Rehber Uzman Eşliğinde Anıtkabir’i Gezdik - Cevat Kulaksız

Ulusal Eğitim Derneği üyelerinden oluşan bir grupla, akademisyen bir uzman eşliğinde 17 Haziran 2017 günü Anıtkabir’de bir gezi düzenledik

Rehber Uzman Eşliğinde Anıtkabir’i Gezdik - Cevat Kulaksız
Ulusal Eğitim Derneği üyelerinden oluşan bir grupla, akademisyen bir uzman eşliğinde 17 Haziran 2017 günü Anıtkabir’de bir gezi düzenledik.
Defalarca Anıtkabir’i çeşitli eylemler vesilesi ile ziyaret etmişsek de, ilk kez uzman bir rehber, Hacettepe. Üniversitesinden emekli Öğretim Üyesi Celal Köksal rehberliğinde gezdik.
Önce Anıtkabir hakkında genel bir bilgi verelim, sonra rehberimizin anlatımlarına geçelim.
ANITKABİR
Anıtkabir alanı toplam 750 bin metrekaredir, bunun 120 bin metrekarelik bölümü anıt bloğudur, geriye kalan 630 bin metrekarelik bölümü ise, on binlerce ağaçtan oluşan Barış Parkı'dır. Türkiye’nin ve dünyanın en önemli kabrini çevreleyen kocaman bir orman gibi ağaçların ortasındadır.
Anıt bloğunun bulunduğu küçük tepe “Rasattepe” diye anılan, Ankara’yı kuşbakışı gören tepecikteki Anıtkabir, anıt mimarisinin ağırlık merkezini oluşturur.
Anıt çevresindeki ağaçlar, bir düzene göre yerleştirilmiş, bu ormanı oluşturan ağaçlar, gelişigüzel serpiştirilmiş değildir… Anıt bloğunun oturduğu tepe, Anıtkabir mimarisinin ağırlık merkezidir. En dış çevreye en yüksek boylu ağaçlar dikilmiş, Anıt'a yaklaştıkça boyları giderek kısalan ağaçlar dikilmiştir. Böylece, orman merkeze yaklaştıkça sönülmenmiş olmakla, Anıt'ın heybeti daha da ortaya çıkmıştır.
Anıtın etrafına dikilen ağaçlar rastlantı şeklinde seçilmiş değildir, boylarına, hacimlerine, renklerine ve türlerine göre dikilmişlerdir. Bu ağaçlar, adeta “yurtta sulh, cihanda sulh” düşüncesine göre seçilmişler.
Anıtkabir’i dizayn edenler Atatürk'ün fikirlerini orada yaşatmak için tasarladılar. Öyle ki,  çevresini saran ormanı “Uluslararası Barış Parkı”'nı oluşturmaya karar verdiler. Anıtkabir'i çevreleyen alana Yurtta Barış'ı temsilen Ankara, İstanbul, Eskişehir ve Samsun fidanlıklarında yetiştirilen, on binlerce fidanı getirdiler.
Dünyada Barış'ı temsilen de, 24 ülkeye davette bulundular.

BARIŞ VE ATATÜRK SEVGİSİ İFADESİ OLARAKANITKABİR BAHÇESİNE[1] DÜNYANIN ÇEŞİTLİ ÜLKELERİNDEN ŞU FİDANLAR GÖNDERİLDİ:
Rehber Uzman Eşliğinde Anıtkabir’i Gezdik - Cevat Kulaksız
Amerika Birleşik Devletleri 301 mavi ladin, 100 mavi selvi, 100 sedir fidanı gönderdi.
Afganistan 15 akkavak, 10 nesteren gül, 12 çitlenbik fidanı gönderdi.
Avusturya 55 dağ çamı; Almanya, 25 meşe, 10 huş ağacı, 13 ıhlamur, 5 atlas sediri, 5 selvi, 8 pinus çamı, 17 erik, 5 ardıç, 200 gül; Belçika 10 dağ muşmulası, 13 şimşir, 12 top mazı, 12 ardıç, 12 sedir, 12 akçaağaç, 12 porsuk, 12 göknar, 12 sarıçam.
Danimarka 20 kayın; Finlandiya 275 huş ağacı. Fransa 10 kızılağaç, 10 sarıçam, 10 sahil çamı, 10 fıstık çamı, 10 Avrupa melezi, 10 göknar, 10 kayın, 10 ladin.
