“Dost sohbetleri” adlı sosyal paylaşım sitesinden ilginç, birbirinden güzel yazı, video gibi yararlı kaynak ve paylaşımları gönderen arkadaşım Araştırmacı Yazar Hüsnü Merdanoğlu, aşağıdaki ibretlik bir öykülü alıntı yazısı göndermiş. Kendisine teşekkür ederim. Yalnız, yazıda “köy enstitülerini İnönü kapattı” denilmekte. Oysa İsmet İnönü yönetiminde köy enstitülerinin kurucu babası Hasan Ali Yücel görevinden alınmıştı. Daha sonra Türkiye yavaş yavaş çok partili demokratik düzene geçtikçe, İnönü ve ondan sonra gelen siyasi liderler, oy kaygısı ile alttan gelen irticai dedikodu baskılarına teslim olmuşlar, köy enstitüleri gibi devrim kuruluşlara karşı tavır almışlar. Sonra da 1950 de iktidara gelen, Türkiye’de irticanın, partizan lığın şaha kalkmasını sağlayan, Demokrat Parti döneminde Adnan Menderes tarafından 27 Ocak 1954'te kapatılmıştır.
Bu girişten sonra, sözcüklere fazla dokunmadan küçük noktalama düzeltmeleriyle aşağıya aldığım ilginç öyküye bir göz atalım. Cevat Kulaksız
“İngiliz gazeteci, Sina Dağı'nda karşılaştığı bir Bedevi'ye sorar:
"Sence lider kimdir?
"Bedevi;
"Bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim?"der.
Gazeteci; "Elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar.
Bedevi anlatır:
"Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar,
bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır.
Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki.
Deneyimli Bedevi, bu alametlerin şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar.
Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırın alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü henüz atmıştır ki, fırtına bulundukları bölgeye ulaşır.
Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgârın oluşturduğu kum sağanağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
“Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin”, der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve “peki, başını çadıra sokabilirsin”, diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır. Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine tekrar yalvarır:
''Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.'' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'peki' der Bedevi, fırtına, sanki sonsuza
dek sürecek gibidir.
Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır:
“Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver”. Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer
kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir:
“Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor, sen dışarı çıkıp başının çaresine baksan.''
“Lider kimdir” demiştiniz, bu hikâyeyi mesnet alarak cevap vereyim; lider, devenin başını
dahi çadıra sokmasına izin vermeyen insandır."
Atatürk'ten sonraki lider İsmet İnönü, Köy Enstitüleri'ni kapatarak, Cumhuriyet Devrimleri'nin kırsala uzanan kollarını kopardı. (1)
Sonraki lider Menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı.
Dini; hurafelerden, siyasi spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan İmam Hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi. Sonraki lider Demirel, Menderes'ten de baskın çıktı. Tarikatlar üzerinden siyasi ikbal aramaktan çekinmedi. Sonraki lider Özal, zaten muhibban-ı tarikat olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı. Sonraki lider Erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün
liste başındaydılar. Modern Türk Kadını imajını güçlü bir rüzgâr gibi arkasına ve oy
portföyüne alıp, başbakan olan Çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.
Ecevit, Bahçeli, Yılmaz'lı hükümet, tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.
Özetle; Atatürk'ten sonra gelen bütün liderler, devenin çadıra girmesine izin verdiler. İzin vermenin ötesinde teşvik ettiler. Biz de Bedevi'nin öyküsünü mesnet alırsak; ortaya şu sonuçlar çıkıyor:
1) Türkiye; '10 Kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan Cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden yoksun olarak, 70 yıl geçirmiştir.
2) Bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, Cumhuriyete ve Cumhuriyet Devrimlerine 'vurmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.
3) Yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, Türkiye'nin milli eğitim politikası
'teokratikleştirilmiştir' ve 'teokratikleştirilmektedir.
4) 29 Ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 84 yıl süren bir 'karşı devrim' ile tasfiyenin son aşamasına gelmiştir.
Son söz: Başını rica ile çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir. 'Deve' deyip geçmeyin, kini çok derindir. Sizi çadırın dışına atacak kadar... (Zaten işin başında, “dinci kinci nesil yetiştireceğiz” dememiş miydi?
Alıntıdır. İsmail Kalay
Böylece 1950 lerde başlayan malum karşı devrim liderliği, devrimleri aşındıra aşındıra günümüzde zirveye ulaşmıştır…
Sonnotlar
(1) Köy Enstitüsü uygulaması Hasan Ali Yücel'in 1946'da Milli Eğitim Bakanlığından ayrılmasına değin devam etmiştir. Hasan Ali Yücel'den sonra Milli Eğitim Bakanı Olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında Köy Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. Bu okullar da Demokrat Parti döneminde 27 Ocak 1954'te kapatılmıştır. (C. Kulaksız eklemesi)
Lider - Cevat Kulaksız
Lider - Cevat Kulaksız “Lider kimdir” demiştiniz, bu hikâyeyi mesnet alarak cevap vereyim; lider, devenin başını dahi çadıra sokmasına izin vermeyen insandır."
Yorum Gönder