“Demokrasi sadece sandık değildir. Demokrasi sadece seçim değildir, katılımcı demokrasinin sandığın dışında birçok daha bileşenleri vardır”.
“Normalde siyasi partilerdeki değişiklikle “seçimlere bir yıl kala seçim yapılamayacağı, yapılırsa da o seçimlerde bir yıl içerisinde uygulamayacağı” öngörülmüş olmasına rağmen, bu aykırılık maalesef uygulandı, kimse de bir şey diyemedi, çünkü buna karşı Anayasa Mahkemesine bu durumu taşıma olanağı da anayasa mahkemesinin kendi kararıyla mümkün olamadı”.
“AYM de ohal KHK ler benim denetimimin dışındadır” dedi.
Uğur Mumcu ve Muammer Aksoy’un evlerinin önünde katledilişlerinin anısına düzenlenen 25. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinliklerinden, 31.01.2018 Günü, Ankara Barosu, Atatürkçü Düşünce Derneği, Türk Hukuk Kurumu’nun ortaklaşa hazırladıkları “OHAL Sürecinde Seçimlere Giderken” konulu panel düzenlendi.
Panele Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran, Türk Hukuk Kurumu Başkanı Yaşar Çatak, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan konuşmacı olarak katıldılar.
Bu yılki etkinliğin sloganı “Uyan Gazi Kemal” olarak belirlendi. Ankara Barosu Eğitim ve Ankara Barosu Eğitim ve Kültür Merkezi (ABEM) Salonunda pek çok seçkin kişiler salonu tamamen doldurmuşlar beğeni ile izliyorlardı. Salonda Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Aslan, Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yazar Yekte Güngör Özden ve bazı eski bakanlar milletvekilleri de bulunuyordu. Salondakilerden bazıları oturacak yer bulamadıkları için ayakta izliyorlardı.
Bu değerli konuşmaları, biz de banttan çözerek size sunmayı istedik. Ancak metin uzun olacağı için, okuyucuyu da sıkmamak için her bölümün konuşmalarını ayrı ayrı bölümler halinde vereceğiz. Amacımız, seçkin hukukçuların anlattığı bu değerli bilgilerin yayılmasına destek olmak, yargıdaki acı gerçekleri halka yansıtmaktır.
Bu ikinci bölümde Türk Hukuk Kurumu Başkanı AV. Yaşar Çatak, seçim ve seçim mevzuatı, seçimde olabilecek hileler konusunda bilgiler verirken şu konuşmayı yaptı:
“- Kendisinden çok yararlandığımız bize ışık tutan Hocamız Muammer Aksoy’u kaybedişimizin haince şehit edilişinin 28. Yıldönümü. Hocamızla beraber aynı yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız Uğur Mumcu’nun yine haince karanlık güçler tarafından şehit edilişinin 25. Yıldönümü. Her ikisine de ışıklar içinde yatma dileklerimi tekrar sunuyorum.
“ÇAĞDAŞ ÜLKELERDE OHAL SÜRECİNDE SEÇİM YAPILMAZ”.
Ohal Sürecinde Seçimlere giderken, sandık güvenliğine değineceğim. Ancak önce ohal ortamında seçimlere gidilir mi? Gidilirse nasıl gidilir, bununla ilgili bir iki cümleyi söylemek istiyorum. Sizlerin de birçoğunuzun bildiği gibi, gerçekten demokratik ülkelerin hiç birinde ohal ortamında seçimlere gidilmiyor, seçim yapılmıyor ohal ortamsında. Olağanüstü hal var. “Olağanüstü halin koşulları içerisinde seçimler yapılmaz” deniliyor, yapılmıyor.
Bunun bir kısmında yazılı kurallar var, yazılı kural olamayan yerlerde bile bu uygulama gerçekten demokrasi varsa orada, seçimler yapılmıyor o ülkelerde. Nitekim bizde de hatırlarsınız, referanduma giderken, anayasa değişikliği ile ilgili. Başbakan kalktı dedi ki Binali Bey, “ne yani ohal ortamın da mı referanduma gideceğiz, dedi. Fakat üst irade normal hiyerarşisindeki en üst irade, “hayır gideceğiz”, dedi, ondan sonra herkes düşüncesini görüşünü değiştirdi. “Canım ohal ortamında da seçime gidiliyor, kimin yaşamına müdahale ediliyor ki” denildi ve referandum ortamında gerçekleştirildi. Nasıl olduğunu da orada gördük.
Şimdi ohal ortamında niye gidilmez, ohal ortamında kanun gücünde kararname (KHK) yayınlanıyor. Kanun gücündeki kararnameler, işte aradan yıllar geçti, daha önceki içtihadından vaz geçerek “bu ohal KHK ler benim denetimimin dışındadır” dedi. Şimdi çok basitçe baktığımız zaman KHK ler kural koyuyor, o kurala herkes uymak zorunda kalıyor ve bunun anayasa denetimi de yok. Nitekim referanduma giderken orada propaganda konusunda siyasi partilerin lehçe tarafların propagandaları göre “TRT ye uygulanan kurallar özel radyo ve TV lara da “ diye hüküm vardır. Ohal kararnamesiyle bu değiştirildi, kaldırıldı, denildi ki “özel radyo ve TV lar TRT nin uymak zorunda olduğu kurallara tabi değildir, bağlı değildir” denildi.
Normalde siyasi partilerdeki değişiklikle “seçimlere bir yıl kala seçim yapılamayacağı, yapılırsa da o seçimlerde bir yıl içerisinde uygulamayacağı” öngörülmüş olmasına rağmen, bu aykırılık maalesef uygulandı, kimse de bir şey diyemedi, çünkü buna karşı Anayasa Mahkemesine bu durumu taşıma olanağı da anayasa mahkemesinin kendi kararıyla mümkün olamadı.
Şimdi biraz belki abartılı olarak değerlendirebilirsiniz. Şimdi bir KHK çıksa, seçimlere gidiyoruz, evet çıkardık, dedik ki, “YSK nu kaldırdık, seçimler İçişleri Bakanlığının gözetiminde ve denetiminde yapılır”. Nereye gidecek bu? Hiçbir yere gidemeyecek. Ya da şu şu illerde daraltılmış bölge, şu şu illerde mevcut uygulanan sistem, bölgeler olarak, seçim bölgeleri aynı kalacak şekliyle, ya da dar bölge hükümler getirdik KHK yla onu seçimlerde uyguladık. Nereye gidecek, hiçbir yere gitmeyecek veya şöyle söyleyeyim, 46 seçimlerini hep eleştiriler, 46 seçimleri açık oy gizli tasnif esasına göre yapıldı. Geldik, KHK ile böyle bir hüküm geldi. Ne olacak hiçbir yere gidemeyecek. Onun için hele hele anayasa denetimine tabi olmayan KHK ların olabileceği bir ortamda seçime gitmek mümkün değildir, demokratik ülkelerde. Demokratik ülkelerde demokrasi olduğu iddia eden, söyleyen hiçbir yerde böyle bir uygulamanın olmaması gerekir.
SEÇİMLERDE SANDIK BOYUTU
Gelelim sandık boyutuna. Yani bir KHK ortamında seçimin olmayacağı, seçimlerin olamayacağını söyledikten sonra, Bu sağcılar ya da AKP nin özellikle rahatsız olduğu bir deyim vardır. Bizler deriz ki, “demokrasi sadece sandık değildir. Demokrasi sadece seçim değildir, katılımcı demokrasinin sandığın dışında birçok daha bileşenleri vardır”. Ama evet şunu da kabul ederiz, sandıksız da demokrasi olmaz, sandık olmazsa olmazıdır, ama yeterli tek unsuru değildir. Buna çok rahatsız olurlar, niye sandık; peki sandık ama sandığın da başka boyutu var. Sandığın bir sandıktan önceki dönemi var, bir sandığın konulduğu yer var, bir de sandıktan sonrası var. Bu bir süreç, bunu üçlü süreç olarak değerlendirdiğimiz zaman:
1-Sandıktan önceki durum. Sandıktan önce seçime katılanlar genel, eşit, adil, objektif bir çalışma olanağına, propaganda olanağına sahip mi, değil mi? Tarafına bakacaksın. Benim belediyem şehrin her tarafındaki caddeleri, sokakları istediği gibi süsler, benim partimin afişleriyle, pankartlarıyla doldurur, evet belediyeye ait diğer oradaki panoları, totemleri, raketleri, buraları benim partimin amblemleri. Diğer partilerin bu propaganda araçları ne olacak, onlar yararlanamaz. Başka, benim partimin belediyesi, kamudaki şirketleri, Bitleri ne ise burada çalışanlar parti adına istedikleri gibi. İl başkanını, ilçe başkanını kontrolünde çalışırlar, diğerleri bundan yararlanamaz.
Şimdi bu baktığınız zaman, eşit koşullarda bir yarışmaya girme olanağı yok. Ya da Kamu İktisadi Devlet teşekküllerinde, şimdi buralarda daha çok, kiralama usulüyle araçlar kullanılıyor, belediyeler dâhil bunlara. Beyaz plakalı araçlar, bu araçlar görüyorsunuz, seçime iki ay kalasından başlıyor, belli parti ilçe başkanlıklarının kontrolüne tahsisi ediliyor, içindeki elemanı ile birlikte. Ya da şirketleri aynı şekilde bunlar yine beyaz plakalı araçlar. Ama araçların tümünün finansmanı sağlanarak partinin kontrolüne verilmiş oluyor, bunlar kullanılıyor. Nasıl oluyor, e sandıkta ne çıkarsa. Yani sandık öncesi bakımından partilerin ya da, bağımsız adayları da söyleyebiliriz bunların içerisinde. Seçime katılanların tümü açısından genel eşit objektif bir olanak sağlaması söz konusu olmuyor.
3-Oy verme gününe geldiğimiz zaman, o gün için söylemiyorum, sadece görebildiğimiz şeyleri söylüyorum. Seçim günü içinde yine, bir partinin kumanyası ya da o partinin servis edilmesi. Ya da sandık başında görev alanların ilçe merkezleriyle ya da seçim kurları ile iletişim sağlamada yine bu beyaz plakalı kamu olanaklarından bir parti sonuna kadar yararlanabiliyor. Diğerlerinin böyle bir olanağı olmuyor. Bu da ayrıca personeli açısından kitlerin belediye iktisadi teşekküllerinin, kamu şirketlerinin elemanları da buralarda önemli miktarda kendilerine hizmet verme yolları açılıyor.
Oy verme gününde bu lojistik destek sandıklara belli bir parti için orada özellikle belediyeleri olan partiler için bu sağlanıyor.
Oy verme sonrasında, sayım döküm sonrasında yine aynı araçlarla ilçe seçim kurullarıyla ya da parti örgütleriyle, seçim bürolarıyla bu iletişimler sağlanma imkânı olabiliyor. BU çerçeveden baktığımız zaman eşit koşullarda yapılmayan, bitmeyen bir seçim süreciyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Şimdi sandık, halk oylamasında kullanılan ya da, halk oylamasındaki verilere göre, baktığımız zaman, yurt içinde bizim 5531922 seçmenimiz var. Yurt dışında da üç milyon civarında bir seçmen var. Sandık sayısı da 167069 yurt içindeki sandık sayısı. Ankara’da 10340 sandığı var. 3853000 seçmenimiz var. Buradan ne yapmamız gerektiğini söylemek için söylüyorum, sandık güvenliği açısından. Bu yanlış hatırlamıyorsam, 400 seçmene bir sandık kulandık halk oylamasında. Aslında genel seçimlerde yerel seçimlerde 300 küsur kullanılıyordu. Şimdi böyle baktığımızda yapılacak seçimlerde aşağı yukarı 60 milyon bir seçmen sayısı olabilir, diye düşünüyorum ve bu 60 milyon seçmen de 180 bin sandıkta kullanıyordu, 58 milyon, halk oylamasında seçmen toplam yurt içi yurt dışı baktığımızda 180 bin sandık olacak.
Şimdi 360 bin, 180 bin sandıkta kabaca iki katı elemana ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz zaman, burada en az 360 bin görevliye gereksinim var. İdeal olanı 500 bin bu sandıklarda sandık güvenliğini sağlamak sağlıklı sonuç almak açısından; böyle görevliye ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.
Yani il seçim kurullarından başlayarak il seçim kurulunda bir temsilci-gözlemciniz olacak, il seçim kurullarında onun yedeğe ve ilçe seçim kurulu gözlemcisi olacak. Ondan sonra her sandıkta bir sandık kurulu üyesi, bir sandık kurulu yedeği, ayrıca müşahit denen, gözlemci denen bir görevli bulunduracaksınız, ondan sonra kumanya ekibi, ilçelerdeki bilgisayar elemanlarını düşündüğünüz zaman yani en az 360 bin aktif elemana, görev yapabilecek elemana ihtiyaç var yapılacak seçimlerde. Bunlar gereken bilgi beceriyi ve çalışkanlık içerisinde olacak elemanlar olması gerekiyor. Bu rakam çok kolay bir rakam değil, yani 360 bin kişiyi bir parti adına ya da bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir aday adına örgütlemek bu rakam açısından baktığımız zaman çok kolay değil.
2015 seçimlerine 16 parti katılmış. Bu 1 partiden 360 bini geçen 4 parti var. Yani seçime katılan geriye kalan 12 parti gerek olan sayı kadar bile oy alamamış. Görevlendireceğiniz kişiler kadar, kişi kadar oy alamamış, 10 parti 180 binin altında almış. Yani her sandıkta bir oyu ile çıkmamış. O bakımdan, işte bu parti büyük parti örgütlenir, herkes toplanır, diye gider gelir filan, öyle değil.
Şimdi buradan arkadaşımla da konuştum YSK daki parti gözlemcisi arkadaşımız, Halim Bey’le. Şimdi bizim Kızılcahamam ilçemiz var burada. Çok yakın Ankara’ya 109 mahallesi ve köyü var. Kızılcahamam’da 144 tane sandık var. Ama bu 144 sandığın tümünde ikinci parti olan ana muhalefet partisi temsilci bulunduramaz. Çünkü bunların uzaklıkları 40km -45km merkeze mesafeleri olan yerlerdir. Her köyde partiliniz de yoktur. Olsa da kâğıt üzerindedir. Kâğıt üzerinde iller ilçelerden listeleri ister. Yazarlar birilerini, a tamam her sandıkta görevlim var. Hadi getirsin bakalım ıslak imzalı tutanakları, oralarda olmadığını görürüsünüz. O Ankara’nın şurada 40 dakikalık mesafedeki, yarım saat mesafedeki bir ilçesinde bile yaşanan olaydır.
Şimdi seçime zaman var söyleniyor, erken seçim yapılmasa bile önümüzde bir yılı aşkın bir zaman var. Bunun için ciddi bir strateji belirleyip bu 350-360 bin kişiyi ben olması gereken rakamı söylüyorum, yani 500-550 bin de olabilir ama çok zor bir hedef olduğunu düşünüyorum. Bazı ilçelerde bunu gerçekleştirme olanağı olabilir. Bu görev yapacak arkadaşların belirlenip ciddi bir eğitimden geçirilmesi, bilenler tarafından eğitilmesi. Bilenler tarafından çünkü bu sandık kurulunda, genellikle oradan başlar iş. Sandık kurullarında elinde 135 genelge vardır,139 genelgesi vardır bunların. Bu genelgeler üzerinden, bu genelgeler seçim takvimi başladığı zaman çıkartılır. Ama daha önce YSK nün genelgeleri ile aşağı yukarı aynı doğrultudadır. Şimdi bir de sessiz ve sandık sonuçları paylaşım sistemi (SSPS) ilgili de genelge vardır, bu genelgelerde yine bilişim yönünden yararlanılabilir ve bilenler tarafından bu eğitimin bir sene öncesinden başlayarak görev yapacak kişilere verilmesi gerekir. Genelde şu olur, “ben daha önce seçime katıldım, sandık kurulu üyeliği de yaptım, bu işi birim”, denir ve bilmezsin. Yani oradaki sandık kurulu başkanlarının da bilmez, çoğu. Yani ben her seçimde elime alırım genelgeyi, sandık kurulu başkanını bir yanlış şeyinden dolayı ona kibarca bir tarafa geçerek, “şurada bir eksiklik oluyor, son seçimde bilgi gösterdiğimiz sandık başkanına veriyorsunuz, o arkasını mühürleyip size vermesi lazım. Alıyor bakıyor veriyor, bunun arkasına bir mühür, “ a biz vurmuyoruz öyle bir mühür” işte genelge bunu yazıyor. “Oy geçerli bunda ne ilgisi var”, genelgede bunun arkasına mühürü vurman gerekiyor.
Eğiteceğiniz kişilere bunu vermeniz lazım. Çünkü sizin itirazınız o anda oy vermeyi engeller vaziyette, sandık kurulu başkanı “aa işte filan partiden itiraz ediyor”, kuyrukta var 30 tane insan-seçmen sizin bu itirazınız üzerinden belki sizin düşündüğünüz yönde oy kullanacaktır ama sizin o engellemeniz karşısında size karşı bir ters tutum içerisine girebiliyor.
Neyse bu ayrıntıya girmeye gerek yok. Bunun bilenler tarafından ciddi bir şekilde eğitiminin verilmesi gerektiğine inanıyorum, bu yapılmalıdır. Önceden bu 360 bin kişinin eğitimi sağlanmalıdır.
Bir de 298 e ek 9. Madde ile artık sandık sonuçlarının seçim kurullarına gelmesi, anından itibaren sisteme girerken, bunun partilere aynı anda izlenmesi olanağı teknik olarak sağlanmıştır. Bundan sonuna kadar yararlanmak lazımdır. Partilere bu konuda gösterecekleri kişiler o eğitimi Yüksek Seçim Kurulunda (YSK) alacaklardır. Bunların denemeleri yapılmaktadır. Yani, “efendim tutanak geldiydi, gelmediydi, seçim kurulunda ne döndüydü, dönmediydi, sisteminizi iyi kurarsanız, sandıktan gelen tutanağın seçim girmesi anından itibaren bunu izlemeniz olanağı var. Ama bilen kişi tarafından iyi takip edilerek siz de kendi sisteminize bunu aktarmanız mümkün. Ama bu yetmez, mutlaka sizin sandıktaki görevli kişiniz de ıslak imzalı tutanağı parti merkezine ya da oyların toplandığı noktaya getirmesi lazımdır. Bu çalışmanın yapılması gereğini, ben sandık güvenliği açısından vurgulamak istiyorum.”
Bundan sonraki yazımızda, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın konuşmasını vereceğiz.
Cevat Kulaksız
Yorum Gönder