Çin armand çamı ve Çin göknarı tohumu. Hindistan, 289 sahil çamı.
Irak 20 Musul fıstığı. İngiltere 50 kiraz ağacı, 50 porsuk, 100 karaçam, 50 meşe.
İspanya 1 karaağaç, 1 selvi, 4 sahil çamı, 1 dişbudak, 2 kestane, 3 ardıç, 1 ceviz, 1 meşe. İsrail, 30 sahil çamı; İsveç, 10 huş ağacı; İtalya 5 karayemiş, 5 selvi, 8 fıstık çamı, 10 mavi selvi, 5 karaçam, 7 sedir; Japonya 35 kiraz ağacı; Kanada 30 akçaağaç. Kıbrıs, 5 çam; Mısır 8 akkavak, 6 katalpa, 6 gladiçya, 6 akasya, 6 salkım akasya; Norveç 12 gürgen; Portekiz 50 selvi, 50 sahil çamı.
Yugoslavya 10 ıhlamur, 5 sofora, 5 kestane, 10 erguvan, 10 çınar, 20 kavak, 5 katalpa, 5 fındık, 5 maklora, 10 çitlenbik, 20 meşe, 20 polyanta gül, 20 gül, 19 mazı, 11 selvi, 5 ardıç, 8 karaçam, 10 huş, 1 alıç, 10 taflan, 10 berberis, 2 mavi sedir, 20 yatık ardıç, 10 leylak, 6 karayemiş, 6 mahonya, 3 porsuk, 10 söğüt.
Yunanistan 5 kayın, 5 göknar, 5 porsuk, 5 çobanpüskülü, 5 karaçam fidanı gönderdi.
Bu gün, Atatürk aleyhinde utanmazca rüzgârlar estiren gerici bu iktidarı bir düşünün? Atatürk’e sevgi, saygı ifadesi olarak bu güzel ağaçları gönderen bu ülkelerin birçoğu ile aramız şimdilerde bozuk veya limoni. Oysa dünyanın hayran kaldığı Atatürk, sağlığında düşman bilinen nice “düvellerle” savaşmış, yine aynı devletlerle sağlığında dost olmuş eşsiz bir önderdir. Öldüğünde bu ülkelerden gönderilen bu ağaçlar ona olan sevginin, saygının ifadesi idi. Bir de onu düşman gibi gören günümüzün hainlerini düşünün…
Yazısından yararlandığım ve esinlendiğim Sevgili Yılmaz Özdil’in şu ifadeleri ile bu bölümü bitirelim. Yılmaz Özdil yazısında şöyle diyor:
“Anıtkabirde saygı duruşunda rüzgârın sesini dinleyin lütfen. O ağaçların hışırtısını kulağınıza taşıyacaktır ki o ağaçlar… Mustafa Kemal Atatürk'ün neden gelmiş geçmiş en büyük devlet adamı olduğunu size fısıldayacaktır”. 1
Rehberimiz Akademisyen Celal Köksal Anıtkabir hakkında gezidekilere şunları anlattı.
Gezi sırasında baştan Aslanlı Yolun girişinden başlayarak gezerken rehberimiz Celal Köksal şunları anlattı:
ANIKKABİR GİRİRŞİ ASLANLI YOL
“-Anıtkabir’i bu gün başka bir gözle göreceğiz. Çoğumuz Anıtkabiri 40 tonluk büyük bir kaya parçası olarak bilir, ama değil. Anıtkabir’in yeri bir Frig yerleşim alanıydı, Frigler MÖ 1200 lerde Batıdan geliyorlar buralara yerleşiyorlar, burası bir Frigya alanı.
Atatürk bir toplantı sırasında “artık beni Çanakaya’da bir yere defnedersiniz, diyor. “Ama benim böyle bir ısrarım da yok, artık halkım beni nereye uygun görürse oraya defnetsinler” diyor.
Atatürk’ün hakka yürümesinden sonra, toplantılar sonucunda burasına defnedilmesine karar kılındı, çünkü 1953 de Atatürk’ün naşı buraya getirildi. Dikmen teperline bakın karşıda Oradan Elmadağ, Hüseyin Gazi tepeleri ve Etlik sırtları bir yarım daire, yarım ay, bu da ortada bir yıldız (Anıtkabir), o da manidar, o açıdan buranın seçilmesi önemli.
Buranın 15 bin kişilik 750 dönüm aslında arazisi, 15 bin kişilik tören alanı var, tören alanında Aslanlı yoldan 262 metrelik Aslanlı yol. Bu yoldaki parkeler düzgün döşenmiş, ama oraya gittiğimiz zaman oradaki parkeler, taşlar, beşer onar santim aralıklı döşenmiş. Çünkü eğer dikkatli basmazsan, o oyuklara dikkatli bakmaz da aşağı bakmazsan ayağını burkma ihtimali var, niye başını öne eğdiriyor? Varlığımızı borçlu olduğumuz insan huzuruna gidiyoruz, onun için yere bakarak gidiyoruz.
Burada laylay lom yok, haha hihi yok, çok değişik kuralları var.
Şimdi burada on tane kule var. Bu kulelerin her birinin ayrı adı var, mesele şu İstiklal kulesi, bu Hürriyet kulesi; İstiklal kulesinin içinde bir rölyef var, o rölyefte bir kartal var, asker kılıçlı, kartal istikbalin, göklerin yıldızı ya o yüzden kartal; burada da bir at kafası var, at da özgürlüğün simgesi ve duvarlarda da Atatürk’ün özlü sözleri var. Bundan hariç bu şeylerin ortasında mızrak ucu var, kulelerin ortasında tam tepede. Türk çadırlarının orta direğinde de böyle mızrak ucu var. O açıdan bu simge. İstiklal kulesinin ön duvarında üç tane kadın heykeli var, bu kadınlar Anadolu’nun bereketinin simgesi, buğday başağı tutuyor, ikisi, birisi arkada ağlıyor elini yüzüne tutmuş, öteki de Tanrıdan rahmet diliyor, atam için.
Rehber Uzman Eşliğinde Anıtkabir’i Gezdik - Cevat Kulaksız
Burada TC de katkısı olan üç tane erkek heykeli var; asker, köylü ve aydın. Bu kuleye girelim, sonra devam edeceğiz 262 metre tören alanına gideceğiz.
Biz iki numaradayız şimdi. 262 m Aslanlı yol orada 24 tane 12 Aslan var. Bu aslanların 24 tane olmasının nedeni, bu şuna bağlanıyor, 24 saat nöbet, ikincisi de 24 Oğuz Boyu’nun simgesi. Bu aslanlar sempatik, dişlerini gösteriyor ama sempatik, Hitti aslanı bunlar. Hitit aslanları çok sevimlidir, bazı aslanlar gibi yırtıcı biçimde saldırıcı görünmüyor, saldırgan değil, çok sempatikler ama dişlerini gösteriyorlar, gereğinde ben dişlerimi de gösteririm demektir, o.
Şimdi o rölyeflerden bahsetmiştim ya, asker bakın elinde kılıç, yanında kartal, böyle öbür tarafta da bir at kafası var. At da özgürlüğün simgesi, duvarda Atatürk’ün özlü sözleri var. En tepede de Türk halı kilim motifleri görüyoruz, her yerde var.
Buradaki güllerin de çiçeklerin de anlamı var. Burada her ey Kırmızı beyazdır, mesela çelenk koyacaksınız, öyle tek başına öyle benim canım istedi diye tek başına getirip koyamıyorsunuz. Anıtkabir komutanlığına müracaat ediyorsunuz, o çiçekleri çiçekçiler bilir onun ebatları vardır ve karanfildir, başka bir çiçek koyamazsınız, canım istedi ben gül koyuyorum, olmaz.
Aslanlı yoldaki çiçeklere bakarsanız, eğer güller kırmızıysa aşağıdaki çiçekler beyaz; güller beyazsa aşağıdaki çiçekler kırmızı. Her şey kırmızı beyaz burada.
Tören Alanı: Tören alanı 15 bin kişilik. Bu kule de Mehmetçik kulesi, kuledeki rolyef dışarıda; oğlunu askere gönderen bir anne gözüküyor dışarıda.
Burası da Zafer Kulesi, bu kulede bir asker kılıcını yere saplamış, karşıdan gelen düşmana “dur” diyor ve onun altında da, meşe ağacını çok göreceğiz. Meşe zaferin simgesidir, çok meşe göreceğiz.
Anılarımızın yazdığı bir defter vardı, o deftere ben başkomutanlık meydan savaşı yazıyordu ya, içeride, başkomutanlığın yanlış olduğunu, başkomutanın doğrudan doğruya bizzat, içerisinde olduğunu gösterdiği için, başkomutanlık değil, “Başkomutan Meydan Savaşı” olması gerekir, diye oraya ben yazdım, anı defterine. Akşam evde Anıtkabir komutanı aradı beni, yıllar önce ama “hocam bir harp dairesini araştırdık, değdiniz doğru, nitekim sildirdik, oradan doğrusunu bıraktık”, dediler. Oradaki lık eki biraz aralıklı kaldı, ötekilerin aralığı başkomutan baş ve komutan arsındaki mesafe şu kadarsa lık eki ayrıldığı için o orada gözüküyor, benim de çok hoşum gidiyor, komutanlığa-Anıtkabir’e bir katkım oldu diye.
Dönünce İsmet İnönü’nün mezarı var. Daha önce mozolenin olduğu yerde, yedi metre altında olduğu yerde, bölümde 20 tane galeri var. Bu 20 galeri Atatürk’ten sonra ki, 20 tane Cumhurbaşkanı için düşünülmüş galeri idi, 20 tanesi. Sonradan vazgeçildi bir tek İsmet Paşa’nın mezarı kaldı. İyi ki de vazgeçildi Atatürk’ün olduğu yer, galeri 10 ncu galeri. Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanı idi.
Burada rölyef yok, sadece Atatürk’ün sözleri var, duvarların üstünde. Bu top arabası, Atatürk’ün naşını Dolmabahçe’den Sarayburnu’na götüren arabadır. Şurada gördüğümüz maketlerde 18-20 tane bir amiral, onlardan Anıtkabir komutanlığına hediye etti. Bu yerli mi, yersiz mi o ayrı, tam yerine kondu gayet güzel, Anıtkabir komutanlığına hediyesi, emekli amiral.
Şimdi buradan tam orta yerde İsmet Paşa’nın mezarını göreceğiz. Ondan sonra Atatürk’ün tören arabası, tören arabasının orda da yine bir rölyef var. Burada İsmet Paşa’nın mezarı, o galeriler, 20 tane galeri Atatürk’ten sonra gelen Cumhurbaşkanları için düşünülmüş. Sonra 80 den sonra devlet mezarlığına taşınacak. Cemal Gürsel, Cevdet Sunay oradaydı. Taşındı onlar, iyi ki de taşındı. Atatürk’ün, saydığımız zaman 10. Galeri, 11 ve 12 şu ana yaşıyor.
Burası 1941 yılında inşaatına başlandı, iki tane Türk mimarın projesi kazandı. Dünyadan 40 tane proje geldi, iki tane Türk mimarının projesi uygulandı, 41 de başlandı, 53 de 15 yıl sonra Atatürk’ün naaşı buraya nakledildi. Mimaride kullanılan taşlar, tam mermerleşmemiş traverten taşları.
Rehber Uzman Eşliğinde Anıtkabir’i Gezdik - Cevat Kulaksız
Bu kulede tarlada çalışan iki tane köylü var kadın erkek ve onların önünde onları koruyan kılıcını uzatmış bir asker var. Atatürk’ün tören arabası, ileride 23 Nisan kulesinde de Atatürk’ün özel arabasını göreceğiz.
Şu kule 23 Nisan kulesi, şurada bir leke görülmekte o meleğin eteğinde 23 Nisan 1920 yazılı elinde de Meclisin anahtarı var.
Buradan kulelerin üzerinde mızrak uçlarını görebiliyoruz.
Bayrak direği Nazmi Cemal adında Türk asıllı bir Amerikalı, bayrak direği fabrikatörü tarafından yaptırıldı, zamanın en yüksek yekpare gövdeli çelik gövdeli bir bayrak direği idi. 33.53 m (otuz üç metre elli santimetre) dört metresi aşağıda. Bu gara geldiği zaman oradan buraya özel ray döşendi, öyle o rayların üstünde getirildi buraya. Buradaki bayrak hiç inmiyor, bu bayrak eski diye düşünüldüğü zaman değişik kurumlara verilebiliyor bu bayraklar.
Şöyle dizilelim merdivene topluca bir resim çektirelim.
Buradaki kılıç Türk ulusunun taarruz gücünün gösteriyor. Kılıç taarruz bu savunma, aydınlanma, meşe ağacı zafer, barış öbür tarafta, zeytin. Şöyle baktığımızda Çankaya köşkü buradan rahatlıkla görünüyor. Aydınlanma, zafer ve barış.
Karşıda Sakarya Savaşının rölyefleri var. Sağdan itibaren atın önünde bir delikanlı evini terk etmiş, insanlar var. Sakarya Savaşının hangi koşullarda yapıldığını söylemeye gerek yok, asker yok, para yok, yiyecek yok, ordu yok daha doğrusu, hepsi dağıtılmış. Sakarya savaşına subaylar savaşı deniliyor buna. Atatürk de burayı “melhamei kubra” diye adlandırıyor yani büyük kanlı savaş. 22 gün 22 gece devam ediyor melhamei kubra, çok korkunç bir savaş. Tabi Kuvaayi Milliye’den sonra Ali Fuat Cebesoy, Kuvayi Milliye kuvvetlerinin başında haziranda ordu kurma çabası başladı, ilk defa Ocak ayında Yunan kuvvetleri durduruldu, Bozhoyük tarafında. 1. 2. İnönü savaşları ve Sakarya Savaşı. Atatürk’e diyorlar,  “nereden başımıza açtın,  hadi kurtar bakalım şimdi nasıl yapacaksak” Atatürk de diyor, “tamam kurtarırım, ama bana başkomutanlık yetkisini vereceksiniz üç ay” diyor. Üç ay zorla. İki grup var, bir Atatürk’e inanan, Mustafa Kemal bu işi başarır”; biri de, “yav zaten ordu yok, para yok bir an evvel başımızdan gitsin de ne olursa olsun” diyen Atatürk düşmanları. İki taraf da isteyerek Atatürk’e başkomutanlık yetkisi verdi. O da çıkardı “tekâlifi Milliye” yasasını çıkardı.
Savaşların geçtiği Kurtuluş Savaşı ve Büyük Taarruzun geçtiği yerler için Kütahya ve Eskişehir için özel Tekâlifi Milliye Yasası çıkarıldı. Vatandaşın atına, malına, samanına, arpasına, yulafına el konulacak.
Atatürk aldı bu yasayı “Tekâlifi Milliye” halk malının yüzde 40 ı orduya verilecek, zaferden sonra ödenmek koşuluyla. Savaş yok kafasında, zafer var, nasıl olsa kazanacağız. Zaten de bakın yani savaş devam ederken burada Milli Eğitim Şurası toplanıyor.
Bütün sağdan itibaren (duvardaki rölyeften) Sakarya’ya başlayalım. Asker arkada yumruğunu bağlamış, bir genç gözüküyor. Tamam, memleketi terk ediyorum ama gelince bunun hesabını soracağım. Önünde araba devrilmiş, arabayı deviren insanlar önünde diz kırmış arabayı itiyorlar, insanlar gerçekten çok zor durumda. Merdivenin hemen başlangıcında diz çökmüş bir kadın görüyor musunuz? O savaşa gidenlere kılıç hediye ediyor. Yukarıda yine bir melek var, elinde bir çelenk var, onu da gördünüz uçuyor, o çelenk kutsuyor. Ülke gerçekten çok korkunç savaştan sonra bilirsiniz ki, askerin sayısında azalma olur, şehit sayısı nedeni ile. Ama burada Sakarya savaşından sonra asker sayısında artış var. Niye, millet bakıyor ki bu koşullarda bile savaş kazanılmış, asker gelmeye başlıyor bu sefer. Kaçaklar bile askerliğe geri dönüyorlar. İnsanlar çok üzgün, ama en arkada, en solda bize göre bir kadınla simgelenmiş anavatan, onun arkasında bir meşe ağacı, önde de diz çökmüş, zaferi müjdeleyen bir insanı görüyoruz.
İçeriye girelim, büyük taarruzu orada anlatacağım. Bu kule Misaki Milli kulesi, (ulusal ant) kılıcın üstüne üst üste konmuş eller yemin ediyorlar, ulusal andı ulusal yemini simgeliyor.
Bu müzede 1938 de Atatürk’e hediye edilmiş veya Atatürk’ün kullandığı eşyalar bulunmakta. Bu eserlerde 1938 den beri hiçbir değişiklik yok. Şu duvarın arkasında Atatürk’ün nüfus kâğıdı var, hemen onun arkasında bir baston var. Eğitim yaparken, dayanırken tek mermi atıyor.
Aşağıdaki sönen Osmanlı İmparatorluğunun meşalesi sönüyor, onun üstündeki yeni TC nin meşalesi. Şu bayrak Hatay bayrağı, Atatürk çizdi bu bayrağın modelini, şeklini; dedi ki “bu bayrağın içindeki yıldız dolmayacak Hatay anavatana katılmadan”. 1939 Atatürk’ün ölümüne neden olan zaten Hatay çok önemlidir. “40 asırlık Hatay nasıl anavatan dışında kalır” diye mesajı da var. Orada bir gösteri yaptı Adana’da, Atatürk görmedi Hatay’ın anavatana katılışını 1939 da. Tayfur Sökmenoğlu ilk cumhurbaşkanı ve son cumhurbaşkanı plebisitle 1939 da anavatana katıldı. Kimdi Tayfur Sökmenoğlu, MHP Milletvekili Cumhur Sökmenoğlu’nun, Meclis başkan vekilliği de yaptı. Hatay Atatürk’ün sağlığında anavatana katılmadığı için bu bayrağın içi boş kaldı.

ÇANAKKALE SİPERLERİNDE
Savaşlarda çok tevatürler olur, uzun uzadıya abartılı da olsa öyküler, anılar anlatılır. Çanakkale savaşlarını simgeleyen resimler, Seyit Onbaşı 276 kg lık top mermisi taşıyor. Bizim 276 kg lık mermi atacak topumuz yoktu o zaman. 215 kg vardı.
İlk resimde karşıda üç boyutlu görülen Çanakkale savaşları ile ilgili resimler görülmekte. Derler ki bomba atılan siperde patlıyordu. Düşmanla aramızdaki siperler 8 m ye kadar düşmüştü. Bombayı elinize atıp pimini çekip karşı tarafa atıyorsunuz, karşı taraf anında bombayı alıp tekrar atılan sipere atıyor, bomba atılan siperde patlıyor, yani bomba elinde patlamış gibi. Atatürk dünya tarihinde görülmedik üç olayın sahibi:
1-34 yaşında ölümü göze alabilen bir yarbay. Yukarıdan emir almadan, Liman Von Sanders yukarıda Saroz körfezinde bekletiliyor. Emir almadan asker yürütüyor. Bu subay için ölümdür, divan harplik bir olaydır. Mustafa Kemal bunu göze alıyor. Subay Mustafa Kemal 34 yaşında, sonra askerlerine, “ben size ölmeyi emrediyorum” diyecek kadar kendine güvenen, askerine güvenen bir komutan ve onun ölüm emrine hiç gözünü kırpmadan itaat eden bir asker var.
Başka bir şey daha var, “hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” Sakarya Savaşında söylenmiş bir söz.
Onun için diyoruz ki, “Çanakkale Türkiye’nin önsözü, Lozan son sözüdür”
Birinci dünya savaşı, biz savaşı kaybettik. Mustafa Kemal’e Yıldırım Orduları komutanlığını vermişlerdi. Mustafa Kemal, biriliği lağvedilince İstanbul Şişli’deki eve döner. O evde Kurtuluş Savaşı’nın karargâhını kurdu, kafasında Kurtuluş Savaşı var, ama komutanlarla sürekli teması var. Orda bir Avustralyalı bir general, ayağı yok, tek bacağı yok, Çanakkale’de koptu. Bu diyor ki, Mustafa Kemal’in orda olduğunu duyduğu için görüşünü talep ediyor, tamam görüşelim” diyor, Mustafa Kemal Paşa.
Görüşme sırasında diyor ki, “paşam bizi nasıl yendiniz”? Lütfedin sizden dinlemek istiyorum”, diyor. Bir kâğıt kalem verin, diyor, bir kroki çiziyor, kağıt da yok, kalem de yok. Yaverinden bir kalem alıyor, bir kroki çiziyor, filan gün filan saatte neden devam etmediniz diyor. Diyor, “asker yordundu. Avustralyalı,           filan gün filan saatte neden devam etmediniz, deyince, “yine askerimiz yorgundu deyince, aynı misafir Avustralyalı, “ gördünüz mü, biz bir şey yapmadık, sizi yorgunluk susuzluk yendi” diyor. Sonra ayağa kalkıyor, “beyefendi ben şimdiye kadar sizin gibi bir âlicenap bir adam görmedim” diyor Atatürk’e sarılıyor, ayağı koparılmış bir adamın karşısında adama saygısını gösteriyor. Aynı Avustralyalı, Atatürk hakka yürüdükten sonra cenaze törenine katılmak üzere İngiliz hükümetine başvuruyor törene katılmak için. Mareşal olarak geliyor, Sarayburnu’na giderken top arabasının arkasında yürür, köprünün üstünde böyle uzun bir şey vardı, takma bacak gibi şeyler yoktu o zaman estetik, kocaman takma bacak bütün bir şey, bu kalçadan itibaren kocaman bir şey, onunla o tak tak bir şey de değil sürekli protez de değil, takma bacak. O takırtıya insan hem ağlıyor hem yürüyor.
Ertesi gün insanlar da ağlıyor o arada, ertesi gün Ankara’daki törenleri, yine o yaşlı adam yürüyemiyor, Halkevlerinde bir balkon buldular, balkon, ayağının altına bir sandalye koydular. O sandalyede son törendeki insan geçene kadar ayakta korteji selamladı. Böylesine yiğit bir insanın mirasçısıyız.

BURADAN GERİYE İŞGAL GÜNLERİNE DÖNÜLÜR
Yine orada M. Kemal Paşa işgal kuvvetleri komutanı bir resepsiyon (kabul yeri) veriyor, M. Kemal’i de çağırıyorlar. M. Kemal gidiyor tam işgal kuvvetleri komutanının karşısına sandalyeyi atıyor, pis pis bakıyor adama. Adam rahatsız olmuyor, yaverini gönderiyor ve gayet diplomatik bir şekilde yaver, diplomatikçe söylüyor. “İşgal kuvvetleri komutanı, sizin yüksek rütbeli komutan kıyafeti ile oturmanızı istemiyor” diyor, açıkça. Mustafa Kemal ayağa kalkıyor, herkes dinliyor, ne diyecek acaba diye”. Mustafa Kemal şöyle diyor: “Komutanınıza söyleyin burada,  M. Kemal hiç savaş kaybetmemiştir, hatta Anafartalar’da komutanınızı bozguna uğratan Mustafa Kemal, en yüksek kıyafetle burada oturmayı hak ediyor, öyle değil mi?”.
Komutan da duyuyor tabi ve Atanın (Mustafa Kemal’in) şerefine kadeh kaldırmak zorunda kalıyor. Öylesine yiğit bir insanın mirasçılarız, diyorum hala.

SEYİT ONBAŞI’NIN KÖYÜNDE
Atatürk sonradan Havran’a Seyit Onbaşı’nın memleketine gidiyor. Orada diyor ki, “burada benim bir onbaşım vardı, onu bana getirin”.  Onbaşıya gidiyorlar, artık savaştan sonra onbaşı odun kömürü yapan bir gariban. Odun kömür yaparken, zannediyor ki, yine korucular geldi, kaçıyor, yakalayamıyorlar adamı, sonunda yakalamışlar, gelirken de, giyecek temiz elbisesi olmadığı için malmüdürünün elbiselerini giydiriyorlar adama. Elbise başkasının olduğu belli, paçaları burada, kolları burada, Atatürk halini hatırını soruyor, “iyiyim, iyilik sağlık paşam” Seyit. Paşa, “benden bir isteğin var mı, son bir defa yardımcı olayım” diyor. Seyit Onbaşı, köyünde odundan kömür elde edip satarak geçimini sağlamaktadır. Kolcular, ormancılar, Seyit odun kestiği için, onu sık sık yakalayıp cezalandırıyorlar. Seyit diyor ki Atatürk’e, “Paşam bu kolcular bir daha beni rahatsız etmesinler, onlara söyleyiver” diyor. İsteği bu.
18 Mart’ta Avustralya ANZAK gazileri geldi Çanakkale’de onları gördüm. Bir tane adamı getirdiler, gazi imiş, tık yok, binlerce kişi, ayağa kalktılar huşu ile adamı yerine oturturken herkesten alkış alkış, ellerin gazileri öyle. Bizim gazimiz de Seyit Onbaşı odun kömürü yaparken öyle.
(Çanakkale savaşlarını Anlatan, gösteren resimlerin önünden geçerken, top tüfek sesleri yankılanıyor).
Akademisyen Celal Köksal rehberliğinde, Ulusal Eğitim Derneği üyeleri, Anıtkabir müze ve öteki birimlerinde gözlem ve izlemeleri devam etti. Sonun Anıtkabir’in değişik birimlerinde resim çektirerek dağıldılar.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com
SONNOTLAR




1 Yılmaz ÖZDİL - 10 Kasım 2016 - Sözcü

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget