Ohal Sürecinde Seçimlere Giderken Türkiye (3)

“OHAL Sürecinde Seçimlere Giderken” konulu panel düzenlendi. Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın konuşmasını aşağıda sunuyoruz.

“Yani hep hukuk anlatıyoruz ama hukukun hiç işlemediği bir dönemde yaşıyoruz. Sonuçta bu sandıkların da bir işe yaramayacağını biliyoruz”,
Bizim aslında halkımızı bilgilendirmenin eksik olduğunu düşünüyorum”.
“bütün mücadelelerin halk birlikteliğiyle kazanıldığını düşünüyorum. Tek eksiğimiz o birlikteliği kurup bize aç ve bekleyen bilgi isteyen halka çok fazla gidemediğimizden”.
“Oslo’yu yapıyordu, APO ile beraberdi, Şivan Perver’in şarkılarını birlikte söylüyorlardı, Barzani’nin bayrağını asıyorlardı”.
“aslında belki de sokakta bitecek bir konu. Bu bir direniş haktır, hakkınızı isterseniz haklı bilirseniz onu bir şekilde alırsınız”.  
“yüz yıllık tarihimiz, mücadele tarihimiz nedir aydınlıkla karanlık; çağla orta çağ giderek Kemalist Cumhuriyet ilkeleriyle siyasi İslam oraya geldik”!
“Türkiye’nin toprak bütünlüğü Suriye’nin toprak bütünlüğünden geçiyor”.
“1876 Anayasasındaki Abdulhamit’in fesih yetkisi Tayip Erdoğan’a veriliyor”.
“Özgür Suriye Ordusunu(OSÖ) Kuvayi  Milliye’ye benzeten bilgi eksikliği içinde olan yani ihanet görüntüsü veren bir yapı var. Özgür Suriye Ordusuyla benim Kuvayi Milliyemi karşılaştırabiliyor. Yani hiç Cumhuriyeti okumamışlar”.


Ohal Sürecinde Seçimlere Giderken Türkiye (3)
Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy’un evlerinin önünde katledilişlerinin anısına düzenlenen 25. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinden, 31.01.2018 Günü, Ankara Barosu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türk Hukuk Kurumu’nun ortaklaşa hazırladıkları “OHAL Sürecinde Seçimlere Giderken” konulu panel düzenlendi.
Panele Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Yaşar Çatak, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan konuşmacı olarak katıldılar.
Bu yılki etkinliğin sloganı “Uyan Gazi Kemal”  olarak belirlendi.  Ankara Barosu Eğitim ve Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Merkezi (ABEM) Salonunda pek çok seçkin kişiler salonu tamamen doldurmuşlar beğeni ile izliyorlardı. Salonda Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan, Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yazar Yekte Güngör Özden ve bazı eski bakanlar, yargıçlar, milletvekilleri de bulunuyordu. Salondakilerden bazıları oturacak yer bulamadıkları için ayakta izliyorlardı. 
Bu değerli konuşmacıların yararlı konuşmalarını, biz de banttan çözerek size sunmayı istedik. Ancak metin uzun olacağı için, okuyucuyu da sıkmamak için her bölümün konuşmalarını ayrı ayrı bölümler halinde vermekteyiz. Amacımız, adaletin-yargının iktidar tarafından, her hangi bir devlet dairesi gibi yürütmenin emrine girdiği süreçte, yani adaletin yok olduğu şu zamanda seçkin hukukçuların anlattığı bu değerli bilgilerin yayılmasına destek olmak, yargıdaki acı gerçekleri halka yansıtmaktır. Bu üçüncü ve son bölümde, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın konuşmasını aşağıda sunuyoruz.“- Somut olaylardan giden arkadaşlara teşekkür ederim. Açılış için planladığım bir bu gün 31 Ocak ve Muammer Aksoy’u anıyoruz. Onu rahmetle sevgiyle saygıya anıyorum ve Demokrasi haftasında kaybettiğimiz bizde bir simge olarak kalan, mücadelemizin öncüsü olan kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımızı, büyüklerimizi anıyorum. Ama konunun uzağına düşmemek için şöyle başlamak istedim; ama yine döneriz güzel günlerimize hatıralarımıza ama ben şöyle düşünüyorum:
Bakın burada Atatürkçü Düşünce Derneği de sandık üzerinde çalışıyor. Aydemir   Bey de bizle de beraber oldu ve çok değerli konuşmaları benim elimde şu anda. Bir parmaktan kalın notlarımız satı satır da okuyorum. Çok değerli gerçekten 400 binin üzerinde sandık görevlisine ihtiyaç var. Bu seçimlerin, çünkü sandıkta bitiyor her şey. Sandıkta da bitmiyor artık, 400 bin değil yine 500 de bulmuş olsak bu 500 binin üzerinde yine Yüksek Seçim Kurulu (YSK)nda değimiz gibi her şey bir dakika içerisinde değiştirilebilir. Dolayısıyla ben şuaya gelmek istiyorum. Yani bizde çok eksik olan bu günleri OHAL şartları yahut da şu süreci anlatırken neyi kaybettiğimizi bilmeliyiz ve belki de direniş hakkı denen bir Anayasal, evrensel bir hakkın 1961 Anayasasında, bizim de Anayasamızda yer alan bir hakkın bizim hakkımız olduğunu hatırlamak lazım.
Dikkat ederseniz bir süreç yaşıyoruz, biraz farklı bir şey anlatmaya çalışıyorum. Yani sakağa çıkmadan bu iş olmaz diyeceğim, sonuçta gelinecek bir şey. Yani hep hukuk anlatıyoruz ama hukukun hiç işlemediği bir dönemde yaşıyoruz. Sonuçta bu sandıkların da bir işe yaramayacağını biliyoruz”, değdiği gibi arkadaşımın. Bir dakika sonra değişebilir bunların hepsi. Yeni kumpaslar yapılabilir. Hiçbir şekilde bir yargının koktuğunu duyduktan sonra artık hiçbir konunun yapılabilir olarak düşünmek imkânı yok. Dolayısıyla halkın örgütlü bir halkın mücadelesiyle kazanılacağını düşünüyorum. Ve bunu tarihimiz yaşadı. Bir Kurtuluş Savaşı geçiren bir ülkeyiz. O meclisi hatırlarsanız, o Mecliste de hiç kimse birbirini tanımıyordu; herkes birbirine aykırı görüşler içindeydi. Kimisi saltanatçıydı, kimisi Enverciydi, kimisi komünistti, kimisi şuydu buydu. Çoğu en yakınında duranlar bile Atatürk’ün kafasının içinde geçen öngördüğü ve geliştirdiği projenin içinde yer alırken bile korkuyordu. Ya da diyordu ki, önce evet diyordu ama arkadan kumpasçıydı. Yani Atatürk yalnız denen, bunların “değerli yalnızlığı” değil ama gerçek anlamda öngörüleriyle büyük adamlık liderlik vasfıyla yalnızdı ama ortaya bir sonuç çıkarabildi, her şeye rağmen her olumsuzluğa rağmen sonuç çıkardı.
Bizim aslında halkımızı bilgilendirmenin eksik olduğunu düşünüyorum.
Tabi bu OHAL şartları altında iktidarın bunca yaptığı olaydan, geldiğimiz bu noktadan geri dönüşün çok zor olduğunu da biliyorum ama şunu da biliyoruz. Anlattığınızda çok fanatik alanlar hariç, anlattığınızı sizi karşımızda dinleyeni tatmin edebiliyorsanız, bilemediği ekonomik anlamda da tatmin edebiliyorsanız söyleyeceğiniz şeyler sizi en azından belli bir yola sokabiliyor. Daha da önemlisi biz bir açılım süreci yaşadık. Buna halkımız etkimiz tepkimizle durdu. Yoksa aynı iktidar bu günkü iktidar açılımı yapıyordu. Oslo’yu yapıyordu, APO ile beraberdi, Şivan Perver’in şarkılarını birlikte söylüyorlardı, Barzani’nin bayrağını asıyorlardı. Yani oyları kaybolmasa, oyları düşmese bu süreci yürütüyordu, ama güvenmediğimiz veya yapamayız zannettiğimiz halk aslında az da değerli bir halk, bu mücadeleyi verdi ve o açılım açılımın ne olduğu da çıktı ve de rezil oldu.
Şimdi bütün bunları yapabilen bir halk var. Bir Anaysa sürecini düşünün, Anayasa süreci de bize 2007 de başladı, 2017 Anayasa süreci çıktı mı, yani çıkmadı, Bahçeliye rağmen çıkmadı. Yani Bahçeli her türlü el uzatmasını bütün tarihi gelişiminde 2002 den itibaren AKP nin yanında yer aldı. Onu iktidara getirdi, Meclis başkanı yaptı. Şimdi Anayasayı hediye etti. Ama bakın yine de o anayasaya rağmen o halk oylamasında kazandık.
Yani ben şuraya getirmeye çalışıyorum, aslında belki de sokakta bitecek bir konu.  Onlar “yanlış” diyebilirler, “hayır” diyebilirler. Bu bir direniş haktır, hakkınızı isterseniz haklı bilirseniz onu bir şekilde alırsınız. İyi bir kamuoyu oluşturursunuz, iyi birliktelikler oluşturursunuz ve bence siyasi partilerin bu son dönemde hiçbir şekilde siyasi kimlikleriyle ortaya çıkmaması lazımdır, başka türlü boyutu bu. Önümüzde yerel seçimler, genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu üç seçimde de ortak cephe oluşmuştur. Yani cepheler ayrılmışsa bunun suçlusu biz değiliz, ama biliyoruz ki Türkiye’de bir cephe olayı var ve tabanını konsolide (pekiştirilmş) ederek ve devletin bütün ekonomik kaynaklarını oraya teksif ederek para yönünden imkânlar yönünden borçlu kalarak sadaka türü bir yapı oluşturmuştur. Ama bakın o yapıda bile, son halk oylamasında İstanbul, Ankara, İzmir oldu ne oldu, onların beklediğini verdi mi? O varoşlara yatırım yapıyordu, varoş dedikleri ekonomik olarak gördükleri tabloyu ellerinden kartları alındığında ya da kart imkânından borçlu kılındığında, ya da gene bir kart verilese bile sonuçta geldikleri noktayı gördüler.
Dolayısıyla da ben hiç umutsuz değilim, ben bütün mücadelelerin halk birlikteliğiyle kazanıldığını düşünüyorum. Tek eksiğimiz o birlikteliği kurup bize aç ve bekleyen bilgi isteyen halka çok fazla gidemediğimizden. Birebir temas kuramadığımızdan, biz ekonomik sadaka verecek değiliz ama bilgiyle öyle gideriz ki, parti ayırımı yapmadan, siyasi kimliği taşımadan ama halkla birlikte yapabileceğimiz her şeyde bence başarabiliriz. Bu noktayı niçin dedim, bu konuşmalar, bu çerçeveler üzerinde sandıklar saklanmış olmasaydı çok doğrudur, çünkü konuşulması gerekir, seçim sandıkta bitiyor, ama işte gördük ya sandıkta da bitmiyor, YSK da bitiyor. Anayasada bitecek konu var, anayasaya gidiyor bitemiyor. Dolayısıyla o bitse bile altındaki mahkemede bitmiyor. Yani biri çıkmış, her şey bitmiş, devlet organı aygıtı yok, bir kabile devleti gibiyiz. Dahası da var bir de milis yaratıyoruz, 696 yla. Bu savaş onların bekledikleri Afrin, bekledikleri hakikaten bir emperyalist saldırı Altındaki Türkiye’ye bu güne kadar birlikte hareket ettikleri ve geçmişten büyük oranda sorunlu olduklarını da biliyoruz. Bütün bunları biliyoruz, bizim onlara kullanacağımız halkımızı bilgilendirileceğin çokça.
Dolayısıyla Anayasayı nasıl aldık, uzattık sonuçta, halkoylamasına hayır dedikse, bundan sonra da diyebiliriz diyorum. Önemli olan bence, bilgilendirme noktaları iyi bir bilgilendirme için örgütlü çalışma lazım.
Bakın şöyle bir şey söylüyorlar, mesela bu genelde Cumhurbaşkanından geliyor. Cumhurbaşkanı diyor ki, partili cumhurbaşkanı ya kendisi de, o partili kimliğiyle kişisel olarak kazanacağını düşünüyor. Yani partinin cumhurbaşkanı olduğu için değil de ismen,  o bir karizması var belli cephe için, orada kazanıyor ve ne diyor, “Tüm siyasi başkanları katılabilir”  diyor. Ona mesela bir parti çok önemli bir kişisi geçmiş olsun o da hastamı ama partilerin, parti başkanları çıkmalıdır diyor. Ayol bu çok basit Tayip’in oyunu siz siyasi parti kimliğiyle yarışmaya girerseniz Cumhurbaşkanına çok basit bir mantık, aldığı siyasi parti kadar oy alırsın. Çünkü sen partiyle kimlik koymuşun, o parti kimliğiyle oy alacaksın. Hâlbuki bunun üzerinde durmak lazım. Birliktelikler içinde adaylar çıkartmak lazım. Birisinin yapmış olduğu kendisini öne çıkarma oyununun bozmak lazım. Genel seçimler var, yerel seçimler var, ittifak yapıyor, ittifak yaparken biliyor, dikkat ederseniz ne kadar aşağılayarak yapıyor karşısındakini, ittifakını. Barajı yüzde onda hala tutuyor, onu her türlü şekilde kendisine getiriyor, öteki de diyor ki, “eğer orada görev almayacaksa başka da hiçbir şey yapmayacaksa yapmayacak, kendisine hiçbir şey yok. Kapandı bahçeli ve arkası. Devletten nemalanacak iki tane bir şeyle bulacak bir şey düşecek. Onu kullanıyor, en çok anlamda itibarsızlaştırarak belli bir ittifaka getiriyor. Aracı da indirmeyecek, belki de son anda verecek o barajı, kendi aralarında ittifak alacağını aldıktan sonra, burası böyle bir yapıda.
Şimdi bu ittifak resmi olarak çıkacak, ama onun dışındaki ittifaklar neden gayri resmi çıkmasın. Bakın cepheden bahsediyoruz, artık bir cephe var, o cephe artık ne yaptığını biliyor ve yürüyor. Biliyor ki bu Bahçeli’yle bile 50+1 i alması zor. Bu ne demektir, halk biliyor, o aman güçlüyüz, ne yapacaktı ortak cephe? Önce yapacağı şey siyasi parti kimliklerinden uzaklaşacak. Bunun bir, siyasettir genel seçimler var, yerel seçimler var, Cumhurbaşkanlığı siyasettir” demeyeceksiniz. Bakın artık yüz yıllık tarihimiz, mücadele tarihimiz nedir aydınlıkla karanlık; çağla orta çağ giderek Kemalist Cumhuriyet ilkeleriyle siyasi İslam oraya geldik! Bu mücadeleyi yaşıyoruz.
Yani artık siyasi parti falan yok. Siyasi partiler ben yapayım şöyle örnekler veriyoruz, gözlemci içinde biz derneğiz ama o demokratik kitle örgütü olarak son derece fazla sandık olayları içine giriyoruz. Büyük çalışmalar yapıyoruz, arkadaşlarımızın hepsinin siyasi partiler aracılığıyla gözlemci yapmaya, oraya görevli yapmaya çalışıyoruz ama şu son dönemlere kadar bile biz siyasi partilere gittiğimizde herhalde o müşahitlik falan bir ücret var değil mi? O
Ücretleri kendilerinden olmayana vermiyorlar, ama kendisine de adam bulamıyorlar. Yani bu kadar artık küçük teferruat ayrıntılar arasında bu Cumhuriyetçi kesim diyeceğim, yani çağı temsil eden, devrimi temsil eden, Cumhuriyeti temsil eden, çağdaşlığı temsil eden yapı kendi içinde birleşemiyor. Bence sorunu burada aramamız lazım.
Sorun,  bu halk kendisini bilgilendirmeyi bekliyor, beklediğin halk Cumhuriyette nasıl Atatürk’ün yanında olmuş, her şeyi çıkarabilmişse, neler çıkartıldı, burada da çıkar. Demek ki çalışma tarzımızı değiştireceğiz.
Yerel seçimlerde, genel seçimlerde bir türlü yapılamayan siyasi partiler arsındaki ittifakı kurmalıyız; resmi kurmaya gerek yok, kurarsın aranda anlaşırsın. Hangi oyların listesini çıkarsak burada hangi illerde, hangi ilçelerde hem belediye seçimleri yönünden, hem normal genel seçimler yönünden kimler aday olursa önden çıkar belli. Yani bu bölgede halkın temayülüne de dikkat etmek lazım. Bunlar genel merkezlerden tespit edilmez. Genel merkezlerde her zaman için iktidarın yukarıdaki yöneticilerin çevresi, birileri tarafından toplanmıştır. Onlar size sanal bir dünya gösteririler. Tayibin karşısında da öyle var, öyle bir çerçeve çiziyor ki, sarayda adam kendisini nerelere gideceğini zannediyor.
Bakın o öyle çevreler içinde olmasaydı Türkiye bu Suriye sorununun içine girmezdi. Türkiye’nin toprak bütünlüğü Suriye’nin toprak bütünlüğünden geçiyor. Bakın geldiğimiz noktaya bakın, evet bir emperyalist oyun, ama ben bu emperyalist oyunu gördüm de sokaktaki adam olarak ötekiler görmedi de Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Hakları var mı? Açılımı yapan onlar, hendekleri kazan onlar, Kobani’den Peşmergeleri geçiren onlar. Sonra ne oldu 900 km lik sınırda bir Kürt devleti kurulurken, Afrin’e giriyorsun, gir ama benim ordum yapıyor. Onu sen değil, sen zorunlu kaldın, gidemeyeceksin de, keşke başarsın Türkiye, çünkü Türkiye’nin başarması artık zorunlu. Hayat memat hakikaten o çağ sorunu dedikleri nokta, ama bunlar bir siyasi partiye iktidarı seçimi erkene alıp, iktidar hakkı da vermesin.
Biz halkız, irademiz net, bilgimiz eksik olabilir, bilgilendirecek ekip çok. Biz hep beraber, bu bilgilendirmeyi yapabilirsek örgütlememiz bu noktada olmalı. Yerel seçimleri de, bakın 30 tane büyük şehir var. O büyük şehrin hepsinde bunların tümünü yapabiliriz, halkı dinlememiz lazım, halka bilgi vermemiz lazım, birebir temas kurmamız lazım. Parti kimliğiyle gitmememiz lazım, cephe kimliğiyle gitmemiz lazım. Biz hazırız, biz her seferinde sivil toplum olmanın vermiş olduğu bir avantajı kullanmaya çalışıyoruz. Biz siyasi parti kimliği ile konuşamayacağımız taraf olunacak bir noktada sivil halk daha rahat gidebilir, daha net uygulayabilir. Ben, bir reklam haline girmezse, siyasilerin otobüslerle yaptığı gezileri biz yapacağız. Biz demokratik bir kitle örgütüyüz, demokratik toplumunda kullanmak istemiyorum, biz 12 Eylülün sivil toplumu değiliz biz. Ama bunu yaparken halkla konuşmak istiyoruz,  elimizde broşürlerimiz, Anayasa bana ne getireceği bu broşürler, ben bunları anlattığım zaman anla arkadaşlar. Yapacağımız şey budur; cephe halinde çalışmak, siyasi partiler mesela oylamasında halk oylaması olduğu gerekçesiyle çok güzel bir yerde durdular, hakikaten arkada oldular, siyasi kimlikler önde görülmedi. Hakikaten çalışmalar belki yüzde ellinin üstündeydi. Bunun bulmamızın net sebebi de aslında budur. Ama bunun aynısını yapmak için bir engel yok. Çünkü artık mücadele Cumhuriyet mi siyaset mi? Siyasi İslam mı? Bunu halkımıza anlattığımızda bakın Atatürk sevgisi diye anlattığımızda Cumhuriyet dediğinizde yüzde 90 sizinle beraber, demek ki doğruyu anlatılmıyor, siyasi partilerin arasında da sıkışmamak lazım. Mücadeleyi cephe mücadelesiyle yürürsek kazanacağız.
Ben şimdi neler yapmak istediklerimizi de değineyim kısaca, siz beni durdurun.
Şimdi ben az önceki söylemle düşüncem için planlamış olduğum planı tamamen dışına çıktım. Sandığı da yapsanız, her türlü bilgiyi de verseniz halk hareketi olmadan bu iş olmaz. Bakın çok iyi biliyoruz, 17/25 Aralık sürecinde belki uçaklar bile kalkacaktı, hazırdı, diye duyuyorduk.  Ama biz halk,  bir Fransa’da saldırı sırasında bir milyon kişi hiç kimseye bir şey söylemeden geldi protesto için toplandı; bizde saldırı Suriye’den geldi, biz onu toplayamadık. YSK nun önüne bir milyon seçmen toplayabilirdik. Halk oylaması gecesi hepimiz biliyorduk sahtekârlık olduğunu. Toplayamadık. İşte demek ki, burada aslında sadece siyasi partilere de söylememek lazım, öylesine bir sürecin içindeyiz ki, Meclis yayınları verilmiyor, Meclis yayınlarını görebiliyor musunuz? Canları isterse izliyorsunuz, anları istemezse izleyemiyorsunuz, Bakın ben artık sıkıldım, buraya açıyorum, oraya açıyorum aynı adamı bir saniye farkla soruyor, bundan ben ne kadar sıkıldımsa halk da sıkıldımsa halk da sıkıldı artık. Biz halkımızı tanımak zorundayız, onun isteklerini ona kısa yoldan, bu basını da kullanmadan onu dört tane özgür gazetesi de olsa onu kapatmaya çalışıyor. Ama başka kanalları kullanmak, otobüslere bineceksiniz birebir gideceksiniz elinizde kitaplar, elinizde broşürler, oların anladığı kolay anlatacak ona hakikaten bütün sıkıntılarını olduğu gibi gösterecek bir, seni doğru anlatıyorlar diye doğru noktayı görecek bir bir vereceksin. Verdiğinde alacaksın. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyaset tarihine bakın, hiç ummadığınız yerlerde halk doğru kararlar vermiştir. Gene verir, yeter ki bilgi akımı olsun, bilgi akımını durduruyorlar, bütün nedenleri bu, çünkü bilgisiz toplumda ancak yönetebiliyorlar, o bilgi eksiğini de biz tamamlayacağız. Bizim siyasi partilere hazırlanmış mektuplarımız var. Bu mektuplarda size burada özetini söylediğim birliği teklif ediyoruz. Sandık kurullarını evet tabi ki yapalım. Bunlara milyonlarca kişi eğitelim, biz eğitme programlarını üstleneceğiz. Çok kişilerle yapacağız, kendi içimizdeki insanlarımızı, bizim 110 bin net çalışabilecek tabanımız 110 bin çalışabilecek elemanımız var. Bu tabanı hangi siyasi parti istiyorsa seçimlerde kullansın. Bütün arkadaşlarımız gidip geri dönmesinler, siyasi partiler kendilerinden olmayınca geri gönderiyorlar. Bu gün ne kadar böyle gitti, bunda lüksümüz yok, bu yapılmalı. Ama bütün bu çalışmalar yapıldıktan sonra yetmedi diye yola bakın. İçiniz rahat olsun, bu hareket kazanılacak ama İran gibi olmadan kazanmalıyız, deriz. Çünkü İran bakın bir demokratik harekete girdi milisler geldi, üç günde kapattılar dünya ile ilişkisi kapandı. O noktaya kadar, geldikten sonra, geri dönüş zordur, ama şu anda hakikaten bilgiyle yapabileceğimiz bir olay var. Şu anda ittifak yapıyorsa, daraltılmış bölgeyi planlıyorsa hala o 50+1 i bulamadıkları içindir. Demek halk hazır, ama biz bilgilendirmemizi daha rahat yapacağız. Ama şu noktaya getirirler, biz hakikaten bir çoğunluk sistemine 57 deki seçim sistemine getirirlerse, 57 de o seçimlerin sonuçları yani çoğunluk sistemi korkunç bir sistemdi, nispi temsile doğru don sistemi birinci partiye öncelik veriyor ama çoğunluk sistemi tek partiye, onun dışındakilere hiç vermez. Dolayısıyla bu yapıyı araştırıyorlar, dikkat ederseniz. Tabi bölgelere ayırırken HDP nin olduğu yerler Doğu ne olacak, diye kendilerine zarar vereceği noktaları düşündükleri için kesinlikle var. Onun için çıkaramıyorlar. Ama bulabildikleri yerlerde ayırmak suretiyle kendilerine göre büyükşehir belediyelerinde yaptıkları gibi seçim alanlarını,  bölgelerinin kendi nüfusu ayarlamalarına göre çevirirlerse dar bölgede çıkaracaklar.
Dar bölgede bir oy farkıyla salt çoğunluk yok. Bir oy farkıyla bir alan tüm o siyasi partilerin oluyor. Bu aslında Mecliste grup bile kuramayacak hale getiriliyor. Şu anda tek şansı Türkiye’nin bu daraltılmış bölgenin iktidar partisine de çok fayda sağlamayacağı alanlar var. O alanlar nedeni ile kuşkuda, Yani onu çıkartmıyorsa, kendisine yaramayacağı anlamına geliyor. Ama çıkarsa inanın Türkiye’nin geleceğine demokrasisine her şeyine ve geleceğine aykırı olacaktır. Ve Türk olarak şuna karar verip şunları anlatmamız lazım.
Bakın 1950 de başlayan bir demokrasi deneyiminden ama o demokrasi deneyimi sadece çok partinin siyasi hayata demokrasi getirmemesinden ve Cumhuriyet bir devrimdir, hemen karşı devrim oluşturmuş ama. Cumhuriyetçi güçler ve siyasi, siyaset tabi öncelikle siyaset, bu büyütmüştür karşı devrimi, buna emperyalizm işte uluslar arası faktörler girmiştir, özelleşme oradan da Türkiye üzerinde o mikro milliyetçilik etnik dini ayrışmacılar girmiştir. Türk İslam Sentezi gelmiştir, arkasından Ilımlı İslam gelmiştir, arkasından Avrupa Birlikçiliği gelmiştir, Atatürk’ün vesayeti gelmiştir, kimlik kaybettirdikten sonra sonu siyasi yıkıma gelmiştir. Tüm Türkiye aslında on yıllık siyasi Anayasa süreciyle üç noktada bölünüyor, değişiyor. Cumhuriyetin laik demokratik sistemi sonlanıp yerine bir monarşi geliyor. Bu lafı kullanalım.  Monarşi tek adam monarşi, 1876 ANAYASASINDAKİ ABDULHAMİT’İN FESİH YETKİSİ TAYİP ERDOĞAN’A VERİLİYOR, yani bunu bilmemiz lazım. Bunu halka böyle anlatmalıyız ama bunu kendi hayatına nasıl dönüşeceğini anlatarak anlatmamız lazım.
İKİNCİSİ, TÜRKİYE’DE ŞERİAT GELİYOR Şeriat, siyasi İslam, İslam’ın şeriatı geliyor. Yoksa Osmanlı’da da şeriat vardı. Hatta örfi bir hukuk vardı. İşte bugünün Suudi Arabistan’ın benzemezdi Osmanlının şeriatı da. Yani nereye gideceğinizi planlayın. Selefi-Hanifi bir yapıya doğru gidiyoruz. Bakın Özgür Suriye Ordusunu(OSÖ) Kuvayi  Milliye’ye benzeten bilgi eksikliği içinde olan yani ihanet görüntüsü veren bir yapı var. Özgür Suriye Ordusuyla benim Kuvayi Milliyemi karşılaştırabiliyor. Yani hiç Cumhuriyeti okumamışlar. Cumhuriyetin nasıl büyüdüğünü ne olduğunu mücadeleyi bile okumamışlar. Aslında bizim az önce söylediğim eğitimi, iktidardan başlamamız lazım. Onlara Cumhuriyetin ne olduğunu, çağdaşlığın, eğitimin ne olduğunu, TC nin ne olduğunu, buradan gelen yargıyı, oradan gelen demokrasiyi öğretmemiz lazım.
Yani bütün bunları yan yana koyduğumuzda, Türkiye bir üçüncü şey, çünkü Osmanlı’da Monarşi vardır. Federatif bir eyaletler sistemi vardır. Bu sistem içinde de eyaletler olabilir diyor birisi ve de tabi şeriat. Siyasi İslam’da. Türkiye bu yol üzerinde yürüyor. Emperyalist yüz yıllık proje, ama Türkiye’nin de tarihi bu yüz yıllık emperyalist projenin içindeki mücadele süreci. Bu mücadele sürecinde uyuyan bizi arkadaşlar. Devrim karşı evrim buraya getirmiş, onun sorumlusu da biziz, düzeltecek de biziz.
Ben hamaset yapmak istemiyorum, size hamaset gibi gelebilir ama tekrar söylüyorum, sandıkları da yaksanız karşısında oturacak olan oraya muhtemelen il ve ilçe seçim kurullarındakileri başındaki hâkimler atar. Hiçbir engel yok ki atayacak, nasıl olsa getirecek. Sandık kurulları da sana bir şey vermeyecek, YSK orada duruyorsa, OHAL şartları orada duruyorsa, toplantı gösteri yasası orada duruyorsa, senin yapabileceğin kurallar içinde ne yapayım diyorsan, sınırlı ve bir şey yapamazsın. Ama halk bir milyonu 17 Aralık’da geçirseydi bunlar yoktu. Ya da YSK kararı ilan ettiğinde orada bir milyon toplansaydı bu günleri yaşamazdık. Demek ki mücadele tarihi bir şey var, bu mücadele tarihi de bizleri, yani ikiye ayrılmış olan Türkiye’de Cumhuriyetçi kesimin görevi, burada Ahmet Mehmet diye görev beklemek yok. Herkes için de olacak. Siyasi partileri de hep birlikte hareket etmeye bir seçim sürecini planlayıp yürütmek için bence göreve çağırmak lazım”.


Cevat Kulaksız 

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget