Ulusal Eğitim Derneği üyelerinden
oluşan bir grupla, akademisyen bir uzman eşliğinde 17 Haziran 2017 günü
Anıtkabir’de bir gezi düzenledik.
Defalarca Anıtkabir’i çeşitli
eylemler vesilesi ile ziyaret etmişsek de, ilk kez uzman bir rehber, Hacettepe.
Üniversitesinden emekli Öğretim Üyesi Celal Köksal rehberliğinde gezdik.
Önce
Anıtkabir hakkında genel bir bilgi verelim, sonra rehberimizin anlatımlarına
geçelim.
ANITKABİR
Anıtkabir
alanı toplam 750 bin metrekaredir, bunun 120 bin metrekarelik bölümü anıt
bloğudur, geriye kalan 630 bin metrekarelik bölümü
ise, on binlerce ağaçtan oluşan Barış Parkı'dır. Türkiye’nin ve dünyanın en
önemli kabrini çevreleyen kocaman bir orman gibi ağaçların ortasındadır.
Anıt
bloğunun bulunduğu küçük tepe “Rasattepe”
diye anılan, Ankara’yı kuşbakışı gören tepecikteki Anıtkabir, anıt mimarisinin
ağırlık merkezini oluşturur.
Anıt
çevresindeki ağaçlar, bir düzene göre yerleştirilmiş, bu ormanı oluşturan
ağaçlar, gelişigüzel serpiştirilmiş değildir… Anıt bloğunun oturduğu tepe,
Anıtkabir mimarisinin ağırlık merkezidir. En dış çevreye en yüksek boylu
ağaçlar dikilmiş, Anıt'a yaklaştıkça boyları giderek kısalan ağaçlar
dikilmiştir. Böylece, orman merkeze yaklaştıkça sönülmenmiş olmakla, Anıt'ın
heybeti daha da ortaya çıkmıştır.
Anıtın
etrafına dikilen ağaçlar rastlantı şeklinde seçilmiş değildir, boylarına,
hacimlerine, renklerine ve türlerine göre dikilmişlerdir. Bu ağaçlar, adeta “yurtta
sulh, cihanda sulh” düşüncesine göre seçilmişler.
Anıtkabir’i
dizayn edenler Atatürk'ün fikirlerini orada yaşatmak için tasarladılar. Öyle
ki, çevresini saran ormanı “Uluslararası
Barış Parkı”'nı oluşturmaya karar verdiler. Anıtkabir'i çevreleyen alana Yurtta
Barış'ı temsilen Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Samsun fidanlıklarında
yetiştirilen, on binlerce fidanı getirdiler.
Dünyada Barış'ı temsilen de, 24 ülkeye davette bulundular.
Dünyada Barış'ı temsilen de, 24 ülkeye davette bulundular.
BARIŞ VE ATATÜRK SEVGİSİ İFADESİ OLARAKANITKABİR
BAHÇESİNE[1]
DÜNYANIN ÇEŞİTLİ ÜLKELERİNDEN ŞU FİDANLAR GÖNDERİLDİ:
Amerika
Birleşik Devletleri 301 mavi ladin, 100 mavi selvi, 100 sedir fidanı gönderdi.
Afganistan 15 akkavak, 10 nesteren gül, 12 çitlenbik fidanı gönderdi.
Avusturya 55 dağ çamı; Almanya, 25 meşe, 10 huş ağacı, 13 ıhlamur, 5 atlas sediri, 5 selvi, 8 pinus çamı, 17 erik, 5 ardıç, 200 gül; Belçika 10 dağ muşmulası, 13 şimşir, 12 top mazı, 12 ardıç, 12 sedir, 12 akçaağaç, 12 porsuk, 12 göknar, 12 sarıçam.
Danimarka 20 kayın; Finlandiya 275 huş ağacı. Fransa 10 kızılağaç, 10 sarıçam, 10 sahil çamı, 10 fıstık çamı, 10 Avrupa melezi, 10 göknar, 10 kayın, 10 ladin.
Çin armand çamı ve Çin göknarı tohumu. Hindistan, 289 sahil çamı.
Irak 20 Musul fıstığı. İngiltere 50 kiraz ağacı, 50 porsuk, 100 karaçam, 50 meşe.
İspanya 1 karaağaç, 1 selvi, 4 sahil çamı, 1 dişbudak, 2 kestane, 3 ardıç, 1 ceviz, 1 meşe. İsrail, 30 sahil çamı; İsveç, 10 huş ağacı; İtalya 5 karayemiş, 5 selvi, 8 fıstık çamı, 10 mavi selvi, 5 karaçam, 7 sedir; Japonya 35 kiraz ağacı; Kanada 30 akçaağaç. Kıbrıs, 5 çam; Mısır 8 akkavak, 6 katalpa, 6 gladiçya, 6 akasya, 6 salkım akasya; Norveç 12 gürgen; Portekiz 50 selvi, 50 sahil çamı.
Yugoslavya 10 ıhlamur, 5 sofora, 5 kestane, 10 erguvan, 10 çınar, 20 kavak, 5 katalpa, 5 fındık, 5 maklora, 10 çitlenbik, 20 meşe, 20 polyanta gül, 20 gül, 19 mazı, 11 selvi, 5 ardıç, 8 karaçam, 10 huş, 1 alıç, 10 taflan, 10 berberis, 2 mavi sedir, 20 yatık ardıç, 10 leylak, 6 karayemiş, 6 mahonya, 3 porsuk, 10 söğüt.
Yunanistan 5 kayın, 5 göknar, 5 porsuk, 5 çobanpüskülü, 5 karaçam fidanı gönderdi.
Afganistan 15 akkavak, 10 nesteren gül, 12 çitlenbik fidanı gönderdi.
Avusturya 55 dağ çamı; Almanya, 25 meşe, 10 huş ağacı, 13 ıhlamur, 5 atlas sediri, 5 selvi, 8 pinus çamı, 17 erik, 5 ardıç, 200 gül; Belçika 10 dağ muşmulası, 13 şimşir, 12 top mazı, 12 ardıç, 12 sedir, 12 akçaağaç, 12 porsuk, 12 göknar, 12 sarıçam.
Danimarka 20 kayın; Finlandiya 275 huş ağacı. Fransa 10 kızılağaç, 10 sarıçam, 10 sahil çamı, 10 fıstık çamı, 10 Avrupa melezi, 10 göknar, 10 kayın, 10 ladin.
Çin armand çamı ve Çin göknarı tohumu. Hindistan, 289 sahil çamı.
Irak 20 Musul fıstığı. İngiltere 50 kiraz ağacı, 50 porsuk, 100 karaçam, 50 meşe.
İspanya 1 karaağaç, 1 selvi, 4 sahil çamı, 1 dişbudak, 2 kestane, 3 ardıç, 1 ceviz, 1 meşe. İsrail, 30 sahil çamı; İsveç, 10 huş ağacı; İtalya 5 karayemiş, 5 selvi, 8 fıstık çamı, 10 mavi selvi, 5 karaçam, 7 sedir; Japonya 35 kiraz ağacı; Kanada 30 akçaağaç. Kıbrıs, 5 çam; Mısır 8 akkavak, 6 katalpa, 6 gladiçya, 6 akasya, 6 salkım akasya; Norveç 12 gürgen; Portekiz 50 selvi, 50 sahil çamı.
Yugoslavya 10 ıhlamur, 5 sofora, 5 kestane, 10 erguvan, 10 çınar, 20 kavak, 5 katalpa, 5 fındık, 5 maklora, 10 çitlenbik, 20 meşe, 20 polyanta gül, 20 gül, 19 mazı, 11 selvi, 5 ardıç, 8 karaçam, 10 huş, 1 alıç, 10 taflan, 10 berberis, 2 mavi sedir, 20 yatık ardıç, 10 leylak, 6 karayemiş, 6 mahonya, 3 porsuk, 10 söğüt.
Yunanistan 5 kayın, 5 göknar, 5 porsuk, 5 çobanpüskülü, 5 karaçam fidanı gönderdi.
Bu
gün, Atatürk aleyhinde utanmazca rüzgârlar estiren gerici bu iktidarı bir
düşünün? Atatürk’e sevgi, saygı ifadesi olarak bu güzel ağaçları gönderen bu ülkelerin
birçoğu ile aramız şimdilerde bozuk veya limoni. Oysa dünyanın hayran kaldığı
Atatürk, sağlığında düşman bilinen nice “düvellerle”
savaşmış, yine aynı devletlerle sağlığında dost olmuş eşsiz bir önderdir.
Öldüğünde bu ülkelerden gönderilen bu ağaçlar ona olan sevginin, saygının
ifadesi idi. Bir de onu düşman gibi gören günümüzün hainlerini düşünün…
Yazısından
yararlandığım ve esinlendiğim Sevgili Yılmaz Özdil’in şu ifadeleri ile bu
bölümü bitirelim. Yılmaz Özdil yazısında şöyle diyor:
“Anıtkabirde
saygı duruşunda rüzgârın sesini dinleyin lütfen. O
ağaçların hışırtısını kulağınıza taşıyacaktır ki o ağaçlar… Mustafa Kemal
Atatürk'ün neden gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı olduğunu size
fısıldayacaktır”. 1
Rehberimiz Akademisyen Celal
Köksal Anıtkabir hakkında gezidekilere şunları anlattı.
Gezi sırasında baştan Aslanlı
Yolun girişinden başlayarak gezerken rehberimiz Celal Köksal şunları anlattı:
ANIKKABİR GİRİRŞİ ASLANLI YOL
“-Anıtkabir’i bu gün başka bir
gözle göreceğiz. Çoğumuz Anıtkabiri 40 tonluk büyük bir kaya parçası olarak
bilir, ama değil. Anıtkabir’in yeri bir Frig yerleşim alanıydı, Frigler MÖ 1200
lerde Batıdan geliyorlar buralara yerleşiyorlar, burası bir Frigya alanı.
Atatürk bir toplantı sırasında “artık beni Çanakaya’da bir yere
defnedersiniz, diyor. “Ama benim
böyle bir ısrarım da yok, artık halkım beni nereye uygun görürse oraya
defnetsinler” diyor.
Atatürk’ün hakka yürümesinden
sonra, toplantılar sonucunda burasına defnedilmesine karar kılındı, çünkü 1953
de Atatürk’ün naşı buraya getirildi. Dikmen teperline bakın karşıda Oradan
Elmadağ, Hüseyin Gazi tepeleri ve Etlik sırtları bir yarım daire, yarım ay, bu
da ortada bir yıldız (Anıtkabir), o da manidar, o açıdan buranın seçilmesi
önemli.
Buranın 15 bin kişilik 750 dönüm
aslında arazisi, 15 bin kişilik tören alanı var, tören alanında Aslanlı yoldan
262 metrelik Aslanlı yol. Bu yoldaki parkeler düzgün döşenmiş, ama oraya
gittiğimiz zaman oradaki parkeler, taşlar, beşer onar santim aralıklı döşenmiş.
Çünkü eğer dikkatli basmazsan, o oyuklara dikkatli bakmaz da aşağı bakmazsan
ayağını burkma ihtimali var, niye başını öne eğdiriyor? Varlığımızı borçlu
olduğumuz insan huzuruna gidiyoruz, onun için yere bakarak gidiyoruz.
Burada laylay lom yok, haha hihi
yok, çok değişik kuralları var.
Şimdi burada on tane kule var. Bu
kulelerin her birinin ayrı adı var, mesele şu İstiklal kulesi, bu Hürriyet
kulesi; İstiklal kulesinin içinde bir rölyef var, o rölyefte bir kartal var,
asker kılıçlı, kartal istikbalin, göklerin yıldızı ya o yüzden kartal; burada
da bir at kafası var, at da özgürlüğün simgesi ve duvarlarda da Atatürk’ün özlü
sözleri var. Bundan hariç bu şeylerin ortasında mızrak ucu var, kulelerin
ortasında tam tepede. Türk çadırlarının orta direğinde de böyle mızrak ucu var.
O açıdan bu simge. İstiklal kulesinin ön duvarında üç tane kadın heykeli var,
bu kadınlar Anadolu’nun bereketinin simgesi, buğday başağı tutuyor, ikisi,
birisi arkada ağlıyor elini yüzüne tutmuş, öteki de Tanrıdan rahmet diliyor,
atam için.
Burada TC de katkısı olan üç tane
erkek heykeli var; asker, köylü ve aydın. Bu kuleye girelim, sonra devam
edeceğiz 262 metre tören alanına gideceğiz.
Biz iki numaradayız şimdi. 262 m
Aslanlı yol orada 24 tane 12 Aslan var. Bu aslanların 24 tane olmasının nedeni,
bu şuna bağlanıyor, 24 saat nöbet, ikincisi de 24 Oğuz Boyu’nun simgesi. Bu
aslanlar sempatik, dişlerini gösteriyor ama sempatik, Hitti aslanı bunlar.
Hitit aslanları çok sevimlidir, bazı aslanlar gibi yırtıcı biçimde saldırıcı
görünmüyor, saldırgan değil, çok sempatikler ama dişlerini gösteriyorlar,
gereğinde ben dişlerimi de gösteririm demektir, o.
Şimdi o rölyeflerden bahsetmiştim
ya, asker bakın elinde kılıç, yanında kartal, böyle öbür tarafta da bir at
kafası var. At da özgürlüğün simgesi, duvarda Atatürk’ün özlü sözleri var. En
tepede de Türk halı kilim motifleri görüyoruz, her yerde var.
Buradaki güllerin de çiçeklerin
de anlamı var. Burada her ey Kırmızı beyazdır, mesela çelenk koyacaksınız, öyle
tek başına öyle benim canım istedi diye tek başına getirip koyamıyorsunuz. Anıtkabir
komutanlığına müracaat ediyorsunuz, o çiçekleri çiçekçiler bilir onun ebatları
vardır ve karanfildir, başka bir çiçek koyamazsınız, canım istedi ben gül
koyuyorum, olmaz.
Aslanlı yoldaki çiçeklere
bakarsanız, eğer güller kırmızıysa aşağıdaki çiçekler beyaz; güller beyazsa
aşağıdaki çiçekler kırmızı. Her şey kırmızı beyaz burada.
Tören Alanı: Tören alanı 15 bin kişilik. Bu kule de Mehmetçik kulesi, kuledeki
rolyef dışarıda; oğlunu askere gönderen bir anne gözüküyor dışarıda.
Burası da Zafer Kulesi, bu kulede
bir asker kılıcını yere saplamış, karşıdan gelen düşmana “dur” diyor ve onun
altında da, meşe ağacını çok göreceğiz. Meşe zaferin simgesidir, çok meşe
göreceğiz.
Anılarımızın yazdığı bir defter
vardı, o deftere ben başkomutanlık meydan savaşı yazıyordu ya, içeride,
başkomutanlığın yanlış olduğunu, başkomutanın doğrudan doğruya bizzat,
içerisinde olduğunu gösterdiği için, başkomutanlık değil, “Başkomutan Meydan
Savaşı” olması gerekir, diye oraya ben yazdım, anı defterine. Akşam evde
Anıtkabir komutanı aradı beni, yıllar önce ama “hocam bir harp dairesini araştırdık, değdiniz doğru, nitekim sildirdik,
oradan doğrusunu bıraktık”, dediler. Oradaki lık eki biraz aralıklı kaldı,
ötekilerin aralığı başkomutan baş ve komutan arsındaki mesafe şu kadarsa lık
eki ayrıldığı için o orada gözüküyor, benim de çok hoşum gidiyor,
komutanlığa-Anıtkabir’e bir katkım oldu diye.
Dönünce İsmet İnönü’nün mezarı var. Daha önce mozolenin olduğu
yerde, yedi metre altında olduğu yerde, bölümde 20 tane galeri var. Bu 20 galeri
Atatürk’ten sonra ki, 20 tane Cumhurbaşkanı için düşünülmüş galeri idi, 20
tanesi. Sonradan vazgeçildi bir tek İsmet Paşa’nın mezarı kaldı. İyi ki de
vazgeçildi Atatürk’ün olduğu yer, galeri 10 ncu galeri. Abdullah Gül 11.
Cumhurbaşkanı idi.
Burada rölyef yok, sadece Atatürk’ün sözleri var, duvarların
üstünde. Bu top arabası, Atatürk’ün naşını Dolmabahçe’den Sarayburnu’na götüren
arabadır. Şurada gördüğümüz maketlerde 18-20 tane bir amiral, onlardan
Anıtkabir komutanlığına hediye etti. Bu yerli mi, yersiz mi o ayrı, tam yerine
kondu gayet güzel, Anıtkabir komutanlığına hediyesi, emekli amiral.
Şimdi buradan tam orta yerde İsmet Paşa’nın mezarını göreceğiz.
Ondan sonra Atatürk’ün tören arabası, tören arabasının orda da yine bir rölyef
var. Burada İsmet Paşa’nın mezarı, o galeriler, 20 tane galeri Atatürk’ten
sonra gelen Cumhurbaşkanları için düşünülmüş. Sonra 80 den sonra devlet
mezarlığına taşınacak. Cemal Gürsel, Cevdet Sunay oradaydı. Taşındı onlar, iyi
ki de taşındı. Atatürk’ün, saydığımız zaman 10. Galeri, 11 ve 12 şu ana
yaşıyor.
Burası 1941 yılında inşaatına başlandı, iki tane Türk mimarın
projesi kazandı. Dünyadan 40 tane proje geldi, iki tane Türk mimarının projesi
uygulandı, 41 de başlandı, 53 de 15 yıl sonra Atatürk’ün naaşı buraya
nakledildi. Mimaride kullanılan taşlar, tam mermerleşmemiş traverten taşları.
Bu kulede tarlada çalışan iki
tane köylü var kadın erkek ve onların önünde onları koruyan kılıcını uzatmış
bir asker var. Atatürk’ün tören arabası, ileride 23 Nisan kulesinde de Atatürk’ün özel arabasını göreceğiz.
Şu kule 23 Nisan kulesi, şurada
bir leke görülmekte o meleğin eteğinde 23 Nisan 1920 yazılı elinde de Meclisin
anahtarı var.
Buradan kulelerin üzerinde mızrak
uçlarını görebiliyoruz.
Bayrak direği Nazmi Cemal adında
Türk asıllı bir Amerikalı, bayrak direği fabrikatörü tarafından yaptırıldı,
zamanın en yüksek yekpare gövdeli çelik gövdeli bir bayrak direği idi. 33.53 m
(otuz üç metre elli santimetre) dört metresi aşağıda. Bu gara geldiği zaman
oradan buraya özel ray döşendi, öyle o rayların üstünde getirildi buraya.
Buradaki bayrak hiç inmiyor, bu bayrak eski diye düşünüldüğü zaman değişik
kurumlara verilebiliyor bu bayraklar.
Şöyle dizilelim merdivene topluca
bir resim çektirelim.
Buradaki kılıç Türk ulusunun
taarruz gücünün gösteriyor. Kılıç taarruz bu savunma, aydınlanma, meşe ağacı
zafer, barış öbür tarafta, zeytin. Şöyle baktığımızda Çankaya köşkü buradan
rahatlıkla görünüyor. Aydınlanma, zafer ve barış.
Karşıda Sakarya Savaşının
rölyefleri var. Sağdan itibaren atın önünde bir delikanlı evini terk etmiş,
insanlar var. Sakarya Savaşının hangi koşullarda yapıldığını söylemeye gerek
yok, asker yok, para yok, yiyecek yok, ordu yok daha doğrusu, hepsi dağıtılmış.
Sakarya savaşına subaylar savaşı deniliyor buna. Atatürk de burayı “melhamei
kubra” diye adlandırıyor yani büyük kanlı savaş. 22 gün 22 gece devam ediyor
melhamei kubra, çok korkunç bir savaş. Tabi Kuvaayi Milliye’den sonra Ali Fuat
Cebesoy, Kuvayi Milliye kuvvetlerinin başında haziranda ordu kurma çabası
başladı, ilk defa Ocak ayında Yunan kuvvetleri durduruldu, Bozhoyük tarafında.
1. 2. İnönü savaşları ve Sakarya Savaşı. Atatürk’e diyorlar, “nereden başımıza açtın, hadi kurtar bakalım şimdi nasıl yapacaksak” Atatürk
de diyor, “tamam kurtarırım, ama bana başkomutanlık yetkisini vereceksiniz üç ay”
diyor. Üç ay zorla. İki grup var, bir Atatürk’e inanan, Mustafa Kemal bu işi
başarır”; biri de, “yav zaten ordu yok,
para yok bir an evvel başımızdan gitsin de ne olursa olsun” diyen Atatürk
düşmanları. İki taraf da isteyerek Atatürk’e başkomutanlık yetkisi verdi. O da
çıkardı “tekâlifi Milliye” yasasını çıkardı.
Savaşların geçtiği Kurtuluş
Savaşı ve Büyük Taarruzun geçtiği yerler için Kütahya ve Eskişehir için özel Tekâlifi
Milliye Yasası çıkarıldı. Vatandaşın atına, malına, samanına, arpasına,
yulafına el konulacak.
Atatürk aldı bu yasayı “Tekâlifi
Milliye” halk malının yüzde 40 ı orduya verilecek, zaferden sonra ödenmek
koşuluyla. Savaş yok kafasında, zafer var, nasıl olsa kazanacağız. Zaten de bakın
yani savaş devam ederken burada Milli Eğitim Şurası toplanıyor.
Bütün sağdan itibaren (duvardaki rölyeften)
Sakarya’ya başlayalım. Asker arkada yumruğunu bağlamış, bir genç gözüküyor.
Tamam, memleketi terk ediyorum ama gelince bunun hesabını soracağım. Önünde
araba devrilmiş, arabayı deviren insanlar önünde diz kırmış arabayı itiyorlar,
insanlar gerçekten çok zor durumda. Merdivenin hemen başlangıcında diz çökmüş
bir kadın görüyor musunuz? O savaşa gidenlere kılıç hediye ediyor. Yukarıda
yine bir melek var, elinde bir çelenk var, onu da gördünüz uçuyor, o çelenk
kutsuyor. Ülke gerçekten çok korkunç savaştan sonra bilirsiniz ki, askerin
sayısında azalma olur, şehit sayısı nedeni ile. Ama burada Sakarya savaşından
sonra asker sayısında artış var. Niye, millet bakıyor ki bu koşullarda bile
savaş kazanılmış, asker gelmeye başlıyor bu sefer. Kaçaklar bile askerliğe geri
dönüyorlar. İnsanlar çok üzgün, ama en arkada, en solda bize göre bir kadınla
simgelenmiş anavatan, onun arkasında bir meşe ağacı, önde de diz çökmüş, zaferi
müjdeleyen bir insanı görüyoruz.
İçeriye girelim, büyük taarruzu
orada anlatacağım. Bu kule Misaki Milli kulesi, (ulusal ant) kılıcın üstüne üst
üste konmuş eller yemin ediyorlar, ulusal andı ulusal yemini simgeliyor.
Bu müzede 1938 de Atatürk’e
hediye edilmiş veya Atatürk’ün kullandığı eşyalar bulunmakta. Bu eserlerde 1938
den beri hiçbir değişiklik yok. Şu duvarın arkasında Atatürk’ün nüfus kâğıdı
var, hemen onun arkasında bir baston var. Eğitim yaparken, dayanırken tek mermi
atıyor.
Aşağıdaki sönen Osmanlı
İmparatorluğunun meşalesi sönüyor, onun üstündeki yeni TC nin meşalesi. Şu
bayrak Hatay bayrağı, Atatürk çizdi bu bayrağın modelini, şeklini; dedi ki “bu bayrağın içindeki yıldız dolmayacak Hatay
anavatana katılmadan”. 1939 Atatürk’ün ölümüne neden olan zaten Hatay çok
önemlidir. “40 asırlık Hatay nasıl anavatan dışında kalır” diye mesajı da var.
Orada bir gösteri yaptı Adana’da, Atatürk görmedi Hatay’ın anavatana katılışını
1939 da. Tayfur Sökmenoğlu ilk cumhurbaşkanı ve son cumhurbaşkanı plebisitle
1939 da anavatana katıldı. Kimdi Tayfur Sökmenoğlu, MHP Milletvekili Cumhur
Sökmenoğlu’nun, Meclis başkan vekilliği de yaptı. Hatay Atatürk’ün sağlığında
anavatana katılmadığı için bu bayrağın içi boş kaldı.
ÇANAKKALE SİPERLERİNDE
Savaşlarda çok tevatürler olur,
uzun uzadıya abartılı da olsa öyküler, anılar anlatılır. Çanakkale savaşlarını
simgeleyen resimler, Seyit Onbaşı 276 kg lık top mermisi taşıyor. Bizim 276 kg
lık mermi atacak topumuz yoktu o zaman. 215 kg vardı.
İlk resimde karşıda üç boyutlu
görülen Çanakkale savaşları ile ilgili resimler görülmekte. Derler ki bomba
atılan siperde patlıyordu. Düşmanla aramızdaki siperler 8 m ye kadar düşmüştü.
Bombayı elinize atıp pimini çekip karşı tarafa atıyorsunuz, karşı taraf anında
bombayı alıp tekrar atılan sipere atıyor, bomba atılan siperde patlıyor, yani
bomba elinde patlamış gibi. Atatürk dünya tarihinde görülmedik üç olayın sahibi:
1-34 yaşında ölümü göze alabilen
bir yarbay. Yukarıdan emir almadan, Liman Von Sanders yukarıda Saroz körfezinde
bekletiliyor. Emir almadan asker yürütüyor. Bu subay için ölümdür, divan
harplik bir olaydır. Mustafa Kemal bunu göze alıyor. Subay Mustafa Kemal 34
yaşında, sonra askerlerine, “ben size ölmeyi emrediyorum”
diyecek kadar kendine güvenen, askerine güvenen bir komutan ve onun ölüm emrine
hiç gözünü kırpmadan itaat eden bir asker var.
Başka bir şey daha var, “hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” Sakarya Savaşında söylenmiş bir
söz.
Onun için diyoruz ki, “Çanakkale
Türkiye’nin önsözü, Lozan son sözüdür”
Birinci dünya savaşı, biz savaşı
kaybettik. Mustafa Kemal’e Yıldırım Orduları komutanlığını vermişlerdi. Mustafa
Kemal, biriliği lağvedilince İstanbul Şişli’deki eve döner. O evde Kurtuluş
Savaşı’nın karargâhını kurdu, kafasında Kurtuluş Savaşı var, ama komutanlarla
sürekli teması var. Orda bir Avustralyalı bir general, ayağı yok, tek bacağı
yok, Çanakkale’de koptu. Bu diyor ki, Mustafa Kemal’in orda olduğunu duyduğu
için görüşünü talep ediyor, tamam görüşelim” diyor, Mustafa Kemal Paşa.
Görüşme sırasında diyor ki, “paşam
bizi nasıl yendiniz”? Lütfedin sizden dinlemek istiyorum”, diyor. Bir kâğıt kalem verin, diyor, bir
kroki çiziyor, kağıt da yok, kalem de yok. Yaverinden bir kalem alıyor, bir
kroki çiziyor, filan gün filan saatte neden devam etmediniz diyor. Diyor,
“asker yordundu. Avustralyalı, filan
gün filan saatte neden devam etmediniz, deyince, “yine askerimiz yorgundu
deyince, aynı misafir Avustralyalı, “ gördünüz mü, biz bir şey yapmadık, sizi
yorgunluk susuzluk yendi” diyor. Sonra ayağa kalkıyor, “beyefendi ben şimdiye
kadar sizin gibi bir âlicenap bir adam görmedim” diyor Atatürk’e
sarılıyor, ayağı koparılmış bir adamın karşısında adama saygısını gösteriyor.
Aynı Avustralyalı, Atatürk hakka yürüdükten sonra cenaze törenine katılmak
üzere İngiliz hükümetine başvuruyor törene katılmak için. Mareşal olarak
geliyor, Sarayburnu’na giderken top arabasının arkasında yürür, köprünün
üstünde böyle uzun bir şey vardı, takma bacak gibi şeyler yoktu o zaman
estetik, kocaman takma bacak bütün bir şey, bu kalçadan itibaren kocaman bir
şey, onunla o tak tak bir şey de değil sürekli protez de değil, takma bacak. O
takırtıya insan hem ağlıyor hem yürüyor.
Ertesi gün insanlar da ağlıyor o
arada, ertesi gün Ankara’daki törenleri, yine o yaşlı adam yürüyemiyor,
Halkevlerinde bir balkon buldular, balkon, ayağının altına bir sandalye
koydular. O sandalyede son törendeki insan geçene kadar ayakta korteji
selamladı. Böylesine yiğit bir insanın mirasçısıyız.
BURADAN GERİYE İŞGAL GÜNLERİNE DÖNÜLÜR
Yine orada M. Kemal Paşa işgal
kuvvetleri komutanı bir resepsiyon (kabul yeri) veriyor, M. Kemal’i de çağırıyorlar.
M. Kemal gidiyor tam işgal kuvvetleri komutanının karşısına sandalyeyi atıyor,
pis pis bakıyor adama. Adam rahatsız olmuyor, yaverini gönderiyor ve gayet
diplomatik bir şekilde yaver, diplomatikçe söylüyor. “İşgal kuvvetleri komutanı,
sizin yüksek rütbeli komutan kıyafeti ile oturmanızı istemiyor” diyor,
açıkça. Mustafa Kemal ayağa kalkıyor, herkes dinliyor, ne diyecek acaba diye”.
Mustafa Kemal şöyle diyor: “Komutanınıza söyleyin burada, M. Kemal hiç savaş kaybetmemiştir, hatta
Anafartalar’da komutanınızı bozguna uğratan Mustafa Kemal, en yüksek kıyafetle
burada oturmayı hak ediyor, öyle değil mi?”.
Komutan da duyuyor tabi ve Atanın
(Mustafa Kemal’in) şerefine kadeh kaldırmak zorunda kalıyor. Öylesine yiğit bir
insanın mirasçılarız, diyorum hala.
SEYİT ONBAŞI’NIN KÖYÜNDE
Atatürk sonradan Havran’a Seyit
Onbaşı’nın memleketine gidiyor. Orada diyor ki, “burada benim bir onbaşım vardı,
onu bana getirin”. Onbaşıya
gidiyorlar, artık savaştan sonra onbaşı odun kömürü yapan bir gariban. Odun
kömür yaparken, zannediyor ki, yine korucular geldi, kaçıyor, yakalayamıyorlar
adamı, sonunda yakalamışlar, gelirken de, giyecek temiz elbisesi olmadığı için
malmüdürünün elbiselerini giydiriyorlar adama. Elbise başkasının olduğu belli,
paçaları burada, kolları burada, Atatürk halini hatırını soruyor, “iyiyim,
iyilik sağlık paşam” Seyit. Paşa, “benden bir isteğin var mı, son
bir defa yardımcı olayım” diyor. Seyit Onbaşı, köyünde odundan kömür
elde edip satarak geçimini sağlamaktadır. Kolcular, ormancılar, Seyit odun
kestiği için, onu sık sık yakalayıp cezalandırıyorlar. Seyit diyor ki
Atatürk’e, “Paşam bu kolcular bir daha beni rahatsız etmesinler, onlara söyleyiver” diyor. İsteği bu.
18 Mart’ta Avustralya ANZAK
gazileri geldi Çanakkale’de onları gördüm. Bir tane adamı getirdiler, gazi
imiş, tık yok, binlerce kişi, ayağa kalktılar huşu ile adamı yerine oturturken
herkesten alkış alkış, ellerin gazileri öyle. Bizim gazimiz de Seyit Onbaşı
odun kömürü yaparken öyle.
(Çanakkale savaşlarını Anlatan,
gösteren resimlerin önünden geçerken, top tüfek sesleri yankılanıyor).
Akademisyen Celal Köksal
rehberliğinde, Ulusal Eğitim Derneği üyeleri, Anıtkabir müze ve öteki
birimlerinde gözlem ve izlemeleri devam etti. Sonun Anıtkabir’in değişik
birimlerinde resim çektirerek dağıldılar.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR
Yorum Gönder