin geri geleceği asla unutulmamalıdır.
Güner Yiğitbaşı
03/03/2020Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder