Merhaba anne kolay gelsin, dedim, o başını konteynerden çıkarıp oraya dikilerek bana cevap verdi. Önce, suyu bitirdiğim için, elimdeki plastik su kabını çöp bidonuna atacağım sırada elimden aldı, kendi torbasına attı. Akşama kadar kim bilir kaç çöp konteylerinden bir şeyler bulabilmek için göğsünü çöp bidonuna dayayıp elindeki kancalı sopa ile bir şeyler arıyormuş. Kocaman çöp bidonuna defalarca abandığı için ön tarafı kir içinde idi. Yanına yaklaştım ve konuşmaya başladım.
Bu ne hal anne enişte yok mu? Dedim. O kocasının hasta yaşlı olduğunu söyledi.
“Olmaz olsun, hasta, yaşlı evde yatıyor çalışamıyor”, dedi.
Çocukların yok mu onlar yardım etmiyor mu, dedim. O, “var gelinim evi terk etti gitti, iki çocuğu var onlara bakıyorum”, dedi.
Ev kendinin mi, nerede oturuyorsun, dedim. Adını da söylemişti ama adını yazarken unuttuğum kadın şunları söyledi:
“Keçiören’de oturuyorum, evimiz kira 450 idi 500 lira oldu. Ne yapayım, kader buymuş ben de bu çöplerden bulduklarımı topluyom, satıp onlarla geçiniyom” dedi ama benim içim burkuldu, burnumun direği sızladı. Ona:
Peki, sen Fakir Fukara Fonundan yardım almak için Kaymakamlığa başvurmadın mı, dedim. O, “başvurdum, fonda para yok, dediler. Nereye gidersen git ya paran olacak, ya adamın olacak, o zaman işlerin yürüyor” dedi. Devamla, “ben de para da yok, adamım da yok, böyle sürünüyom” dedi.
Ne diyeceğimi şaşırdım, kadına, “peki sen Büyükşehir Belediyesine başvurmadın mı, yardım etmeleri için” dedim. O şöyle dedi, “belediyeye de gidip söyledim, ödenek yok”, dediler.
Kadının göz yaşları yanaklarına doğru süzülürken, çenesine aşağı kirlenerek iniyordu.
Çaresiz kadın sokak ve caddelerdeki çöp kutularını, çöp konteynerlerini karıştırarak bulduklarını satıyormuş. Ama bir çuvalından başka ne arabası var, ne bir taşıtı, topladıklarını sırtında taşıyormuş. Zaten arabası olan pek çok atık toplayanlar işe yarar şeyleri alıp götürüyorlar. Bu çaresiz kadına öylesine üzüldüm ki, ne diyeceğimi şaşırdım. Sadece bir ozanımızın “felek çarkın kırılsın hak bunun neresinde” dizeleri aklıma geldi. Boğazıma sanki bir yumruk düğümlendi çakıldı kaldı. Sahi ne diyordu istatistikler, halkımızın bilmem yüzde kaçı açlık sınırının altında, bilmem kaçı çoğunluğu yoksulluk çekiyor diye düşündüm, yoluma devam ettim. Kendi kendime, kimi sarayda, kimi darda şu feleğin işine bak, diye mırıldanarak eve doğru yöneldim.
Bir ozanımızın şu dizeleri buna uymuştur, sanırım.
Ceylan Tezmiş Meliyor
Ceylan tezmiş meliyor
Aslan aman vermiyor
Aslanın pençesinde
Çırpınıp can veriyor
Dağlar iner başıma
Kan karışır yaşıma
Hep küçükler yem olur
Bak dünyanın işine
Şahin serçe peşinde
Tırnağı kan içinde
Felek çarkın kırılsın
Hak bunun neresinde
Akıl fikir ermiyor
Gören gözler ağlıyor
Güçlünün pençesinde
Zayıflar can veriyor. Ziya Özbay
Yorum Gönder